3. Bölüm

ÖBN - yeşil gözlerin özlemi

morkanatlızamanlar
morkanatlizambak

Nükte, fırının koluna asılı eldiveni eline takıp fırında ki keki kontrol ederken Meryem hanım mutfak balkonuna çıkmıştı bile. Kızının aceleci tarafı kendisinden geçmiş olabilirdi.

Çeşit çeşit saksılar her yere konulmuşken balkonda küçük bir köşeye konulan küçük çekirdek ailesi masası vardı. Çiçek saksıları balkonu sanki küçük bir botanik bahçe gibi gösteriyordu. Renk renk, çeşitli boylarda farklı türden çiçekler vardı. Büyük yapraklı, küçük yapraklı çiçekli, çiçeksiz her çeşitten neredeyse birer tane vardı. Balkon demirleri ve yer yetmemiş olacak ki yukarı asılan hasır iplerde de saksılar sallanıyordu. Hasır iplere minik ledler sarılmıştı gece çok güzel manzarası oluyordu.

Meryem hanım her gün aksatmadan burada oturur kızıyla bir bardak kahve içerde. Kızıyla uğraşıyor gibi olsa da en kıymetlisiydi Nükte'si.

"Hani nerde kız kahveler?" dedi açık balkon kapısından içeri doğru seslenirken.

"Geldim, geldim anacım." dedi genç kız elinde ki küçük gümüş tepsiyle balkona çıkarken. Yüzünde ki gülümseme hafif hinlik barındırıyordu.

Gümüş tepsiyi masaya koyup Meryem hanımın kahvesini ve suyunu önüne koyup karşısında ki sandalyeye oturdu. Tabii ki normal bir şekilde oturmamış ve minicik sandalyede bacaklarını toparlayarak oturmuştu.

Meryem hanım kızının bu hâline gülsede kaşlarını çatıp kızına takıldı. "Niye yerinde doğru düzgün oturamıyorsun gölge festeğini kurtlu gibi?"

"N'apayım anne yaa, huyum kurusun böyleyim işte. "

"Almazlar seni bu gidişle."

"Beni boş ver anacığım." hin gülümsemesi yüzünde eski yerini alırken konuşmaya devam etti. "... sen oğluna nasıl gelin bulacaksın?"

"Bilmem." dedi Meryem hanım içine derin bir nefes çekerek. "Onun da yaşı geldi sayılır."

Nükte, eline beyaz porselen fincanını alıp hüpürdeterek içerken gözleri annesindeydi. "Sana gerek kalmadı validem." deyip porselen fincanın kenarına kondurduğu küçük kuş lokumlarından bir tanesini ağzına attı.

Meryem hanımın duyduklarıyla anında gözleri kızına dikilmişti. "O ne demek kız?"

"Ben bilmem. " dedi genç omuzlarını aşağı yukarı silkerek.

"Konuş kız, bombayı ortaya atıp kenara kaçmak var mı öyle?"

"Bilmem var mı öyle?" dedi Nükte, soruya soruyla karşılık vererek kafasını karıştırmaya çabalayarak. "Ay bu gün ben çiçekleri sulamayı unuttum, onları hemen bi sulayayım daha akşam için sofra hazırlayacağım."

Nükte ayağa kalkınca Meryem hanım hızla atılıp kolunu sıkıca tutup geri yerine oturttu. "Konuş dedim sana!"

"Ne konuşayım? Sohbet mi etmek istiyorsun anacığım?"

"Sen ne konuşacağını iyi biliyorsun gölge fesleğeni." dedi Meryem hanım bir eli kızının kokunu sıkıca tutarken diğeri masada ritim tutuyordu.

"Anacım akşam oğluşuna sorsana, niye beni arada bırakıyorsun ha?"

"O konuşmaz biliyosun."

Nükte önünde duran fincanda kalan son yudumu alıp etrafına bakındı. Kafası yerdeyken gözlerini hafif kaldırıp göz ucuyla annesine baktığında hâlâ kendisine bakıp ofladı. Resmen arada kalmıştı.

Şimdi annesine söylese çok sıkıntıydı çünkü kardeşi akşam onu öldürürdü. Tabii ki mecazi anlamdaydı fakat burnundan gelirdi.

"Anne sen tatlıya baktın mı? Hadi yandıysa!"

Meryem hanım hışımla ayağa kalktı, iki eli belindeydi. "Şimdi mi hatırlatılır kız!" deyip mutfağa doğru koşturmuştu bile. Bu aceleci tavrı geride kalan Nükteyi şok içinde bırakmıştı.

Annesinin korkusuyla iğreti gibi oturduğu sandalyede geri doğru yaşlanıp bir elini kalbine koydu. "Çok şükür Ya Rabbi, hiç kanmayacak sanmıştım." dedi.

Artık geriye bir tek annesinin gözüne batmadan özel tatlısını da yapıp odasına kaçmak kalmıştı. Ve bu en zor kısım olabilirdi.

Masanın üzerinde duran kahve fincanlarını küçük gümüş tepsiye koyup korka korka balkon kapısına yaklaştı.

Meryem hanım keki kontrol etmiş ocağın üzerinde ki yemeklere tat kontrolü yapıyordu. Ne deplasmanlı bir karış havada olan kızının tuz yerine şeker katmış olabilme olasılığı çok yüksekti.
Bu tespit onaylanmış bir bilgiydi ne de olsa. Bir kaç ay önce Nükte'nin canı kabak çiçeği dolması istediğinde yapmıştı bu hatayı ilk.

Ogün özenle hazırladığı sofraya karşı komşuları yani Özgür'ün anne, babasını da çağırmışlardı. Şükür ki Özgür yoktu, hâlâ şehir dışındaydı.

Sofraya toplanıp kabak çiçeği dolmasına ilk çatal batırıldığı vakit başlamıştı dalga geçmeler. En çok ta kardeşi. Tuz yerine şeker katmıştı özenle doldurduğu dolmaya.

O günden beri annesi her yaptığı yemeği kontrol ediyor, kardeşi ilk lokmayı korkarak yiyordu ve bunu gözüne batırmak istercesine yapıyordu.

Nükte balkon kapısından kafasını uzatmış bakarken Meryem hanım yemekleri kontrol edip mutfaktan çıkmıştı bile. Rahat bir nefes alıp mutfağa girdi genç kız. Bir süre annesinden köşe bucak kaçması gerekecekti ne yazık ki.

Elinde ki kahve fincanlarını bulaşık makinesinin azgın ve çalkantılı sularının insafına bırakmadan elinde hızla yıkadı. Makineye koysaydı muhtemelen annesi terliği yapıştırırdı.

Nükte tezgaha nişasta, kakao, süt ve şeker çıkarıp bolca çikolata sosu yapmaya koyulurken kulağında Çağan Şengül "sen bilmezsin hiç vurulmadın" diye şarkıya girmişti bile.

Elinde ki çırpıcıyla karıştırdığı sos yavaş yavaş kabarıp kaynamaya başlarken bir yandan da şarkıya eşlik ediyor sağa sola sallanıyordu. Yapacağı tatlı tabi ki de bisküvi tatlısıydı. Başladığı zaman tabağın dibini görmeden bırakamıyordu. Resmen bağımlılık gibi bir şeydi.

Bir kaç dakika daha sosu karıştırıp ocağı kapattı. Dolabın üst rafından en küçük iki borcamı çıkarıp bisküvi paketlerini açtı. Evet artık inşaat başlayabilirdi.

İki borcama da bir kat bisküvi dizip üzerine sos döktü. Her katta bir bisküvi, bir sos yaparak sosu bitirmişti. Tabii ki de bol soslu olmuştu her zamanki gibi. Bu yüzden hazır puding kullanmayıp kendisi bolca yapıyordu.

Tatlıları buzdolabına koyup mutfaktan çıktı. Salonun kapısının önünden geçerken görünmez olmak için dualar etmeye başlamıştı bile. Neyse ki annesi dizisine dalmıştı bile.

Nükte kendisini odasına atıp kapıyı kapattığında derin bir nefes alabilmişti.

Cam kenarında üzeri bir kaç kıyafet bulunan yatağa kendisini sırt üstü bırakmak istese de üzerini değiştirmesi gerekiyordu. Tabii ki üzerinde ki tişört ve eşofmanla misafir karşılayamazdı.

Ayaklarını yerde ki halının üzerinde sürüye sürüye dolabının önüne geldi. Kendisini şu halının üzerine bırakıp uyuklamak istiyordu.

Dolaptan en çok sevdiği şifon tuniğini ve kalem eteğini çıkarıp yatağın üzerinde ki yığının üzerine attı. Uyumak isteyen tarafını uykuya yatırıp hızla üzerini değiştirip tekrardan mutfağa geçti sırada masayı hazırlamak vardı.

Sandalyeyle yukarı çıkıp misafir tabaklarını indirdi. Salonda ki yemek masasına örtüsünü serip üzerine tabakları ve geri kalan her şeyi koydu. Annesi de eksikleri söylüyor salataya yağını ve tuzunu katıyordu.

Meryem hanım sofraya suyu götüren kızını şöyle bir süzüp bilmiş bilmiş sırıttı. Bu kadar süslenmesinin nedeni kimdi ki acaba?!

Nükte beyaz masa örtüs0nn kenarına cam sürahiyi koyup uzaktan alıcı gözüyle süzdüğü masaya beş yıldız vermişti bile. O anda ormanlardan yükselen kuş cikcikli sesle yerinde irkilmişti genç kız. Hızlı adımlarla kapıya yönelirken mutfağa doğru seslenmişti. " Ben bakarım!"

Kapının kulağına elini koyup derin bir nefes çekti içine, heyecandan ölecekti resmen. Daha fazla beklemeyip kapıyı açtığında ilk gördüğü kişi babasıydı. Yüzünde ki hayal kırıklığını saklayıp yüzüne hafif bir tebessüm etti.

Babasının ardından Salim bey yani Özgür'ün babası girmişti.

"Hoş geldin Salim amca." dedi gülümseyerek.

"Hoş bulduk kızım, yine döktürmüşsün kokusu bizim eve kadar geldi."

Hemen ardından Gülnur hanım girip genç kıza sarıldı. İki yanağını da öpüp gülümsedi. "Tatlı kızım benim. "

En son kapıda kalan kişi beklediği kişi değildi, erkek kardeşiydi. Musab ablasının etrafa baktığını görünce kıs kıs güldü. "Kime bakmıştın ablacım?"

"Kimse. Yürü geç içeri." dedi genç kız hayal kırıklığıyla kardeşini kolundan tuttuğu gibi eve çekerken.

Musab ablasını fazla da takmayıp salona girdi. Gizli aşık diye düşünüyordu içinden. Salona geçip annesinin yani başına oturmuştu. Fakat annesinin soru sorar gözleriyle karşılaştığında şaşkınca baka kaldı. Ne olmuştu?

Genç kız kırıkça gülümseyip kapıyı kapatacağı sıra araya konulan ayakla dondu kaldı. Kapıyı tekrardan hızla açtı. " Ne o artık eve de mi almıyoruz?"

Duyduğu sesle havalara uçacaktı, gelmişti. Muzip sesin yeşil gözleriyle birleşen bir kaç saniyelik bakışlarından özlem akıyordu resmen. Nükte tebessüm edip konuştu. " Ben kapıyı kapatsam sen camdan girersin." dedi eskiye atıfta bulunurken.

Genç adam gözünde ki yuvarlak çerçeveli gözlüğü düzeltip gülümsedi. İçinde ki duygunun adı neydi? Özlem miydi?

Evet uzun bir bölümle geldim, gidiyorum. Normalde daha önce atardım ama bölüm silindi ağlıcam
Neyse bu da böyle bir bölümdü. Özgürümüz geldi, hoş gledin oğluşum

Bölüm : 14.04.2025 18:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...