

5 ay sonra...
barış: hazır değil misin güzelim?
deniz: hazırım barışım
barış: aşağıdayım aşkım, in hadi
deniz: komutan salarsa saniyesinde yanındayım!
barış: yaaa
barış: bu hiç değişmeyecek sanırım
Bir kaç dakika daha apartmanın kapısına yaslı bir şekile dursa da kapının aniden açılması üzerine kendisini kıç üzeri yerde buldu. Neye uğradığını şaşırmış ve afallamıştı.
Barış acıyla olduğu yerde kıvranırken başını kaldırdı. Genç kız kendisine gülmemek için büzdüğü dudaklarıyla bakıyordu. "Yolunda yerlerde de sürünüyorum işte güzelim! "
Deniz daha fazla kendisini tutamayıp bit kahkaha attı. "Fazla sürünme aşkım daha düğünümüz var."
Barış yeşil gözlerini görünmeyecek kadar kısıp sevdiği kıza baktı. "Küstüm sana!"
Ellerini göğsünün üzerinde bağlayıp oturduğu daha doğrusu düştüğü yerden kalkamaya çabalasa da kalkamamıştı.
Deniz, Baruş'ın bu halini görünce hafifçe kıkırdadı. Ellerini genç adamın sırtına koyup yavaşça kalkamasına yardim etti. "Damat bey de ne nazlı çıktı, küsme ya."
"Şaka bi yana" dedi Barış, yüzü ekşi bir limon yemiş gibi buruşurken. "Fena düştüm."
Deniz başını aşağı yukarı onaylamak istercesine salladı. "Kesinlikle fena düştün."
Barış yüzünde ki tebessümle Deniz'in eline uzanıp parmaklarını birleştirdi. "Her şey çok güzel ilerliyor." dedi içine dolan mutlulukla.
Genç kız başını sallayıp konuştu. "Hem de her şey. "
El ele tutuşup kaldırımdan yürümeye başladıklarında Deniz Barış'a baktı içi gider gibi. Gün geçtikçe yüzünde ki ifadelér değişiyor ve daha fazla yakışıklı bir adama dönüşüveriyordu.
Deniz gittikçe içinde ki kıskançlık hissinin arttığının farkındaydı. Önceden hiç kıskanç birisi olmada da son zamanlarda kıskançlığı tavan yapıyordu. Bu 'ona güvenmiyorum' meselesi değildi. Veya 'başkalarına güvdnmiyorum' meselesi de değildi, yanlızca içgüdüsel bir duyguydu. Bu duygu gerkli bir şeydi fakat her şeyde olduğu gibi bunda da dozu kaçırmamak gerekiyordu.
Mesela kıskançlıktan Barış'ı mağaraya kapatmak dozunda bir kıskançlıktı Deniz'e göre.
"Ne yapacağız şimdi?" dedi merakla.
"İlk başta parka gidip süsleri kontrol etmemiz gerekiyor, bizim cadı Merve Sercan'ı tüllerle boğmuş olabilir. Sonra da arabayı alıp gelinlik damatlık bakacağız."
"Bunları biz niye son güne bıraktık?" Deniz mızmızlanan küçük bir çocuk gibiydi şimdi.
"Her işimiz ters birtanem ne yapalım."
"Haklısın"
"Tabii ki de haklıyım" dedi Barış, göğsünü gururla kabartarak. "Be de olsa senin kocanım."
"Sen çok fena bir şey oluyorsun Barış bey! Biz sizinle ne yapacağız?"
Barış gözlerini kısıp gülümsedi. "Sev. Çok sev. Hep çok sev."
Deniz Barış'ın bu tatlılığı karşısında dondurma gibi eridi. Ellerini sevdiği adamın elinden ayırıp ona doğru dönüp olduğu yerde durunca genç adam da durmuştu.
"Ne oldu? Niye durd..." devam edemedi kelimerine çünkü Deniz işaret ve baş parmağı arasına aldığı yanakları çekiştiriyordu.
Barış iki yanağının da everest'e doğru uzandığını düşünerek şaşkın şaşalım baktı. Yeşil gözleri koca koca açılmış, yüzü kızarmıştı. Gerçi yüzünün kızarıklığı yanaklarının yarınlar yokmuşcasına sıkılmasından dolayı da olabilirdi.
"Bu kadar tatlanma fena olur! Üzerine şerbet döküp yeyiveririm!" Deniz, Barış'ın yüzüne doğru kıca bir kahkaha attı.
"Keşke şu güzel suratının halini görebilsen." Çok yakışıklı olmasının yanında çok da tatlı görünmüştü genç kadına sevdiği adam. Hele de o koca koca şaşkınlıktan açılmış olan yeşil gözleri.
Deniz yavaşça yanaklarını bıraktığı Barış'a yaklaşıp sıktığı iki yanağına da birer küçük buse kondurdu.
"Acıdı mı aşkım?"
Barış konuşamadığı için başını aşağı yukarı salladı.
"Ayy! kıyamam."
"Uvv dadına! Diyecekmişsin gibi hissediyorum." Dedi Barış dehşet içerisinde açılmış gözleriyle.
"Derim neden olmasın."
"Dersin dersin! Senden bu saatten sonra her şeyi beklerim. Melek yüzlü teyze seni."
"Amaan!" diye söylendi Deniz, tekrardan Barış'ın elini tutarak. Mahallenin sonuna doğru olan boş, eski parktan şimdi sesler yükseliyordu.
"Oraya değil o!" dedi Merve'nin bağıran sesi.
"Merve'nin biz evlenene kadar sesi kısılacak sanırım."
"Bu kadar bağırmasa da işler hallolacak ama anlamıyor işte."
Barış sevdiği kızı başını aşağı yukarı sallayarak onayladı. Kesinlikle her şeyi yönetmeye çalışıyordu kız kardeşi.
Sessiz, sakin, kimsesiz park şimdi bambaşkaydı. Boş çimenlerinin üzerinde bir çok tülle kaplanmış sandalye vardı. En ileride ki geniş gövdeli ağacın altında gelin ve damadın oturacağı süslü masa ve sandalye vardı.
Bir ağacın altında Aslı tedirginlikle merdivenin en ucunda duran Kerem'i izliyordu. Kerem ise elinde ki küçük renkli ambulleri ağaca zarar vermeyecek şekilde asıyordu. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade asılıydı içten içe kardeşi ve kardeşi gibi gördüğü adam adına mutluydu fakat dışardan sert abi görünüşünü almıştı.
"Dikkat et!" dedi Aslı hafif sallanan merdivene daha sıkı sarılarak. "Tamam sakin ol Aslım, iyiyim ben."
"Sen aşağı inene kadar sakin olamam!" Aslı'nın korku dolu sesini duyunca Kerem gülümsedi.
Uzaktan izleyen ikili de onların bu haline gülümsediler içtenlikle. "Şunlar da çabucak evlense bari!"
Deniz'in söylenir gibi çıkan sesiyle Barış gülümsedi.
"Biz evlenelim sıra onlara da gelir. Yani belki emin değilim."
"Yaa deme öyle!" Deniz, Barış'ın elini bırakıp omuzuna bir tane tokat geçirdi. "Evlenirler, de!"
Omuz silkti Barış. "Bana ne!"
"De Barış!"
"Evelniriz güzelim."
"Evleneceğiz tabii de, abimle Aslı için diyorum. Söylesene ya aşkım"
"Evlenirler." dedi Barış, yeşil gözleriyle yavru köpek bakışları atan Deniz'e doğru.
Deniz, Barış'ın aşık aşık bakışına sesli bir kahkaha atıp öpücük attı. Barış'ın o an kalbi durdu sandı. İçine derin bir nefes çekip gülümsedi.
"Hadii!" dedi Deniz Barış'ın kolundan tutup çekiştirerek. "Bak burayı hallediyorlar biz gidelim de takımla gelinliği alalım."
Barış yanlızca başını aşağı yukarı sallayabildi.
Evvet! Sanırım bu kitaba yazdığım en uzun bölüm oldu emin değilim. Finale doğru gidiyoruz....
Vedaya yaklaşıyoruz...
yanlız medyada ki kız çok güzell
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |