9. Bölüm
morkanatlızamanlar / Özgür Bir Nükte / ÖBN - Özgür'ce hayat mottosu

ÖBN - Özgür'ce hayat mottosu

morkanatlızamanlar
morkanatlizambak

Bir kalbin çırpınması, yerinden çıkacakmış gibi hızlı hızlı atması tıpta yanlızca kalp krizi veya kalp hastalıkları dalı altında gerçekleşen bir dizi rahatsızlıktı. Yani tıpta yeri vardı fakat bir hayalle veya bir çift ela gözle bu reaksiyonları göstermesinin tıpta yeri yoktu.

Tıpta bir açıklaması dahi olamayan bir şeyi şu anda Özgür kendi içinde yaşıyordu. Ve sessizce atlatmaya çabalıyordu, belki geçerdi.

Bir umut uzandığı çift kişilik yatağında -çünkü tek kişiliğe sığamıyordu, kolu bacağı aşağı sarkıyordu ve gece canavarın ayağını kapmasını istemezdi- bekledi bekledi, kalp çırpıntısı geçmek yerine daha da arttı. Gözlerinin önüne o elma gibi kızarık yanaklar ve utangaç ela gözler geldikçe kalbinde yaşanan reaksiyonlar devam etti. Ne oluyordu ona? Kesin hasta olmuştu artık emindi, yakında kendisine tanı da koyardı. Kalp ve damar doktoru arakadaşına mı danışsaydı ki?

Evet, evet kesinlikle ona durumu anlatıp ilaç istemeliydi.

Uzandığı yatakta hafifçe kımıladanarak cebinde ki telefonu zorlanarak çıkardı. Rehberde bir kaç ileri geri yaparak deli doktor'u bulmuştu. Telefon bir kaç kez çalıp ardından açılmasıyla gür sesi işitti.

"Ooo, kimler aramış beni. Yine işin mi düştü oğlum bana?"

Özgür telefonu arakadaşı konuşurken kulağından hafifçe uzaklaştırmıştı. Ofladı sessizce. "Hakan, oğlum bağırmasana kulağım patladı senin yüzünden. Hem ayrıca ben seni işim düşünce mi arıyorum, aşk olsun yani! Bir arkadaş edindim âlem oldu."

Hakan bi kahkaha attı. "O laf öyle değildi sanki? Ne dersin ha."

"Artık böyle itirazın mı var?"

"Yok yok da sen beni niye aradın?"

Özgür derince iç çekip elini anlına yasladı. "Bak şimdi. Benim kalbim çok hızlı çarpıyor, içim daralıyor nefes alamıyor gibi oluyorum niye olabilir? Bi ilaç yaz bana, sana zahmet."

"Lan daha geçen kontrol ettirmedik mi baştan sona, maşAllah turp gibiydin ne oldu?"

"Bilmiyorum ki Hakan, bir kaç gündür böyleyim."

Hakan'da telefon başında masasına oturmuş düşünceli bir biçimde elinde ki dolma kalemi çeviriyordu. "Ne zaman oluyor bu şikayetlerin?"

Özgür yatağında bir tur dönüp sırt üstü durdu. "Hadi?" diye cevap vermesi için direten arkadaşına göz devirdi. Seslice buğazını temizleyip kısıkça konuştu. "Onu gördüğümden beri, onu gördüğüm zamanlar."

"O, kişisi kim peki?"

"N'apcaksın kimse?" diye sinirle konuştu Özgür. İçerisinde yükselen ani sinire engel olamamıştı. "Sana ne yani?"

"Lan sakin ol, sadece sorunun kaynağına iniyorum. Ne bu sinir gelirken sana bi papatya çayı alıp geleyim bari."

Genç adam derin nefesler alarak sakinleşmeye çabaladı. Boşta kalan elini kalbinin üzerine koydu. Resmen elini dövüyordu hırçın kalbi. İçten içe sakin ol lan diye mırıldandı.

(Ya gerçekten elinizi kalbinizin üzerine koyduğunuz zaman ritim bozukluğu olanlarda elinizi döver gibi oluyor ve göğüs kafesiniz ağrıyor, ağrıdan uyuyamıyorsunuz bile neysem devam)

"Şimdi 'o' kişisini gördüğünden beri dedin. Demek ki onunla ilgili. Kim o? Gülnur teyze veya Salim amca mı?"

"Çocukluk arkadaşım." dedi Özgür en sonunda.

"Çocukluk arkadaşım demek ha!" dedi Hakan oturduğu sandalyeyi bir iki tur döndürerek. Yüzünde hınzır bir gülüş vardı. "Bende çocukluk arkadaşın sayılırım, ben miyim yoksa?"

"Zevzek!" dedi Özgür arkadaşına. "Sen değilsin mal." İçine derin bir nefes çekti. "Nükte." diye mırıldandı.

Hakan ahizeyi patlatacak bir kahkaha attı.

"Ne gülüyon lan!"

Hakan öksürerek kendisini zorla da olsa durdurdu. "Kardeşim sana ilaç yazacak kişiyi biliyorum ben."

"Kim?" diye hızla lafa atıldı Özgür.

"Kalp ve damar sana ilaç yazmaz..." Hakan seslice kıkırdadı arkadaşının haline "Sana ilaç yazacak yer Nikah dairesi!"

Hakan kahkaha atarken yüzüne aniden kapanan telefonla daha fazla sesli güldü. Gülerken sağ elini dizine vuruyordu, oturduğu sandaleteden kayıp düştüğünde kahkahası aniden kesilmişti. Acıyla yerde kıvranırken acıyla bağırmıştı. Özgür ile uğraştığı her zaman başına bir iş gelmesi normal mi değil mi daha emin olamamıştı.

Özgür ise kapattığı telefonu yatağın bir göşesine atıp yatağa sırt üstü iyice yayıldı. Gözleri beyaz tavandaydı. Bembeyaz sadece bir ampulün bulunduğu tavanı kaç kez tavaf etti sayamamıştı bile.

Yeşil gözleri yorulduğunda gözlerini kapattı, fakat kapalı gözlerinin önünde beliren yüzden dolayı hızla tekrar açtı. Bu ne biçim bir işti, gözünü açsa o gözünü kapatsa o...

Oflayıp uzandığı yatakta dikleşip bağdaş kurdu. Dirseklerini de dizlerinin üzerine koymuştu.

Çocukken bir günleri ayrı geçmemişti fakat bir süre sonra yolları ayrılmıştı. İlk başta kendisi okumak için farklı bir şehire gitmişti. İlk ayrılıkları o zaman olmuştu. Sonra da Nükte amcasının yanına gitmişti bu şekilde olunca ne tatillerde ne de başka bir şekilde karşılaşamamışlardı.

Özgür'ün bu içinde ki hisler kesinlikle genç kızı, çocukluk arkadaşını yıllar sonra görmesinden dolayıydı. Kesinlikle böyle düşünüyordu ya da kendisini bu şekilde düşünmeye zorluyordu. Yani bir nevi kendisini kandırmaya çabalıyordu fakat bu kandırma ne kadar sürecekti.

Bir kaç gün, bir kaç hafta veya ay?

Özgür derin bir nefes alıp eliyle yüzünü ovuşturdu. Kolunda ki saate bakıp ayaklandı. Hakan'ın çalıştığı hastaneye gidip öğle yemeğini birlikte yiyebilirlerdi, tabii ki bir diğer sebep Özgür'ün Hakan'ın boğazını sıkmak istemesinden kaynaklıydı.

Aynı hastanede yakında kendisi de işe başlayacaktı ve her gün görüşebileceklerdi. Ve Hakan her zaman ki gibi genç adamı sinir hastası edecekti.

Az önce sinirle yatağın üzerine attığı telefonunu eline alıp hasar kontrolü yaptı korkuyla, evet hiç bir şeyi yoktu. Telefonu cebine koyup cüzdanını da hemen yanına iliştirdi.

Kulaklığını kulağına taktığında hazırdı. Ayakkabılarını ayağına geçirip kapıyı kilitledi. Anahtarı da unutmadan cebine sıkıştırdı. İyi ki pantolonların birden fazla cebi vardı.

Şemsettini es geçip merdivenleri ikişer üçer atlaya atlaya inerken yaşlı asansörün üzüntüden rengi griye dönmüştü. Merdiven de yankılanan ayakkabısının gıcırtısı kulağında çalan şarkıya karışıyordu.

Böyle gitme n'olur, böyle gitme n'olur
Biraz yanımda otur, diyemedim
Başımı yaslasaydım omzuna, ağlasaydım
Öpüp koklasaydım, yapamadım

Apartmanın eski paslanmaya yüz tutmuş ağır kapısını itip çıktı. Tabii ki ciğerlerine temiz oksijen değil mazot kokusu dolmuştu. Yüzü buruşsa da bazı insanların bombadan sonra yükselen kokuyu çektikleri için ciğerlerine bu duruma da şükretti.

İnsanların ne çok şükredeceği şey vardı şu hayatta en basitinden yürüyebileceği ayaklarının olması nefes alabilecek durumda olması bile şükür sebebiydi.

Özgür içine derin bir nefes daha çekip kulağında çalan şarkıya sessizce mırıldanmaya devam etti.

Böyle gitme n'olur, böyle gitme n'olur
Biraz yanımda otur diyemedim
Başımı yaslasaydım omzuna, ağlasaydım
Öpüp koklasaydım, yapamadım

Yapmadım, utandım

Dudaklarının arasından çıkan 'utandım' kelimesinin bile utançtan kaçan gözleri ve kırmızı yanakları hatırlamasına sebep olmuştu.

Yürüdüğü yolda durup kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı. Yeşil gözleri mavi kubbede gezerken gözünün önünde puf puf pamuk şeker gibi görünen bulutlar ve mavi çarşaf yoktu, bir çift ela göz vardı.

Derince oflayıp elini anlına vurdu. Kafasını da sağa sola sallayıp gözünün önünde ki güzel gözlerin gitmesini denedi, yapabildiği kadar işte.

Aklında ki düşünce ve kişiyle otobüse bindiğinde boş koltuklardan birisine oturup kafasını cama yasladı. Otobüs kartını iki kez bile basması gerkebilirdi bu gidişle çünkü aklında ki ve Özgür fazla yer kaplıyorlardı.

Cama yasladığı kafası her tümsekte top gibi oradan oraya sekerken düşüncelerine dalıp çıkıyordu. Resmen düşünme fonksiyonları yalnızca bir konu üzerinde yoğunlaşmış gibiydi. Farklı bir konuya geçiş yapamıyordu.

Ne zaman otobüsten can havliyle indi ne zaman hastanenin kantininde iki tost, iki çay ve üç şişe kola aldı haberi yoktu. Sanki her şey kendiliğinden olup bitmiş Özgür'de yalnızca izlemekle yetinmiş gibiydi. Kendisi düşünceler içerisinde sörf yaparken olup bitmişti bunca şey.

Poşeti ve kağıt bardakları kafeteryada hava alan bir masaya bırakıp cebinden telefonunu çıkardı.

Mesajlar kısmına girip en üstte kayıtlı duran numaraya SMS attı. Evet Özgür biraz çağ dışı kalmış olabilirdi fakat diğer türlü interneti bitiyordu, ne yapsın.

özgürüz: ben geldim

hastanenin kafeteryasında seni bekliyorum

çabuk gel çaylar soğuyacak, kaşarlar donacak

doktorcivanım: uçtum taze aşık

özgürüz: sakın gelme

tostun da, çayın da benim

doktorcivanım: yapma kilo alırsın baklavalar erir

belki yenge o zaman seni beğenmez

özgürüz çevrimdışı...

"Zevzek!" diye mırıldandı Özgür sinirle. Resmen burnundan soluyordu. Fakat bir yandan da elini karnının üzerine koydu. Yemeye dikkat mi etseydi ne?

Belki Nükte beğenmezdi onu!

Kesinlikle yediklerine dikkat etmesi gerekti.

Ne sandınız, bizim kızımız deli de oğlumuz akıllı mı? Yok daha neler, onlar bitirim ikili...

Evet, çok şükür kavuşturanaa.
Selamın Aleyküm gençlik
Merhaba gençler, ve de her zaman genç kalanlarr...
Bu arada ben bilgisayardan değil telden yazıyorum, karakterlerin gözü yaşlı🥲 bilgisayarım yok kiiiğğ

Bölüm : 30.06.2025 01:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...