2. Bölüm
MozaikKule / Mesele Aşk Değil ✔️ / 2. Bölüm

2. Bölüm

MozaikKule
mozaikkule

Bismillahirrahmanirrahim

••••

Odaya girene kadar kimseden ses çıkmadı. Ben ise hala Emre'nin koluna asılmak ile meşguldüm. İçimdeki heyecan sanki bütün vücudumu kaplamış durumdaydı. Emre'nin odasına girdiğimizde ben hemen yatağın kenarına oturdum ve Emre'de yanıma oturdu. Ayaklarını takip ettiğim adam ise tam karşıma, Emre'nin oyun sandalyesine, oturdu. Utancımdan kafamı kaldırıp adama bakacak halim yoktu. Emre'nin elini yavaşça arkamda hissettim ve o bana büyük bir güven verdi. Zamanın geldiğini bilsem de söze ilk ben başlamadım.

"Öncelikle selamın aleyküm Dilay." Sesinin kalınlığı kulaklarımda çınladı sanki. Başımı yavaşça kaldırarak yüzüne baktım. Sakalları ne çok uzundu nede çok kısa. Tam yüzüne oturcak şekildeydi. Gözleri ve dudakları normalden bir tık daha büyüktü. Burnu ise küçük ve kemerli olduğu burdan belliydi. Onu incelemenin doğru olmayacağını bildiğim için başımı yere eğdim.

"Aleyküm selam." İsmini dahi bilmediğimi fark ettim.

"Öncelikle ben Ömer. Ben buraya öyle seni görüp gitmeye gelmedim. Allah'ın izni ile seni eşim yapacağım. Tabii seninde bende gönlün varsa?" Daha yeni tanıdığım bir adama ne denirdi ki? Benim yerime Emre bu işi ele almıştı.

"Kardeşim yavaş gel hele sen bir. Anladık ciddi düşünüyorsunda daha birbirinizi tanımıyorsunuz." Emre'ye hak vereceğim sırada beni şok edecek bir söz söyledi.

"O beni tanımıyor. Ben onu tanıyorum."

Emre'nin yerinden kalkamsı ve adamın üzerine yürümesi sadece bir kaç saniyesini almıştı. Adamın yakalarından tutarak geriye doğru yasladı. Adam ise hiçbir şey yapmadan öylece Emre'ye bakıyodu. "Ulan Dinci kılığına girmiş tacizcimisin sen?" Emre'nin bağırtısı O kadar yüksekti ki yüzümü buruşturdum. Yanlarına giderek Emre'yi adamdan uzaklaştırmak için kolundan tutarak çektim.

"Sakin ol. Ne demek istediğini bir anlayalım. Sende adama dalmaya meraklısın." Bende ne kadar sinirlensemde olayın aslını öğrenmeden kimseye bir şey yapmak derdinde değildim. Emre bana uyarak adamı bıraktı ve eski yerimize oturduk. Adam ise sanki az önce hiç bir şey olmamış gibi gözlerimin içine bakıyordu. Ben kafamı yere eğdiğimde de hala bana baktığını hissedebiliyordum.

"Demek istediğim onun hakkında çok fazla şey duydum. Yani güzel şeyler. Eğer öyle olmasaydı zaten burda olmazdım. Beni yanlış anladın kardeşim. Benim ne işim olur öyle şeylerle. Sevgiyi kendime haram edip helal sevgi arayacak biri değilim ben!" Adamda biraz yükselmişti. Ortam iyiden iyiye geriliyordu.

"Kusura bakmayın. Erkek kardeşim bir anda celallendi." Emre'ye baktığımda onunda durulduğunu gördüm. Bakışlarımı karşımdaki adama çevirdiğimde yüzüme değil hemen arkama baktığını gördüm. Ve oraya bakarken yüzünde çok güzel bir gülümseme vardı. "En baştan tanışalım. Ben Dilay. Dilay Karaz."

"Namaz kılıyor musun?" Konuşmamı yok sayması sinirimi bozsada herhangi bir tepki vermedim.

"Elhamdülillah. Sen?" Yavaşça başını aşağı yukarı salladı.

"Elhamdülillah. Ben açık konuşmayı seven bir insanım Dilay. Bir kadın ile nasıl konuşulur bilmem ama o kadın eğer hayatıma girmişse ben onu çok severim. Bir dediğini iki etmem, onu elimden geldiğince üzmem, ona her işte yardım ederim. Onun ile dini sohbetler yaparım. Ben onu Hz. Ali'nin Hz. Fatıma annemizi sevdiği gibi severim. Peki o kadın beni Hz. Fatıma annemizin Hz. Ali'yi sevdiği gibi sevebilecek mi?" Sanki beni yıllardır tanıyormuş gibi konuşması biraz garibime gitsede bunu ön plana şimdilik çıkartmayacaktım.

"Hayatıma giren adam eğer adam gibi adamsa emin ol ben ona Hz. Hatice olurum. Benim aradığım şey para, mal mülk değil. Sen beni cennete götürecek bir eş olabilir misin bunu söyle?" Bir kaç saniye odada bir sessizlik oldu.

"Ben Ömer. Ömer Adal. Sana sözüm olsun eğer benim ile evlenirsen hayallerindeki adam olacağım. Ve sende bunu göreceksin." Karnımdaki kelebekleri susturmam biraz zaman almıştı. Aklımı bulandırmaya midemde ki kelebekler yetiyordu.

"Neden beni bu kadar istiyorsun?" Sanki bunu sormamı bekliyormuş gibi bir anda ayağa kalktı ve hemen önümde durdu. Normalde bile yanyana dursam benden iki kat uzun duracak adam ben otururken ayakta durması hiç iyi olmamıştı. Yüzüne bakmak için kafamı geriye doğru atmak zorunda kalmıştım.

"Ben seni gördüm Dilay. Ben seni rüyamda gördüm. Sen bana geliyordun. O kadar hızlı geliyordun ki benim kalbimin atışları rüyada bile duyuluyordu. Allah'ın izni ile rüyamı gerçeğe çıkartmaya geldim ben buraya. Ben seni kendimden başkadına yar etmem. Ya benimsin ya benim." Bu kadar net konuşması bir anlık hoşuma gitsede bana olan yakınlığından rahatsızlık duydum. Emre yutkunma sesimi duymuş olacak ki adamı eli ile benden uzaklaştırdı. Adam ise sadece kafasını yere eğdi ve benden bir kaç adım uzaklaştı. "Kusura bakma Dilay. İlk defa bir kadına bu kadar yakınım." Emre ile aynı anda birbirimize baktık.

"Hadi ordan yalancı it! Ulan senin gibi dalyan herifin arkasında kadınlar kuyruk olur be! Sende dönüp bakmayacaksın öyle mi? Hadi ordan!" Bazen Emre iç sesimin karşılığı olmayı o kadar iyi yapıyordu ki. Hem en küçük kardeş olmasından dolayı hemde biraz daha serbest büyümesinden dolayı ağzı biraz bozuktu. Ama nerde nasıl bozacağını iyi bilen biriydi.

"Kardeşim benim size yalan borcum mu var? Ayrıca o kadar uğraşmışsın ki bizden iyi biliyorsun bu işleri?" Adamın sorgulayan sesi ile Emre başını yere eğdi. Lise zamanında pek iyi bir çocuk sayılmazdı ama şu an yaptıkları için tövbe ettiğine emindim. Yinede birisinin kardeşimi yargılaması hiç hoşuma gitmemişti.

"Sen kimsin ki gelmişsin buraya benim kardeşimi yargılıyorsun? Ayrıca sanane? O Allah ile onun arasında." Yerimden bir hışım ile kalktığımda birinin örtümden tuttuğunu hissettiğim için durmak zorunda kaldım. Eğer bir yada iki adım daha atsaydım örtüm açılacaktı.

"Özür dilerim. Ben öyle demek istemedim. Yemin ederim tek derdim sensin. Tek derdim benim olman." Bir insan rüyasında gördüğü kadını neden bu kadar isterdi ki? Örtümün ucunu elime alarak kendime çektim ve bırakmasını sağladım.3

"Ben isteğimi babama iletirim. Şimdilik hayırlı günler." Hızlı adımlarla Emre'nin odasından çıktığım gibi hemen kendi odama geçtim ve kendimi büyük bir hızla yatağıma bıraktım. Babama ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Şu an hiçbir şeyi bilmiyordum.

Yattığım yerden kalkarak elime hadis kitabımı aldım ve rastgele bir sayfayı açtım. Önüme gelen ilk hadis-i şerifi içimden bir kaç kere okudum.

Kadın dört sebepten biri için nikâhlanır: Malı, nesebi, güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç ki hayır ve bereket göresin!" (Buhârî, Nikâh, 15, Müslim, Radâ, 53)

Gerçekten eğer o adam mümin bir adam ise ona hayır demek benim için büyük bir kayıp olacaktı. Hemen kitabımı yerine koyduğum gibi aşağı kata annemlerin yanına indim. O kadar hızlı inmiştim ki nefesimi bile zor toparladım. Annem ve içeride oturan kadın bana telaşlı gözler ile bakıyorlardı. Ben ise sadece bana alıcı göz ile bakan kadına bakıyordum. O da aynı annem gibi çarşaflı bir kadındı.

"Ben! Ben oğlunuzu... Kabul... Ayyyhh nefesim... Kabul ediyorum. Oğlunuz Ömer'i...Babama... Söyleyin... " En sonunda kesik nefesim ile kendimi olduğum yere atarak oturdum ve bir kaç saniye kendimi iyice toparlamak için bekledim. Etraf fazla sessizdi. Kafamı kaldırdığımda kadının ağladığını gördüm. Gözlerinden yaşlar O kadar hızlı akıyordu ki sanki kovalamaca oynayan çocuklar gibiydi kadının gözyaşları.

"Sen beni ne kadar mutlu ettin bilemezsin kuzum. Ama öğreneceksin. Allah bu yolun sonunu hayırlı eylesin."

"Amin." Kadının iç çekişleri sanki bana da geçmişti. İçli içli herkes amin dedi ama olayı anlamayan tek kişi muhtemelen bendim. Oturduğum yerden kalkarak annemin oturduğu yere geçtim. Benim geçmemm ile annem oturduğu yerden kalkarak muhtemelen babama haberi bildirmeye gitti. İçimde ki heyecan artık kalbimi durduracak seviyeye gelmişti. Kadın ve kızı ile odada tek başıma kaldığımda ellerime bakmaktan başka hiçbir şey yapmadım. İçimdeki heyecan git gide artıyordu. "Güzel kızım. Emin ol ki Ömer sana bu dünyada ki tek kadınmışsın gibi bakacak. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacak. Senden tek isteğim biz gittiğimiz zaman onun hep arkanda olman. Onu asla yalnız bırakmaman." Merakıma yenik düşerek kadına baktım.

"Siz nereye gideceksiniz ki?" Kadın öyle bir gülümsedi ki kadının gülümsesinden yaşadığı acıyı kendi kalbimde hissettim. Acı bir kalbe ne kadar yerleşebilirse bu kadının kalbine öyle yerleşmişti.

"İnşallah çok güzel bir yere kızım. İnşallah." Kadının imalı konuşmalarından hiçbir şey anlamış değildim. Yinede ona peçemin izin verdiği kadar gülümsedim. O da bana gülümsedi.

Annemin içeriye girmesi ile ben oturduğum yerden kalktım ve beklenti ile ona baktım. O ise sadece bana gülümsedi ve yanıma gelene kadar hiç bir şey konuşmadı. En sonunda yanıma geldiğinde yavaşça kulağıma eğildi. "Hadi sen git kahveleri yap. Damadın kahvesine de tuz falan koy. Emre çok istedi öyle yapmanı." Gülümseyerek başımı salladım ve odadan çıktım. Emre'ye eğlence olsun yeterdi zaten. Mutfağa girdiğim gibi Emre ile yüz yüze geldim. Pişmiş kelle gibi yüzüme bakarak sırıtıyordu.

"Vallaha en sonunda dayanamayıp damadın kahvesini ben yapacaktım. Ne tembel bir cimcimesin ya sen. Bak derim seni damada almaz seni." Boş tehditlerine sadece güldüm ve yanından geçtim. Kahve ve cezveyi çıkarttıktan sonra hızlıca bardakları hazırladım.

Kahveyi yapmam uzun sürmemişti. Ömer'in kahvesine benim yerime Emre tuzu koydu. Ama keşke sadece tuz koysaydı. Baharatlıkta ne kadar baharat çeşidi varsa hepsinden biraz biraz koymuştu. "Bunu içerken videoya alacağım. Sana atarım. Sonra beraber güler eğleniriz cimcime!" Koluma şakadan vurması ile bir kaç adım sendeledim ve ona ters ters baktım. Erkek kardeşim spor işini benim üzerimde kullanmayı bırakması gerektiğini hala anlamış değildi.

"Emre sana burdan bir çakarım varya uçarsın, uçar." Bana öyle bir baktı ki ben kendimi sorguladım.

"Sen? Bana? Çakacakasın? Bende uçaçacığım? Abla bi git işine ya. Görende Herkül zannedecek." Kaşlarımı çalarak ona baktım. Bir nebze haklı olsa da ona sinir olmamak elde değildi. Fincanları o sinir ile hızlı hızlı tepsiye koydum ve eline verdim. Bende Ömer'in kahvesini elime aldım. Öylece birbirimize baktık. "Sence sen o kahveyi damada verebileceğini mi düşünüyorsun?" İçeriye girmemin uygun olmayacağını bende biliyordum.

"Sen git ben arkandan geleceğim. Onları dağıttıktan sonra bunu alırsın. Anladın mı maymun tipli?" Yakışıklı çocuğa bunu dediğim için çarpılmazdım inşallah.

"Kendine bak cimcime. 1,50 boyun var 1,90 dilin var. Cidden ya senin boyun kaçtı abla?" Son soruyu o kadar ciddi sormuştu ki ben bile ciddileştim. Yinede bana kısa muamelesi yapması hiç hoşuma gitmemişti.

"Bir kere benim boyum 1,50 değil. 1,58 boyum var benim." Sinir ile söylediğim şeye sadece gülmüştü. Onun gülümsemesi insana bulaşıyordu. Tam güleceğim sırada arkasında annemi görmem ile sustum. O ise hala gülüyordu.

"Yemin ederim varya iki uyuz köpek gibisiniz. Millet sizi içeride bekliyor siz burda birbirinize laf veriyorsunuz. Düşün önüme." Annem Emre'nin ensesine bir tane patlattı. "Seninle de ayrı görüşeceğim. Maymun seni." Emre ağzında bir şeyler mırıldanarak mutfaktan çıktı. Bende tam arkasından gideceğim sırada annem beni durdurdu. Yaşlılığın getirisi olan kırışıklıklar ile dolu eli ile peçemi düzeltti ve alnıma minik bir öpücük bıraktı. "Allah kısmetini de senin gibi güzel eylesin kızım." Ona ne kadar sarılmak istesemde elimdeki tepsiden dolayı bunu sonraya bıraktım.

"Amin anne." Annem ile neredeyse aynı boydaydık. O benden en fazla bir yada iki santim uzundu. Kardeşlerimin boyları babama çekmişti. Babam uzun ve yapılı bir adamdı. İki erkek kardeşiminde ondan farkı yoktu. Ama ben minyon tipli olan anneme çekmiştim. Ne kadar uzun boylu olmak istesemde bu yaştan sonra değiştirilebilecek bir şey olmadığının farkındayım. Yinede bir ümit işte.

Annem ile mutfaktan ayrıldık. O misafir odasına geçti bende erkeklerin olduğu odanın önünde beklemeye başladım. İçeriden konuşma sesleri geliyordu. İstemenin ne zaman olacağını bilmiyordum. Bu konularda pek bilgim yoktu. Kapıya biraz daha yaklaştım ve içerideki sesleri dinlemeye başladım. Normal şeyler konuşuluyordu. Bir yandanda birine teşekkür ediyordu herkes. Muhtemelen Emre'ye ediyorlardı.

Kapının bir anda açılması ile elimdeki tepsi ile bir kaç adım öne sendeledim. Bir gün bu sakarlığımın başıma bela olacağını biliyordum. Kafamı kaldırdığımda bir beden ile karşılaştım. Tanıdık bir bedendi ama asla bana helal olan bir beden değildi. Hemen bir kaç adım geri çekildiğimde Ömer ile yüz yüze geldim. Utançtan kafamı hızla yere eğdim.

"Kapı dinlemek hiç hoş değildir pofuduk terliklim. Ahhh! Galiba bu benim kahvem. Alayım ben onu." Ellerini ellerime değdirmeden elimdeki tepsiyi alarak hemen kapıyı kapattı. Yüzümün patlıcan moruna döndüğüne emindim. Ellerim ile hemen yüzümü kontrol ettim. Sıcaklık aynıydı ama kalbim yanıyordu. Koşarak yukarı kata çıktım ve hemen odama girdim. Bu gün benim için çok aksiyonlu mu geçiyordu? Yoksa bana mı öyle geliyordu? Telefonuma gelen arama ile hemen telefonumu eline aldım. Emre beni görüntü arıyordu. Hemen ekran kaydını açarak aramayı cevaplandırdım ve hiç ses çıkartmadan telefondan damadı izlemeye başladım. Elindeki kahveyi yavaşça ağzına götürdü ve bismillah diyerek bir yudum aldı. Yüzünün şekli bir an değişecek gibi olsa da hiç bozuntuya vermeden kalan kahveyide içti. Her yudumda yüzünün seğirmesi ise ayrı bir komiklikti. İlk önce kaydı kapattım ardından da telefonu.

Odamdan hızlı bir şekilde çıkarak aşağı kata indim ve annemlerin yanına geçerek oturdum. Gelin olmama rağmen evleneceğim adamın annesi ile hiç oturmamıştım. Zaten evleneceğimi öğreneli çok olmamıştı ama neyse.

"Güzel kızım sen okul okudun mu?" Benim hakkımda çoğu şeyi annemden öğrendiğini veya öğreneceğini biliyordum. O yüzden sadece sorduğu sorulara cevap verecektim.

"Evet efendim. Moda tasarım okudum ben." Kadının gözleri kocaman olmuştu. Muhtemelen nasıl peçem ile okuduğumu düşünüyordu. Neyseki ailemin kolu her yere uzanıyordu. Eski bir devlet mensubunun kızı olmak çok fazla işime yaramıştı. "Peçem ile alakalı okul konusunu babam çözdü. Yani okulu ben kazandım evet ama oraya normalde giyinimimden dolayı alınmayacaktım. Neyse ki babam imdadıma yetişti. Sonrası da Allah'ın izniyle kolay oldu." Hiçbir şey kolay olmamıştı. Aşağılayıcı bakışlar, dışlanmalar, sevilmemeler, yanlış yöne çekilmeye çalışmalar. Ama Allâh öyle bir yardım etmişti ki bunlar bana zor gelmedi. Saçmalıkta bu zaten. Özgür bir ülkede sadece açıkların özgür yaşaması.1

Kapının vurulması ile yerimden kalkarak kapıya baktım. Emre kapıda bana bakıyordu.

"Gidiyorlar da Ahmet abi eşini ve kızını çağırıyor." Kadın Emre'nin sesini duymuş olacak ki bizlere selam vererek odadan ayrıldı ve eşinin yanına geçti. Bende annem ile berâber onları yolcu etmek için abimlerin arkasına geçtik. Ne kadar görünmeyeceğimi düşünsem de Ömer ile göz göze geldik ve o bir saniyelik zaman diliminde bana minik bir tebessüm armağan etti.

Kalbimi acımasızca ezmeye hakkı yoktu. Ama bu eziliş o kadar güzel ve anlamlıydı ki. Bir kadının hayatında yaşayabileceği en güzel kalp ağrısıydı.

Onlar evden çıktığında bizde de herkes büyük bir nefes verdi. Emre ile göz göze geldiğimizde bıyık altından güldük. Gerçekten hiçbir itiraz etmeden yada geri bırakmadan kahvenin hepsini içmişti.

"Damat benden dayanıklılık onayını aldı vallaha. Kahveyi gık demeden içti." Hepimiz kendi aramızda konuşmaya başladığımız an konuşmayı bölen şey babamın telefon sesiydi. Babam gülümseyerek telefonu açtı ve hoparlöre aldı. Arayan kişinin ismini burdan görebiliyordum. Arayan kişi;

Dünür Ahmet

Neden aradıklarını kimse anlayamadığı için öylece Ahmet amcanın konuşmasını bekledik. Daha onlar gideli on beş dakika olmuştu en fazla.
"Selâmün aleyküm dünür."

"Aleyküm selam Ahmet."

"Ya kusura bakma ama haber vermek istedim. Ömer bir anda kötüleşti hastanedeyiz şu an. Alerjisi tutmuş. Bizde anlamadık." Korku bütün bedenimi kapladı.

"Neye alerjisi varmış oğlanın? İyi mi durumu?"

"Elhamdülillah bir şeyi yok. Toz bibere alerjisi var ya. Normalde bu gün hiç yemedi oysaki? Bizde anlamadık. Neyse eğer hanım kızım gelmek isterse ben konumu atarım. Hayırlı akşamlar." Gözlerim anında Emre'yi buldu. Tek benim değil herkesin bakışları Emre'yi buldu.

"Emre oğlum ya sen kaçarsın gözüme gözükmezsin yada ben seni hastanelik edene kadar döverim."1

"Baba... "

"EMRE GÖZÜM GÖRMESİN SENİ!" Emre'nin kaybolması saniyesini almamıştı. Ama içimdeki korku bir türlü gitmiyordu. Yeni tanıdığım bir adam için bu kadar endişe duymam normal değildi. Zaten bende normal biri değildim. "Dilay hazırlan sende gidelim çocuğun yanına. Ayıp olur hem." Kafamı hızlıca sallayarak onların yanından ayrıldım.

Ama içimdeki korku bir türlü benden ayrılmadı.

••••

Elhamdülillah

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım.
Yazım yanlışım olursa söyleyin lütfen...

Bölüm : 28.11.2024 12:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...