
Market alışverişimi yapmış eve dönüyordum. Elimdeki poşetler ağır değildi ama çok minik adımlar atıyordum. Sebep de çok bariz belliydi.
Yaşadığım sokağa gelince etrafa göz gezdirdim. Görmek istediğim kişi de belliydi…
Cebimdeki telefonum titredi. Ve evet çıkarıp bakmadım. Haktan’dan görüldü yediğimemin üzerinden üç koca gün geçmişti. Resmen açık açık çıkma teklifi etmiştim herife. Ayıp ya!
”İnsan olan istemediğini kibarca belli ederdi. Tüküreyim senin kalıbına ya! Dağ öküzü!”
“Dağ öküzü dendiğine göre benden mi bahsediyorsun?”
Yerimde sıçrayıp çığlık attım. Elimdeki poşetlerden birinden elma sokağın yokuşundan aşağı düşmeye başladı. Elma hızla aşağı doğru yuvarlandı.
Yanıma kadar gelmiş Haktan’a çatık kaşlarımla baktım. “Ödümü kopardın be!” Ne zamandan beri beni takip ediyordu?
“Nerden çıktın?” Diye sordum. Canım elmama son kez baktım. Haktan “Evime gidiyordum. Adım geçince cevap vereyim dedim sadece.” dedi.
Görmek istediğim kişiyi nihayet görmüştüm ama kızgındım Haktan’a. Üç gün beni nasıl cevapsız bırakırdı?
Hiç istifimi bozmadan önüme döndüm. Evime doğru yürümeye devam ederken “Senin adın dağ öküzü mü? Her şeyi kendine yorumlamak dedin mi de sen yani.” dedim.
Haktan gülünce ters ters baktım anında gülüşü yüzünden silindi. “Hani dağ öküzün bendim?” Dedi dalga geçer gibi. Bana dengesiz diyen herife bak!
Apartmanın önüne gelince dış kapıyı açtım ve Haktan’a döndüm. “Benimle alay mı ediyorsun sen?”
“Ne alayı kızım? Sen hep dağ öküzü,hayvanı, ayısı demiyor muydun?” dedi.
Gözlerimi devirdim. “Ay hadi iyi günler Haktan. En son benim ayarlarımla oynama falan diyordun. Bozmayayım dengeni ayarını…” Saçlarımı savurup apartmana girdim.
Bende Lidyaysam o görüldüyü de o terslenmeyi de götüne monta edip cümle aleme ibreti alem etmez miyim?
Kapıyı açıp içeriye girdim. Elimdeki poletleri yere koyup üzerimdeki montumu çıkarırken Haktan da hemen yanımda duruyordu.
Dudaklarımdan ufak bir çığlık kaçtı. “Ay ödüm patladı! Ay cin misin nesin nasıl bu kadar sessiz olabiliyorsun?”
Haktan hiç oralı olmayıp ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi. “Alo? Nereye?” Dış kapıyı kapatıp peşinden içeriye girdim.
Haktan mutfağa doğru gidip elini cebine koyup duvara yaslandı. “Karnıyarık sözün vardı. Tut diye geldim. Kimsede söz bıraktırmam huyum kurusun.” Dedi.
Elimi belime koyup suratımı ekşittim. “Kusura bakma canım(!) her gün kıyma alamıyorum.” dediğimde Haktan yaslandığı yerden çekilerek buzdolabıma gitti.
Bu rahatlık nereden geliyordu?
“Tamam ne varsa onu da yerim. Maksat sözün yerine gelsin. Borçlu kalmayalım canım(!)” dedi benim gibi.
”Makarna var yersen.” Dedim ve mutfaktan çıktım. Girişte bıraktığım poşetlerimi alıp tekrar mutfağa döndüm.
Haktan çoktan masaya yerleşmiş sırıtıyordu. Sinirlerimi bozmaya mı gelmişti?
“Ne sırıtıyorsun öyle?” Dedim. Elimdeki poşetleri tezgaha koyarken “Hiiç.” dedi omuzlarını silkti.
“Bana bak Haktan.” Poşetlerle ilgilenmeyi kesip Haktan’a döndüm. Kollarını masaya yerleştirip yüzünü ellerine yasladı. “Bakıyorum.”
Ellerinin arasındaki yüzüne bakarken yutkunmadan edemedim. Gözleri parıl parıldı yine. Konuşmak için boğazımı temizledim. “Ne yapmaya çalışıyorsun? Ayarlarımla mı oynuyorsun?”
“Bilmem galiba sen benim ayarlarımla oynuyorsun.” dediğinde güldüm sinirle. “Ben ne yapmışım?” dedim. Kollarımı göğsümde birleştirip tezgaha yaslandım.
“Bende anlamadım.” dediğinde oflamadan edemedim.
“Üç gündür mesajıma cevap vermeyen sensin.” dediğimde Haktan benim aksime gayet sakin bir şekilde sandalyede arkasına yaslandı. “Benden uzak dur diyip durmayan da sensin.” dedi.
“Öküzlük ettin kabul et.”
“Dengesizlik ettin kabul et.”
Uyuz! İnsanı köşeyi sıkıştırmayı iyi biliyordu.
“Tamam.” Ellerimi çözüp karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. “Kabul ediyorum.” dedim.
Haktan verdiğim cevapla gülümseyerek başını salladı. “Güzel.” dedi ağzının içinde.
“Sende kabul etsene ya!” dedim sinirlenerek.
Haktan sadece beni izleyip keyifle gülüyordu. Masanın üzerindeki mandalinayı attım. “Sırıtmasana karşımda.”
Haktan gülümsemesini bastırır gibi yumruğunu ağzına yaklaştırıp öksürdü yalandan. “Tamam tamam.” dedi. Ardından tezgahın üzerine göz gezdirirken “Hani yemeğimiz? Açım ben.” dediğinde inanamaz gözlerle ona baktım.
Ya benim delirmemi istiyordu ya da benimle dalga geçiyordu bu çocuk ama yok ben sana o zevki yaşatmayacağım.
Oturduğum yerden kalktım çaydanlığa su koyup ocağa kaynaması için koydum. Omzumun üzerinden Haktan’a baktığımda beni izliyordu. “Öylece oturacak mısın?” diye sorduğumda dudağını bilmem dercesine büzdü. “Ne istersin?”
“Domateslerin kabuklarını soyabilirsin.” Çenemle poşetleri gösterdim. “Poşetlerde domates olacaktı.”
Haktan’da kalkıp tam arkamdan geçerek domatesleri çıkardı. Lavabonun önünde biberleri yıkıyordum. Hemen yanımda durdu. Boyu uzun olduğu için şu an sadece tepeden saçlarımı görüyor olmalıydı çünkü tam dibimde duruyordu. Tek elinde üç tane domatesi tutuyordu. Sweatişörtünün kollarını da sıyırmıştı. Biberleri iyice yıkadıktan sonra doğrama tahtasının üzerine koydum. “Bunları da keser misin?” diye sorduğumda Haktan domatesleri yıkıyordu. “Yıkarım.” dedi.
Kaynayan suyu temcereye döküp makarnayı içine koydum.
Haktan biberleri ince ince sakince keserken onu izlemeye başladım. Asla bu kadar sakin ve yavaş iş yapamazdım. “Niye bu kadar dikkatli kesiyorsun ki?” diye sordum dayanamayarak.
Haktan bıçağı oynatmayı durdurup bana baktı anlık ardından devam ederken “Elimdeki işi her zaman titizlikle yaparım.”
Gerçekten çok titizdi. Sos tavasını çıkartıp kestiği biberleri aldım. İkimizde sessiz sessiz işlerimizi yaparken arada birbirimize kaçamak bakışlar atarken denk geliyor hemen kaçırıyorduk bakışlarımızı.
Nihayet kesme doğrama işlemi bitti. Makarnayı soslayıp tabaklayarak masaya geçtik. Yemek yerken de sessizdik. Bir anda sessizleştik ve ikimizde bozmaya cesaret edemiyorduk galiba. Arada bakışlarımız denk geliyordu.
Yemeklerimiz de bitince Haktan nihayet sessizliği bozdu. “Ellerine sağlık çok güzel olmuş.”
Gülümseyerek boş tabakları kaldırdım. “Daha çok senin eline sağlık. Ben sadece pişirdim.”
Bulaşıkları makinaya dizdikten sonra Haktan’a yönelecektim ki çoktan ayağa kalkmış karşımda duruyordu. Bu çocuğun özel güçleri falan mı vardı? Işınlanıyor olabilir miydi?
”Şimdi bana izin ver.” Kaşlarımı merakla kaldırdım. Ne için izin istiyordu ki? Gözlerinin ta içi parlıyordu yine. “Ben senin yanında olayım.” Dediğinde en sonki mesajımı bana söylemişti. Şaşkınlığım suratıma yansımış olmalı ki Haktan gülümsedi. “Ben izin veriyorum, dağıldığımda beni toparla. İlk seni gördüğümde kendinden emin yürüyüşünle bu sokaktan geçtiğinde şu kalbim var ya..” işaret parmağını sol göğsüne bastırdı. “İşte burada ilk defa çarpıntıyı hissettim. Şu kısacık ömrümde yaşadığımı hissettim Lidya. Yüreğimi besler misin Lidya?” Ellerimi alıp kalbinin üzerine koydu. “Bu hissi bende yaşatır mısın?” dediğinde ne diyeceğimi bilmez şekilde durdum.
Uzun sessizliğin getirdiğine bak.
Haktan cevap bekleyen gözleriyle bana bakıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. Başımı evet anlamında salladım. Haktan elimin üzerindeki ellerini gevşetti ve avcunun içerine aldı. Elimi öptü “Teşekkür ederim.” dedi.
Kızlar merak edip sorduğunuz için çok teşekkür ediyorum 🥲🥲 çok duygulandım.
Bebişim çok rahatsızdı valla günlerdir mahvolduk ama bugün çok şükür iyiyiz. Toparlanıyoruz teyzeleri 😚
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |