6. Bölüm
morkanatlızamanlar / Özgür Bir Nükte / ÖBN - karizmatik model

ÖBN - karizmatik model

morkanatlızamanlar
morkanatlizambak

Kuşların uçuştuğu, çiçeklerin uçsuz bucaksız açtığı çayırlarda koşturduğumuz, esen rüzgarın yüzümüze tokat gibi çarptığı, her güzel kokuyu bir arada aldığımız ve masmavi uçsuz bucaksız gök yüzünün çarşaf misali üzerimize serildiği bir yerde yaşamak istesek de uzun ruhsuz binalar, genizi yakan egzoz kokuları, kornalar, üst üste binmiş evler ve iç karartıcı bir gök yüzünün altında yaşıyorduk.

Sonuçta masal diyarında değildik. Hepimiz Heidi'nin yeşil dağlarında büyükbabamızla yaşamak istesek de gerçek hayattaydık.

Göğe baksanıza ne kadar uçsuz bucaksız... Göremediniz değil mi? Çünkü gözlerinizin önünde gri ruhsuz binalar var. Geceleri baksanıza bir tane dahi yıldız yok, gece karanlığı bile yok gök yüzünde.

Göğü resmetmeye çalışsan bile paletinde ki renkler kısıtlı yalnızca bir kaç renk. Hiç de iç açıcı, insanı mutlu eden renkler yok.

Nükte, renkleri kısıtlamamak için hayal gücüyle renklendiriyordu önünde ki şövalyenin üzerinde duran tuvali. Elinde ki palette neredeyse her renkten vardı, hatta bağzı renklerin bir kaç tonu vardı.

Yüzüne hafif hafif ilk baharın çiçek kokulu rüzgarı çarparken oturduğu pufun üzerinde gözlerini kapatıp o çiçek kokusunu çekti ciğerlerine. Bazen beyni çok dolu oluyor birden fazla düşünceyi aynı anda düşünüyordu. Hani derler ya aklında kırk tilgi dönüyor, kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor. -öyle demiyorlarsa bile ona benzer bir şeyler diyorlar-. Hah! İşte onun beyninde dönen mor yilkilerin hepsinin kuyrukları birbirisine dolanıp açılmıyordu.

Eh, birazcık abartmış olabilirdi. Ne beyninde tilkiler vardı ne de tilkiler mordu. İşte bazen böyle saçmalıkları olabiliyordu Nükte'nin.

Nükte, odasının balkonuna kurulmuştu. Önünde ki şövalyenin üzerinde ki beyaz tuvalin arkasını tamamen açık bir maviye boyamıştı. Daha doğrusu açık maviyi tuvale boca etmişti. Sağ elinde ki kalın uçlu fırçayı parmakları arasında hızla çevirdi. Fırça bir kaç tur dönüp parmaklarının arasında durduğunda yüzünde ki gurur dolu gülümseme büyüdü.

Lise yıllarında bu hareketi yapmak için az uğraşmamıştı, ee tamam boş bir uğraştı fakat herkez dolu uğraşlarla uğraşmak zorunda değillerdi ki. Bazen de çocukça hareketler yapabilirlerdi.

 

(Jgjh ben de 18 e girdim ama annem sürekli söyleniyo, neymiş efem ne zaman yaşım gibi davranacakmışım? napim arkadaş yaşım gibi davranmıyor sam. Ben öyle davranırsam yaşayamam göremiyorlarr)

 

Kısacası insan nasıl mutlu oluyorsa öyle olmalıydı. Kasıntı hayatlar yaşamak zorunda değildik ya.

 

Elinde ki fırçayı kenara bırakıp daha ince uçlu bir fırçayı alıp en güzel zümrüt yeşiline daldırdı. Neden bu rengi seçtiğini kesinnlikle bilmiyordu. Ya da fırçayı bu renkle kaplafığında neden bu renk olduğunu bilse de bilmezlikten geliyordu.

 

Önünde ki tuvali yan çevirip çizimine devam etti. Tamamen içinden ne geliyorsa onu çiziyordu.

 

Sabah namazından sonra omzularına kalın bir hırka alarak balkona atmıştı kendisini ve boyalarını. Hava hafif serin ve gök yüzü yavaş yavaş aydınlanmaya başlarken elinde ki fırçayla tuvale ufak dokunuşlar yapmıştı.

 

"Hadi yüreğim ha gayret.
Hele sıkı dur hele sabret.
Başını eğme dik tut,
Bu bi rüyaydı farz et."

 

Kulağında çalan şarkıya mırıldanarak eşlik ediyordu. Elinde ki fırçayı bırakıp bir diğerini aldığında yüzünde ki gülümsemeyle yerinde sağa sola yavaşça sallandı.

 

"Eğer sevda bu demekse;
Ben vazgeçtim, beni sevmeyin."

 

Elinde ki fırçayı son dokunuşlar için beyaz boyaya batırıp tuvalde ki resmin belli kısımlarına ufak dokunuşlar yaptı. Bu son dokunuşlarla resim gerçekten farksız oluyor, çizim canlılık kazanıyordu.

 

Elinde ki paleti yere bırakıp elinde ki fırçayla sırtını geriye doğru sağa, sola büküp çatırdattı. Bu sesi duyunca rahatlamıştı resmen. Aydınlanmış gökyüzüne doğru kafasını kaldırıp mavi ile turuncunun karışımı renge baktı.

 

Ne kadar şu güzel manzarayı, rengi denk getirip tuvale aktarmak istese de olmuyordu. En güzel renkleri yaratan Allah'tı. Ne güzeldi gökte ki yıldızlar, bu bahar gelince burunu şenlendiren mis çiçek kokuları. Hiç birisi insan eliyle yapılmazdı.

 

Genç kız kafasını geriye doğru yatırıp gözlerini kapattı. Bir yandan kulağında ki değişen şarkıya eşlik ediyor bir yandan da elinde fırçaya bakmadan çeviriyordu.

 

"Yalanlar, yalanlar söyledin beni hiç haketmedin.
Sensizlik beni böyle yensin mi?
Tek başıma yollarda beni böyle bulsun mu?
Hayır olamaz."

 

Gözlerini yavaşça açıp kafasını düzeltti genç kız. Ela gözleri az önce çizdiği resime gidince yüzüne hafif bir tebessüm yayıldı.

 

Yan şekilde duran tuvalin üzerinde bir çift siyah kaş ve iki tane çipil çipil bakan yeşil göz vardı.

 

Genç kız hızla elleriyle yüzünü kapattı. Hayır, hayır onun gözlerini çizmiş olmazdı değil mi? Birisi ona yanlış gördüğünü söylemeliydi değil mi?

 

Parmağını hafifçe ayırıp bir gözüyle resme baktığında hâlâ yeşil gözler vardı.

 

Elini kaldırıp anlına vurdu. "Hayır, hayır. Nükte bunu yapmış olamazsın." Söylenirken bir yandan da hafifçe resme doğru eğilmiş ve çizdiği tuvali inceliyordu.

 

"Cidden güzel çizmişim ama, aynı karşımda bana bakıyor gibi."

 

Sessizçe kıkırdadı. "Rabbim ne güzel yetenek vermiş bee!"

 

İleri doğru eğilip dirseğini dizine, yanağını da avucunun içerisine yasladı. Tuvalin her bir karesini izlemeye başladı, bir yandan da kuruyan kenarlarında işaret parmağını yavaşça gezdiriyordu. Her çizdiği resmi küçük küçük incelerdi, huyu buydu. Resme başlarken zorlanıyor, resim bitince de kendisinin çizdiğine inanamıyordu. Garip bir durumdu. Hâlbuki başlarken çizemeyeceğinden emindi, tuvale son darbesini vurana dek.

"Çok etkileyici olmuş, model kim acaba?"

Nükte duyduğu munzur sesle yerinde sıçrayı, tuvali arkasına doğru aldı.

"H-hiç kimse!" dedi hfif yüksek çıkan ses tonuyla.

Yan balkondan kendi balkonuna doğru uzandı genç adam. "Emin misin hiç kimse olduğundan, bana çok yakışıklı birisiymiş gibi geldi."

Nükte, bir an gülecek gibi olsa da son anda kendisini topladı. "Eminim, hiç kimse değil. Hem kim olabilir ki?"

Özgür, hafif sesli güldü. "Bana çok tanıdık geldi. Sanki o gözleri her gün görüyormuşum gibi."

"Nasıl her gün görebilirsin, hiç kimse olan birisini?" diyerek güldü genç kız, işin içinden sıyrılmaya çabalıyordu.

"Her aynaya baktığımda falan, denk geliyoruz işte." Kısık sesli bir kahkaha attı. Dudaklarının kenarı kırışmış, yeşil gözlerini neredeyse kıvrık kirpikleri kapatacak kadar birbirisine yaklaşmıştı.

Özgür çocukken de böyle güzel gülerdi, diye düşündü genç kız. Çenesini avucunun içine yaslayıp hülyalı hülyalı bu gülüşü izlememek için etrafa dağıttığı fırçaları topluyormuş gibi yaptı. Halen bir gözü gülen adamdaydı.

Kalbinde ki hızlı ritimli atışları hissediyordu, sanki dört nala koşuyordu kalbi. Midesi ise yavaş yavaş kasılıyordu sanki bir anda kusacak gibi. Evet, Nükte'de işler normal ilerlemiyordu ne zaman genç kızın işleri normal seyrinde hareket etmişti ki şimdi normal olsun.

İçten içe mırıldandı. "Böyle de karizmatik karizmatik gülünmez ve Özgür. Sanırsın modellik ajansında kendisini beğendiriyor!"

Anında kendisine dönen çipil çipil yeşil bakışlarla şaşkına döndü. Ne olmuştu ki canım?

"Karizmatik ha?"

Hiç böyle bir son beklemiyordum anında gelişti olaylar...
Canım Nükteşim resim çizip odasına dönecekti, Özgür çıktı balkona.
Çıkma yapma evladım dedim, dinlemedi çıktı jgjbb
Ama cidden böyle bi son düşünmemiştim, remen hikayenin seyrini etkiledi.
Ve bu arada ben hiç bir kikayemin sonunu oturtup başlamıyorum, fikiri oturtup başlıyorum.
Sonunu kitap kendisi yön veriyor bir de karekterlerin çabaları. Mesela Özgür'ü kitaptan çıkarıp onunla evlendirmek istiyorum...
Jgjh öyle işte, bir daha ki bölümde GÖRŞÜRÜK... 🪐

Bölüm : 03.06.2025 13:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...