
Gülnur hanım derin bir nefes alıp elinde ki tabaklarla mutfaktan çıkacak olan Nükte'ye baktı. "Sanırım yuva kurma zamanı gelmiş Özgürümün..."
Gülnur hanımın yüzünde kocaman bir sırıtma vardı. "Ne dersin Nükte, senin de evlilik vaktin geldi gibi... değil mi?"
Nükte şaşkınlıkla bakakaldı. Ne evlenmesi, kendisi mi?
Nükte elinde ki tabaklarla olduğu mutfak kapısında kalakaldı. Bir anda kal gelmişti resmen bedenine ne kafasını kaldırıp birisine bakabiliyordu ne de yerinden kımuldayabiliyordu. Elinde ki tabakları düşürmemek için sıkı sıkıya tuttu, neredeyse elinden kayıp yeri boylyacaklardı.
İlk başta yüzü buz kesmiş gibi hissetti, sanki büyük bir buz kütlesine gemisiyle çarpmıştı. Mürettebat gemiden patır patır atlıyorlar ve Nükte'ye sadece izlemek kalıyordu. Ve mürettebatın gemide yani kalbinde ve damarlarında durmak isediği yoktu. Hepsi ynaklarına toplanmışlardı. Midesi kasılıyor, sanki içi bulanıyor gibi bir his srıyordu bedenini.
Bir an nerede ve ne şekilde olduğunu hatırladı, kaç dkikadır mutfak kapısında öylece boş boş dikildiğini bilmiyordu. Kendisine geldiğinde ilk işi "Bilmem." diye belli belirsiz mırıldanıp o ortamdan resmen koşarak çıkmak oldu. Utanmayacağı daha doğrusu onu utandıramayacakları bir zamana ışınlanmak istedi bir anda.
Salona girip elinde ki tabakları bırakıp sandalyenin birisine ellerini yasladı. Ağırlığının yarısını verdiği sandalyeye güvenip gözlerini kapattı. Bu sırada derin bir nefesi içine çekmişti bile.
Bu içinde ki hislerle ne yapacağını bir türlü bilmiyordu. Çıkıp itiraf etse miydi ki? Ya da direkt evlenme teklifi mi etseydi yoksa bu iş domates salçası olarak geri kalan hayatını devam ettirmeye doğru devam ediyor gibiydi.
Yüzünün yavaş yavaş serinlediğini hissedip ve camdan atlama isteğini zorlukla bastırıp salondan çıktı. Mutfağın kapısına gelip dikildiğinde girip girmemek arasında takılıp kalmıştı. O an kapı zili imdadına yetişmişti.
Mutlulukla çalan kapıya yetişip açtı.
"Hoşgeldiniz, annecim yoruldunuz mu gelirken?" gülerek söyledikleriyle Meryem hanım göz devirdi. Bu kızın işi hep dalgaydı.
"Çok yoruldum kızın baksana dizlerim tutmuyor." diyerek kızına eşlik etti Oktay bey, ayağında ki terlikleri çıkarıp eve girdi. Evet karşıdan karşıya geçerken jilet gibi ayakkabılarını çekecek değillerdi ya.
Oktay beyden sonra Meryem hanım girdi içeri elinde ki tabağı nükteye verdip. "Gülnur arayıp söyledi, başka elmalı kurabiye varsa getir bizim burda kileri Özgür bitirdi, çayın yanına bırakmadı diye. Özgür oğlum da çok seviyormuş."
"İyi yapmışsın anne." dedi Nükte elini anlına atıp kaşırken.
Annesinin ardından kapıyı kapattığında zil tekrardan çaldı. Açtığı kapıda elinde ki poşetlerle ayakkabısını çıkarmaya çalışan Salim bey vardı.
"Hoş geldin Salim amca." deyip elinde ki bir kaç soda olan poşeti aldı.
"Hoşbulduk Nükte hanım kızım, herkes toplandı mı? Gecikmedim değil mi?"
"Yok amca, babamlar da sen gelmeden hemen önce geldi. Yani tam vaktinde geldin." deyip Salim beyin ardından kapıyı kapattı.
Salim bey salona geçerken Nükte de son eksikler için derin bir nefes alıp cesaretinin kırıntılarını toplayıp mutfağa girdi.
Musab'ın küçük tabaklara koyduğu salataları salona taşımaya başladı. Elinde ki tabakları masaya koyup geri dönerken koridorda elinde ki tabaklarla mutfaktan çıkan Özgür ile karşılaştı.
Kapıda karşı karşıya geldikleri anda Nükte'nin ela gözleri ile Özgür'ün yeşil gözleri çarpıştı. O an iki genç de birbirlerinin gözlerine daldıkları anda mutfaktan gelen Musab'ın sesi ayılttı onları.
"Abla"
Özgür kapıdan kenara kayarken Nükte de geriye doğru adım atıp genç adamın çekilmesiyle mutfağa girdi. Eli istemsiz sol yanını bulurken boşta ki elini beline doğru koymuştu. Gözlerini kapatıp derin derin nefesler aldığında aklı uçmıştu resmen.
Nerde, nasıl, kiminle her şeyi unutmuştu. Derin derin nefesler aldığı sıra sıra belinde ki elinin tersiyle anlında biriken boncuk boncuk terleri sildi. Tekrardan elini beline koyduğunda duyduğu sesle neye uğradığını şaşırdı az kalsın yeri boylayacaktı.
"Abla, ne oldu sana?"
Nükte hızla açtığı gözleriyle şaikınlıkla Musab'a bakarken içinde hafiften bir endişe belirmişti. Anlamamıştı değil mi?
"Ne bu haller diyorum abla?" deyip sırtını tezgaha verecek şekilde dönüp ablasına baktı.
"Hiiç?"
"Emin misin abla, az önce hiç de normal görünmedin gözüme?"
Nükte, Musab'ın bu sorusu üzerine kalakaldı. Dudakları cevap vermek için bir kaç kez açılık kapansa da ne diyeceğini bile bilmiyordu.
Anlamıştı değil mi? Evet, evet anlamıştı. Yoksa Musab'ın yüzünde ki bu sırıtmanın başka açıklaması olamazdı!
"Neyse eniştemi seviyorum, en azından kafa dengi adam."
"Hı!"
Musab sesli bir kahkaha attı, ablasının yüzünde ki endeşeli ve bir o kadar da şaşkın ifadeye.
"Hı, değil canım ablacım. Eniştem diyorum. Özgür eniş..."
Nükte mutfağa yaklaşan adım seslerini duyduğu anda pembe panter gibi atılıp kardeşinin ağzını kapattı.
Mutfağa giren Özgür şaşkınlıkla ikiliye ve genç kızın kardeşinin ağzının üzerinde sımsıkıya çıkmasından korkutuğu için üzerine toprak atmak ister gibi duran eline baktı. "Ne oluyor?"
"Hiiç!" dedi Nükte hızla, bir yandanda gülmeye çabalıyordu. "Abla, kardeş şakalaşıyorduk da..."
"Anladım." dedi Özgür ikilinin haline son kez bakıp ocağın üzerinde ki dumanı üzerinde tüten çorbayı alıp çıktı.
Özgür'ün mutfaktan çıkışının ardından Nükte rahatlamış gibi derin bir nefes alıp kardeşini rahat bıraktı.
"İyi enişte lafının üzerine gelirmiş!"
"Musab!"
Gülnur hanım mutfakta ki gençlere seslendiği de mecburen ikisi de salona geçip masada ki boş yerlere oturdular. Yemekleri Özgür ve Musab tabaklara koyup yerlerine oturduklarında sohbete katılamamışlardı.
"Musab sınava ne kadar kaldı ya?" dedi Salim bey merakla. Aklına kendi oğlunun sınava girdiği ve başka bir şehire okumaya gitmesi gelmişti.
"Az kaldı amca yakında gireceğim."
"İyi iyi." dedi Salim bey çorbasından kaşıklarken. Sıcak çorbanın buharı tabakların üzerinde dans ediyordu.
"Bu su böreğinin tarifini versene Gülnur." dedi Meryem hanım bir ısırık daha alırken. "Nasıl da kat kat olmuş."
"Bende de yok ki tarifi. "
"Nasıl yaptın ya o zaman Gülnur?"
"Ben yapmadım ki Özgürüm yaptı. Bi girdim mutfağa bu uğraşıyo. Kızdım mutfağı dağıtcaksın diye dinlemedi. Sen çık akşam yemeğini ben hazırlayacağım dedi. "
Meryem hanım şaşkınlıkla Özgür'e baktı. "Özgür, sende başka ne marifetler var oğlum. Maşallah. Nasıl yaptın bunu?"
"Estağfurullah..." dedi Özgür dirseklerini masaya yaslayıp. "Yalancı su böreğini baklavalık yufkayla yapıyorum Meryem teyzecim. Öyle daha güzel oluyor."
"Çıtır çıtır olmuyor mu o zaman?" dedi Musab merakla.
"Musab hepsini sosa bantırıyorsun zaten ne çıtırlığı olsun yumuşacık oluyor. "
Sohbetle yenen yemeğin ardından sofrayı gençler elbirliği ile kaldırıp bulaşık makinesine dizip dolan makineyi çalıştırdılar.
Nükte çay bardaklarını tepsiye hazırlayıp çayı dökeceği sıra Özgür onu durdurdu. "Bekle ben dökerim."
"Tamam..." diye mırıldanarak kenara çekildi genç kız. O sıra onları sırıtarak izleyen Musab'ı fark etmemişlerdi bile.
Musab çayları doldurup tepsiyle salona geçti. Herkese çayı dağıtıp boş teosiyi masaya bırakıp boş koltuğa elinde çay bardağıyla oturdu. O sırada duyduğu konuşma hiç hoşuna gitmemişri.
"Bizim kıza da talip var." dedi Meryem hanım. Bir gözü de gençlerin üzerindeydi.
Nükte duymamış gibi yaparken çayında ki şekeri karıştırıyor, Özgür ise elinde ki çayı bile unutmuş kaşlarını çatmış sinirle bakıyordu.
"Hani Hayriye var ya..." dedi Meryem hanım. "Onun oğlu Mehmet'e taliplermiş."
"Ben vermem kızımı o işsiz sapsız oğlana. İyilik kopukluk desen var." dedi Oktay bey çayından büyük bir yudum alıp.
"Verme zaten Oktay amcacım. Öyle oğlana kız mı emanet edilir!"
Özgür'ün öfkeli çıkan sesine anlam veremeyerek baktı Oktay bey fakat ses etmedi. "Haklısın oğlum." dedi..
Beyler ciddi ciddi konuşurken Meryem ve Gülnur hanım Özgür'ü keyifle izliyorlardı. Musab'ın yüzünde ki sırıtma ya ise diyecek yoktu.
***
Dumanı üzerinde nazlı nazlı dans eden kahvesini tezgahın üzerine koyup az önce bol sütlü kahvesini yaptığı cezveyi sudan geçirip bulaşık makinesine koydu. Lavabonun altınd ki dolaptan da makine kapsülü alıp yerine koydu. Bulaşık makinesini çalıştırıp tezgahta ki büyük hatta aşırı kocaman kupasını alıp dikkatle mutfaktan çıktı.
Kahveyi halıya boca etmemek için üstün bir çaba sarf ediyordu. Saat gece yarısına yaklaşmıştı belki de Nükte mutfakta kahve yapmakla meşgulken gece yarısını geçmiş bile olabilirdi emin değildi.
Yemek utana sıkıla da olsa bitmiş çaylar içilmiş, tatlılar yenmiş herkes evlerine dağılmıştı.
Şu an evde ki herkesin horul horul uyumasına rağmen Nükte'yi bir türlü uyku tutmamıştı. Namaz kılmış, kuran okumuş fakat uykusu beyninde ki düşünceleri aşıp da kendisine yaklaşamamıştı bile.
Baktı uyku gelmiyor o da balkonda resim çizmeye karar vermişti. Kendi odasının balkonuna çıkıp küçük masaya mutfaktan beri kendisine ecel terleri döktüren kahveyi koyup önüne boş bir tuval çekti.
Şövalyenin yanına bıraktığı fırçalardan birisini de alıp boyaları karıştırmaya başladı. Renkler karıştıkla farklı renkleri doğruyor ortaya yeni eşsiz bir renk çıkıyordu.
Gecenin hafif esen rüzgarı yüzünü hafif hafif okşarken daldığı resime duyduğu sesle çıktı.
"Ne çiziyorsun?"
Nükte kafasını yan balkona sesin geldiği yere çevirdiğinde gördüğü kişiyle yüzünde küçük bir tebessüm belirdi.
"Hiiç, öylesine." deyip üzerinde karışık çiçekler olan tuvali Özgür'ün görebileceği bir açıya aldı.
"Güzel olmuş." dedi Özgür balkon demirlerine dirseklerini yaslayıp elinde ki kupada ki kahveden bir yudum alırken. "Seni de mi uyku tutmadı?"
"Hı hı..." deyip onayladı Nükte, Özgür'ü. "Çok denedim de uyuyamadım."
"Uyuyamayınca da soluğu boyalarda mı buldun?"
"Biraz öyle oldu. "
Özgür derin bir nefes çekti içine yeşil gözlerini parlayan dolunaya çevirdi. "Baksana dolunay var bugün, sen seversin."
Genç kız da gözlerini aya çevirip gülümsedi. "Severim."
"İnsanın aklında dönüp duran düşünceler uyumasına izin vermiyor." Özgür tekrardan bir nefes çekip karşı balkonda ayı izleyen genç kıza baktı. "Bazen de kalbi uyumaya izin vermiyor."
Nükte, Özgür'e dönüp baktı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
"Sana bir şey söylemem lazım."
Nükte sadece baş sallamayla yetinirken Özgür konuşmaya girdi.
"Kendimi bir kaç haftadır çok değişik hissediyorum. Gerçi bu değişiklik şu an hayatımda en sevdiğim şey olabilir." derin bir nefes alıp Nükte'nin ela gözlerine baktı. Karanlıkta kahverengi gibi görünüyordu.
"Bu hisler belki de çok önceleri de içimde vardı emin değilim fakat şu bir kaç haftada gün yüzüne çıktığına eminim."
"Ne demeye çalışıyorsun Özgür?" dedi Nükte içinde ki heyecanla. Düşündüğü şey miydi?
"Diyorum ki..." dedi Özgür elini saçına atıp geriye doğru tararken. Hâlâ gözleri Nükte'nin üzerindeydi.
"Aydan duru yüzüne her baktığımda, içimde kıpırdanan hislere engel olamıyorum. Bilemiyorum belki de engel olmak istemiyorum, çünkü bu hisler o kadar güzel hissettiriyor ki..."
"Hı..." diye mırıldandı yalnızca Nükte, yüzünde şaşkın ve heyecan dolu bir ifade vardı.
"Bu hislerin güzelliği hislerin kendisinden mi yoksa senin güzelliğinden mi emin değilim..."
Nükte'nin eli istemsizce kalbinin üzerinde konaklamıştı.
"Seni seviyorum Nükte..."
Evet, evet
Ayayay o ne Özgür, naptın sen oğlum uyandırdım işte salak
Neyse hadi görüşürüz kızlar bu heyecanla uzun bir şeyler yazmayacağım. Sanki bana itiraf ettiği ☕💌

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.56k Okunma |
816 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |