

İçten içe mırıldandı. "Böyle de karizmatik karizmatik gülünmez ve Özgür. Sanırsın modellik ajansında kendisini beğendiriyor!"
Anında kendisine dönen çipil çipil yeşil bakışlarla şaşkına döndü. Ne olmuştu ki canım?
"Karizmatik ha?"
Kal gelmişti sanki bir anda genç kıza. Ela gözleri yuvalarından düşecek gibi koca koca açılan Nükte şaşkınlıkla olduğu yerde kalmıştı. Ve emek emek topladığı fırçaları tekrardan fayansın üzerinde ki hasır ile buluşmuştu. (ela göz hastası ve kitabında ki Kuzay karekterinin de ela gözlü olduğu bitaneşim Aykrateri'ne selamm)
Sıkı sıkıya tutunduğu karşısında ki yeşil gözlerin çizilmiş olduğu tuvali de can yeleği gibi sarılmıştı. Yan balkondan kendisine bakan Özgür'ün yüzünde ki gülen ifade gittikçe büyürken kendisine gelip hızla oturduğu puftan fıraladı. Sağ elinin işaret parmağını genç adama doğru uzatıp tehdit eder gibi havada savurduğunda diyecek bir kelime bulamayıp sağ ayağını hırsla yere vurup balkon kapısından odasına koştu. Neredeyse hırsla hızlı hareket ettiği için ayağı kapının yüksek çıkıntısına denk gelip yuvarlanıp düşecekti, neyse ki o kadar da sakar değildi...
Odaya girince elinde ki tuvali çalışma masasına koyup bir adım atmıştı ki ayağı yerde ki tüylü halıya takıldı. İleriye attığı bir adımla hızla yere doğru uçuşa geçerken, yüzü buruşmuştu bile.
"Ahh!" evdekileri uyandırmamak için dişlerini dudağına sertçe bastırıp kendisini kastı.
Sakar olmak bazı insanların hayat felsefesi yani ne yapabilirdi ki?
Ve Nükte sakarlığın felsefesini kitap olarak yazmış bir insandı.
Düştüğü halının üzerinde bir süre öylece uzandı, bir yanı gözlerini yumup karanlığa teslim olmak isterken diğer yanı kalk kahvaltı hazırla diyordu.
Uzandığı yerde elini beline atıp gözlerini kıstı, bakışları ilerdeydi. "Uyusam süper ötesi güzel olur fakat Meryem sultan da beni süper ötesi yapar. İki saat söylenir başının etini yer, er o zaman uyumaya deymez. Off!"
Yavaşça oturur pozisyona geldiğinde gözleri çalışma masasına kaydı ani bir hızla ayağa ok gibi fırlayıp tuvali eline aldı.
Odayı etrafında üçyüz altmış derece dönüp durduğunda hedefi yatağının duvarla temasa geçen tarafıydı. En iyi saklama yeri burasıydı değil mi?
Kesinlikle orasıydı!
Yumuşak yatağın üzerine dizleriyle çıkıp ileriye doğru uzandı. Elinde ki tuvali yatak ile duvar arasına koyduğunda operasyon tamamdı. Annesine görünmeden bunu da halletmişti.
Yatağın üzerinden inip odadan çıktığında hedef mutfaktı.
Ayaklarında ki yeni aldığı çorapla mutfakta şov yapacaktı şimdi. Vişne çürüğü çorabın bilek kısmında Sylvester vardı ve o çizgi filmleri her zaman sevmişti. Ayaklarını yerde sürüyerek geldiğinde ilk olarak çaydanlığa su koydu.
Çay olmadan kahvaltı olmazdı, olamazdı çünkü. Altlı üstlü çaydanlığın ikisini de ocağa koyup dolaba yöneldi genç kız. Kahvaltılıkları tezgaha çıkardı. Hepsini küçük küçük tabaklara koyup tek tek salona taşımaya başladı. Salon büyük olduğu için en uç tarafta yemek masaları vardı. Bu bir yandan çok iyi bir yandan çok kötüydü çünkü en azından mutfağı sıkıştırmıyor ama her yemek vaktinde salon ile mutfak arasında mekik dokuyordu.
Meryem hanım "iyi ki yemek masası salonda" diyordu. "En azından fit kalırsın kızım."
Evet bir yandan mantıklıylı da. Yediklerini on, on beş gidişte eritiyordu. Elimde ki tabakları masaya güzelce dizip tekrar mutfağa yöneldi. O an fark etti kulağında şarkı çalmadan duran kulaklığı. Eteğinin cebinden telefonunu çıkarıp şarkıyı başlattı.
(Can't get you out of my heat | ben bu kısmı yazarken bunu dinledim ve bunu Cem Karaca- bu son olsun. Biliyorum çok alakalılar khjvbv)
Bu gün sen çok gençsin yavrum
Hayat ümit, neşe dolu
Mutlu günler vadediyor sana yıllar ömür boyu
Ne yanlızlık ne yalan üzmesin seni
Doğarken ağladı insan,
Bu son olsun bu son
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun bu son
Kulağında çalmaya başlayan hafif sesli müzikle yerinde duramayıp sağa sola hafif hafif sallanırken dolaptan salatalık, domates çıkardı. İnce uzun iki tane tabağın bir tarafına sakatlık diğer tarafına domates doğradığında bir yandan çaya göz attı. Yakında kaynardı.
Hazırladığı diğer tabakları da masaya götürüp birisini en uca diğerini diğer uca koydu. Şu an ki görüntü süperdi, keşke sofrayı kaldırmak da kurmak gibi olsaydı. Ama kaldırmak daha sıkıcıydı, estetik bir görüntü bile yoktu. Boş tabaklar ve dolu bir mide vardı geride.
Mutfağa geri döndüğünde bir milyonuncu kez belki de iki, üç milyonuncu kez dolabı açıp dolabı selamladı. Dolapta ki yiyeceklerle bakışırken gözüne biber ilişti ve yumurta ve kesinlikle onların olmazsa olmazı domates. Demek ki bu gün kahvaltıda güzel bir menemen yiyeceklerdi. Aldıklarını lavabonun içerisine yıkanması için bırakıp sebselikten soğan aldı.
Elinde ki soğanı havaya fıratıp arstistik bir hareketle havada yakaldığında mutfak dolabına hafif bir bakış attı. Bir kaç kez dah aatup tutarken çok havalıydı aslında tabii ki sonuncuda suçsuz günahsız soğanı tezgaha düşürmeseydi. Yani sonunda yaklasaydı daha havalı olabilirdi...
Yanaklarını şişirip düdüklü tencere gibi ağzından havayı yavaş yavaş çıkardığında çok komik görünüyordu. Boş verip tezgahın üzerinde fayansta asılı duran doğrama tahtasını aldı, büyük keskin bıçağı da aldığında soğanı soyup ikiye ayırdı. Şimdi, yükseklerde gezen soğan doğrama tahtasının üzerinde boylu boyunca uzanıyordu.
Elinde ki ahşap saplı bıçakla soğanı uzunlamasına ince ince kesip yan çevirdi. Tam tersi de doğrayıp lavabonun içinde ki biber ve domatesleri yıkayıp yamacına çekti.
Biberlerin içerisini çıkarıp onları da incecik doğradığında kendisini içten içe övüyordu. Şu evde soğanı kendisinden daha ince doğrayabilen yoktu. Ve bu koltuklarının altında koca koca karpuzlarla gezmek zorunda bırakıyordu Nükte'yi.
Bıçağı elinden bırakmadan diğer eliyle yukarda ki dolabı açıp içerisinden geniş granik tavayı çıkardı. Dıpradıklarını içerisine atıp oacağın boş gözüne koydu içerisine biraz da zeytin yağı dökmüştü.
Kaynayan çaydanlıkları görüp hızla altlarını kapattı. Çayı da demlediğinde domatese yönelecekti ki gözleri ekmek sepetine takıldı.
Ekmek yoktu ve yarım saate kalmadan kahvaltı yapacaklardı, eee kendisi gitmek istemediği için hızlı adımlarla hatta koşarak kardeşinin odasının kapısına gelip bir iki tıklatıp odaya daldı.
Musab oturduğu çalışma masasında yanağını avcına koymuş, dirseği masanın üzerinde ki test kitabındaydı. Diğer elinde ki kurşun kalem ölü gibi yıkılmıştı. Masada ki dağınık duran not kağıtlarından bir kaçı yere düşmüş bir kaçı düzeni bozulmamış olan yatağının üzerindeydi.
Nükte yavaş adımlarla sanki uyandırmaya gelmemiş gibi kardeşine yaklaıp omzundan dürttü. Bir yandan da sessizce sesleniyordu. "Musab, Musab hadi kalk ekmek al gel."
Genç kız uyanmadığını görünce yanağına yaslı olan elini bileğinden tutup çektiğince genç çocuğun başı hızla masaya düştü. Kafası masaya düştüğü an acıyla bağırdı. "Ahh!"
Musab ani gelen acıyla yüzünü buruşturup acıyan kısıma elini koydu. Kısık gözleri etrafta gezindiğinde yanı başında duran ablasını gördü kahverengi gözleri. "Ya, abla ne yapıyorsun? İnsan gibi uyandırsana!"
"Denedim." dedi Nükte. "Utanmadın, beni buna mecbur bıraktın. Kalk da ekmek al gel."
"Off!" dedi Musab dalgalı daçlarının arasından kafasını ovuştururken. "Çok acıdı abla."
"Ovv, kıyamam. Çok mu acıdı ablacım?" diye mırıldandı Nükte elleriyle kardeşinin kafasını iki yandan tutup. Kardeşi başını aşağı yukarı masumca sallarken Nükte acıyan kısmı öptü. Bir de anlını öptü. "Üzgünüm ablacım, bir daha ki sefere daha çok dikkat ederim."
Musab ayağa kalkıp sandalyenin arkasına asılı duran kahverengi ceketi giydi. "Abla ya şimdi ben gece çalıştığım konular aklımdan silindiyse çarpmanın etkisiyle?"
"Yok ya, silinmez. Silinmez di mi?"
Ablasının gözlerini koca koca açmış soru soran haline koca bir kahkaha attı. Nükte kardeşinin dalga geçtiğini anladığında hızla ona doğru atılmıştı ki Musab odadan hemen sonrasında da evden fırladı.
Nükte arkasından bakıp sinirle tepindiği sırada k*lçasında hafif bir acı hissetti. "Kız ne tepiniyordun, komşulara ses gidiyor!"
"Ya, anne yaa. Niye vurdun şimdi." dedi genç kız eliyle acıyan yeri tutup yerde ki terliğe bakarken.
Meryem hanım umursamaz bir biçimde omuz silkti. "Canım öyle istedi." Meryem hanım lavaboya giderken genç kız göz devirip mutfağa döndü. Domatesleri de el çabukluğuyla doğrayıp tavaya attı. Az daha gecikse menemen olarak sadece domates yiyeceklerdi.
Menemene tuz baharat atıp içerisine yumurtalarını kırdı. O sırada mutfağa Oktay bey girmişti. Yaklaşıp kızının başının üzerine bir öpücük bıraktı. "Günaydın, kolay gelsin Nüktem."
"Günaydın sağol babacım." dedi genç kız yüzünde ki gülümsemeyle.
O sırada çalan kapı ziliyle Meryem hanım salondan seslendi. "Gölge fesleğeni kapıya bak, Musab geldi herhalde. "
"Tamam anne." diye sesini salona ulaştırdığı sesiyle. Hince gülüp ellerini bir birine sürttü. İşte kardeşinin cezasını vermenin vakti gelmişti.
Kapı deliğine bakmadan hızla açtığında karşısında kendisine gülümseyerek bakan kardeşi değil Özgür'dü...
Evvettt! Canlarım sizlere bayram şekeri getirdim. Bu güne yetiştirebilmek için dünden beri çabalıyorum ve kesinlikle uzun yani ortalama bir bölüm oldu.
Ben size bayram şekerinizi getirdim siz de bana Bayram şekerimi (oy ve değerli yorumlarınızı) verin lütfen. Bayram şekeri severim ona göre jbjbbh
Diğer bölümde görüşürüz canlarım️🧚🏻♀️🪐
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.56k Okunma |
816 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |