11. Bölüm
MozaikKule / Mesele Aşk Değil ✔️ / 11. Bölüm

11. Bölüm

MozaikKule
mozaikkule

• Bismillahirrahmanirrahim •

 

 

🍉🍉🍉

 

 

Yüzüme ayrı bir örtü olarak yeniden taktığım Kefiye bir insana ancak ve ancak bu kadar cesaret ve iman verebilirdi.

Dört gündür uyumam ve dinlenmem ile yaralarımın iyileşmesi bana ayrı bir mutluluk ve huzur vermişti. Aklımı ve yüreğimi sıkıştıran tek şey ise bu kadar gündür kılmadığım namazlarımdı. Kızlar ve doktor hanım ile minik bir sohbetin ardından abdest almak için Aden ile beraber az akan çeşmenin yanına geçik. Ben abdestimi aldığım gibi yeniden kaldığımız yere döndük..

Dönüş yolunu biraz uzatmıştım. Şehrin haline bakmaktan kendimi alamadım. Yıkılmış bir şehirdi burası. Gazze. Sanki hala molozların altından çocuk sesleri geliyordu. Tek suçları müslüman olmaktı. Ve hala bunun farkında olup onlara destek vermeyen diğer müslümanlar. Burayı gördükçe diğer insanlara müslüman demek içimden gelmiyordu. Başlarındaki yarım yamalak taktıkları örtüler gözlerime batıyordu. Ne Cihattan ne müslüman kardeşlikten nede Allah'ın gerçek tesettüründen bir haberleri varddı. Gerçek tesettür görüklerinde bunu arap kültürü sanacak kadar cahildiler. Ama soranız tesettürü bize gerçek manası ile anlatan Aişe annemizi sevecek kadar da müslümanlardı. Hayır! Onlar müslüman değildi. Onlar batıdan etkilenmiş sözde müslümanlardı.

Kaldığımız yere geldiğimde hemen namaza durarak kazalarımı kıldım. Bu ne kadar sürmüştü bilmiyorum ama ben selam verdikten sonra diğer vaktin girdiğini haber veren ezan okunmuştu. O namazımıda kılarak oturdum. Yaralarım doktorun dediği gibi ağrımıyordu ama kaslarım çalışmamanın tembelliği ile felaket bir ağrı içindeydi. Bu hiçbir şekilde umruma değildi. Burada kollarını, ayaklarını, yüzlerini kaybetmiş bir çok insan vardı. Burada kalmak için çok büyük bir irade ve çok güçlü bir piskoloji lazımdı. Ama buradaki çocuklardan sadece biri bile milyonlarca müslümana taş çıkarabilecek bir kabiliyetteydi.

Demir kısma vurulması ile kendime gelerek o tarafa baktım. Elinde silah ve aynı şekilde yüzünü benim gibi Kefiye ile kapatmış bir adam vardı. Gözlerime bakmıyordu ama gözleri benim tarafımdaydı. Bu kadar hızlı gelebileceklerini düşünmemiştim bile.

"Hazır mısın abla?" Hazır olmamak mı? Hiç yakıştıramadım kendime. Hızla yerimden kalktım. Odanın bir kenarında ağlayan Aden ve Vuslat'a sarıldım. İkisinide Allah'a emanet ederek beni almaya gelen mücahit ile dışarı çıktım. Yanımda sadece silahım ve silahımın mermileri ile dolu bir çanta vardı. Köyden çıkana kadar asla bana bir bilgi dahi vermedi. Biraz daha ilerlediğimde bize bir kişi daha katıldı ve ıssız yollara tek başımıza girmemiş olduk.

Üzerlerine baktığım da ikisinin de üzerlerinde kan vardı. Aklıma hemen Türkiye geldi. Oradaki insanların umursamazlığı. Kıyafetlerinden leke çıkmıyor diye kullandıkları yahudi malları. Acaba buradaki çocukların akan kanlarını hangi marka çıkartırdı. Tek temennim Allah katında akan kanların bin katının kendi canlarndan çıkmasıydı. Bu kadar umursamazlık artık müslümanlıktan çıkmıştı. Bu artık insanlık değildi.

Silah sesi ile düşüncelerimden hızla çıktım. Önümde yürüyen her iki mücahitte aynı benim gibi ne olduğunu şaşırmış gibilerdi ama sakinlikleri hala üstlerindeydi.

"Allah yardımcımız olsun. Buraya kadar girmişler. Hızlı olmamız gerekiyor. Kızı koru." Benim yüzümden ikiside canlarından olacaktı. Belkide ölüme atlamak olacakt ama bende olanı ulaştırmaları benden daha öenmliydi.

"Allah için beni bırakın. Bunu alın, kullanın ama beni bırakın. İstedikleri benim. Benim için canınızı tehlikeye atmayın Allah için savaşacağınız zamana saklayın." Birbilerine baktılar ve sözümü ikiletmeden hemen önde olan elini uzattı.

"Allah senden razı olsun. Sonun hakkın ile şehadet olsun inşallah. Esaret varsa kaderinde Allah sana sabır versin. Eşine selamını söyleriz. Sende Peygamberimiz sallallâhu aleyhi vesellem'e bizim selamımızı söyle. Bizleride canını şehadet ile alanlardan eylesin Allah." Eline emaneti verdim.

Sözlerini bitirdiği anda o biraz ilerledi ama bana daha yakın olan mücahit bıraz daha durdu ve bu sefer o söze başladı.

"İstersen yaında kalayım seni onların eline bırakmak istemiyorum abla. O emaneti götürüyor. Lütfen bırak Allah için seninle yahudiye karşı savaşayım." Emanet gitmiti. Diğer mücahit gözden kaybolmuştu. Yanımdaki mücahitin şehadetine engel olmak istemedi ve sadece başımı sallayarak onu onayladım.

Silah sesleri daha da yakınımıza gelmişti. Ağaçlık alana yavaş yavaş çekildik ve kendimizi biraz da olsa gizleyerek gelecek olan kişileri beklemeye başladık. Aramızda fazla mesafe yoktu. İkimizde sesin geldiği tarafa doğru bakıyorduk ama ben yönümü bir anlık arkama çevirdim. Karşımızdakinler domuzdan daha iğrenç varlıklardı. Ellerindeki silaha güvenen bir avuç korkaktan başka hiç bir şey değillerdi.

Yeniden aynı yerden gelen silah sesi ile yönümü yenide eski tarafa çevirdim. İçimden sürekli şehadet getiriyordum. Ne olacağı belli değildi. Uzaktan gelen bir ses ile ikimizde silahlarımızı hazır konuma getirdik.

"Hadi bakalım biraz müslüman kanı içelim. Armut dersem çık elma dersem yine çık. Çıkmasan bile seni öldürmek güzel olacak." İğrenç sesi midemi bulandırmaya yetmişti bile. Toprak yolun üzerinde yavaş yavaş hareket eden bir araç vardı. Araçta herhangi bir ağır silah yoktu ama içindekilerde aynı benim elimdeki gibi silahlar vardı.

"Sakince ateşe başlıyoruz. Önümüzdeki ağaçları siper alarak sadece adamlara sıkıyoruz bir tanesini hayatta bırakacağız. Bizi kendi yererine götürecek. Ondan sonra onun icabına bakarız." Dediklerini yapmak için iyice kendimi hazırladım ve onun ateş komutunu beklemeye başladım. Sanki o komut bana hiç gelmeyeck gibiydi. Sessizce önümüzdeki adamlara bakıyoduk.

Elini kaldırması ile aracı süren adama bir el ateş etmem bir oldu. Bizim silah seslerimizerimiz ile onlarda bizim olduğumuz tarafa doğru ateş etmeye başladılar. Aracın içinde düşündüğümden daha fazla adam vardı. Gözümü korkutmamıştı çünkü bu işin sonu ya şehadet ya zefer yada esaret olacaktı. Ben bunların hepsine razıydım. Yeterki benimle beraber onlarda zarar görsünlerdi.

Silah sesleri onların tarafından daha fazla yükselmee başladı. Bize doğru serbest bir şekilde sıkıyorlardı ama daha ne ben nede yanımdaki mücahit bir yara almıştık. Bu korku ateşinden başka hiç bir şey değildi.

En sonunda Tekbirlerimiz ile daha dikkatli ve ölümüne ateş ettiğimizde karşı taaftan silah sesleri susmutu. Tek kalan ağlayan ve yalvaran bir adamdı. Yerimizden yavaşça kalktık ve ilk önce o mücahit yavaş adımlar ile adamın yanına ilerledi. Bende olabilecek tehlikelere karşı etrafımızı kontrol etmek ile meşguldüm.

"Gelebilirsin abla. Bir tek bu küçük köpek yavrusu kalmış." Ağaçların arasından çıkarak ikisinin yanına geçtim. Adam utanmadan salya sümük ağlamak ile meşgüldü. En sonunda boş gözler ile ona baktığımızı fark edince o da bize baktı.

Ağzı bir karış açılmıştı. "Diğerleri nerede?" Sadece iki kişiye karşı yenilmiş olmak gururuna dokunmuştu paşamızın. "Sen kadınsın?"

"Demsen bilmiyordum kadın olduğumu." Keşke elimdeki silahı ağzından sokarak bütün iç bedenini yırtsaydım ama artık o teslim olmuştu ve benim dinim ona bir şey yapmamı engelliyordu. Ama bu caniler küçücük bir bebeğe dahi acımıyorlardı.

"Ne isterseniz veririm yeterki canımı bağışlayın." Bundan sonra hiç bir şekilde ağzımı açasım gelmedi. Eğer açarsam kötü bir şey söyleyip haklı yere günah kazanmaktan korktum ve sustum. Geri kalan her şeyi yanımdaki mücahit genç halledecek gibiydi.

"Toplanma yerinizi göster ve elinizde ne kadar malzeme varsa hepsini bize ver. Ayrıca plan çizelgelerini." Adam tereddüt dahi eteden hemen olduğu yerden doğruldu ve kurşun izleri ile kaplı ola arabaya doğru geçti. "Ben süreceğim sen tarif edeceksin." Mücahitin sesi ile gideceği taraftan dönerek ön yolcu koltuğuna geçti. Yanımdaki mücahidin ilerlemesi ile bende arabaya ilerledim ve bende arka koltuğa oturdum.

Mücahit arabayı çalıştırdı ve adamın yolu tarif etmesini bekledi. "Gazze'nin doğusuna doğru ilerle oradaki yerleşim yerlerine gelmeden hemen sağ tarafta olan küçük bir ev var. Yıkık dökük bir ev zaten. Oraya gideceğiz." Mücahit bir anda nereden çıkarttığını bilmediğim telsizine konuşmaya başladı.

"Duydunuz. Oraya ilerleyeceğiz. Yanımda bir tane keklik var. Yemleri oradan alın." Keklik. Abdullah Galip Bergusi. Sesimi dahi çıkartmadan sevinç ile bekledim. Ben Filistin'in bir kekliğiydim. Elhamdülillah. Mücahit bu sefe yanındaki adama döndü. "Ya şehadet getir yada öl." Adam sadece kafasını işaret etti. Mücahitten önce davranarak arka taraftan hızlıca kafasına sıktım. Adamın bedeni öne doğru düşmüştü. İçim bi gram dahi olsa rahatlamamıştı ama elimden geldiğince bütün fırsatlarımı kullanacaktım. Yılların birikmiş bir nefreti vardı üzerim de.

Küçüklüğümden beri anlatılan olaylar. Babamın bana sürekli Filistin sevgisini aşılaması ve en önemlisi beni İslamın bir mücahidesi olarak yetiştirmesi. Ona çok şey borçluydum. Umarım ömleden önce ona yeniden sarılabilirdim. Allah'tan ümit kesilmezdi. Yanımızdaki ölü beden ile çok fazla sürmeyecek kadar bir yolculuk yaptık. Etraf inanılmaz bir şekilde kan kokuyordu.

Arabanın durması ile hemen silahımı aldım ve ön tarafta oturan mücahide baktım.

"Allah yardmcımız olsun abla. Hakkını helal et." Neden bir anda bu kadar duygusallaşmıştı?

"Helal olsun. Dikkatli davran." Sadece başını salladı ve arabadan ilk önce o indi ardından ise ben indim. Heyecanım çok yükesk bir seviyedeydi. İçimde korku yoktu sadece fazlası ile heyecan vardı. Mücahitin arkasıdan yavaş yavaş bende ilerledim. Elim silahın tetiğinde bekliyordu. Eğer Kefiyesiz birini görürsem sıkmam an meselesiydi.

Evin kapısına kadar gelmemize rağmen içeriden hiçbir ses gelmiyordu. Önümdeki mücahit durduğun da bende durdum. "Şimdi ne yapacağız mücahit?" Ona başka nasıl hitap edeceğim bir an aklıma gelmemişti. Hızla kafasını bana çevirdi ve çatık kaşlar ile bana baktı.

"Adımı nerden biliyorsun? Sana daha hiç söyledim." İsmi Mücahit'di. Kendi kendime güldüm. O ise hala bana çatık kaşlar ile bakıyordu.

"Allah yolunda cihat eden mücahit anlamın da dedim ben. İsmini nerden bileyim yoksa ablacım" Derin bir nefes aldı ve gülümseyerek geri önüne döndü.

"Bana taktığın lakap çok hoşuma gitti. Ama zaten ismim o. Tabii artık sadece aramızda." Anlaştık der gibi kafamı salladım ama o görmese bile ben onun beni anladığını biliyordum. "İçeride birileri var." Bir anda önümden çekilerek karşı tarafa geçti ve çıkacak kişiyi beklemeye başladık. Adım sesleri kapıya daha da yaklaştığında bir kişi olmadıklarını anladım. En az dört kişiydiler. Konuşmalarından hiçbir şey anlamıyordum çünkü kendi dillerinde konuşuyorlardı ama Mücahid'in anladığına emindim çünkü konuşmalara kulak kesilmişti.

Dışarı doğru çıkan bir ayak gördüğüm an beklemeden hemen silahımı kaldırarak adamı tam kafasından vurdum. Mücahid de diğerlerine fırsat vermeden hepsini öldürmüştü. Temiz oduğunu anladığımız binaya beraber girdik.

Aklımdaki tek soru Mücahid benimleyken nasıl bu kadar rahat olabiliyordu. Sonuçta ben onun için yabancı ve evli bir bayandım. Bunu ona soracaktım ama şu an da değil. Muhtemelen benden daha iyi bildiği bir şey vardı.

O üst kata çıktığın da nedense ben alt katta kalmayı tercih ettim. Burada ki şeyleri inceleyecektim ve eğer birisi gelirse benden daha yetkili olanı koruyacaktım. Yan tarafımdaki odaya girdiğimde önüme kocaman bir harita çıkmıştı. Harita Filistin, Mısır ve Türkiyeyi en ince detayına kadar alan büyük bir haritaydı. Filistin bölgesinde bir çok karalama ve yazılar vardı. En çok dikkatimi çeken ise Türkiye olmuştu. En az Türkiye'nin yarısına kadar hatta belkide daha fazlası yahudi bayrağı olan bir harita içindydi.

Büyük israil projesi.

Bunun bir çok kopyası vardı ama bu kadar detaylı olanını ilk defa görmüştüm. Yan tarafında arapça olarak yazılmış olan bir harita daha vardı.

Yedek.

Orda ise pkk nın bayrağı ile yeniden Türkiye'yi içine alan bir sınır vardı. İki kardeşi birbirine kırdıracak bir proje. Kurtuluş savaşında beraber savaşan, beraber mermi taşıyan iki kardeşi birbirine düşman edecek bir proje. Büyük bir kalleşlikten başka bir şey değildi. Eğer böyle bir şeyi vaat ettilerse bile aynı toprakları yenden kürtlerden alacaklardı. Çünkü her ikiside sadece bir yemdi.

Omuzuma birinin dokunması ile hemen silahımı çıkartarak düşünmeden elimi tetiğe götürdüm. Karşımda Ömer'i görmem ile silahı yere atmam bir oldu. Hemen boynuna sarıldım. Barut ve toprak kokusunu içime çektim. Bir insan nasıl bu kadar güzel kokabilirdi.

Benim eşim kendi topraklarını savunan bir direnişçiydi. Benim eşim Kudüs'ü savunan bir Kassamdı. Benim eşim bir mücahitti. Ve Allah beni böyle şerefli birinin eşi yapmıştı.

Ona sarılmam ile gzölerimden yaşın boşalması bir oldu. Şu ana kadar ne kadar güçlü durduysam hepsi gitmişti. Önümde insanlar çocuklar şehit olmuştu. Ben ailemden uzakta kalmıştım. Ben babamdan uzakta kalmıştım. Ben daha yeni evli birisi olarak evliliğimi İslam yoluna adamıştm ve bu bana bir anlık çok zor gelmişdi. Onu görmeden önce her şeye göğüs gerebilirmişim gibi gelmişti ama onun sıcaklığı beni mahvetmişti.

Ben ona sarılırken o ise benim örtümü düzeltmek ile meşguldü. Örtüm. Tesettürüm. Peçem. Benim için her zaman hayatımın en birinci sırasında olanlar. İnsanlara kulak asmadan uyguladığım en güzel farzlar. Türkiye'den gitmemizi isteyenleri anlamış değildim hiç bir zaman. Zaten şu an orada da değildim. Artık oranın kızı da değildim ama tarihi beni her zaman etkileyeekti. İslam için savaşmış, Şeriat için can vermiş bir milletin müslüman olan torunlarının Fransız laikliğini savunan insanları. Büyük bir zarar.

Ömer bende ayrıldığn da alnımdan öptü. Gözlerimdeki yaşlar hala akıyordu ama bu umrumda olan bir durum değildi.

"Benim direnişçi karım nasılmış?" Alay eder gib bir sesi yoktu. Daha çok gururluydu. Onun silah arkadaşı olmak benim içinde çok gurur verici bir şeydi. İnşalah bu zulüm son bulacaktı ve biz bir gün onunla beraber Mescid-i Aksa'da namaz kılacaktık. Buna inancım tamdı.

"Nasıl olayım. Direnişçi kocamın işgalciye kök söktüren eşi olmak için uğraşıyoruz Elhamdülillah." Gülüşü beni benden aldı. O an ondan ona benzeyen çocuklarımızın olmasını istedim. Ama daha çok onunla cennette aynı böyle olmak istedim. Şehit gibi.

"Ooo Ömer abimizde gelmiş. Hayırlı olsun abla." Mücahidin sesi ile gözlerimdeki yaşları sildim ve ona gülümsedim. Onu tanımasam bile sanki onu yıllardır tanıyordum.

"Kardeşin olduğunu öğrendin demek."

 

 

🍉🍉🍉

 

 

 

• Elhamdülillah •

Bölüm : 05.12.2024 14:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...