•Bismillahirrahmanirrahim•
°°°°°°
Babamın yükselen sesi ile hemen düştüğüm yerden kalkamaya çalıştım. Kalçamın ağrısı ne kadar fazla olsa da umursamadan hızla yerden kalktım ve sesin geldiği yönü bulmaya çalıştım. Etrafımda ilk turu döndükten sonra babam ile göz göze geldim ve bana buruk bir gülümseme sundu. "Dilay gel kızım yanıma." Küçüklükten beri babamın sözünü hep tutan bir kız çocuğuydum büyüdüğümde de bir şeyler değişmiyordu. Tam ona doğru bir adım atacağım sırada üzerimdeki feracemin kolunun çekilmesi ile öne atacağım bir adım yerine geriye doğru üç adım atmak zorunda kaldım. Kendimi toparladığım anda yere sertçe bir şeyin düşmesi ile herkes tek bir tarafa baktı. Babama bakıyordum ve o da aynı benim gibi ne olduğunu bildiği için sesin geldiği tarafa bakmıyordu.
"Ben iyiyim sorun yok." Emre'nin boğuk çıkan sesi üzerine babamın göz devirdiğini gördüm. Şu an sinirli olduğunu bildiğim için ağzımı açmaya yeltenemiyordum. Emre'nin salak gibi benim arkamdan camdan atlaması ise babamın sinirinin üzerine ballı ekmek olmuştu.1
Omuzuma dokunan el ile irkilsemde belli etmemeye çalıştım. Sonuçta karşımda babam arkamda ise evleneceğim adam vardı.
"Bana bak adam gibi bırak kızımı yoksa onu tutacak bir elin olmayacak." Babamın tehditkar sesi içimi ürpertse de yerimden bir bilim dahi oynamadım. Bunun nedenini bilmiyordum. Bu konuda babamdan korkmuyordum çünkü o da annem ile zorluklar içinde evlenmişti. "Dilay, babam. Hadi gel yanıma." Bir baba evladına boynunu büker miydi? Benim babam ilk defa şu an karşımda bana boynunu bükerek bakıyordu. İçimden öyle bir şey koptu ki kimse o kopan parçayı geri getiremeyecek gibiydi.1
Arkamda duran adamı umursamadan bir anda babama doğru koşmaya başladım ve babamın kollarının arasına girene kadar hızımı hiç kesmedim. Küçüklükten beri tek adamın kollarına sığınan bir kız o kollardan kopartmak imkansızdı. Ne kadar yuvadan uçmuş olsa bile arkasında gerili olarak onu koruyan kanatların olduğunu bilmek her kadını mutlu ederdi.
"Kızım." Babamın nefesini başımın tam üzerinde hissetmek o kadar iyi gelmişti ki.
"Babam." Birinin yan tarafımızdan bize sarıldığını hissettim an hemen kafamı babamdan çektim ve bize sarılan kişiye baktım. Emre yüzünde asla eksik olmayan o güzel gülümsemesi ile bana bakıyordu.
"Erkek kardeşsiz olmaz. Dimi?"
"Olmaz tabi. Gel bakayım buraya kerata seni." Babam beni bırakarak sıkıca Emre'ye sarıldı. Bu manzara içimi ısıtmaya yetmişti. Babam ve Emre'nin arasında kırılamayan buzlar varmış gibi görünsede tek sorunları Emre'nin haylazlıklarıydı. "Anlatın bakalım burada neler oluyor?" Yüzümü hemen yere eğdim. Babama hayatım boyunca hiçbir zaman başka bir erkek ile gelmemiştim ama bu sefer olay çok başkaydı.
"Heee bunlar mı? Nikah kıyacaklardı baba. Valla ben damadı sevdim iyi biri." Emre beni kurtarmışmıydı yoksa daha da mı batırmıştı bunu anlamamıştım. Babamın yavaşça bana döndüğünü hissettiğim de bende yavaşça kafamı kaldırdım.
"Doğru mu bu Dilay?" Karanlıkta bile belli olan siyah kaşları çatılmıştı. Emre'ye onu öldüreceğime dair mesajlar içeren bakışlar eşliğinde babama döndüm ve kafam ile yavaşça onayladım.
"Kızınız ne isterse yapacağım efendim. Lütfen bırakında onu nikahıma alayım." Ömer'in sesi bakışmamızı bölmüştü. Babam artık bana değil tam arkama bakıyordu.
"Şu oğlunda ki cesaret bir gün sonu olacak. Gerizekalı." Emre'nin hayıflanmasını duymazdan gelerek bende yavaşça arkamı döndüm. Ömer tam gözlerimin içine bakıyordu. Kafamı yere eğdim.
"Dilay kızım. Şu hayatında sana hiç bir zaman bir şeyleri zorlamadım. Yine aynısını yapacağım. Eğer istiyorsan karışamam. Evlendikten sonra bu adamın seni seveceğini biliyorum ama bir baba hissi var içimde. Bir korku, bir endişe. Yinede karar senin kızım." Babamın bunu kabul etmesi beni şok etsede ona bunun nedenini soramadım. Sonuçta bir anlık kararıma saygı duyuyordu.
Adımlarımı yavaş yavaş geriye doğru attım. Babamdan en az beş adım uzaklaştıktan sonra yavaşça yönümü değiştirdim ve görüş alanıma Ömer'i aldım. Allah insanın kalbine aşkı bir anda ekebiliyordu. Bende aşkın mağdurlarındandım. Ona bakarken bir insan dünyadan uzaklaşabilir miydi? Ben uzaklaşıyordum. Bir insan bir insanı Allah için sevince anlıyordu gerçek sevgiyi.
Ömer'in yanındayken boyumun ne kadar kısa olduğunu fark ettim. Ama şu an bunun bir önemi yoktu çünkü karşımda canımdan kanımdan iki kişi vardı. Babam ve kardeşim. Ne kadar fiziksel olarak karşımda olsalarda her zaman yanımda olduklarını biliyordum. Babamım yüzündeki huzurlu gülümseme bunun bir kanıtıydı.
Arkamızdan birinin seslenmesi ile hepimiz o tarafa doğru döndük. İmamın bile yüzünde güzel bir tebessüm vardı. "Ali oğlum hadi gelin kıyalım nikahınızı. Yatağımdan kaldırıp getirdin. Daha da bekletme benim de evimde hanımım ve çocuklarım var." İmamım sözleri üzerine yanımdaki adam öne doğru bir adım attı. Bende tam yanında ilerleyeceğim sırada Emre'nin sesi ile herkes durdu. Çünkü yine olup olmadık yerde saçma sapan bir şaka yapmıştı. Sesi hala beynimde yankılanıyordu.
"Sende olmayan bir şey olduğu için anlayamazsın sen Ömerciğim." Beynimdeki yankılı ses gittikten sonra arkamı döndüm ve o an babamın Emre'nin ensesine vurarak susturmasına şahit oldum. İster istemez yüzümde bir gülümseme belirdi. Ne kadar patavatsız olursa olsun o benim kardeşimdi. Yıllarca yanımda olan ve beni her zaman savunan, koruyan ve sinir eden erkek kardeşimdi.
Yeniden önüme döndüğümde Ömer'in gülümseyerek Emre'ye baktığını görmem içimi ayrı bir duyguya sokmuştu.
"Hadi gel karım ol." Elini bana uzattığında sadece gözlerine baktım. Ne kadar bir kaç saat sonra bana helal olacağını bilsemde şu an bana haramdı. O yüzden sadece üzerindeki kıyafetin kolunu tenine dokunmadan tuttum ve yüzündeki gülümseme ile imamım yanına kadar böyle ilerledik.
Ömer'in yanında getirdiği iki arkadaşı yerlerini almışlardı bile. İmamda yerini alınca bizde hemen karşısına yan yana oturduk. İmamın ilk duası ile başladık.
İçimdeki heyecanı ve mutluluğu anlatacak kelimeler yoktu ama yüzümdeki o saçma sırıtış bence herşeyi anlatıyordu. İmamın sorduğu çoğu soruyu cevaplamıştım.
"Ahmet oğlu Ömer'i Allah katında eşin olarak kabul ediyor musun?"
"Ahmet oğlu Ömer'i Allah katında eşin olarak kabul ediyor musun?"
"Ahmet oğlu Ömer'i Allah katında eşin olarak kabul ediyor musun?"
Aynı soruyu Ömer'ede üç kere sordu ve aynı cevabı ondan da aldı. En sonunda yine bana döndü.
"Güzel kızım Talak hakkı istiyor musun?" Talak hakkı istemek konusunda içimde hiçbir his yoktu. Bir Talak hakkını kendime alabilirdim ve bu evliliğim boyunca içimi rahat ettirecek bir şeydi. Ama daha evlenirken boşanma hakkını istemek hoş olmayabilirdi. Yavaşça yanımdami adama baktım. Gözleri sanki zaten bakmamı bekliyormuş gibiydi. Yavaşça almamı istiyormuş gibi gözlerini kapadı ve başını yavaşça oynayarak onayladı. Bende yeniden imama baktım.1
"Evet bir Talak hakkını kendime istiyorum." İmam sadece kafasını salladı ve yeniden konuşmaya başladı.
"Mehir olarak ne istiyorsun kızım?" Ömer'in durumunun iyi olduğunu biliyordum ve ne istersem kabul edeceğinide biliyordum.
"Ne istersem verecek misin?" Saçma bir soru olduğunu biliyordum çünkü ne istersem vereceğini ve asla reddetmeyeceğini biliyordum. Nerden bildiğimi bilmiyordumama içimdeki ve kalbimdeki ses böyle diyordu.
"Ne istersen vereceğim Ay çiçeğim." Sert sesi gecenin ayazını bile utandırabilecek durumdaydı. Ama son söylediği bir insanın içini pamuğa çevirebilecek güçteydi.
"Yirmi cumhuriyet altını, dört adana burması, bir aldın kolye ve iki kişilik umre bileti." İmam bu sefer Ömer'e kuşku içinde baktı. Bir an bende kuşkuya düştüm. Acaba çok mu istemiştim? Acaba beni paragöz olarak görür müydü? İnşallah hakkımda kötü bir şey düşünmezdi. Çünkü mehir bir kadını hakkıydı ve istemek için bir sınır yoktu. En az seksen gram altın isteyebilirdi. Fazlası evleneceği adamın maddi durumuna bağlıydı. Eğer adamın verebilecek durumu varsa verirdi ve Ömer'in durumunun olduğunu biliyordum.1
Ömer'e döndüm ve gözlerinin içine baktım. O ise imama bakıyordu. Gözlerinde sanki bir sır perdesi vardı ve bu nedense bana baktığında yok oluyordu.
"Kabul etmemek gibi bir seçeneğim yok. Ben eşime bunları seve seve veririm." Artık eşiydim. Onun karısıydım. Daha bir gün bile olmamıştı ben onu göreli ve artık onun karısıydım. İçimdeki mutluluğu ifade edemiyordum. Yüzümü yavaşça yere eğdim ve imam son şeyleri söyleyerek yerinden kalmasını ve Ömer'e selam vermesini sessiz bir şekilde izledim. Bahçede öylece oturdum. Nikahımın kıyıldığı yerden kalkmadım. Kalkacak gücüm yoktu. Eğer kalkarsam heyecandan titreyen bedenimden dolayı geri düşeceğimi biliyordum ama Ömer'in neden kalkmadığını bilmiyordum.
Önüme uzanan el ile daha da heyecanlandım. "Artık karımsın ve dokunabilirsin. Haram değilsin bana." Doğruydu ben artık ona haram değildim, o da bana. Eli önümdeydi. Kocaman eli vardı. Kendi ellerime baktım. Onun ellerinin arasında kaybolacak gibiydi. Ellerimi ellerine değdirmeye cesaretim yoktu. Yinede ellerimi biraz kaldırdım ve tam ellerine dokunduracağım an durdum ve bekledim. Dokunmaya hala cesaretim yoktu. Ve sanki bunu anlamış bir anda ellerimi ellerinin arasına aldı. Yüzümün utançtan ve heyecandan uyuştuğunu hissettim. Bedenim ve beynim arasında sanki büyük bir kopukluk vardı. Sadece ellerime değen ellerini hissediyordum.
"Benden korkmamanve bana alışman için sana zaman vereceğim pofuduk terliklim. Şimdi sadece sakin ol ve nefesini dışarı ver." Ona alışmak. Nasıl bir şey olacaktı? İçimdeki heyecan yerini koruyordu ama elinin sıcaklığına elim daha da alışmıştı. Gözlerine baktığım da kendimi görmek hayatımdaki en büyük mutluluk olmuştu. "Hadi karım olarak evimize gidelim." Evimiz? Bizim bir evimiz mi vardı? Benim bildiğim evlenirken insanlar bir şeyler alır ve birlikte o evi döşerlerdi.1
"Senin ve benim kalacağımız ve benim önceden senin için aldığım ev."
Benim için bir ev mi almıştı? Bu gerçektsn farklı bir duyguydu. Bir insan nasıl daha yeni tanıdığı biri için bir ev alırdı ve o evi yerleştirirdi? Elimi hızlı bir şekilde çekerek yerden hem kendini hemde benim kalkmamı sağladı. Birlikte arabasına kadar el ele gittik. Ön yolcu koltuğuna oturmam için elini elimden çekti. Elimin soğukluğa alışmasını beklemeden hemen kapıyı açarak orurdum ve kapıyı kendim kapattım. Aslında ondan kağımı açmasını bekliyordum ama o bunu yapmamıştı. Belkide unutmuştu. Böyle bir şeye küsecek değildim ama alınırdım. Çünkü küçük düşünceler büyük mutluluklar verirdi. Şoför kapısının açılması ile Ömer'in kokusunun arabayı doldurması bir oldu. Oturduğu gibi kapıyı hızla çarparak kapattı. İçimdeki minik kuşku artık kendini belli edecek kadar büyümüştü. Bir anda ciddileşmesi hiç hoşuma gitmemişti.1
"Asıl meseleyi görmeye hazur mısın Ay çiçeğim?"6
°°°°°°°
•Elhamdülillah•
Okur Yorumları | Yorum Ekle |