

Şu an tek hissedebildiği şey heyecandı. Elleri titriyor, kalbi göğüs kafesinin içerisinde kuş gibi çırpınıyordu. Titreyen ellerini yumruk yapıyor, sıkıyor fakat hâlâ titriyordu. Tamam herkes tanıdık olabilirdi fakat bu heyecanlanamayacağı anlamına gelmiyordu ne yazık ki.
Titreyen ellerini terleyen yüzüne götürüp yanaklarını aşağı doğru çekiştirdi. Tezgaha yaslanıp derin derin nefesler aldı.
Şu bir haftadır sanki bu hayatı kendisi değil de bir naşka yaşırmuş gibiydi. Sanki kendisini kenara çekilmiş bir köşede elinde kahvesiyle izliyor gibiydi fakat son gün hayat kendisini bir güzel sarsmış elinde ki kahveyi üzerine dökmesine sebep olmuştu.
Sanki bir rüyadan uyanmıştı. O an fark etmişti her şeyin bir hayal, düş olmadığını. Evet evi kendisi temizlemişti şimdi de isteme için ikramlıkları hazırlaması gerekiyordu.
Bu süreçte sağolsun Musab'da bir çok için ucundan tutmuş ablasına yardım etmişti. Her yaptığı işte 'eniştemi sevdiğim için yapıyorum bunları, sevmeseydim seni vermemek için uğraşırdım' deyip duruyor kendince eğleniyordu.
Dolaptan süt kutusunu çıkarıp tezgahın üzerine koyan Musab ablasının donmuş haline bakıp yarım ağız güldü. "Nükte hanım..." dedi ablasının omuzuna dokunup. "... Özgür beyefendi ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"
"Ha?" diye mırıldandı Nükte anlamamış bir ifadeye, kardeşinin dediği hiç bir kelimeyi duymamaıştı ki cevap versin...
"Kabul ediyor musun?"
"Neyi?"
"Kabul ediyor musun?" diye sorusunu tekrarladı Musab.
"Ediyorum da neyi?" dedi tekrardan genç kız merakla.
"Bende sizi karı koca ilan ediyorum."
Nükte, kardeşinin bu haline göz devirip omzuna bir şaplak indirdi. "İşin gücün dalga Musab yaa..."
"Napım abla, beni isteyeceklermiş gibi triplere mi gireyim?"
"Dalga geçiyor bir de!" dedi Nükte gülerek.
Musab ablasını güldürmenin sevinciyle yüzüne oturttuğu tebessümle Nükte'nin omuzlarından tutup mutfakta ki sandalyeler den briisine oturtturdu. "Kaç gündür yoruldun, biraz dinlen." Hemen ardından da ablasının kafasının üzerine bir öpücük kondurdu.
Alt dolabın birisinden çıkardığı karıştırma kabına üç tane yumurta kırıp şekerle birlikte çırpmaya başladığında ablasının kendisini izlediğini hissedebiliyordu.
"Musab...!" dedi Nükte, dirseğin masaya yaslamış yüzü de avucunun içinde kardeşini izliyordu.
"Hı?"
"Seni evlendirmeyelim Musab, ben seni kimseyle paylaşamam..." dedi Nükte. Her abla gibi kardeşine aşırı bağlıydı. Tabi ki bu bağlılığın diğer sebeplerinden birisi de kardeşiyle küçüklükten beri çok iyi anlaşmalarıydı.
"He..." dedi Musab gülerek. "... sen evlen ben evde kalayım di mi abla. Hani nerde o Adalet?"
"Yok sana Adalet! Evlenme..."
Musab ablasının dediklerine gülüp karıştırdığı kaba süt döküp bir kaç tur da o şekilde karıştırdı. "Yağı ne kadar dökeyim?"
"Ben ölçü kullnmıyorum yağı dökerken kafana göre dök, ama çok da abartma..."
Musab göz karari döktüğü sıvı yağda karar kılıp harcın içerisine kakao ve unu da eledi. Bu sırada ablasının önüne masanın üzerine bir tane borcam ile yağlı kağıt çıkartmıştı. "Abla bunu koysana ben yapamıyorum onu."
"Yani keki yapıyorsun bi yağlı kağıdı mı koyamısıyorsun Allah aşkına Musab?"
Musab ablasını pek fazla dinlemeyerek kabartma tozunu d kattığı harcı borcam döktü. O yağlı kağıdı koyduğunda sürekli sağa sola gidiyor yerinde durmuyordu ne yapsın. (Bende kardeşime koyduruyorum çaktırmayın)
Sıcak fırına keki koyduğunda derin bir nefes alıp dolaptan pastacı kreması için gerken malzemerli çıkardı. Evet bu gün biraz hamarat Musab olma günüydü.
O sırada sandalyede oturmaya dayanamayan Nükte oflayarak ayağa kalkıp kardeşinin yanına geçti. Kendisi de kurabiye yapacaktı. Yani fikri değişmezse o yöndeydi. "Beş dakika oturamıyorsun yerinde di mi!" dedi Musab gülerek.
"Kardeşimi iş yaparken görünce dayanamadım işte, ne yaparsın!"
Musab pastaya son dokunuşları yaparken Nükte'de yaptığı kurabiyeleri fırından çıkarıp açık camın önüne koydu soğuması için.
Gelecekleri vakite bir saat kadar olduğu için Nükte balkona geçip bir sandalyeye çöktü. Ayaklarını da ileriye doğru uzatmıştı. İçine yorgunlukla derin bir nefes çekip gözlerini kapattı. Kolları sandalyenin iki yanına doğru sallanmıştı cansızmış gibi.
"Yoruldun mu?" dedi pastayı dolaba koyup gelen Musab. Hemen ablasının yanında ki sandaleyeyi çekip oturmuştu. Ablasının yere doğru sallanan kolunu salladı. "İşlevini yitirmiş gibi duruyor." dedi gülerek.
"Yoruldum, n'apıyım." dedi Nükte uykulu gibi çıkan sesiyle. "Şurada uyuyabilirim resmen, o derece yorulmuşum."
"Annemle, babam hazırlanmaya gittiler, sen daha burda oturuyorsun." dedi Musab. "Sanki onları isteyecekler."
Genç oğlan sesli bir kahkaha atınca Nükte'de dayanamayıp kıkırdadı. "Her gün gördükleri insanlar için bir saat önceden mi hazırlanmaya gittiler cidden?" dedi gülerek Nükte.
"Ne de olsa dünür olacaklar artık. Babam dünürünü dizleri çıkmış eşofmanıyla karşılayamaz ya..."
İki kardeş bir süre gülüştükten sonra Musab ayağa kalkıp ablasının omuzlarından sarstı. "Yani sende onları böyle karşılamazsan daha iyi olur. Ne de olsa artık kayınbaban ve kaynanan olacaklar, haa bir de eşin..."
Nükte kardeşinin son dedikleriyle ayağında ki terliği eline alıp balkondan kaçarak çıkan Musab'ın arkasından fırlattı.
"Vuramadı ki, vuramadı ki!" sesli bir kahkaha attı Musab. "Acımadı ki, acımadı ki!"
Musab'ın arkasından sinirle ayağa kalktı genç kız. İlla ki kendisiyle uğraşacaktı bu oğlan, kendisine takılmadığı gün işi rast gitmiyordu resmen.
Ofalayarak mutfaktan çıkarak odasına girerken Meryem hanım hazırlanmış bir şekilde yatak odasından çıkmıştı bile. Kızını baştan aşağı süzdü.
"Kız sen niye daha hazırlanmadın?" dedi sitem eder gibi. "Hadi çabuk ol."
"Şimdi hazırlayacağım validem." dedi Nükte annesinin bu aceleci haline. "Babam nerde, hazırlanamadı mı daha?"
"Cık!" dedi Meryem hanım memnuniyetsizce dilini damağa vurarak çıkardığı sesle. "Daha hazırlanamadı beyefendi, kime hazırlanıyorsa artık."
Üzerinde ki beyaz tişörtü düzeltirken odasından çıkan Musab gülerek konuştu. "Dünürüne hazırlanıyordur beyefendi." Beyaz tişörtün altına giydiği siyah kumaş pantolonla ve dağınık saçlarıyla hem şık hem de fırlama bir oğlan çocuğundan hallice olmuştu.
Nükte kardeşinin daha fazla konuşacağını anlayıp hızla odasına koştu. İlk başta onun hazırlanması gerekirken Nükte hariç herkez hazırdı.
(Herkes mi, herkez mi? Unutuyorum ya)
Dolabın en ucunda asılı duran siyah saten boydan elbisesini ve şalını da alıp yatağın üzerine attı.
Vakit daraldıkça artan heyecanı yüzünden zorlukla giydiği elbisesinin cırdırını da oldukça zorlanarak çekip çalını yapıp uçlarını omuzunun arkasına doğru iğneyle iliştirdi.
Saten elbisesinin uçlarından hafifçe tutarak aynanın önünde sağa sola dönerken yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Bu elbiseyi çok beğenerek almıştı fakat böyle bir günde giyeceğini hiç de heseba katamamıştı.
Hazır olduğuna emin olarak odasından çıktığında hemen kapının karşısında ki duvara sırtını yaslamış ayaklarını hafif uzatmış, kolları da göğsünün üzerinde bağlı duran Musab ile karşılaştı.
Genç adam ablasını görünce beğeniyle kaşlarını yuvarıya kaldırıp bir ıslık çaldı. "Şu güzelliğe bak sen..."
Nükte kardeşinin dedikleriyle elini dudaklarının üzerine koyup kıkırdadı. Yavaş adımlarla kardeşine yaklaşıp boşta ki eliyle saçlarını karıştırdı. "Yakışıklıya bak sen..." dedi uzatarak, kardeşini taklit etmişti.
"Abla sen böyle güzel olmuşsun ama, ben kıskanırım... Veremem seni ellere."
Nükte kardeşinin dediklerine gülüp yanaklarını eliyle sıkıştırıp çekiştirdi. O sırada çalan kapıyla Nükte resmen yerinde sıçradı.
"Musab, Musab geldiler. Napacağız?"
Musab ablasının haline gülüp göz devirdi. "Kapıdan gönderecek halimiz yok ya abla, kapıyı açıp içeriye alacağız tabii ki de..."
Nükte kardeşinin dediklerini göz devirerek kapıya gitti. O sırada Oktay bey ve Meryem hanım arkasına dizilmişlerdi bile. Musab ise mutfak kapısına sağ omuzunu yaslamış kollarını da göğsünün üzerine bağlamıştı.
Nükte içinde ki heyecanı ve göğüs kafesini zorlayan kalbiyle derin bir nefes alıp tuttuğu kapının kulpunu aşağı indirerek açtı.
Kafası hissettiği utançla birlikte ayaklarına doğru bakıyordu. İçeriye giren Salim bey ve Gülnur hanımı fark etmemişti bile.
Önüne uzatılan parlak buketle ela gözlerini yukarıya doğru kaldırdığında göz göze geldiği yeşil gözlerle heyecanla gülümsedi.
Özgür yüzünde ki heyecanlı gülümsemeyle kendisine bakıyordu. Üzerinde siyah bir takıp elbise vardı. İnce siyah kıravatı özenle bağlanmıştı. Kumral saçları özenle şekillendirilmiş sağa doğru yatırılmıştı. Elinde ki lacivert güllerle kaplı parlak simli buketi titreyen parmaklarıyla uzatıyordu.
Bir haftadır bu gülleri yapmakla uğraşıyordu gece gündüz. Aralarında yeşeren bu ilişki gibi olsun, bir ömür solmadan saklayabilsinler istemişti Özgür. Saten lacivert kurdeleden yaptığı güllere yapıştırıcı sıkıp lacivert sime batırmıştı ve bu yüzden güller parıl parıl parlıyordu.
Nükte buket çevirdiği bakışlarla kocaman gülümsedi. Lacivert gülleri kendi kollarına çekip kocaman bukete sarıldı. "Çok güzeller..." dedi mırıldanır gibi.
"Senden güzel değiller..." Özgür kendinde olmadan söylediklerini fark ettiğinde buğazını sesli bir şekilde temizleyip gülümsedi.
"Kendi elleriyle yaptı yenge, senin için." dedi Özgür'ün girmesini kapının dışında bekleyen Hakan. Arkadaşının bu özel gününde yanında olmak istemişti. Hâlâ mutfak kapında duran Musab bu duyduklarıyla beğeniyle alt dudağını büzmüştü.
Evet, ablasını Özgür abisiyle pardon eniştesiyle paylaşabilirdi...
Ayh, ayh aşka düştük.
Şu an Özgür, Musab, Hakan, Oktay arasında kaldım hangisine aşık olayım benn
Bölüm biraz gecikti üzgünüm ama çok azıcık bu yüzden uzun yazdım.
Gençler B12 eksikliğine dikkat edin benim B12 eksikliğinden ayak tabanlarımda yaralar çıktı, unutkanlık, halsizlik cabası. Dikkatli olun canlarım
Ve ben artık gideyim de önce ki bölümün yorumlarına cevap vereyeim, halbuki cevap verdiğini sanıyordum vermemişimmm
Ah B12, ah!
Bölümün çoğunu bunu dinleyerek yazdımmm
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.56k Okunma |
816 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |