14. Bölüm
MozaikKule / Mesele Aşk Değil ✔️ / 14. Bölüm

14. Bölüm

MozaikKule
mozaikkule

• Bismillahirrahmanirrahim •

 

 

🍉🍉🍉

 

 

Yollar bir şehrin yolları değildi sanki. Yollar enkazın yolları gibiydi. Her taraf tek renkti. Rengin ismi ise şehadetti. Burada ki insanlara ölü demek haksızlıktı. Çünkü onlar masum bir şekilde öldürülmüştü. Mesele Filistin meselesiydi. Mesele İslâm'dı. Mesele şehadetti. Küçücük bedenlerin dayanamayacağı kadar büyük bir yük yüklemişti siyonist o küçük bedenlere. Neden mi? Sadece Filistin'de doğduğu için. Ne adalet dimi ama? Kitapların da yazdığı için insanları, bebekleri, kadınları, hayvanları istedikleri gibi kesip öldürebiliyordu. Ve hala müslümanlar çok sessizdi. Ama bu patlama öncesi sessizlik değildi. Bu artık para ile mal ile susturulmanın sessizliğiydi. Dünyanın diğer ucundaki bir kadına bir şey olduğun da sesini çıkartan kadın savunucuları konu Filistin'deki kadınlar olduğun da tam tersi iyi ki öldürülmüş diyebiliyordu. O kadın sadece Arapça konuştuğu için mi ölmeyi hak etmişti gerçekten? Ne kadar da güzel bir savunma sistemi. İnsanı diline ve dinine göre yargılayan ve sonra onu savunup savunamayacağını seçen bir sistem. Ve bu sistem yine kadınların elindeydi. Onların da başına böyle bir şey geldiğinde acaba ne hissedeceklerdi? Umarım Allah onlara Filistin'in durumunu tecrübe ederek anlatmazdı. Ama bu duam siyonist kadınlar için geçerli değildi. Onların ölümlerini görmek hakkımdı.

 

Ellerin de bebeklerin kanı olan bir kadın ile ellerinde bebeklerinin kanı olan iki kadın arasında büyük bir fark vardı.

 

Araba engebeli yolda sarsıla sarsıla ilerliyordu. Kafamdaki sesler susmak bilmiyordu. İnsanların bencilliği beni deli edecekti.

 

Arabanın geçtiği yollara baktım. Kim bilir burada kaç tane masumum kanı vardı. İşgalciye onun dini bu diye yıllarca ses çıkartmayan dünya müslümamlar onlara karşı bir atak yaptığın da sanki yanlış bir şeymiş gibi görmesi ise ayrı bir olaydı. Artık cihat vardı Filistin'de. Artık bulduğunuz yerde öldürün ayeti vardı Filistin'de.

 

Arabanın sarsıntısı git gide daha da azaldı ve az öncekine göre daha düz bir yola girdik. Burası küçük yıkık bir köy gibiydi. Bilmediğim bir ülkede yeni tanıştığım insanlar ile bilmediğim yerlere gitmek çok farklıydı. Onlara güvenmemim sebebi yüzlerindeki peçe ve dillerinde ki şehadetti. Bir insana başka nasıl güvenilirdi ki zaten? Hafsa'ya baktım. O da saniyelik bana baktı.

 

"Kadın hala yolu tarif etmedi. Nereye doğru gidiyoruz ki?" O da aynı fikirdeymiş gibi yavaşça arabayı yavaşlattı. Dikiz aynasından arkada bitkin yatan kadına baktı.

 

"Sana az önce tarif et demiştim sanki?" Kadının yutkunma sesini burdan duyabilmiştim.

 

"Han yunus tarafına doğru gidin. Gazze şeridine yakın bir yerleşim yeri var. Oradalar. Buraları çok bilmiyorum sadece o taraflarda olduğunu biliyorum." Gözlerin de korku vardı. Olması gerektiği gibi. Masum çocukların kanına bulaşmış bir beden ölmeyi hak ediyordu, Hakk'a dönemez ise.

 

Hafsa geri arabayı çalıştırdı ve yeniden yola koyulduk. Kadının dediği yeri biliyordu ve sesini dahi çıkartmadan ilerliyordu.

 

"Davana bu kadar mı sadıksın?" Kadının Türkçe konuşması ile arkaya döndüm ve acı içinde kıvranan kadına baktım. Gözlerinde korku ve hala bir umut ışığı vardı. O umudu benden beklemesi yanlış olurdu.

 

"Bedenimdeki son damla kana kadar." Gülümsedi ve başını önüne eğdi.

 

"Sizin gibi olmak isterdim. Ama bende dinime sadık bir insanım. Dönmem ve dinim bana ne diyor ise onu yaparım." Böyle bir durumdayken bile böyle düşünmesi güzeldi. Cehenneme gitmek için biletini kestirmem için beni zorluyordu.

 

"İslam'a dön ve onun için savaş. Yoksa seni bizzat kendi ellerim ile öldürürüm." İğrenç bir see tonu ile güldü ve yüzüme iğrenti ile baktı.

 

"Öldürmez isen adam değilsin. Yaşadığım sürece bebek katletmeye devam edicem sizi pislik köleler." Tam silahıma davranacağın sırada Zeynep benden önce davrandı ve kadının sağ bacağına bir el ateş etti. Kadının acı böğürtüsü ile yüzümü buruşturdum.

 

"O çeneni kes ve sus. İğrenç sesini duymak zorunda değiliz." Kadın cidden acısına rağmen sesini kesmişti. Korku insana her şeyi yaptırabilirdi. Yolumuz çok uzun değildi. Zaten Gazze Şeridi ne kadardı ki? Gazze Şeridi şehadet şeridi gibiydi. Siyonistin elindeki silahların karşısında imanları ile duran bir millet vardı. Ellerinde ki taşlar ile yıllarca savaşan çocuklar vardı. Onlar kim ile savaşıyordu cidden? Yeni doğan bebekler ile savaşıyordu. Parka gidip oynaması gerekirken annesinin ölü bedenine sarılan küçük çocuklar ile savaşıyordu. Kadınlar ve yaşlılar ile savaşıyordu. Onlar imanları ile savunurken siyonist ise ellerinde ki bombalar ile onları şehit ediyordu. Karşısında silahsız biri varken atılan kurşun savaş olur muydu?

 

Yıkık dökük yapıların olduğu bir yere yaklaştığımızda Hafsa arabayı yavaşlattı ve uzaktan görünmeyecek bir yere park etti. Arabanın kapısını açarak araban indim. Zeynep'de yanındaki kadını sürükleyerek indirdi. Olduğu durumdan sıkılmış bir hali vardı.

 

"Sıkalım kafasına gebersin daha ne diye arkamızda götürüyoruz?" Kadını omuzlarından tutmuş hala yürütmeye çalışıyordu. Hafsa Zeynep'in yanına giderek ona yardım etti ve ikisi birlikte kadını ayağa kaldırdılar.

 

"Ona İslam'ı anlatmadan öldüremeyiz. Belkide şehadet getirecek ve Müslüman olacak." Kadın baygın gözler ile bana baktı.

 

"Onlara söyle sizin dininizi kabul etmeyeceğim ve iyileştiğim an ilk sizin gibi kara çarşaflı şere-" Sözünü bitirmesine gerek duymadan silahımı çekerek kafasından vurdum. Zeynep'in üzerine yığılan leş ile ikiside bana baktı.

 

"Müslüman olmayacağını söyledi. Ve saçma sapan bir kaç şey daha söyledi de işte boş laf olduğundan gerek duymadım vurdum." Zeynep büyük bir nefes çekerek leşi yere attı ve üzerini silkti.

 

"Bende bunu diyordum işte. Yüzünde meymenet yok şunun. Bu mu İslam'a dönecek bide. Hıhh. Elhamdülillah birinden daha kurtulduk." Onun bu hali gülümsetiyordu beni. O Abdullah Galip Bergusi'nin dediği gibi bir Filistin kekliğiydi. Cesaretli ve direnişçiydi. Hemde çok güzel bir kızdı.

 

"Tamam bunu burda bırakıp girelim bakalım neresiymiş kızın dediği yer? Dikkatli olun ve sakın silahlarınızı bırakmayım elinizden. Yakalanırsanız ya şehit olursunuz yada esir. İnşallah yakalanmayız ama eğer ki yakalanırsanız canınız bahasına kaçın." Yahudi sisteminde esirlik. En berbat şeylerden biriydi. Eğer aklınızı kaçırmazsanız serbest bırakılmazdınız. Aklınızı kaçırtacak her türlü işgenceyi uygularlardı.

 

Kafamı salladım ve silahımı elime daha sağlam bir şekilde aldım. Bu silahı normal zamanda tutsam belkide kaldıramayacaktım ama şu an elime ağır bile gelmiyordu. Kızlar ile yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Önümüzdeki yerde küçük bir yaşam belirtisi bile yoktu. Tek ses bizim bastığımız toprağımızdan geliyordu.

 

Evlerin oraya yaklaştığımızda buranın küçük bir yer olduğunu anladım. Sadece beş veya altı ev vardı ve bunlar eski bir yapı değildi. Siyonistlerin kurduğu bir yere benziyordu. Hafsa eli ile ortadaki evi işaret etti. İşaret ettiği ev diğerlerine göre daha iyi iki katlı bir binaydı. Pencerelerinden içerisi görünmüyordu. Burası olduğu belliydi. Hafsa binanın soluna geçti, Zeynep ise sağına. Kapıdan direkt giriş yapacak olan bendim. Kendimi yavaşlattım ve derin bir nefes aldım. Önümdeki kapı güzel desenlere sahip olan bir ahşap kapıydı. Kapıya yavaş yavaş yaklaştım. Her an bir tuzak olabilirdi.

 

Kapının kulpu dışarıdaydı o yüzden silahtan bir elimi çekerek kapının kulpunu yavaşça indirdim. Kapı küçük bir "tık" sesi ile açıldı. İçeriyi az da olsa görebiliyordum. İçeride birisi vardı çünkü aldığı sık nefesleri duyamamak için sağır olmak gerekirdi.

 

Yavaş yavaş kapıyı itekledim ve açtım. İçeriye ilk adımımı attığım da peçemin dahi engelleyemediği kan kokusu burnuma doldu. İçerisi leş gibiydi. Önümde kocaman bir salon vardı ve salonun hem sağ tarafın da hemde sol tarafında ayrı ayrı iki oda daha vardı. Benim içeriye girmem ile bu sefer de kızlar pencereleri kırarak içeriye girdiler ve büyük gürültü ile evde adım sesleri başladı. Üst kattan ayrı sesler geliyordu ve bizim olduğumuz kattan ise ayrı. Silahımı iyice kavradım ve birinin önüme çıkmasını bekledim. Çıkacak kişiyi gözümü dahi kırpmadan vuracaktım. Arkamdaki kapıyı ayağım ile kapatarak beklemeye devam ettim. Merdivenlerin neresi olduğunu bilmiyordum ama evin sağ tarafından yavaş yavaş ayak sesleri geliyordu.

 

O taraftaki odaya ilerledim. Benim ilerlemem ile Hafsa sağ arkama geçti Zeynep ise sol arkama geçti. Odaya yabaş yavaş ilerlemenin bir manası yoktu. İkisini de bırakarak hızlıca odaya daldım. Odanın içinde dümdüz yukarıya uzanan bir merdiven vardı ve merdivenin başında ise siyonist askeri bana bakıyordu. Tetiği ilk ben çektim ve silahımım sesi ile yukarıda ki askerin ölü bedeni merdivenlerden yuvarlanarak önüne düştü.

 

Onun düşmesi ile yukarıdan bir kaç gölge geçti ve ardından önümde yine bir kadın belirdi. Tam elindeki silahı sıkacağı sırada arkamdan gelen kurşun ile o da öldü ve as önceki gibi onun da leşi merdivenlerden yuvarlandı.

 

Hızlı davranarak merdivenlere koştum ve eteklerimi savurarak yukarıya bir kaç adım da çıktım. Yukarıda iki tane daha adam vardı. Bana bir kaç el ateş etseler de kaçırmışlardı bende aynı şekilde bir kaç el kaçırsam da birini kafasının sağ üstünden diğerini ise köprücük kemiğinden vurmuştum. Aldığım nefes göğüs kafesimi delmek ister gibi canımı yakıyordu. Derin bir nefes aldım ve yukarı kata bakmaya başladım. Ben burayı incelerken alt katta da küçük bir çatışma çıkmış gibiydi. Yukarıda kimsenin olmadığını anladığım da aşağıdan gelecek kişiyi bekledim. Ya kızlardı yada başkası.

 

Neyseki ilk önce Zeynep'in siyah örtüsünü gördüm ve silahımı indirdim. İkiside yukarıya çıktı ve bana baktılar. Zeynep ise bana farklı bakıyordu. "Bu kadar iyi olacağını düşünmemiştim. Daha çok bir prensese benziyorsun." Gülümsedim ve ona tatlı tatlı baktım. Küçük yaşta bu kadar büyük bir yükün altına girmek hiçte kolay değildi ama o yapıyordu. Ve eminim onun gibi binlercesi vardı bu topraklarda.

 

"İnsanın dış görünüşü pek önemli değil bence. İçinde iman sağlam ise her şeyi yapabilir. Aynı senin gibi. Benden küçük olduğun belli ve benden daha cesursun. Maşallah sana." Elini peçesinin üzerinden yüzüne kapattı ve kıkırda dı.

 

"Utandırma lütfen." Ellerini çekti ve daha sert bir ifade ile bana baktı. "Ben küçüklükten beri bunun için yetiştim. Her zaman kendimi hazırladım şehadete. Çünkü burası Filistin. Şehitler durağı. İnşallah bu duraktan bende bineceğim bir gün." Şehadet aşk meselesiydi. Sevene gelirdi.

 

"İnşallah hep beraber kardeşim. İnşallah." Derin bir nefes aldım ve bu sefer Hafsa'ya baktım. O da ikimize dolu gözler ile bakıyordu. Yıllardır tanısam belkide bu kadar sevemezdim. Aslında onları başka bir yerde tanısam belkide bu kadar sevemezdim ama biz Filistin mücahideleriydik. Kardeştik. Elhamdülillah.

 

İkiside aynı anda "inşallah" dedi ve olduğumuz yeri hep beraber aramaya başladık. Hafsa bilgisayarları ve dosyaları alıyordu. Ben ve Zeynep ise evde daha ne olabilir diye evi geziyorduk. Mom fazla zamanımız yoktu çünkü eğer buradaki adamlardan herhangi bir haber alınamaz ise başımız belaya girecekti. Üst katta bir oda daha vardı. Zeynep içeride bir şeylere bakıyordu bende yanın da neler bulabilirim diye odadaki çekmecelere bakıyordum.

 

Odanın her yeri demirden eşyalar ile doluydu. Demir çekmeceler neyseki çok fazla değildi. Zaten ilk iki çekmeceden alacağım her şeyi almıştım. Üçüncü çekmeceyi açtığım da beni katlanmış kocaman bir şey bekliyordu. Onu elime alarak açmaya başladım. Artık ne olduğunu anlayabileceğim kadar açtığım da yüzüm düşmüştü.

 

Yeniden kocaman bir Büyük İsrail Projesi adlı haritaydı. Ve her detayı vardı. Nerde ne var yada daha da önemlisi nerelere saldırı yapılacağı dahi vardı. Gözlerime inanamayarak Zeynep'e baktım.

 

"Şuna bak." Ellerindeki eşyalar ile dönünce O da şaşırmış bir şekilde haritaya baktı.

 

"Demek ki bunu üzerinden plan yapıyorlar. Sonunda bulduk. Hadi hemen katla da onu arabaya koyalım." Harita normalden büyük olduğu için beraber katlamaya başladık. Eskisi gibi olmasa da faslası ile düzgün bir şekilde katlamıştık. Haritayı ona verdiğim sırada içeriye Hafsa girdi.

 

"O ne?"

 

"Abla bu yapacakları saldırıların nerede olacağını gösteren harita. Sonunda bulduk elhamdülillah." Hafsa'nın kısılan gözlerinden güldüğünü anladım ve bende gülümsedim. Onlar büyük cihadın gülleriydi.

 

"Tamam bana verin ben hemen arabaya koyup geleyim. Ben gelene kadar biraz daha bakın belki bir şeyler daha bulursunuz belki. Bunları koyup hemen gelicem ben." Kafamı salladım ve geri çekmecelere bakmaya başladım. Zeynep'de hem dosyalara hemde çalışma masasına bakıyordı. En alt çekmeceyi açtığım da önüme küçük el tabancaları çıktı iki taneydi birini hemen elime aldım ve çarşafımım altına gizledim. Diğerini de elime aldım ve ayağa kalktım.

 

"Zeynep!" Bağırmam ile hemen yanıma geldi ve bana baktı. "Bunu örtünün altına iyice sakla. Ne olur ne olmaz." Kafasını salladı ve asla tereddüt etmeden silahı alarak o da çarşafının altına sakladı. Geri çekmeceye baktığım da benim silahıma uygun mermiler olduğunu anladım ve onlardan bir sürü aldım. Biraz daha alt taraflara baktığım da minik şarjörler vardı. Altı taneydiler. Üçünü kendime aldım ver geri kalan üçünü yine Zeynep'e verdim. Burada işimiz kalmamıştı sanki. Daha ayağa kalkmadan alt kattan takırtı sesleri geldi.

 

Hafsa geçte kalsa yinede dönmüştü. Zeynep'den ise hiçbir ses çıkmaması beni germişti. İçime derin bir nefes aldım ve silahımı düzleyerek odadan çıktım. Karşımda ters kelepçeli bir şekilde Zeynep'i görmem ile kollarımdan hızlıca tutulmam bir oldu. Silahıma davranmama zaman kalmamıştı. Göğüs kafesim daralmıştı. Şehitliği her şeyden çok istiyordum ama bu domuzların ellerinde esir kalmak bir ölümdü. İşgencenin bir sınırı yoktu. Kadın, erkek, bebek demeden ağır işkencelere mağruz bırakılıyordu.

 

Arkamda kimim olduğunu bilmiyordum ama canımı fazlası ile yakarak kollarımı arkaya doğru çekiyordu. Zeynep ise karşısındaki adama öldürücü bakışlar atıyordu.

 

Kulağımın dibinde bir nefes hissetmem ile hemen kendimi diğer tarafa çektim. Sarı saçlı ve kafasında kask olan bir siyonist askeri bana gülerek bakıyordu. Pislik herifin yüzünde gram güzellik yoktu.

 

"Ohh küçük kız benden korktu. Merak etme sende çok key-" Sözleri beni deli etmeye yetmişti bile. Ayağımı kaldırarak son gücüm ile karnına tekme attım. Tekmenin etkisi ile bir kaç adım geriye gitti ve ardından yerde süründü. Pislik heriflere ölüm bile azdı. Yaşasın kafirler için cehennem. Etrafımızda beş erkek iki kadın vardı. Erkeklerden biri Zeynep'i diğeride beni tutuyordu.

 

Bizi iteleye kakalaya aşağı kata indirdiler ardından ise ikimizide evden çıkarttılar. Evden çıkar çıkmad gözlerim Hafsa'yı aradı. Arabanın oralara baksam da yoktu. Sürekli gözlerim onu arıyordu. En sonunda hedefine bulmuş kurşun gibi onu gördüm. Ömer'i. İki ev uzaklıktan bize bakıyorlardı. Yüzünde kefiyesi yoktu. Boynuna dolamıştı. Gözlerimi hızlıca ondan çektim ve bizi bindirecekleri araca baktım. Zırhlı bir araçtı. İlk önce beni attılar içeriye ardından ise Zeynep'i. Yüz üstü düştüğüm için hemen kendimi diğer tarafa attım. Onlara bir kadına bakmanın zevkini vermeyecektim.

 

Bizi buraya hapsettikten sonra hızlıca üzerimize kapıyı kapattılar ve gittiler. Karanlıkta kalmıştık. Onlardan korkmuyordum. Ben canımı cennet karşılığı Allah'a satmak istiyordum. Canım açısından korkum yoktu. Namusumuda Allah'a emanet etmiştim.

 

"Umarım Hafsa yakalanmamıltır." Zeynep'in iç çektiğini duydum. "O karanlıktan çok korkar." Kendisi karanlıkta değilmiş gibi bir başkasını düşünüyordu. İşte müslüman kardeşliği buydu işte.

 

"Eminim yakalanmamıştır. Merak etme kurtulucaz. Ya canımız bedenimizde yada ruhumuz semadayken kurtulucaz. Ama kurtulucaz Zeynep'im." Karanlıkta nerde olduğunu bilmiyordum ama onun olduğunu düşündüğüm yere doğru kaydım ve tahminim doğru çıkmıştı. Artık omuzlarımız birbirine değiyordu. Siyonistlerin arabaya bindiğini hissettikten hemen sonra araba çalıştı.

 

Sarsıntılar ve karanlık içinde nereye gittiğimizi bilmeden gidiyorduk. "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh." Dilimde sadece bu vardı. İhtiyacım olan tek şeyde buydu zaten.

 

Şehadete giden yolda olmak huzur vericiydi. Bunu koltuğunda oturup sallayan adamlar anlamazdı. Ve onlara da bu asla kısmet olmazdı. Şehadet bir aşk meselesiydi. Asıl Mesele aşk değildi. Mesele şehadetti. Mesele şehadete aşık olmaktı.

 

 

🍉🍉🍉

 

• Elhamdülillah •

 

 

Bölüm : 08.12.2024 13:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...