
Genç adam gülen kadına bakıp kimsenin duyamayacağı bir şekilde mırıldandı. "İnşallah Meryem annecim, inşallah."
Gülnur hanımın şaşkınlıktan gözleri koca koca açılmış oğluna bakıyordu. 'Annecim' mi demişti Özgür? Yoksa yaşlılıktan kulakları da duymaz, beyni de gaipten sesler mi uydurmaya başlamıştı?
"Gülnur sen bu çiçeğe nasıl çiçek açtırdın benim ki bir türlü açmadı?"
Gülnur, Meryem'in sorusu üzerine arkadaşına döndü. "Bilmem ki, günlük azar azar suluyorum aydınlık ortamda duruyor belki de o yüzden." dedi.
"Peki ya şu?" dedi Meryem hanım işaret parmağıyla ileride ki pencerenin çaprazında duran masada ki çiçeği işaret etmişti. Minik minik çiçekleri vardı ve çok zarif tatlı bir çiçekti. "İlk defa gördüm bu çiçeği sende yeni mi aldın?"
Gülnur seslice gülüp elini yanında oturan Meryem'in dizine attı. "Kız ben ona nası çiçek açtırayım ben de ilk defa gördüm." Gözleriyle Özgür'ü işaret edip devam etti. "Özgür'üm Ankara'dan gelirken getirdi, o almış."
"Pek güzelmiş oğlum aferin sana annenin gönlünü böyle hoş etmeye devam et." dedi Meryem hanım takdir eder bakışlarla genç adama bakarken.
Özgür bu sözler karşısında utanmıştı, engel olamadığı gülümsemesiyle halının desenlerini inceliyordu. Kesinlikle güzel bir halıydı. Aklında ki yarış arabasını halının desenlerinde ilerletirken annesinin konuşmasıyla dikkati dağıldı karşıdan gelen arabaya çarptı.
"Sırada gönlümü hoş etmesi için sadece iki yüzük kaldı." dedi Gülnur hanım hince gülümseyerek.
Dikkatlice oğlunu izlemeye başlamıştı artık bir yandan sohbete katılıyor bir yandan da Özgür'ün hal ve hareketlerini dikkatle inceliyordu.
Bu sözleri duyan Özgür gözlerini şaşkınlıkla açıp annesine baktı. Hemen ardından sırasıyla annesinin yanında oturan Meryem hanım ve Nükte'ye bakmıştı. Nükte'nin o güzel ela gözlerine denk düşen yeşil gözleri biraz uzun bir süre birbirlerine tutunmuş kaldığını fark edince iki genç de aynı anda gözlerini kaçırdı.
İşte tam bu anı izleyen iki kişi yüzlerinde farklı duygularla gençleri izlemişlerdi. Birisi 'oldu bunlar' bakışıyla mutlulukla gülümseyip istemeye nerden çikolata alsak diye düşünürken diğerinin yüzü tam olarak 'ne oluyor bu aşağılık yerde' modundaydı. O an fark etti yakında kayınvalide olacağını...
***
"Nükte!" diye son ses seslendi Meryem hanım. Yatak odasında iki eli belinde derin derin nefesler alıyordu, yorulmuştu.
Annesinin uzaktan gelen sesini duyan Nükte ellerini mutfak lavabosunda yıkayıp üzerine kuruladuktan sonra mutfaktan çıkıp annesinin ve babasının odasına girdi. Girdiği gibi ela gözleri koca koca açılmıştı.
Odanın her yerinde el işlemesi seccadeler, oyalı eşarplar ve patikler vardı. Meryem hanım çeyiz sandığını dökmüştü ortalığa. "Anne niye boşalttın bunları?" dedi genç kız belini tutan annesinin yanına gelerek.
Nükte annesini omuzlarından bastırarak yatağın üzerine oturttu. "Beni çağırdaydın ya keşke bak yine belin ağrımış."
"Bi şey olmaz bana, iyiyim. Hem ikiniz de evlenecek yaşa geldiniz çeyizlerinizi ikiye bölelim diye çıkardım."
Nükte hiç bir şey anlamamıştı, yüzü den de anlaşılıyordu bu. Kaşları çatılmış, yüzü kırışmıştı. "Yine evlenme meselesi nerden çıktı?"
Meryem hanım iç çekip gülümsedi. "İçime doğdu."
"Ne doğdu amacım?"
Meryem hanım'ın hafiften gözleri dolmuştu, sesli bir şekilde burnunu çekip kendisini gülmeye zorladı. "Yakında yuvadan uçacakmışsın gibi bir his doğdu içime nedense, öyle hissettim."
Nükte annesinin önünde dizlerinin üzerine çöküp ellerini kendi avuçları içine aldı. "Nerden çıkardın onu validen, yok öyle bir şey. Hem hani sen beni vermeyecektir, sıra Musab'ın dı."
Meryem hanım gözlerini parmak uçlarıyla silip boşta ki elini kızının siyah saçlarının üzerine koydu. "Senin o parlayan gözlerini görünce anladım gölge fesleğeninin kuş olup uçacağını."
"Benim gözlerim hep parlıyordu canım annem."
Meryem hanım sesli bir kahkaha attı. "Emin misin canım kızım?"
"Eminim." diye cevap verdi Nükte annesine fakat Meryem hanım'ın gözlerine bakamıyor etrafta dolanıyordu gözleri.
"Yani şimdi sen birisinden hoşlanmıyor, sevmiyorsun öyle mi?"
Nükte gözlerini koca koca açıp annesine baktı. "Ö-öyle." dedi sesinin titremesine engel olamadan. Hâlâ anlayamamıştı Meryem sultandan hiç bir şey kaçamayacağını.
"Odanda ki tablo ne peki?"
Nükte bir anda değişen konuya şaşkınlıkla baktı. Ne alakaydı şimdi? "Hangi tablo anne?"
Meryem hanım elini kızının yanağına atıp okşadı. Gözleri de kızının yüzünü turluyordu, yüzünde de muzip bir gülüş vardı. "Yeşil bir çift güzel göz olanı diyorum canım kızım."
Nükte duyduğu şeye inananamadı, saklamamış mıydı onu? Ahh! Cidden Meryem sultandan bir şey saklayabilecepine inanmış mıydı?
Hızla ayağa kalktı, ilk başta etrafına bakındı. Elini kafasına atıp saçını bir tur kaşıdı hemen sonra eli tırnak etlerini yolmaya başlamıştı bile fark etmeden. Yüzü alev alev yanıyordu bu sırada.
Tabii ki Meryem hanım keyifle izliyordu kızının bu hallerini. Tahmin etmişti fakat artık iki gençten de emin olmuştu.
"Iıı... şey anne, benim ocağımda şeyim vardı!" kelimeyi nasıl devam ettireceği aklına gelmeyince elini anlına 'şap' diye vurup derin bir nefes aldı, elleri titriyordu yakalnmışlık hissiyle. "Şeyim, ııı... mutfağım vardı g-itmem lazım. Sonra konuşuruz."
Nükte arkasına bakmadan odadan topukladığı sıra arkasında içi dışına çıkacak dercede kahkaha atan bir anne bıraktığın farkında bile değildi. Kendisini dış dünyaya kapatmıştı adeta.
Meryem hanım bir yanadan kızının haline gülerken bir yandan da dağılan ortalığı topluyordu o sırada çalan telefonu şifonyerin üzerinden alıp kulağına koydu. Karşı taraftan gelen "Selamın Aleyküm Meryem'im." diyen kadına gülüp aynı şekilde selam verdi.
"Senin orda durumlar nasıl?" dedi Gülnur merakla. "Belli düşmüş o sevda gönlüne canım kızımın." dedi Meryem gülerek. "Sizin ki ne durumda?"
"Bizimkisi Nükte'nin kendisini sevdiğini öğrense yarın yıldırım nikahı koyacak durumda koymuş kafaya. Gerçi başta mırın kırın etti biraz da, söylememek de ısrar etti ama ben çözdüm dilinin bağını. Dökülüverdi." konuşmasının ardından sesli bir kahkaha attı Gülnur.
"Hele bir de bunlar marketten dönerken sokakta ki çocuklarla karşılaşmışlar. Bilirsin çocuklar Nükte'yi severler."
"Nükte de çok seviyor onları diyorum bazen benim çocuk hiç büyümeyecek." dedi Meryem dertlenir gibi. Fakat kızının hiç büyümeyeceğini düşününce mutlu oluyordu, hep içinde o küçük kızı yaşatacakmış gibi. Hep Meryem Hanım'ın ilk göz ağrısı minicik, yaramaz kızı olarak kalacağı için.
"Ne güzel işte Nükte'ye yakışıyor bu çocuksu haller zaten."
Meryem hanım merakla lafa katıldı bu sırada topladığı yatağın üzerine oturmuştu. "Ee sen başka bi şey anlatıyordun laf başka yerlere gitti arada kaynadı."
"Haa..." gibi bir serzeniş bıraktı Gülnur. "İşte bunlar çocukların yanına gitmişler Berkecan yine bizim kızın etrafında. Özgürle biraz atışmışlar."
"Heh, benim kıza diyoruz da senin oğlan da büyümemiş bacak kadar çocukla laf dalaşına mı girilir." Meryem hanım gülerek konuşmuştu. "Tencere kapak." diye mırıldandı.
"Yanlız Özgür bu sefer haklı." dedi Gülnur, oğluna hak verdiğini belli edercesine. "Küçücük çocuk kızımıza Nüktem demiş bir de yenge demesin mi! Bizim Özgür çıldırmış. Halime'nin oğlu var ya Mustafa?"
"Hıı?" dedi Meryem hanım merakla.
"Bizim Nüktemizle evlenmek istiyormuş o yüzden kardeşine yenge dedirtiyormuş, gördün mü olan işi!"
"Ayy!" dedi Meryem hanım sol elini anlına koyarak. "Allah affetsin hiç sevmem o çocuğu, anasını da sevmezdim."
Gülnur hanımın kahkaha atan sesi geldi telefondan. "Bende sevmezdim zaten." dedi. "Ee peki Özgür'le beni severmisin müstakbel dünürüm?"
Meryem hanım ilk başta sustu kaldı, sonunda anladığında kendisi de kahkaha attı. "Özgür oğlumu da anasını da severim, en önemlisi de Nükte'min seviyor oluşu."
"Biz de seni ve kızını çok severiz dünürüm." dedi Gülnur. Sonra da aklına gelenle devam etti. "Akşam bize yemeğe gelsenize, hem bizimkileri daha fazla inceleriz."
İki kadın da muzipçe güldüler çünkü iki gencin de utangaç hallerini izlemek çok zevkliydi kendilerince. Bilmiyorlardı ki onların güldüğü hallerinde gençler kalp çarpıntısından kriz geçirmemeye çabaladıklarını...
Evett, selamın aleyküm canlarım. Nasılsınız, ben iyiyim. Bi şey anlatcam size.
Dün arkadaşımla kütüphaneye gittik geri dönüşte otobüsü kaçırmamak için koltuk tam zamanında yetiştik bindik falan sonra biraz ilerledik baktık yanlış binmişiz. Şoförle son durağa kadar gittik bmbb sonra durakta bekledik bizi indiren abi geri aldı nerdeyse 2 saatte eve döndük. Kvjb öyle işte bizim şanssızlık işte jvjb ama öyle tatlış bi kitap almışım olayy yani kitabın adı 'bir kavanoz böğürtlen reçeli' ve daha en başlarda olmama rağmen Alparslan karakterine aşık oldum falann
Bu arada Instagram hesabına beklerim aynı isimle işte.
Gülşenime yani ruhurevan canıma desteği için çok teşekkürler canım Gül kızım 🌹
Whatsapp kanalıma buyrun gelin canlarım 
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.56k Okunma |
816 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |