6. Bölüm
MozaikKule / Mesele Aşk Değil ✔️ / 6. Bölüm

6. Bölüm

MozaikKule
mozaikkule

• Bismillahirrahmanirrahim•

 

 

 

°°°°°°°°°°

 

 

Ömer'in sözleri kafamın içinde dönüp duruyordu. Beni nereye götürdüğünü bilmiyordum, yada beni neyin beklediğini. Peçemin içinde aldığım nefesler artık yetmiyordu. Endişe ve korku bütün bedenimi ele geçirmiş durumdaydı. Nefesim çiğerlerime ulaşmıyordu sanki. Arabanın geçtiği yollara boş boş bakıyordum. Kafam da binbir şey dönüyordu. Neden böyle bir şey demişti ki sanki? Acaba kötü bir şey miydi?

 

Arabanın bir anda yavaşlaması ile şoför koltuğunda oturan ve artık Allâh katında eşim olan kişiye baktım. O da arabayı durdurduğu gibi bana baktı. Yüzünde tarifi olmayan güzel bir gülümseme vardı. Bakışlarım tebessümünden sakallarına kaydı. Gür ve simsiyah sakalları vardı ve bu ömrüm boyunca hoşuma gidecek en güzel şeydi. Gözlerine baktığım da gözlerini gözlerimden çekti ve kapısını açarak dışarı çıktı. Onu beklemeden bende çıktım.

 

Etrafıma bakmam ile şehirden uzak olduğumuzu anladım. Etraf yeşillik ve azda olsa dağlıktı. Bu dağlık arazinin ortasında ise masallardan çıkmış gibi duran minik iki katlı bir kulübe vardı. Çoğunlukla ahşaptan yapılmış olan bu kulübeye bakarken bile insanın içine büyük bir huzur doluyordu.1

 

Ellerimi büyük avucunun içine alarak sıktı. Elleri hep sıcaktı. Galiba?

 

"Hazır mısın Pofuduğum?" Kalın sesinin beni benden alan bir tonlaması vardı. Sadece kafamı sallayarak onu onayladım. El ele küçük kulübeye doğru yürüdük. Evin yakınına geldikçe fark ettiğim şey evin kesinlikle küçük bir kulübe olmadığıydı. İki katlı kocaman bir ahşap evdi bu.

 

"Bir dakika ver bana anahtarı çıkartayım." Elini yavaşça bıraktım ve onun anahtarı çıkartmasını izledim. Anahtarı çıkartarak kapıyı hemen açtı ve yeniden elimi tuttu. "Umarım seversin ve meseleyi anlarsın güzel kızım." Meseleyi artık herşeyeden çok merak ediyordum. O ise fazlası ile rahat ve profesyoneldi.1

 

Evin içine adımımı attığım andan itibaren beni ahşabın o güzel kokusu karşılamıştı. Genzime kadar inen ahşap kokusu ruhuma inanılmaz bir huzur veriyordu.

 

"Burası çok güzel!" Büyülenmiştim çünkü evin içi o masal kitaplarında ki gibiydi. Büyük camlardan dışarının o güzel yeşil manzarası evin içine aynı bir tablo gibi huzur verici bir eda ile giriyordu. Evin kendisi huzur gibiydi.

 

"Senin için Dilay. Sadece senin için. Biliyorum şu an içinde büyük bir endişe ve bilinmezlik var." Minik bir kahkaha çıktı dudaklarından "Ama mesele hep aynıydı Pofuduğum. Mesele sadece seninle güzel bir yuva kurmak." İçimin rahatlaması ile ona sıkıca sarıldım. Gecenin bir yarısı daha yeni nikahlandığım eşim ile güzel bir ahşap evdeydim. Huzurun adı bu an olmalıydı.1

 

"Teşekkür ederim Ömer. Her şey için teşekkür ederim Ali." Kollarının arasında minicik kalan bedenim güvenli bir yerde olmanın bilinci ile gevşemeye başlamıştı bile. Ondan ne kadar ayrılmam istemesem bile evi merak ediyordum. Az önce utançtan eline dokunamadığım adama şu an sarılıyordum ve bunu kendi iradem ile yapmıştım. Kendimi utanç ile geriye çalışsam da kolları bedenimi o kadar sıkı sarmıştı ki bunu başarmam imkansız gibiydi.

 

Kendimi biraz daha ittirmeye çalışsam da daha da sıkı sarıldı. "Biraz daha böyle kal. Zaten utançtan yanıma yaklaşamazsın sen. Bırakta kokunu biraz daha alayım şu aciz ciğerlerime." Kendimi serbest bırakarak daha da sarıldım. Bende aynı onun gibi kokusunu ciğerlerime hapsettim.1

 

Bu şekilde uzun bir süre böyle kaldık ve en sonun da yine ondan ayrılan ben oldum çünkü ayakta durmaktan bacaklarıma kramp girmeye başlamıştı bile. Ondan ayrılam bedenim bir an soğukluğu kabul etmemişti ama geri ona sarılacak gücü kendimde bulamadım. Ama o neyse ki benden ayrıldığı gibi hemen elimi tuttu ve beni arkasından sürüklemeye başladı.

 

Attığı tek bir adım benim üç adımıma denk olmasından dolayı arkasından koştura koştura ilerliyordum. En sonunda durduğunda hızımk toparşayamayarak sırtına burnumu çarptım. Burnumdan beynime ilerleyen acı ile elini tutmayı bıraktım ve burnumu tuttum. Canımın acısı ile bu sefer peçemi hızla çıkarttım ve burnumu avucumun içine aldım ve acısının geçmesi için Allah'a dua etmeye ve orda da yakınmaya başladım. Ben yakındıkça Ömer cevap vermekten eksik kalmıyordu.

 

"Sırtın niye bu kadar sert yaa senin?"

 

"Spor yapıyorum ondandır."

 

"Burnum kırıldı yaa!"

 

"Kırılaaydı bu kadar rahat duramazdın."

 

"Zaten rahat duramıyorum. Kanıyor galiba?"

 

"Dilay bir tanem hiç bir yerin kanamıyor. Burnunu bırakabilirsin."

 

"Bırakırsam ne olacak?"

 

"Burnunu yicem. Kızım bir bırakta bakayım."1

 

"Baaaak kesin kırıldı. Kırıldı işte çok acıyooooorrr!"4

 

Ellerimi yüzümden çekerek alttan alttan ona baktım. O ise burnuma bakıyordu.

 

"Sadece kızarmış. Bir şey yok yani." Acısı zamanla yavaş yavaş geçiyordu ama ne O bana bakmaktan vazgeçiyordu nede ben. "Hadi gel buz koyalım burnuna." Yanımdan geçeceği sırada kolundan tutarak onu durdurdum. Meseleye bu kadar yakınken onu öğrenmeyi veya görmeyi biraz daha bekletemezdim.

 

"Önce şu meseleyi bir görelim mi?"

 

Sesimin çocuksu çıkmasına bir an engel olamadım ve Ömer'in öylece durması ile bende öylece durdum ve onu bekledim.

 

"Hadi gel göreli şu meseleyi." Yeniden arkasını dönerek beni yeniden biraz daha ilerletti ve bir kapının önünde durduk. Kapının rengi mordu ve bu dikkatimi daha çok çekmişti. Elimi bırakmadam kapıyı açtı ve içeriye ilk o girdi. İçime bir anda doğan o iğrenç hissi bir kenara bırakarak bende odaya girdim. Oda da bir sürü oyuncak vardı. Tam olarak bir kız çocuğunun hayalinde ki odadan farksızdı. "Burası kızımızın odası olacak inşallah. Ama öncesinde sana daha önemli bir şey söylemem gerek Dilay." Ömer'e boş gözler ile baktım. Aklımda milyonlarca senaryo oluşmuştu o bir kaç saniyede. O ise sadece bana baktı. Bir insan ne kadar güven verebilirdi bilmiyordum ama Ömer bu hayatta babamdan sonra güvendiğim tek erkekti. "Bunu söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama artık bu sırrı senden saklamamam gerektiğinin farkındayım. Sonuçta artık benim karımsın." Gözlerimi bir an olsun ondan ayırmadım ve ne diyeceğini merak içinde bekliyordum. Hemde fazlası bir korkuyla bekliyordum. "Dilay... " Neden bana adım ile hitap ediyordu? İsmim dilinden çok güzel çıkıyordu ama tek sorun bunu bu kadar sert ve ciddi bir şekilde söylemesiydi.

 

"Ömer?"

 

İsimlerimiz birbirine ne kadar da yakışıyordu. Bir adım bana yaklaştı ve beklemediğim bir anda bana sıkıca sarıldı. Bu kadar duygusallığı neye borçluyduk bilmiyorum ama sadece kollarımı kaldırarak bende ona sarıldım. Hayatımda ilk defa tanımadığım bir erkeğe sarılıyordum. Ama sanki ona yıllarca aşınaymışım gibiydim. Sarılmamızın en huzurlu yerindeyken ikimizin arasında titreyen telefon ile o güzel huzurlu an bozulmuştu. Yavaşça ondan ayrılarak başımı yere eğdim. Ne kadar Allâh katında eşimde olsa daha hala onu tam anlamıyla tanıyor değildim. O da bir kaç adım geriledi ve kaşları çatık bir şekilde telefonu açtı ve kulağına koydu. "Alo?" Diyerek karşı tarafa seslendi.

 

Kendi hayatımda fazlası ile dikkat ettiğim bir durumdu aslında. Birisi aradığında veya biri ile karşılaştığımda 'Selamun aleyküm' demek artık benim için bir hayat şartıydı. Onun ise buna bir anlık bile olsa dikkat etmemesi hem gözümden kaçmamıştı hemde canımı biraz sıkmıştı.

 

"Ne demek istiyorsun sen?" Karşı tarafın sesi duyamıyordum ama Ömer'in hal ve hareketlerinden iyi bir şey olmadığı fazlasıyla belliydi. "Tamam birazdan ordayım."

 

Ona soru sorun gözlerle bakmaktan kendimi alamadım. "Ne oldu?"

 

"Minik bir şey güzelim sorun yok. Beni burada bekler misin? Evde ihtiyacın olan her şey var. Bir saate burada olacağım güzelim." Hal ve hareketleri bir anda aceleleşmeye başlamıştı. Ben daha ne olduğunu anlamadan evden acele ile çıkıp gitti. Ben ise gelecekteki kızımız için yaptırdığı odanın önünde öylece kalakaldım.

 

İçimde kötü bir vesvese olmaması için kendime zaman vermeyecektim. Aklım hala bana söylemediği o şeyde kalmıştı.

 

Olduğum yerde durmanın bir anlamı olmayacaktı bundan dolayı bende evi biraz daha dolaştım.

 

İlk açtığım kapıda büyük sayılmayacak kadar ama küçükte denilmeyecek kadar siyah ağırlıklı bir mutfak vardı. Orayı kapatarak biraz daha gezdim. Kulübe normal bir ev gibiydi. Büyük pencerelerin olduğu odada büyük uzun bir koridor vardı. Koridorda üç kapı vardı ve ben daha sadece mutfağın olduğu yeri biliyordum birde mor kapıyı. Diğer kapı mutfak kapısı ile aynıydı. Hiçbir farkı yoktu. Ahşaptan düz bir kapı. Kapının önüne gelene kadar içimde hep bir çelişki vardı. Acaba girmesemiydim? Özeli olabilir miydi? Ama bu düşüncemi yıkan şey nikahımdı.

 

Kapıyı açmam ile kitap kokusunun burnuma dolması bir oldu. Kokuyu aldığım gibi hızlıca içeriye süzüldüm. Ve bu muhtemelen kapıyı açmam ile aynı saniyede olmuştu.

 

Ömer zaten bir saate geleceğini söylemişti. Burada zaman geçirmemde bence hiçbir sıkıntı yoktu. Etrafı incelediğimde beni büyük bir kitaplık karşıladı. Burdan baktığımda bile içinin sadece İslam'i kitaplar ile dolu olduğunu görebiliyordum. Ayırma oda da bir çalışma masası ve fazlasıyla rahat görünen kocaman bir puff vardı.

 

Hemen kitaplığın önüne geçerek kendime bir kitap seçmeye başladım. Gözüme en çok çarpan ve yazarını bildiğim o sarı kitaplardan birini elime aldım. Elimde tutmak bile beni heyecanlandırıyordu. Çünkü o kitap yaşayan şehidin kitabıydı. Abdullah Galip Bergusi...

 

67 müebbet ve 5200 yıl hapis cezası yemiş bir Filistinli Kassam Komutanı'nın kitabıydı. Tek kişilik hücresinde zar zor özgür olan tek şeyi kalemi ve zihni ile yazılmış bir kitaptı bu. Kendisinin o günlerde yazdığı on dan fazla kitabı olmasına rağmen sadece dilimize dört tanesi çevrilmişti.1

 

Altınlardan, zümrütlerden daha değerliydi bu kitaplar benim için. Duygularımı canlı tutarak puffa oturdum ve kitabın ilk sayfasını açtım.

 

"Özgürlüğün Fecri... Fırtınalı bir havada dalgalı denizin ortasında kalan genç bir kızın hikayesi... Allah'a olan imanı ve davasına olan sadakati sayesinde sadakati selamete ulaştı; yoksa çoktan boğulmuştu... "

 

Kitaba başlamam ile kitabın beni Macide'nin hikayesinin içine çekmesi bir oldu.

 

Yıllarca Filistin'e, Çeçenistan'a, Doğu Türkistan'a ve nice zalim ile savaşan bir çok müslumana olan sevgim ayrıydı. Ama Filistin benim için çok daha ayrıydı. Çeçenistan savaşında olup Şehide olmayı çok isterdim. Şimdi ise Filistin'de bir Macide olmayı çok istiyordum.1

 

Kaçıncı sayfada olduğumu bilmiyordum yada saatin kaç olduğunu ama gözlerim bütün zorlamalarıma rağmen kapanmak için büyük bir savaş veriyordu benimle.

 

Gözlerimin kapanma savaşına yenik düşeceğimi anladığım an örtümü, peçemi ve feracemi çıkartarak puffun üzerine kıvrıldım ve en rahat pozisyonu bularak kendimi uykunun kollarına teslim ettim.

 

Uyku ne aldatıcı bir oyundu. Bazıları kaçış olarak görürdü ama bir müslüman için ancak tek kaçış yolu ya namazdır yada şehadet.

 

Bedenimin bir anlık uykuyu reddetmesi ile gözlerimi açtım. Etraf hala çok karanlıktı. Yavaşça kalkarak odanın bütün lambalarını yaktım ve odadan dışarı çıktım. Evde benden başka bir yaşam belirtisi yoktu. İçimdeki korku ile banyoyu aradım ve en sonunda üst katta buldum.

 

Karanlıkta bir yerleri bakmaya korktuğum için hemen abdestimi aldım ve aşağıya indim ve hemen telefonumu alarak saate baktım. Sabah namazı vakti çoktan girmişti. Telefonum ile bu sefer kıbleyi buldum ve telefonumu geri bıraktım ardında da hemen namaza durdum.

 

İlk rekatta içimi rahatlatması için İnşirah suresini , ikinci rekatta tek başıma olmanın korkusunu gidermesi için Nas suresini okudum. Elhamdülillah fazlası ile işe yaramıştı. Farzını kıldıktan sonra sünnete uygun bir şekilde parmaklarım ile tedbihimi çektim ve içime yeniden ekilen korku tohumları ile hemen secdeye kapandım. Gerçekten koskoca evde tek başıma kalmıştım. Yine namazımdayken daha huzurluydum ve korunduğumu hissediyordum. Tek başımaydım hemde daha yeni evli birisi olarak. Göz yaşlarım yerdeki halıyı ıslatıyordu. Dilimde ise dualarım vardı.

 

Bir anda korkumu ve derdimi unutarak Filistin'deki müslüman kardeşlerim için ağlamaya başladım. Sadece müslüman oldukları için öldürülen insanlar ve onlara yapılan soykırım. İlk kıblemizi korumak için verilen canlar. Kendi topraklarında sanki kendisi işgalci gibi görülen minik çocuklsr ve bebekler. Hala ve hala susan ve benim elimden ne gelirki diye kenara çekilen vicdansız insanlar.1

 

Ağlamam bitene kadar secdemden kalkmadım. Başım secdede gözlerim hem kormu hemde ümmet için yaşlıydı. En sonunda son gücümü toparlayarak kalktım ve üstümü hızla giyindim. Peçemi hızla kapattım ve oda da bana ait olan diğer şeyleri alarak hızla çıktım. Gözlerim korku içinde telaşla dış kapıyı aradı ve anında buldum. Hızlı adımlarla kapıya gelerek hemen kulpuna son gücüm ile asıldım ve kulpu aşağı çektim.

 

Hiçbir şey olmamıltı. Kapı açılmamıştı çünkü kilitliydi. Arkamdan gelen adım sesleri ile olduğum yerde sadece durdum.

 

Arkamda her kim varsa onu Allah'a havale etmiştim. İçimdeki namus korkusu ile sadece şehadet getirdim.

 

"Bunu mu arıyorsun?" Alaycı bir sesin arkasından bir anahtar şıngırtısı geldi...1

 

 

 

 

°°°°°°°°°°°°

 

• Elhamdülillah•

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 30.11.2024 07:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...