
reriti: hava alanındayım
ne zaman beni almaya geliyorsun?
Siz: yola çıkıyorum
olduğun yerde bekle güzellik
bir yere kaybolma
Nükte bakışlarını telefondan kaldırdığında kendisine gülümseyerek bakan nişanlısının bakışlarıyla karşılaştı.
Bu adam gittikçe yakışıklı mı oluyordu ne? Ya da insan sevdiğini gözünde gittikçe güzelleştiriyordu emin değildi.
Kendisi de balkon demirine dirseğin yaslayıp yanağını da eline doğru bıraktı. Aşağıya göz gezdirdi bir süre ara sıra da kaçamak bakışları Özgür ile kesiliyordu. O sırada elinde titreyip bildirim gelen tekefonuyla aklı başına geldi.
"Bence bu ev tamam." dedi yerinde dikleşirken. "Havaalanına gitmemiz lazım şimdi."
"Hı?" diye mırıldandı genç adam, hiç istifini bozmamıştı ya da duymamjştı bile Nükteyi.
"Diyorum ki hava alanına gitmeliyiz."
Özgür kafasını iki yana sallayıp kendisine geldiği anda konuştu. "Niye?"
"Misafirim geldi, onu almalıyız."
"Ha... tamam çıkalım o zaman." dedi genç adam kendine geldiği anda. Elini balkon kapısına doğru uzatıp küçük bir reverans yaptı. "Önden buyrun hanımefendi. "
Nükte, Özgür'ün bu hareketine hafifçe gülümseyip balkondan çıktı. İlk önce mutfaktan sonra da salondan çıktı. İleri ki günlerinde bolca vakit geçireceği yerleri iyice aklına kazıyordu. Daha eve gidince hayaller kuracaktı; mutfağı hangi renklerde döşeyecekleri, koltuk takımı hangi renk olacaktı? Evet bunların hepsini düşünüp, aklında ki salona bin farklı koltuk oturtmalıydı. Belki bir kaç salon bitkisi, gerçi çiçekleri sulamayı unutanilirdi ama neyse. Özgür sulardı artık bitkileri de.
Evden çıktığı anda koluna girdi Musab.
"Eee?" dedi kardeşi merakla, bir yandan da apartmanın merdivenlerinden iniyorlardı. "Beğendiniz mi evi?"
"Evet, diğerlerine bakmayacağım. Kafam karışır benim, biliyorsun. Bu hem geniş, güneş alıyor hem de size yakın. En önemlisi de bu zaten. Diğerleri biraz uzak kalıyor biliyorsun ki."
"Bence de en iyisi bu, çıkar çıkar gelirim. Birlikte kurabiye yaparız." dedi gülerek Musab.
"Sen yaparsın, ben de yerim." diyerek güldü genç kız. İki kardeş önden önden merdivenleri bitirmiş apartmandan çıkarken diğerleri de arkadan konuşarak geliyorlardı.
Musab apartmanın önüne aprk etmiş duran arabanın arka kapısını açıp ilk önce ablasının binmesini bekleyip hemen ardından da kendisi bindi.
Yerine yerleştikten sonra kafasını ablasının omuzuna yasladı. "Acaba sen evlenmesen mi ki?" diye mırıldandı gözlerini kapattıktan sonra.
İki kardeş konuşurken arkadan gelen gençler de fiyat konusunda anlaşmışlar sadece geri kalan işler kalmıştı.
Hakan, kendi motorunu es geçip arkadaşının arabasına doğru yürüdüğünde aynı zamanda konuşuyordu. "Benim motorun da benzini bitmek zorunda değil ya, ben de sizinle geliyorum."
Özgür arkadaşına anlamaz bir şekilde bakıp bir kaşını havaya kaldırdı. "Sen niye hava alanına geliyorsun ki?"
Hakan yanlızca omuz silkmekle yetinde, bu şekilde küçük bir çocuğa benzemişti. "Çünkü öyle istiyorum. Bir nedene ihtiyacım yok."
"İyi." diye mırıldandı genç adam. "Sen bilirsin."
"Gitmişken hava da alacağım." deyip seslice güldü Hakan.
"Ha ha, çok komik Hakan. Çok düşündünmü bu espiriyi yaparken."
"Yok, bi anda aklıma geliyor, eh işte insan süper zeka olunca..."
Genç adam elini havada 'he, he' der gibi salladı. Arkadaşının bu hallerine alışıktı.
Özgür sürücü koltuğuna otururken yan koltuk prensesi Hakan yerine kurulmuştu. Arabada onların gelmesini bekleyen iki kardeş de onları hiç takmayıp sohbete daha doğrusu evi nasıl döşeyecekleri ve yapılacak tadilat hakkında konuşuyorlardı.
"Evi baştan sona boyamamız lazım." diye lafa karıştı Özgür. Evlerini baştan sona özenle kendi elleriyle yapmak istiyordu fakat şu an çalışırken pek mümkün görünmüyordu.
Ya boyacılar boyayacaktı evi, ya da genç adam işten gelince gece yapacaktı her işini. İkinci seçenek kulağa pek de sevimli gelmese de mecburdu.
"Evi ben boyayacağım, kayınçom sen de yardım eder misin?"
Musab sesli bir kahkaha attı. "Zaten ileriki zamanda evden çıkmayacağım, o yüzden kesinlikle yardım ederim enişte."
Özgür, Musab'ın söylediklerine gülüp dikiz aynasından kendisine bakan kayınçosuna göz kırptı. "Sen yeter ki yardım et, çocuk odasını sana döşeriz."
Musab yumruğunu galibiyet kazanmış gibi havaya kaldırdı. "Olley ve!"
Musab'ın çığırmasından sonra Nükte kulağına ellerini tıkadı. "Az daha bağır, sağır olamadım."
Musab ablasına göz devirip dikiz aynasından eniştesine baktı. "Adamın dibisin enişte!"
Hakan, genç çocuğun hareketlerine gülüp oturduğu ön koltukta hafifçe geriye doğru döndü. "Musab, keşke yaşıt olsaydık. Birlikte şu Özgür'ü sinir hastası ederdik."
Özgür sesli bir kahkaha attı. "Sen tek başına da yetiyorsun beni sinir hastası etmeye, Musab'da sakinleştirsin bari."
O sırada park ettiği arabadan indiğinde nişanlısının kapısını açmak için hızla arka kapıya kılsa da Musab'ın açtığı kapıdan inen Nükte'yi gördüğünde yenilmişlikle ofladı. Geç kalmıştı. Musab'a kötü bir bakış attığında gülerek kendisine bakan kayınçosuyla karşılaştı.
Bir de üzerine göz kırpınca Musab, Özgür derin bir nefes aldı. "Senin de böyle zamanların gelecek, bak bakalım ben neler yapıyorum o zaman kayınçocuğum."
"Ee, daha çok var abi ya... Unutursun sen o zamana."
"Ne zaman olacağına dair sana bildiri mi geldi ne yaptı? Belki şurada bir sene var, belki hiç yok?"
Omuz silkti Musab. "Olsun, hissediyorum ben daha çok var. Artık benim düğünüme çocuklarınızla katılırsınız, ne yapalım."
"Ne güzel olur..." diye mırıldandı Özgür ileriye diktiği gözleriyle. Derin bir iç çekmişti hemen ardından. Nüktesine benzeyen küçük bir kızları olsaydı, bıcır bıcır konuşsaydı. Evlerine neşe saçardı. Hafta sonu kızlarını dedelerine bırakıp karısıyla şehirden uzakta dinlendirici bi kamp yaparlardı. Güzel bir kaçamak olurdu. Aklımda ki fikirlerle derin bir iç çekti.
"Yüzeye çık Özgüş, hadi. Ne dikildin orda?"
Hakan düşüncelerine sıktığı limonu alıp da ekşi ekşi önünde yemiş gibi yüzünü ekşitti Özgür. "Ya iki dakika hayal kudurmuyorsun. Ne güzel kamp yapacaktık, odun ateşinde çay demleyecektik. Upuzun yıllar birlikte olabilmek için bilmem kaç fincan Türk kahvesi içecektik."
"Hayaller güzel ama, misafir sizi bekliyor. Bak tekrardan uçağa binip gidecek."
Hakan'ın serzenişini haklı bulan Özgür kafasını aşağı yukarı salladı. "Neredeyse ilk defa haklısın."
Hakan elini havada geçiştirir gibi salladı, arkadaşının kendisiyle dalga geçtiğini bilecek kadar tanıyordu onu.
Onlar kendi aralarında konuşurken Nükte arkadaşını aramış ve nerede olduğunu öğrenmişti.
"Nerdeymiş?"
"Dış hatların oradaymış." diye kardeşine cevap verdi genç kız.
Nükte dış hatların olduğu tarafa doğru yürürken herkes de onu takip ediyordu. Şu an sürü lideri kendisi sayılırdı.
"Dış hatlarda ne işi varmış da?"
"Yurt dışına seminere gitmişti, defile falan düzenlenince gecikti. Yoksa daha erken gelecekti, sırf benim için..." derken gördüğü iki bavulu yan yana koyup üzerine oturmuş arkadaşını gördüğünde hızla yanına doğru koştu.
Küt kızıl saçları yüzünün iki yanına doğru bir örtü gibi yayılmışken kalın çerçeveli gözlüğünükafif ileri itip etrafa göz attığı sıra gördüğü arkadaşıyla kahverengi gözleri sevinçle koca koca açılmıştı.
Düşme tehlikesi atlatarak üzerinden kalktığı bavulları olduğu gibi bırakıp aralarında az bir mesafe kalmış olan Nükte'ye bir iki adım yaklaşıp hızla sarıldı.
"Nükte!"
"Zambak!"
Mutlulukla bir birlerine sımsıkı sarıldılar. Zambak kafasını çevirip arkadaşının kafasını üzerini eşarbından öptü aynı anda Nükte de kendi kızıl saçlarını okşuyordu.
"Çok özlemişim."
"Bende, bir daha bu kadar uzun ayrı kalmayalım."
İki arkadaş özlem giderirken geriden gelen üç adamın gözleri de onlardaydı.
Musab ikisine de bakarken, Özgür yanlızca güzel nişanlısının mutluluğunu izliyordu.
Ve diğeri...
Ve diğeri, ilk görüşte vurulmuştu. Kurşun şu anda göğüs kafesini delip kalbine ulaşmaya çabalıyordu emindi.
Evet, şükür geldik.
Ya bölümü yazmıştım aslında ama uygulamaya giremedim. Ben hattı değiştirince sorun oluşmuş şükür hallettim ve buradayız. Yeni karakter kilidi açılmıştı önceden ama artık sahalarda. Hoş geldi sefalar getirdi...
Diğer bölümde görüşürüz....
Bu arada Adamlar ve Skapova'nın dağılmış olmasını kaldıramıyorum...

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.56k Okunma |
816 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |