10. Bölüm
MozaikKule / Mesele Aşk Değil ✔️ / 10. Bölüm

10. Bölüm

MozaikKule
mozaikkule

• Bismillahirrahmanirrahim •

 

🍉🍉🍉

 

 

Ellerime ilk defa bir yahudi kanı değmişti. Hemde daha ilk defa tuttuğum silahla. Bu kadar cesaretli olacağımı kendim dahi bilemedim ama konu demekki mazlumun canı ve İslam olunca insanın içinde başka bir şey çıkıyordu. Ellerime baktığımda silah hala elimdeydi ve ciddi anlamda elime yakışan birşeydi. Biri omuzuma dokununca hemen ona baktım. Aden elinde siyah bir peçe tutuyordu. Benim peçe olarak kullandığım örtümün üzerine yavaşça taktı ve bende alttan örtümü yüzümden çektim. Tesettür sadece rahatlıkta olan değil zor zamanda ondan vazgeçmeden yapılandı. Ben peçemi seviyordum çünkü bu bana dinimin bir emriydi.

Elimdeki silahı bırakmadan Aden'e sarıldım. Elimdeki silahı belkide normal hayatımda verseler tutamazdım veyahut taşıyamazdım ama şu an içimde öyle bir iman vardı ki bir tankı bile kullanırdım.

"Sen delisin." Evet bencede bu doğruydu çünkü ben bile kendimi normal hissetmiyordum. Ona sarılırken kendimi bir an kendimi küçükken Emre'ye sarılmış gibi hissettim. Bir kardeş ne kadar fazla şeyi ifade ediyordu. Belkide onları bir daha asla göremeyecektim. İçimdeki aile hasreti ile Aden'e daha sıkı sarıldım. Yanmda olan ve bana destek veren tek kişi oydu. Bu duruma çok hızlı mı alışmıştım bilmiyorum ama sanki ben yıllardır bunun için eğitilmiş gibiydim.

Sarılmamızı sonlandırarak etrafımdaki insanlara baktım. Onlar böyle bir durumun doğduklarından beri içindeydiler. Yahudiler sığınmacı olarak geldikleri topraklara ihanet etmişlerdi. Onlara kucak açan Filistin topraklarını Filistin kanı ile ıslatmıştı. Ve hala bütün İslam alemi susuyordu. Kıyamet yakındı.

Etraftan Tekbir sesleri yükseldi. İşte bu ses cennete gideceklerin sesleriydi sanki. Tabii orasını ancak ve ancak sadece Allah bilirdi. Herkes yeniden hiçbir şey olmamış gibi yerlerine döndüler. Bende Aden ile beraber biraz dolanmak istedim. Onun ve Ömer'in hayat hikayesini merak ediyordum.

Biraz ilerledikten sona aslında bir tepede olduğumuzu anladım. Çok yüksek değildi ama şehrin bir kısmını görebiliyorduk. Daha doğrusu enkaz olan ve belkide hala altlarında minik bedenlerin olduğu büyük bir şehrin enkazını. Zaten binalar ayakta olsaydı şu an b kadar büyük bir alan görümezdi. Her taraf griydi. Sanki hayat Gazzade siyah beyazdı.

Yere oturarak biraz daha enkaz izledim. Söze ilk onun başlamasını istiyordum çünkü kendimde o cesareti bulamıyordum. O da sanki benim gibiydi veya sadece enkazdan etkilenmişti. Ama onun acısı benimkinden daha büyüktü. Ben daha burada bu acıyı kaç saattir çekiyordum ki? O ise yıllardır burada bu acıyı iliklerine kadar işlemiş bir şekide çeken bir genç kızdı. "Buradan gitmeyi hiç düşündün mü Aden?" Cevabı belli olan bir soruydu. Ne kadar diğer milletler bizim kanımız üstündür desede Allah yolunda canlarını veren millet hepimizden üstündü.

"Düşünmek mi? Aklımdan dahi geçirmedim. Burası benim toprağım ve kanımın son damlasına kadarda burada savunacağım. Aslında saaşım toprak savaşı değil. Ba gerçekten burada toprak için savaşmıorum ben. Baksana müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa'ya. Nasılda yahudilerin ellerinde. Bizim olan kıblemiz onların elinde. Düşüncesi bile korkunçken biz şuu an bu durumu yaşıyoruz. Ve hala çoğu müslüman diyen arkamıza değil."

Bazı sözler haklılığından sustururdu insanı.. Davamız toprak değildi. Davamız Mescid-i Aksa'ydı. Ben konuşmayınca o devam etti sözlerine.

"Tamam biliyorum burası toprağımız ama hepsi zaten Allah'ın. Galiba içimde de o intikam duygusu var. O kadar katledilen bebeklerin, annelerin, çocukların, yaşlıların, insanların. Burada olan katliam bir başka." Boğazı düğümlenmiş gibi sustu ve bir daha konuşmadı. O suskunluk sözde müslümalara yeterdi.

"Acın acım derdin derdim. Ama sana yemi ederim öyle bi cahil toplumdan geldim ki İslam'ı cahiliyet sanıp avrupayı kendine ilah bilmiş bir milletten geldim. Sizlerin kanınıza arap kanı diyip yahudileşmiş ve kendisne müslümandiyen bir tolumdan geldim. Benim aldığım bir kola veya bir cips ile ne olabilir diyen bir yerden geldim ve maalesef bunlar kendilerine müslüman diyor. Şehaetleri onları kurtarmayacak ve onlar bunu farkında dahi değiller. Örtüleri süs olmuş Kur'an-ı evlerinde süs yapmış namazı dini hocalara bırakmış bir yer. Ama sokakta sorsan çoğu müslüman. Şimdi Aden Allah aşkına de bana kendilerine dahi hayırları olmayan müslümanlardan nasıl bir destek bekleebiliriz. En çok canımı yakanda ne biliyor musun? Sanki o topraklar için savaşan çıplak kadınlarmış gibi çarşaflı ve peçeli kadınları göndermeye çalışıyor yahudi yancıları. Allah bizimle başkasına ihtiyacımız yok."

Belki sözlerim ağırdı ama gerçekler ne zaman hafif olmuştu ki zaten değil mi? İkimide büyük bir sessizlik içindeydik. Çünkü ikimizde gerçeklerin farkındaydık ve elimizden gelen tek şey direnmekti.

"Senden tek bir şey isteyeceğim yenge?" Onun dyeceği şeyi bekledim e ona bütn dikkatim ile baktım. "Lütfen abimi benden alma. O geldiğinde sadece seninmiş gibi davanma lütfen. Benim ondan başka kimsem kalmadı bu hayatta." İçimi yakan isteği beni mahvetti. Yerimden kalkarak hızla ona sarıldım ve hıçkırıkların bedenimde hissettim. "Yemin ederim Allah'tan, abimden ve senden başka kimse kalmadı hayatımda. Lütfen benide o küçük ailenize kabul et ve beni dışlama."

"Vallahi sen benim kız kardeşimsin Aden sözüm olsun abinden çok yanında ve arkanda beni göreceksin." Bu sefer o bana daha sıkı sarıldı. İlk defa bir kız kardeşim olmuştu ve bu duyguyu burada bir savaşın içinde hissedeceğimi hiç tahmin dahi edemezdim. O benim savaştaki kız kardeşimdi ama ben kendi erkek kardeşlerimi çok özlemiştim. Onların özlemi ve Aden'e olan sevgim ile ona daha sıkı sarıldım.

Arkamızdan gelen bir öksürük ile sarılmamızı sonlandırmak isterken bacaklarıma sarılan minik bir beden ile olduğum yerde kalmıştım. "Hani beni bırakmayacaktın? Bende sizin ailenizdenim dimi?" Bir kolumu Aden'den ayırarak küçük kıza sarıldım. O da bana iyice sarıldı. Şimdi kardeşlerimin yeri dolmuş gibiydi. "Bu arada adım Vuslat. Tanıştığıma memnun oldum." Gülerek birbirimizden ayrıldık ve onun boyuna geleceğim şekilde eğildim.

"Benim adım da Dilay. Bende tanıltığıma memnun oldum küçük Vuslat." İsmi çok güzeldi. Aynı kendi gibi.

Küçük kızın diğer yanına da Aden eğildi ve o ilk başta kızın saçlarını okşadı. Sanki 17 yaşında değildi. Aslında Filistinli çocukların bedenleri küçüktü ama ruhları hem yaralı hemde büyüktü. "Bende Aden. Kendisi benim yengem olur. Ve evet Vuslat sende ailedensin. Yanımızdan ayrılmak yok tamam mı? Özür dileriz bi anlık unuttuk seni ama biz unutsak sen unutma sen unutsan biz unutmayalım olur mu?" Sadece kafasını sallayarak Aden'i onayladı. Ne kadar zor durumda olduğumuz umrumda değildi ben burada kanımın son damlasına kadar kalacaktım.

Gönderdiğim gençler ellerinde bir sürü malzeme ile geldiklerinde gözlerime inanamadım. Bir arabadan sadece bu kadar çıkması şaşırtıcıydı. Yada bizden ne kadar korktuklarını belli ediyordu. "Abla bunlar ve biraz daha malzeme çıktı ve aracı güvenli bir yere çektik. Yetkili bir kişi gelirse eğer ona vereceğiz aracı ihtiyaçları olur." Ellerinde sadece imanları olan bir avuç genç koca devletlerin kuklasına kök söktürüyordu.

"Tamam siz dönün bizde geliyoruz. Birde benim elimdeki silaha uygun mermi varsa lütfen verir misiniz?" Bana cevap dahi vermeden en öndeki benimle konuşan genç yanıma eler bana bir kaç mermi kutusu vererek yanımızdan uzaklaştılar. Efendiliklerine diyecek bir sözüm dahi yoktu. Sadece maşallah demek düşüyordu bana.

Kızlarıda alarak alana doğru ileredim. Bize ayrılan yere geçerek biraz dinlenmek istesem de abdestimin gitmesi benim için hiç iyi olmazdı. "Vuslat güzelim sen biraz uyu hadi korkmuşsundur." Bir an Vuslat'ın üzerime atlayacağını sandım. Gözlerinde öyle bir sinir vardı ki ne yapacağımı şaşırdım ve neden bu kadar sinirlendiğine bir anlam veremedim.

"Bir avuç korkaktan korkmam ben abla. Ben doğduğumdan beri onlara kin ve nefret ile büyüdüm. Ağzından bir daha böyle bir şey duymak istemiyorum." Şimdi anlamıştım neden bir arabada o kadar kişi ve silah ile geldiklerini. Çünkü karşılarından iman ve onlara nefret ile büyümüş bir müslüman halk vardı. Şaşkın suratımın yerini gururlu bir gülümseme aldı ve onun o sinirli haline aldırış etmeden kollarımı açtım ve gelmesini bekledim. Hiç tereddüt etmeden kollarıma atıldı. Kafasını boynuma gömerek büyük bir nefes çekti. "Tıpkı annem gibi kokuyorsun."

Gözlerimin dolmasını bekledim ama öyle bir şey olmadı sadece içimden gelen büyük bir kırılma sesini işittim. Vuslat'a daha sıkı sarıldım.

"Yine gelecekler. Bu sefer hadi daha kalabalık gelirlerse ve elimizden hiçbir şey gelmezse ne yapacağız biz?" Hyatımda hiç tutuklanmamıştım. Doğrusu ben hayatımda hiç karakola dahi gitmemiş biriydim ama korkmuyordum.

"Eğer Allah kaderime öyle bir şey yazarsa birbirinize ahip çıkın. Ya zafer Ya şehadet Ya cihat. Esaret bizim için bir cihat bunu unutmayın." Onlara diyeceklerim bu kadardı daha fazlası elimden gelmezdi. Kucağımda ki minik bedene baktım. Sıkı sıkı bana sarılıyordu. Ama dediğim gibi kaderimde bu varsa elimden ne gelirdi sabretmekten başka.

Birisinin demir plağa vurması ile olduğum yerde irkildim. Hemen Vuslat'ı iyice kendime bastırdım. Ama benim elimin ayağımın boşalmasına sebep olan şey Aden'in ağzından döküldü.

"ABİİİ!" Ne güzel bir kelimeydi bu. Hayatıma renk katan tek şeydi. Hızla arkamı dönerek Ömer'e baktım. O da bana bakıyordu. Ama benden önce Aden çıktan abisinin kollarına kavuşmuştu bile. Vuslat'ı bırakmadan bende Ömer'in kollarına atıldım. Bir kolunda ben diğer kolunda Aden vardı. İkimizin arasında ise Vuslat sanki kendi abisini bulmuş gibi hiç yadırgamadan Ömer'e sarılıyordu.

Kokusunu iyice içime çektim. Toprak ve barut kokuyordu. Ama sanki bana misk gibi geliyordu bu koku. Cennet kokusu gibiydi sanki. "Ne zaman geldin Ömer'im?" Aden ve Vuslat aramızdan ayrıldı ve bu sefer o beni kucaklayarak sarıldı. Ona daha sıkı sarılmak ne kadar güzeldi böyle. Bu an keşke bitmeseydi. Bitmesi ise düşündüğümden daha kısa sürmüştü.

"Geldim ve gidiyorum. Mücahide eşimin yaptığı baskındaki silahları almak için geldim." Göğüsüm kabarmıştı. Bana bu şekilde hitap etmesi hoşuma gitmişti. Mücahide. Mücahit cihat eden kadın. Hayallerimi süsleyen bir kelime. Ve artık galiba hayallarimde ki konuma sahiptim. Şimdi tek kalan şehadet olmuştu.

"Bu kadar erken mi?" Sorduğum sorunun cevabını biliyordum ama bir ümitdi işte benimki de. Ondan ayrılasım gelmiyordu. Yavaşça benden uzaklaştı ve alnıma bir öpücük bıraktı.

"Normalde yanınıza dahi uğramayacaktım zamanım yok ve kimseye görünmemem lazım. Küçük bir arkadaş edinmeniz güzel. Allah'a emanet olun. Hepinizi çok seviyorum." Yeniden beni öptü ve ardından Aden'i sonrada Vuslat'ı öperek aramızdan ayrıldı. Bu zaman o kadar hızlı geçmişti ki daha kendime gelmemiştim. Aden'in ağlaması ile kendime gelerek ona baktım. Yere oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Nedenini anlamak zor değildi. Ailesinden kalan tek kişiyi sürekli kaybetmek üzere gönderiyordu.

Yanına oturdum ve diğer tarafıma Vuslat'ı aldım. Aden'in kafasını omuzuma koyarak ağlamasına bende eşlik ettim. Vuslat ise hiç bir şey demeden o da bize ayak uydurarak ağlıyordu. Küçük bedenlerin sarsıntısı benide sarsıyordu.

"Ağlama zamanında değiliz. Kendimize gelelim. İnşallah sonumuz cennet. İstediğimiz alacağız unutmayın." Daa biz kendimizi toparlaamadan büyük bir gürültü ve tiz bir ses ile ardı ardına dört veya beş dron geçti ardından ise patlamalar ile yer yerinden sarsıldı. Aklıma ilk gelen Ömer olmuştu. Acaba onun yerini mi bulmuşlardı. Korku ile olduğum yerde öylece kaldım. Kalbime giren bir ağrı bekledim yada bir kasılma. Ama hiç biri olmadı.

"Merak etme bir şey olmamıştır çünkü ses yakından değildi." Tek çarem bunu düşünmekti. Yavaşça oturduğum yerden kalktım. O anda giren ağrı ile yeniden olduğum yere oturmak zorunda kaldım. Yaralarıma çok yüklenmiştim ve gözlerim kararıyordu.

"Aden!" Gözlerim artık etrafı görmüyordu. Sesler kulaklarıma boğuk gelmeye başlamıştı. Neden hiç bir şey duyamıyordum. Yoksa şehit mi oluyordum. Dilimi şehadet getirmeye zorladım. Ne kadar diyebildim bilmiyorum ama bilincim beni karablık bir kuyuya çekmesi ile kulaklarıma son bir ses geldi. Bu Aden'in sesiydi.

"ABLAAA!"

•••••••••••


Karanlığa alışmıştım sanki. Yadırgamıyordum. Şehadet böyle değildi. Yoksa toprağın altındamıydım? Hemen gömemezlerdi. Ben yaşıyırdum. Nefes aldığımı hissediyordum. Gözlerimi zorladığımda büyük bir ışık ile karşılaşmam ile hemen geri kapattım gözlerimi. Bedenime yavaş yavaş gelen ağrı ile kendimi acıdan inlerken buldum.

"Dilay sesimi duyor musun? Bir tepki ver lütfen." Ses doktorun sesiydi. Gözlerimi açamıyordum ama elimi dirseğime kadar kaldırdım. Dilim damağım kurumuştu. Yinede kendimi konuşmaya zorladım.

"Duyuyorum ama gözlerim" Lafımı bitirememiştim. Ağrılarım çok değildi ama yinede hamlamıştım sanki. Kolumu geri indirdim. Ne zamandır yatıyordum bilmiyorum ama yaralarımın yerlerini hissetmiyordum bile. Ya da kısacık bir zamanda acı hissini kaybetmiştim.

"Gözlerini açabildiğin kadar aç. Kaç gündür böylesin bu şekilde kalman iyi değil. Kasların işlevini kaybedecek." Gözlerimi yavaş yavaş araladım. İlk başta gözlerim çok acısada umursamadım. Burada böyle yatmak hoşuma gitmiyordu.

Acılara rağmen gözlerimi açtığımda yeniden aynı plak yerdeydik ve ben açana kadar doktor gitmişti bile. Yanımda sadece Vuslat ve Aden vardı. "Yenge iyi misin?" Aden'e cevap olarak sadece başımı salladım ve yavaş yavaş kendimi ittirerek kaldırdım. En sonunda oturur pozisyona geldiğimde gerçekten kaslarım hiç iyi durumda değildi.

"Ne zamandan beri ben böyleyim? Her tarafım ağrıyor." İkisinden de hiçbir ses çıkmadı. Bu daha da korkmama neden oldu. En sonunda karnımdan gelen gürültü ile ikiside kıkırdadı.

"Dört gündür böylesin. Ama yaraların iyileşti. Yani istediğin kadar zorlasan da inşallah bir şey olmaz. Ayrıca al bunları ye. Birde bunuda abim sana bıraktı." İki elinde de bir şey vardı. Birinde ekmek arası bir şey diğerinde ise Ömer'in bana bıraktığıydı. Bunu bir kaç kes görmüştüm. Yüzlerine takıyorlardı ama bu bana bıraktığı yeni olduğu belli olan bir şeydi. Yinede sadece onu aldım. Yüzümde peçem yoktu.

"Peçemi verir misin tatlım." Vuslat beni ikiletmeden hemen peçemi bir yerden çıkartarak bana verdi. Ilk önce peçemi ardından ise Ömer'in bana bıraktığı kırmızı puşiyi de üzerine taktım.

Bunu bana boşuna bırakmadığını biliyordum. Artık eski ben yoktu hayatımda.

 

 

🍉🍉🍉

 

 

• Elhamdülillah •

Bölüm : 04.12.2024 08:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...