• Bismillahirrahmanirrahim •
🍉🍉🍉
Bomba seslerine alışık olmayan kulaklarım ve kalbim hiç iyi değili. Sürekli düşen bombaların sesleri nedense bana doğru yaklaşıyordu. Ne olur ne olmaz hemen örtümü adam akıllı örttüm ve peçemi aramaya başladım. Ama etrafta ne peçem vardı nede ona benzer bir şey. Örtümü yüzüme getirerek peçe olarak kullandım ve yavaşça yerimden kalkmaya çalıştm. Sol dizimdeki yara beni ne kadar zorlasa da sağ dizime daha fazla ağırlık vererek odaya göz gezdirdim ve komidinde ne kadar tıbbi malzeme varsa hepsini Ömer'in bana bıraktığı kesenin içine koydum. Komidinin üzerinde ihtiyacımız olan ne varsa elimden geldiğince kendimi çok yormadan aradıktan sonra gerekli ne varsa alıp çadırın kapısına kadar zorlanarakta olsa gittim.
Fermuarı indirmek için çok fazla güç sarfetmemem iyiydi, Sağ elimde torba ve sol elimle dengemi sağlayacak şekilde yavaş yavaş dışarı çıtım. Bomba sesleri hala devam ediyordu, Tek sorun dışarısı hiç iyi bir durumda değildi. Yanmdan koşarak geçen herkes yangın yeri gibi olan yerlere yardıma koşuyordu. Arapçam çok fazla olmasa da onları anlayabiliyordum. Ama onları anlamak için Arapça bilmeme gerek yoktu. Çığlıklar her şeyi anlatıyordu zaten.
Gözlerim uzaktan tanıdık bir sima ile çakıştı. Aden. Bana koşmaya başladığında onun aslında ne kadar abisine benzediğini fark ettim ve bende yavaş yavaş ona doğru ilerledim.
Yanıma gelene kadar asla hiç bir şey demedi. Yanıma geldiğinde ise ilk önce bedenime baktı ardından çok şükür der gibi yüzüme baktı.
"Hadi daha güvenli bir yere gidelim." Ne demek daha güvenli bir yer. Asla buradan ayrılacak değildim. Kolumdan yavaşça tutarak beni yürütmeye çalışmasına hiç bir karşılık vermeden sadece öyle durdum. Benim durmam ile o da durdu ve yeniden bana baktı. "Yenge hadisene?" Kim olduğumu biliyordu. Ondan bir şey saklayacak durumda değildim zaten.
"Burada ki insanları bırakatak hiç bir yere gitmiyoruz. Bana yardım et yaralıların yanına gidelim." Beni zor durumda bırakacağını düşünsem de böyle bir şey yapmak yerine sakince başını salladı ve koluma daha sağlam girerek yanan tarafa doğru ilerledik. Doktor ile göz göze geldiğimde o da hemen yanıma geldi ve halime baktı. Beni ayakta gördüğüne şaşkın gibiydi ama benim umrumda olan durum bu değildi ve ağrılarım gerçekten git gide daha fazla ağrımaya başlıyordu.
"Neden kalktın Dilay? Senin kendini yormana gerek yoktu. Burada ki insanları tahliye etmek için zaten bir çok genç vardı. Emin ol birisi sana yardım ederdi. Bu şekilde kendini yorman hiç iyi olmadı." Sözlerinin bitmesini beklediğim gibi hemen elimdeki torbayı açtım ve eline biraz altın bıraktım.
"Bunu bozduracak bir mücahit bulacağını biliyorum ve bozdurduğu yerden tıbbi malzeme alsın lütfen?" Gözlerimin içine minnetle baktı. Ama ben onun minnet duymasnı istemiyordum. Ben burda kendi din kardeşime yardım ediyordum.
"Allah senden razı olsun. Ama lütfen yavaş yavaş güvenli kısıma insanlarla beraber geçin burası gençler ve bende."
"Hayır Aden sizinle kalsın ve yardım etsin. Eğer tibii kendide isterse. Bende yaşlıları ve çocukları güvenli bölge denilen alana götürürüm. Burdada insana ihtiyacınız var." Aden sözümü ikiletmeden hemen doktorun tarafına geçerek bana selam verdi ve beraber dumanların çok olduğu tarafa doğru gözden kayboldular.
Yanımdan geçen bir genci durdurarak güvenli böleyi öğredim ve insanların daha fazla olduğu alana geçerek tam ortada durdum. "EYY FİLİSTİN MİLLETİ! BENİ DİNLEYİN. YAŞLILAR, ÇOCUKLAR,HAMİLELER VE ÇOCUKLARI OLAN HANIMLAR BENİ TAKİP ETSİN. GERİ KALAN İE YANGIN ALANINA GİDEREK LÜTFEN YARDIMLARA KATILSIN. EĞER BEN YAPAMAM DİYEN VARA BİZİ TAKİP ETSİN." Arapça seslenişimden sonra yaralarıma giren ağrılar dayanılmazdı ama beni dinleyen herkes ya diğer tarafa haber göndermeye gitmişti yada yaşlıları yanıma toplamıştı. Genç bir kız yanıma gelerek yaşlı kadını bıraktı ve bana baktı.
"Eğer kabul ederseniz bir hemşire olarak ben yanınızda geleyim. Diğer bütün hemşire arkadaşlarım yaralılara yardım etmeye gitti zaten." Böyle birinin ayağıma gelmesi fazlası ile iyi olmuştu. Hemen kabul ederek yeniden kızı durdurdum.
"Yürüyemeyecek ne kadar yaşlı varsa onun sayısına görede yanına genç ve güçlü erkekleri al ve yeniden yanımıza dön. Seni ve diğerlerini burada bekliyoruz." Konuşmak ile vakit kaybetmeden hemen yanımdan ayrıldı. Bütün seslendiğim guruplar etrafıma toplanmıştı bile. Buraya yatmaya gelmemiştim ben. Benim meselem artık aşk değildi. Benim meselem Filistin ve cihattı.
Kız yeniden yanıma döndüğünde yanında da dört tane erkek vardı. Zaman kaybetmek yoktu çünkü siyonistlerin işleri pek belli olmuyordu. Bütün gençle kucaklarına yatalakları aldı ve ilerlemeye başladık. Bu sefer ben yeniden kıza dönerek seslendim ve hemen yanıma geldi. "Yanına bir genç alarak ön tarafa gidin ve benimle beraber en arkaya geçecek birini daha gönder diğerleride yanlara dağılarak grubu korusunlar." Kızın sanki dili yokmuş gibi sadece kafasını sallayarak dediklerimi yapıyordu ama şu an bunu düşünecek durumda değildim.
Yavaş yavaş en arkaya geçtiğimde yanıma kucağında yaşlı bir teyze ile benden yaşça küçük ama sağlam bir çocuk geldi. "Esselamün aleyküm abla."
"Nerelisin?" Gözlerini hiç çemeden bana bakıyordu ve gözlerinde hayranlıktan başka hiç bir şey olmamasına rağmen biraz ondan uzaklaştım.
"Benden korkma abla benim sevdiğim var. Sadece bu kadar liderlik vasfı olan bir bayanı görmek şaşırttı. Ayrıca arapçan hiç bizimki gibi değil?" Gülümseyerek geri biraz daha yanına yaklaştım. Uzun hikaye diyip geçiştirmek istesem de bana heves ile bakıyordu. Ama tek sorun Ömer'in dedikleridi. Şimdilik ona güvenmemek en iyisiydi.
"Zamanı geldiğide anlatırım inşallah." Israr edeceğini düşünsemde sadece kafasın sallayıp yanımda yürümeye devam etti. Normald Emre olsa asla susmaz ve öğrenene kadar başımın etini yerdi. Onları özlemiştim.
Yürümek benim için gittike zorlaşmaya başlamıştı. Bacağımdaki yaradan sızan kanın tatlı gıdıklanmasını hissettiğim gibi bacağımı daha az kullanmaya ve bir nebze seke seke ilerlemeye başladım. En sonunda alana geldiğimizde beni şaşırtan ilk şey alanın çadırlar ile dolu olmasını beklerken alanda bir sürü küçük küçük odaların olmasıydı. Yanımızda gelen erkekler, ben ve hemşire kız herkesi bir odaya yerleştirdik. Ama odalara oda demek için bin şahit lazımdı. Çoğunda yatılacak yatak dahi yoktu. Sadece küçük yerlerde battaniyeler vardı. Herkesi yerleştirdikten sonra bende bir odaya yerleştim. Daha doğrusu sadece battaniyenin üzerin uzandım. Odaların kapıları yoktu herkes herkesi görebilirdi. Odama gelen hemşire ile bakıştık ve o yanıma eğilerek yaralarıma baktı ve benim getirdiği malzemeler ile elinden geldiği kadar yaralarıma baktı.
"Enerjini toplayabilmen için biraz dinenmen gerek. Sabaha kadar uyu ve sakın yerinden kalkma. Bir şey olduğunda ben ve diğerleri zaten buradayız." Ona karşı gelecek gücüm yoktu. Sadece başımı sallayarak onu onayladım ve kendimi uykunun kollarına bırakmaya çalşsam da etraftai ağlayışlar ve çığlıklar artmıştı. Bu yüzden uyumak istemedim ama bedenim bana ihanet ederek gözlerimi kapattı ve zihnim beni karanlık rüya alemine girdirdi.
Kulaklarıma gelen ağlama sesi ile gözlerimi açtım. Yanımda küçük bir kız çocuğu uzanıyordu ve ancak benim duyabileceğim sessizlikte hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kız çocuğuna baktığımda elinde bir el vardı. Evet o kız çocuğunun elinde kanlar içinde kalmış bir el vardı. Midemin bulanacağını düşünsemde asla böyle bir şey olmadı. Aksine bende kız çocuğu gibi sessizce ağlamaya başlaım.
"Annem yangında öldü." İçine bir nefes çeti ardından ise konumaya devam etti. Yüreğim parçalanmıştı. "Buda ondan kalan tek şey. Ve şey acaba izin verirseniz yanınızda kalmak istiyorum. Siz anneme çok benziyorsunuz?" Bir anneye benzetilmek çok zordu. Hemde daha yeni şehit olmuş bir anneye. Ne dilim bu küçük kıza hayır derdi nede yüreğim.
"İlk önce annenin elini kenara yavaşça bırak incinmesin. Sonrada yanıma gelerek bana sarıl ama lütfen dikkat et yaralarım daha taze." Küçük kafasını yavaşça salladı ve sıkı sıkı tuttuğ parçalanmış eli kenara yavaşça bırakarak bana sarıldı. Yanık et kokusunu buram buram alıyordum ama normalde midemi bulandıracak koku sanki çok normalmiş gibi geliyordu artık ve ben daha buraya geleli yirmi dört saat bile olmamıştı."Şimdi o minik gözlerini kapat ve Allah'a anneni cennetine alması için dua et." Sadece gözlerini kapattı ve benim duymadığım duasın hıçkırıklar içinde yaptı.
Hayatımda çok fazla şımarık çocuk görmüştüm ama çocuklukları elleriden alınmış bir çok çocuğu ilk defa Gazze'de görüyordum. Burada çocuk olmak çok zordu çünkü sizin burada çocuk olma hakkınız siyonistler tarafından alınıyordu.
Dünyanın insanı bir boykotu düzgün yapamazken burada çocuklar daha anne kucağındayken annesini kaybederek bizlerden daha oldun davranıyordu. Burası iman ile büyütülmüş çocukla yeriydi. Hepsi bizlerden daha güçlüydü.
Kız çocuğunun yanık kokusunda uykuya yeniden daldım. Kollarımdaki minicik beden bana o kadar iyi gelmiştiki anlatamazdım.
Yeniden uyandığımda gün ağarmıştı ve kollarımdaki minik hala derin bir uykudaydı. Onu rahatsız etmeden yavaşça bıraktım ve yerimde birazda olsa doğrldum. Dışarıya baktığımda dün geceye göre daha kalabalıktık ama asla dün gece ki gibi değildik. Gözlerim ile çık taraftan Aden'i arasamda asla gözlerim onu bulamadı. Acaba onu yanımdan ayırmak ile hata mı etmiştim. Burada az da olsa tanıdığım ve güvendiğim tek kişi oydu. Yavaşça yerimen kalktım ve o küçük yerden çıkarak etrafıma baktım. Neredeyse herkes uyuyordu ve ayakta olanlar sadece doktor hanım ve hemşire olarak tanıdığım gençlerdi. Aralarında gözümü gezdirirken Aden'i görmem ile yüzümde güller açması bir oldu. Bağıracak gücü kendimde bulamadığım için elimi kaldırarak kendimi ona belli ettim. O ise beni görür gömez hızla bana doğru koştu ve halime baktı. Halim çok iyi olmasada iyiydim elhamdülillah.
"Nasılsınız? Kaç yaralı ve ölü var? Sana bir şey olmadı değil mi? Gel ve biraz benim yerimde dinlen. Yüzün gözün hiç iyi halde değil." Konuşacak hali yok gibiydi ama yinede yavaşça bana sarılarak burada olduğumdan emin olmak ister gibi bir hareket yaptı.
"Kaç saatir seni arıyorum. Neyseki burdasın yenge. Benim senden başka kimsem yok. Ne olur beni yalnız bırakıp gitme. Bak abimde gitti zaten. Ben yine yalnız kalmak istemiyorum." Omuzuma damlayan göz yaşları içimi yaktı. Hemen bende ona sarıldım ve iyice kendime çekebildiğim kadar onu kendime çektim. Ben buradaydım ve Allah'ın izniyle onu yalnız bırakmayacaktım. Doğrusu benimde ondan başka kimsem yoktu ve artık o küçük kızdan başka. Sarılmamız biter bitmez alana geçtik ve ilk önce küçük kıza ardından bana baktı. "O kim?" Gözlerinde o kıza bakarkenki şevkati görmek benim için hiç iyi olmamıştı.
"Uyandığımda yanımdaydı ve elinde annesinin kopmuş eli vardı. Benim annesine benzediğimi söyleyerek benimle kalıp kalamayacağını sordu ve bende onun benimle kalabileceğini söyledim ve artık o da aileden biri." Sessizce kızın yanına uzandı ve ona sıkıca sarıldı. Gözlerim bakarak bana gülümsedi.
"Bende annemi böyle kaybetmiştim. Ondan bana kalan tek şey sadece minik bir et parçasıydı hatta ben o et parçasının bile onun olup olmadığından emin değildim çünkü onun vefaat ettiği yerde bir çok insan vardı ama ben yine öyle ümit ettim." Kıza dahada sarıldı ve sanki acılarını ounla bastırmaya çalışır gibi gözlerini kapatarak kafasını küçük kızın saçlarına gömdü.
"Aden sen kaç yaşındasın? Senin hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum. Doğrusu kendi hakkımda da." Yavaşça başını kızın saçlarından kaldırd ve bana baktı. Ben ise o bana bakarken yere oturdum ve sırtımı duvar gibi olan demir plağa yasladım. Benim hakkımda benden daha fazla şey bildiğini biliyordum ve dört gözle onu dinlemeye koyuldum.
"İlk önce ben daha 17 yaşındayım. Beni şimdilik es geçelim. Abimin senin hakkında anlatmamı istediği bir çok şey var yenge. Aslında senin şu ana kadar olan bütün hayatın yalan. İsmin dışında. Normalde yaşın kaç bilmiyorum ama seni götürdükleri yaştan büyük yazdırmışlar çünkü sen daha 20 yaşındasın. Gazze'de doğdun ama burada büyüyemedin. Onun yerine sana bakan kişi sana buranın sevgisini aşıladı. Açıkcası bu kadar sağlam olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ve şey en önemlisi annenin hala yaşaması ama nerede olduğunu kimse bilmiyor. Bana gelirsek ben sadece Aden'im. Ömer'in küçük ama güçlü kız kardeşi." Konuşmasını bitirdiği gibi yorgunuk içinde gözlerini kapattı ve kedini uykunun kollarına bıraktı.
Şu an Ömer'in burada olmasını her şeyden çok isterdim ama zaten en zoruda bu değil miydi? Bende yanlarına geçerek kendimi uykuya bıraktım çünkü artık her iki ağrımda fazlası ile beni rahatsız etmeye başlamıştı. Düşünmek istemiyordum o yüzden tek kaçış yolum şu anlık uykuydu.
Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum ama çıplak ses ile okunan ezan beni uyandırmaya yetmişti bile. Gözlerimi açtığımda Aden hala yanımda uyuyordu ve küçük ise hala onun kollarındaydı. Yerimden yavaşça kalkarak ezan okuyan genç oğlana baktım ardından ise abdest almak için bir yer aradım. Ne kadar bolluk içinde şükür etmemiştik. Bolluk içindeyken bile hala namaza ve imana tutunmayanlar vadı. Elhamdülillah beni yetiştien ailem beni en güzel şekilde yetiştirmişti ama bunu yapanlara hala şaşırıyordum. Evet onların adı müslümadı ama namazları yoktu, Kur'an-ı Kerim okmaları yoktu, Allah'ın getirdiği yasaklara uyanları yoktu, Şeriatı kabul etmeleri yoktu, baş örtüleri yoktu ama sorarsanız onlar müslümandı. Acaba sorabilir miyim, siz hangi sıfat ile kendinize müslüman diyordunuz? Ahh doğru birde şu Kur'an-ı Kerimi Alim gibi yada çok biliyormuş gibi yorumlayıp kendilerine müslüman diyip bizlere arap kölesi diyenler vardı. İşte onlar tam olarak kafirdir.
Bir bayanın bana baktığını görünce içimdek nefreti bir kenara bırakarak kadının yanına ilerledim.
"Acaba abdest alacak yer var mı?" Yüzüme gülümseyerek baktı. Acının en koyu tonu bu gülümsemeydi.
"Güzel kız kardeşim ileride azıcık akan bir su var herkes orada abdest alıyor. Oradan al ve hemen gel. Ben cemaatin seni beklemesini sağlarım." Ona teşekkür ederek kadının gösterdiği yere doğru ilerleyecekken aklıma Aden geldi ve hemen onuda kaldırarak abdest almaya gittik. Bizim geldiğimizi gören bir kaç genç hemen oradan ayrılarak sıralarını bize verdiler ve bizi göremeyecek bir yerlere giderek bizi beklediler. İlk önce Aden azıcık su ile onu israf etmeden abdestini adı ve hemen arkasından ben abdestimi aldım.
Biz gittikten sonra gençler hemen koşarak geldi ve acele acele onlarda abdestlerini aldılar ve hep beraber cemaate yetiştik. Kadın bana dediği gibi gerçektende bizi beklmelerini sağlamıştı. Erkekler ön safa geçerek namaza durdular ve bizde bayanlar olarak arka safta imama uyarak namaza durduk. Geri kalan çocukarın oyun oynayacağını sanarken hepsi bizimle beraber namaza durmuşlardı. Bu çok hoşuma gitmişti. İman varsa her zaman imkan vardı.
Tam imam selamı vereceği sırada etrafta bi kaç el ateş edildi ama kimse istifini dahi bozmadan namazlarını bitirdi. Çocuklar bile korkmamıştı.
Bende namazımı bitirdiğim gibi silah sesinin geldiği yöne baktım. Bir kaç tane yahudi köpeği silahlarını namaz kılan insanlara doğrultmuştu. En sonunda aralarından biri arapça konuştu.
"Dilay Karaz! Eğer bizimle gelmezsen buradaki herkesi kurşuna dizeceğiz." Sesinin korkunç olduuğunu sanan ite karşılık yüzümü buruşturdum ama yinede yavaşça ayağa kaltım. O sırada ön saflardan bir erkek çocuğunun sesi yükseldi.
"Sanki sonrasında şehit olmayacağız." Asker tam ona silahını doğrulttuğunda soğuk bir ses ile onun ateş etmesini engelledim.
"Dilay Karaz benim." Bana dönerek iğrenti içinde peçeme ve örtüme baktı.
"Neyseki senin gibi kahverengi bir şey değilim." Bana anlamaz gözler ile baktığında aslında onların ne kadar salak oluğunu anladım. Onlar sadece ellerindeki silahlara güvenen bir avuç korkaktan başka bir şey değildi. Aslında onlara saldırsak ellerindeki silahları alabilirdik ama çocuklara bir şey yapma ihtimalleri çok fazlaydı. Onun yerine daha farkı bir metod uygulamaya karar verdim. "Kız kardeşim ile konuşmak istiyorum." Onların cevap vermesine kalmadan hemen Aden'i tutarak kulağına eğildim. "Buradaki tek kadını aldıktan sonra erkekler ile diğerlerinin ellerindeki silahları alarak onları öldürün diğerini ben hallederim inşaallah" Bana sadece kafasını salladı ve bende hemen yahudi askerlerine döndüm. "Bayan olanın beni götürmesini istiyorum." Yeniden cevap beklemeden kadın olan askerin yanına giderek onu aldım ve ilerideki korumalı araca doğru beraber ilerledik. Elindeki silaha neredeyse sarılacaktı. Belliki yanındaki erkek askerlere güveniyordu.
Arabaya bindiğimiz gibi Ömer'in bana verdiği bıcağı alarak hızlıca onun boynuna sapladım ve onun iğrenç kanı bütün bedenime geldi. Peçem onun kanı ile ıslanmıştı. Can çekişmesi ne kadar izlemek istesemde buna vaktim yoktu. Silahını alarak arabadan indim ve hemen diğerlerinin yanına ilerledim. Uzaktan baktığımda iki kişiin silahını almışlardı ama diğer üç erkek hala onlara silah doğrultmuş bir şekilde bekliyordu. Belliki kendi canlarını sevdikleri veya gururlarına yediremedikleri için mücahitlere ateş açmıyorlardı. Bunu fırsat bilerek onları vurabileceğim bir konuma gelerek en sağdakine bismillah diyerek bir el ateş ettim. Boynundan vurulduğunu görmek beni çok mutlu etmişti.
Diğerleri daha ne olduğunu anlayamadan mücahitler o ikisinide kafasından vurarak cehenneme yollamıştı. Bazı zaferler ölüm isterdi. Elimdeki silahı sırtıma takarak Aden'in
yanına ilerledim. Bana gözleri ışıldayark bakıyordu. Ama şu an daha önemli bir işim vardı. Elinde silah olan mücahitlere dönerek onlara baktım. "İlerideki arabaya bakın belki ihtiyacımız olan bir şeyler çıkar içinden. Allah yolumuzu nuru ile aydınlatsın inşallah" Herkes tek bir ağızdan amin demesi benim aslında gerçekten bir Filistinli olduğumu bana hatırlattı. Beneim kanım buraya aitti ve ben kanımın son damlasına kadar burda kalacaktım.
🍉🍉🍉
• Elhamdülillah •
Okur Yorumları | Yorum Ekle |