

Nükte, içinde ki düşünceler eşliğinde sehpaların üzerinde ki boş kurabiye tabakları ve bardakları tepsiye doldurup elinde ki dolu tepsiyle mutfağa geçti.
Tabakları buşalık makinası on içerisine arka arkaya dizip bardakları da son boş kalan kısımlara sıkıştırıp çay kaiaıklarını da yerlerine koydu. Dolan makineye sabununu koyup çalıştırınca şu anlık mutfakta hiç bir işi kalmamıştı.
Misafirler gidince Meryem hanım ve Oktay bey fısır fısır konuşarak odalarına çekilmişlerdi. Biliyordu Nükte, durumu istişare etmeye gittiklerini ve bu düşünce kendisini ne düşüneceğini bilemez bir duruma sokuyordu.
(şu anda sabahtan beri nefes alamıyorum için daralıyor bu yüzden Nükteyi de böyle yazmak istesem de gönlüm el vermiyor, benim kızım mutlu olmalı)
Nükte sarı bezi katlayıp tezgaha koydu. Ellerini yaşlı kadınlar gibi beline yerleştirip etrafında bir tur döndü. Evet mutfakta işi olmadığını bu hareketle tastiklemişti. Yanaklarını havayla doldurup düdüklü tencere gibi yavaş yavaş dışına verirken odasına doğru yürümeye başlamıştı bile.
Odasına girdiğinde ardından kapıyı kapatıp çalışma masasına oturmuştu. Açık balkon kapısı sayesinde tül perde arada sırada ileri geri yapıp odayı serin havayla dolduruyordu.
Ahşap masanın çekmecesinden Kara kalemiyle eskiz defterini çıkarıp masanın üzerine koydu. Gözlerini kapatıp ne çizeceğiyle ilgili fikir yürütürken boş bir sayfayı açmıştı bile.
Şu sıralar eline ne zaman çizim yapmak için kalem alıp gözlerini kapatsa gözünün önünde yalnızca bir çift göz beliriveriyordu. Yine aynısı olunca derince oflayıp elinde ki kurşun kalemi parmakları arasında iken artistik bir hareketle çevirip durdurdu. Bu hareketi kendinde olmadan aklı doluyken yapıyordu.
Parmakları arasında ki kalemi çevirmeye devam ederken boş elini çenesine yaslayıp dirseğini de masaya yasladı.
Ne olacaktı şimdi?
Ya babası bu evliliğe uygun gözüyle bakmazsa ne yapabilirdi ki?
Annesi ve babasının rızasının olmadığı hiç bir şey yapmak istemiyordu. Bu düşüncelere dalmışken eli ismemsizce boş yaparağa yaklaşmıştı bile. Bir kaç çizik attığında aklı doluluktan iflas edecekti.
Ya mutlu olmazlarsa ne olurdu?
Hadi anlaşamazlarsa, tamam uzaktan uzağa analıyorlar gibi görüne bilirlerdi fakat ya evlenirler de anlaşamazlarsa?
Nükte düşündükleriyle kafasını iki yana salladı. "Nükte, sen de yani! Daha ortada fol yok yumurta yok, anlaşamazsak diye triplere giriyorum. Tövbe estağfurullah...!"
Kendi iç dünyasının gidiş yönünü değiştirip tekrardan daldı düşüncelere.
"Ayh!" dedi en sonunda. "Bende ne düşündüm durdum ya, bi sussa beynimin içi..."
Elini kafasına vurdu 'şap' diye. "Resmen başım ağrıdı yaa..." Kendi kendine gülüp devam edeceği sıra elinde ki kalemi deftere yaklaşırdığında çizdiğini fark etti.
Resmen önünde ki defterde bir çift yeşil göz vardı. Şaşkınlıkla gözleri yuvalarından düşecek gibi koca koca açıldı. "İnsanın fikri neyse çizdiği de o oluyor demek ki." diye mırıldandı gülerek.
Farkında olmadan çizdiği bir çift gözü daha ne kadar çizecekti acaba?
Dirseğin masaya koyup yanağını da avucuna yaslayıp resimi izlemeye başladı. Neredeyse tıpkısının aynısı olmuştu. İçine derin bir nefes aldı yüzünde hülyalı bir gülüş vardı. Zaman ne gösterecek bilmese de şu anda çok huzurluydu. Gözleri mutlulukla parlıyordu resmen.
"Maşallah, aynısı olmuş."
Nükte aniden duyduğu sesle yerinde irkildi. Bu sayede dirseği masayanın kıyınında olduğu için düşmüş, kafası boşta biraz sendelemişti.
Eli kapı kulpunda duran babasını gördüğünde hızla önünde ki kağıdı alıp masanın altına doğru atıverdi.
"N-ne zaman geldin baba?" dedi tedirdigin sesiyle. Eli ayağına dolanmıştı. Oturduğu yerden kalktı hızla.
"Kapıyı çaldım ama duymadın, ben de balkonda sındır diye düşünmüştüm."
Nükte tedirginlikle ellerini arkasında birleştirip sıktı. "Duymamışım, dalmışım..." dedi kedi mırıltısı gibi çıkan sesiyle.
"Neye daldıysan artık?" dedi Oktay bey muzip bir sesle, dudağının bir tarafı yukarı doğru kalkmıştı.
"Ne attın az önce masanın altına?" dedi Oktay bey kızına yaklaşırken. Sağ kaşı havadaydı.
"N-ne zaman?" dedi genç kız masanın önünde sur gibi durmaya çabalarken. Tabii ne kadar durabilirse.
"Az önce, kağıda daldıktan hemen sonra işte..."
"Yok öyle bi şey!" dedi Nükte hızla. Babasının koluna sıkı sıkıya yapışıp kapıya doğru sürüklemeye çabalarken bir yandan da konuşuyordu. "Hadi, gel baba bi çay demleyip içelim balkonda."
Göbeğinden dolayı yerinden bir milim hareket ettiremediği babası kızını durdurdu gülerek. "Beni zaafımdan buramazsın küçük hanım, otur bakalım şuraya." deyip kızını omuzlarından tuttuğu gibi geri geri götürüp yatağın üzerine oturttu. Hemen ardından masanın yanına gelip yere tek dizinin üzerine çöktü.
Masanın karanlık köşelerine doğru yola çıkan kağıdı bulup ayağa kalktı Oktay bey. Masanın önünde dikilip kağıdı bir kaç kez silkeledi.
Masaya k*lçasını yaslayıp kağıdı incelediği süreçte alt dudağı beğeniyle bükülmüştü. Kaşlarını havaya kaldırıp kağıdı yüzüne doğru yaklaştırdı.
"Maşallah kızıma, bizim çirkin Özgür'ün gözlerini ne de güzel çizmiş."
"Ya baba..." diye mırıldandı Nükte. Ellerini kucağında birleştirmişti. Ela gözleri ellerindeydi.
Oktay bey kızının haline tebessüm edip yavaş adımlarla yanına yürüyüp yatağın üztüne oturdu. Elinde ki kağıdı geriye doğru yatağın üzerine bırakıp sağ elini göbeğinin üzerine koydu. Çayın yanında kurabiye atıştırayım derken fazla kaçırmıştı sanırım. Sol elini ise kızının kafasının üzerine koyup eşarbının üzerinden kafasını okşadı.
"Yalan yok, seni hiç evlendirmek istemiyorum."
Nükte bu sözlerle kucağında ki ellerini sıktı istemsizce. Bir yandan da parmağının yanında ki etleri koparıyordu. Bunu fark eden Oktay bey göbeğinin üzerinde ki elini kızının üllerinin üzerine koydu.
"Yapma kızım, kanıyor sonra." dedi kızının ellerini ayırırken.
"Ben senin hep mutlu olmanı istiyorum Nüktem. Gözünden düşen tek bir damla bile mutluluktan düşsün istiyorum." derin bir nefes aldı Oktay bey.
"Ve sadece gözüm kapalı güveneceğim tek kişi Özgür. Seni küçük bir kız çocuğu olduğun zamanlarda bile koruyan ağlamana izin vermeyen Özgür'ü damadım olarak kabul edemem." deyip kızının ellerine birer öpücük kondurdu. "Bundan sonra oğlum olur ancak."
Nükte babasının söyledikleriyle ilk başta ağlayacak gibi olsa da hemen ardından duyduklarıyla kollarını babasının boynuna doladı. "Canım babam..." diye mırıldandı mutlulukla.
"Ama istemeye bi beş altı defa gidip gelmesi gerekecek yoksa vermem." dedi Oktay bey gülerek.
"Benim biricik kızımı almak öyle kolay değil. Hem hastanede işe de başlamış yoksa vermezdim."
Nükte kısık bir sesle kıkırdadı.
Oktay bey kızının gülüşünü gördüğünde içi rahatlamış bir halde ayağa kalktı. "Neyse sen resim çizmeye devam et, ben de gidip bi maden suyu içeyim." elini göbeğinin üzerine atıp ovuşturdu. "Çok yemişim..." dedi.
Genç kız babasının bu haline seslice gülüp çıkışını izledi.
Oktay bey odadan çıkınca az önce babasının koyduğu yeşil gözlerin olduğu resmi alıp balkona çıktı. Yerde ki pufa oturacağı sıra balkonun köşesine konulmuş buket dikkatini çekti.
Balkonun Özgür'e yakın olan tarafında duran buketi eline aldığı anda yüzünde kocaman bir gülümseme can bulmuştu. Pembe şakayıkların olduğu buket mis gibi kokuyordu. Şakayıkların arasına sıkıştırılan not kağıdını gördüğünde merakla eline aldı.
Kağıdı ters çevirip açtığında güzel bir el yazısıyla karşılaştı.
"Nükte, ben seni sevdiğimi şu sokakta top peşinde koşarken de, birlikte bakkalın camını indirirken de biliyordum. Sadece bunun bu derece olduğunu ve bu duyguya aşk dendiğini bilmiyordum. Ama şimdi bu duyguyu kalbimin en derinlerinde bile hissediyorum. Ben seni seviyorum Nükte. Nükte, benimle evlenir misin?"
Nükte okuduğu kelimelerle tebessümüne engel olamazken yanında duyduğu sesle irkildi. Bir yandan da içine güzel hisler dolmaya başlamıştı bile.
"Nükte, ben seni sevdiğimi şu sokakta top peşinde koşarken de, birlikte bakkalın camını indirirken de biliyordum. Sadece bunun bu derece olduğunu ve bu duyguya aşk dendiğini bilmiyordum. Ama şimdi bu duyguyu kalbimin en derinlerinde bile hissediyorum. Ben seni seviyorum Nükte." Özgür içine derin bir nefes alıp bıraktı.
"Nükte, benimle evlenir misin?" dedi Özgür heyecanla.
"Evet, evlenirim." diye mırıldandı Nükte şoktan sıyrıldığında heyecanla. Yüzü mutluluktan çiçek açmıştı.
Şimdi iki aşık karşı karşıya, ayrı balkonlarda durmuşlar birbirlerinin gözlerine mutlulukla bakıyorlardı.
Zaman ne gösterir, nasıl ilerler ne yöne gider bilinmez ama bu iki gencin birbirine aşık olduğu apaçıktı.
Evet, duygusal bir anneyim. Yanlız Özgür ben bile eridim olum naptın lan?
Evet bende bu kadar romantik olmayı beklemiyordum
Şu Oktay beyi yazarken gözlerim doluyo lan
Bu arada apartman yöneticisi 100k olmuşş, canım oğluşlarım
Temizlik hastası Ufuğum
Yerinde duramayan Ateşim
Çiçek aşığı Fıratım
Ve
Sessiz, sakin, yakışıklı adam Atıfımm
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.56k Okunma |
816 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |