

° BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM °
❄❄❄
Çantamı geri yerine koydum ve derin bir nefes aldım. Üzerimdekileri çıkarttım ve dolabıma astım. Çantam ikisinin de eline geçmişti. Peki ya hangisiydi bunu koyan. Halim kalmamıştı bu gün için. Düşünmeye bile mecalim yoktu. Üzerime etek, ceket ve örtümü giyindim ve masama oturarak Kur'an okumaya başladım. Her okuduğum ayet sanki içime bir su serpiyordu. Ama içimdeki o düşünce bir türlü gitmiyordu.
Ne kadar okuduğumu bilmiyordum ama cüzüm bitmişti. Kur'anımı kapattım ve yerine geri koydum. Başımı yavaşça masama yasladım ve ezanın okunmasını bekledim. Çok fazla bir zaman kalmamıştı ama sanki beklemek ölüm gibi gelmişti. Onun huzurunda bulunan huzur sanki bütün dertlerimi çözecekti. Çözecekti ama bu da benim imtihanımdı. Ezanın sesi ile hemen kafamı kaldırdım ve imamı dinlemeye başladım. İçime dolan huzur ile sanki tamamlanıyordum.
Düşünceler beynimi yerken kalbimin tek işi Allah'ın verdiği huzuru bulmaktı.
Ezan bittiği an hemen kalktım ve namaza durdum. En sevdiğim namazdı yatsı namazı. Çünkü bütün günün yorgunluğunu onun huzurunda ona secde ederek atıyordum. En güzel en değerli zamandı benim için.
Yatsı namazının son sünnetini de kılınca oturdum ve tesbihimi çektim. Ardından ise hemen kalktım ve Vitr namazını kıldım. Ellerimi açarak imanın için dua ettikten sonra seccademin başından kalktım ve üzerimi çıkartarak yatağıma uzandım. Bu günkü notlar kafamı kurcalasa da uyumak unutmanın en güzel yoluydu. Sağ tarafıma dönerek gözlerimi kapattım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
❄❄❄
Odamın içine dolan ses ile hemen gözlerimi açtım. Etraf tamamen karanlıktı. Kendimi biraz toparladım ve yatağımdan kalktım. Birisi camıma vuruyordu. Hemen örtümü başıma taktım ve yavaşça pencereme yöneldim. Pencerem zaten yola bakıyordu. Yavaşça perdeyi araladım ve dışarıda ki kişi görmek için kafamı araladığım yere doğru uzattım. Ben uzandığım anda vuran kişi hemen arkasını dönmüştü. Yüzünü görememiştim. Hemen penceremi açtım ve ona baktım. Ben pencereyi açana kadar benden bir kaç adım uzaklaşmıştı bile.
"Kimsin sen?" Bana cevap vermek yerine elini penceremin önüne uzattı ve yavaş adımlar ile benden uzaklıklaştı. "Sana diyorum kimsin sen?" Sesimi çok yükseltememiştim. Ama beni duyduğunu biliyordum. İşaret ettiği yere baktığımda yeniden bir not ile karşılaştım. Kalbim deli gibi atıyordu. Notu elime aldım ve adama bakmak için kafamı kaldırdığım da kimse yoktu.
Korkuyu bütün bedenim de hissetsem de kağıdı alarak hemen pencere mi kapattım. O anın şoku ile soğuğu hissetmemiştim ama pencereyi kapatımca sanki bütün bedenim donmuştu. Elimdeki kağıt ile öylece kaldım. Neden bana veriyordu bunları? Kim olduğunu merak ettiğim kadar hiç bir şeyi merak etmiyordum. Elimdeki kağıdı açtım ve üzerinde diğerleriyle aynı el yazısı ile yazılmış olan notu okumaya başladım.
"Gece perde olduğunda günahlara, kalk ve bağışlanma dile Çeçen kızı. Dua et Allah'a benim kim olduğumu bilmek için. Ya ben senin olacağım yada sen benim. Ama asla unutma bu işin başında ikimizden biri kaybedecek."
Ne demeye çalıştığını anlamıyordum. Anlamamak ile kalmayıp aklımda olanlar da karışıyordu. Elimde ki kağıdı diğerlerinin yanına koydum ve odamdan çıktım. Beni Teheccüd namazı için kaldıran bir not sapığım vardı artık. Sabır dileyerek banyoya girdim ve abdestimi alarak hemen geri çıktım. Banyoda kaldıkça içime bir huzursuzluk doluyordu.
Odama hızlıca geri girdim ve üzerimi giyinerek namaza durdum. Teheccüd namazını hayatımda çok fazla kılmamıştım ama her kıldığım da ayrı bir tat almıştım. Namazı bitirdikten sonra tesbih çektim ve geri secdeye kapandım. Ruhumda ki ağırlık gitmiyordu üzerimden. Aklımda ki karmaşayı çözemiyordum. Nedensiz bir şekilde kimseye de diyemiyordum bu notları. Sanki dersem herkes bana kızacaktı.
Secdeden kalkarken başıma toplanan kan yüzünden biraz başım dönmüştü ama iyiydim. Yavaşça seccademden kalktım ve notu geri aldım. Pencerenin önüne geçerek geceye baktım. Kar üzerine gelinlik gibi oturmuştu ve çok güzel bir görüntü vardı.
Notu tekrar tekrar okumama rağmen onun kim olduğunu anlayamamıştım. İkimizden biri kaybedecek derken ne demek istiyordu? Neden biz birbirimizi kazanıyorduk? Tanımadığım bir adamı neden kazanıyordum ki? Sorular başımı ağrıtmaya yetmişti bile. Diğer notları da alarak üzerimi giyindim ve evden çıktım. Bahçede biraz da olsa hava almak bana iyi gelecekti. Soğuk havanın ciğerlerime değmesi beni çok rahatlatmıştı. Gecenin soğuğunu hissetmek güzeldi.
Mahalleye öyle boş boş göz gezdirdim. Kimseler yoktu. Dışsrıda tek başıma olmak korkutsa da içerisi içimi bunaltıyordu. Bir kaç adım atarak bahçe kapısına geldim ve kollarımı oraya dayayarak biraz daha izledim geceyi. Uzun uzun izleyip aşk şiiri yazılacak bir gece değildi. Aksine korku filmi yapılacak kadar ürkütücü bir geceydi. Sanki her an bir yerden az önceki adam çıkacaktı. Ne kadar korksam da öyle bir olayda onun kim olduğunu öğrenmek daha cezbedici geliyordu.
Karşı tarafta ki evlere baktım. Hepsinin lambası sönüktü. Sokağı aydınlatan sokak lambasından başka hiç bir ışık yoktu. Bedenim üşümekten titremeye başlayınca arkamı döndüm ve eve doğru ilerledim. Arkamdan birinin seslenmesini beklesem de öyle bir şey olmadı ve bende eve girdim. Kapıyı kapattığım da sadece ışığı yanan odam vardı. Neyse ki kimse uyanmamıştı.
Odama geçtiğim de penceremin açık olduğunu görmek ile olduğum yerde öylece kaldım. Kapattığıma adım kadar emindim. Ne bir adım ileri gidebildim nede geri geri kaçabildim. Pencerem sonuna kadar açıktı. Unutmuş olsam bile bahçedeyken fark etmem gerekiyordu. Evde herkes uyuyordu ve ben öylece buz gibi olmuş odamın açık penceresine bakıyordum.
Böylece durmanın bir faydası olmayacağını anladığım da hızlıca odama girdim ve penceremi kapattım. Bahçeden pencerem görünüyordu ama ben nasıl açıldığını görmemiştim bunu bilmiyordum. Pencereyi kapattığım da gözüme yeniden bir not takıldı. Daha az önce yakalayamadığım adam bana yeniden bir not bırakmıştı. Sanki benimle dalga geçiyordu. Notu bu sefer sinir ile aldım ve okumaya başladım.
"Boşuna bakma Çeçen kızı ben senin kin olduğunu biliyorum ama sen benim kim olduğumu bilmiyorsun. Beni bulman için sana iyi şanslar:)"
Sinir ile kağıdı iki parçaya ayırdım. Benim ile dalga geçiyordu. Etrafıma baktım belki başka bir şey vardır diye. Her şey bıraktığım gibiydi. Bunu nasıl başarıyordu? Dağınık yatağıma oturdum ve öylece elimde ki kağıda baktım. Çok düzgün bir el yazısı vardı ama sonda ki gülen yüz yamuk olmuştu. Her bir harfine tek tek baktım. Her harfinden bir not daha çıkartmaya çalışdım. Olmadı. Notları yazan kimse beni fazlası ile iyi tanıyan biriydi. Yoksa küçükken kendi kendime taktığım ismi kim bilebilirdi ki?
Sabah ezanının okunmasına az kalmıştı. Abdestim vardı. Telefonumu masamın üzerinden aldım ve saate baktım. Saat daha 4.02'ydi. Sabah ezanının okunmasına daha çok fazla vardı. Yatağımdan kalktım ve elimdeki yırtılmış kağıdı diğerlerinin yanına koydum ve odamdan çıktım. Dış kapıya giderek evden de çıktım ve bahçeden de hızlıca çıktım. Etraf daha karanlıktı. Gözlerim sürekli az önceki adamı arıyordu ama kimse yoktu. Mahallenin diğer tarafına baktığım da motorunun üzerinde bana bakan Zeyd abi ile karşılaştım. Aklıma dolanan yeniden aynı sorular oldu.
"Acaba o muydu?" Ne o benden gözlerini ayırdı neden ben ondan. İçimde ki şüpheler artık daha artmaya başlamıştı. Neden bu saatte dışarıdaydı ki? Gözlerimi ondan çekmeden ona doğru ilerledim. Yaklaştıkça elinde ki sigarayı gördüm. Benim ona doğru yaklaşmam ile yarısı içilmiş sigarasını yere attı. Her hareketi gözüme batıyordu. Ona doğru daha da yaklaştım ve aramızda bir adımlık mesafe bıraktım. "Bu saatte nedem dışarıdasın abi?" Umursamaz bir şekilde bana bakıyordu. Neden böyle saçma sapan bir şey sormuştum ki? Ondan bananeydi? Ama içimdeki şüphelere yenik düşüyordum. Bütün dikkatim ile ona bakıyordum.
"Sanane. Ayrıca bana o şekilde dikkatli bakma. Gözlerin o kadar çirkin ki midem bulanıyor." Söylediği şey ile hemen gözlerimi ondan çektim ve bakışlarımı yere indirdim.
"Kusura bakma bir daha bakmam." Kalbim de sanki bir bardak kırılmıştı ve onun parçaları kalbime batıyordu. Yanından geçtim ve mahallenin diğer tarafına doğru ilerledim. Benden iğrenen bir adam bana böyle notlar yazamazdı. Onu direkt eledim. Yol çok karanlık değildi ama yine de sanki içim kapkaranlıktı.
Caminin önüne kadar geldim ama burada namaz kılmak istemiyordum. Sabah namazını daha farklı bir camide kılmak istiyordum. Üzerime aldığım ceketime biraz daha sarıldım ve mahalle camisini es geçerek yürümeye devam ettim. Aklım da daha güzel bir cami vardı.
İçim bir anda huzursuz oldu. Hava karanlık olmasına rağmen sokaklar aydınlıktı. Caddeye yakın olduğum için de daha da aydınlanıyordu etraf. Yavaşça yürümeyi bıraktım ve arkama baktım. Zeyd'de durmuştu. İçimden ona abi demek bile gelmiyordu. Kaşlarımı çattım ve ona bakmaya devam ettim. Aramızda beş altı adımlık bir mesafe vardı. O da durmuş bana bakıyordu. "Senin sorunun ne? Beni neden takip ediyorsun?" Bu sefer o da kaşlarını çattı. Yüzünü bu mesafeden tam seçebiliyordum.
"Abi demeye ne oldu Şehide? Ayrıca bu saatte nereye gidiyorsun sen?" Ona bakarak gözlerimi devirdim ve hemen gözlerimi onun üzerinden çektim.
"Sanane? Ayrıca midemi bulandırıyorsun içimden sana abi demek bile gelmiyor." Geri önüme dönerek yürümeye devam ettim. Bir insanı güzelce uyarmak varken onu değersiz bir çöp gibi hissettirmek sadece bir canavarın yapabileceği bir şeydi. Arkamdan gelen hızlı adım seslerinu umursamadım ama bende adımlarımı hızlandırdım. Hen hızlandıkça o da hızlandı. Artık neredeyse koşacak kadar hızlı yürüyordum. Bir anda ceketimden tutması ile yalpaladım ama hemen kendimi toparlayarak kolumu ondan çektim. Gideceğim camiye çok az kalmıştı. Caddeye çıkmıştık bile.
"Senden büyüğüm ve sana soruyorum nereye gidiyorsun?" Ondan bir kaç adım geriledim ve yüzüne bakmak yerine arkasına bakmayı tercih ettim.
"Bende sana şunu söylüyorum. Mideni bulandıran bir insan senin umrunda olmamalı." Sabır çekerek elini kaldırdı ve hayırdır der gibi elini bana doğru salladı.
"Bak Şehide beni deli etme dön eve. Gece gece nereye gittiğini sanıyorsun sen?" Eline baktım ve bir kaç adım daha geriledim. Belki de otuz kırk adım sonra camide olacaktım.
"Sen benim herhangi bir şeyim değilsin. Ayrıca Allah'ın izin verdiği bir kural içerisin de ben gidiyorum. Dinden bu kadar uzak iken beni sorgulamaya hakkın yok." Sözlerimi bitirir bitirmez arkamı döndüm ve derin bir nefes aldım. İçim çok daralmıştı. Camiye son on adım kala yeniden durdurdu beni. Artık sinirim gittikçe artıyordu. Bıraksa camiye girip rahatlayacaktım. "Senin neyin var? O herkesin kucağında gezen kızların yanına gitsene sen. Benimle olan derdin ne senin?" Sinir ile yürümeye devam ettim. Artık gittikçe canımı sıkıyordu. Bu sefer beni durdurmarı. Hiç bir şey yapmadı ve bende rahatça camiye girdim. Hemen ayakkabılarımı çıkarttım ve bayanlar katına çıkmak için merdivenleri kullandım. Neyse ki buranın merdivenleri geniş ve ferahtı.
Yukarı kata çıktığım da ezan okunmaya başlamıştı. Aşağı katı görebiliyordum. O da en ön safta oturmuş ezanı dinliyordu. Ezan bitene kadar ben sünneti kılmıştım. Sürekli garip garip davranması çok saçmaydı. Ezan bittiğin de içeride on veya on beş kişi vardı. İmam tekbir getirerek namaza başladı ve bende onların arkasından başladım. Annemlerin uyandığına emindim ama arada yaptığım bir şey olduğu için bizimkiler alışıktı. Ben ne zaman kaybolmuşsam kesinlikle bir camideydim.
İmam ile farz namazı kıldıktan sonra biraz daha oturdum ve camiye baktım. Geniş bir kubbesi vardı. Kubbeye dikkatli baktığım da Yasin suresinin yazılı olduğunı gördüm. Bu beni gülümsetmişti. Caminin mimarisi insanı içine çeken ve kaybeden bir türdendi. Uzun uzun izledim camiyi. Cemaat dağılmıştı bile. Yavaşça yerimden kalktım ve aşağı kata indim. İndiğim de beni Zeyd abi hiç bir şey olmamış gibi karşıladı. Yüzüne bakmadan ayakkabımı giyindim. "Hadi eve gidelim. Yoksa üşüteceksin." Yavaşça ona doğru baktım ve gözlerimi devirdim.
"Sen üşüyorsan gidebilirsin. Ben başka bir yere daha gideceğim." Ona bakmasam bile onu görebileceğim bir açıdaydım. Omuz silkti ve camiden çıktı. "Elhamdülillah sonunda ya." Bende ayakkabımı giyindikten sonra hemen camiden çıktım ve biraz daha etrafta dolandım. Neyse ki hiç bir yerde yoktu. Biraz daha ilerledikten sonra bir markete girdim ve boykot olmayan bir salam ve süt aldıktan sonra ordan çıktım ve eve doğru yürüdüm.
Mahalle camisine geldiğimde hemen onun yanında ki sokağa girdim ve küçük kulübenin yanına gittim. Yavru kediler hemen yanıma gelmişlerdi. Anneleri onları biraz büyüdükten somea terk etmişlerdi ve mahalleli onlara böyle küçük bir kulübede besliyordu. Mama kabına salamı koydum ve ardından diğer tarafa da sütü döktükten sonra kediler onları yerken bende onları sevdim. Bir kedi bir çok insandan daha iyi geliyordu.
Birinin daha yanıma eğilmesi ile hemen ona baktım. Zeyd yanıma çökmüş aynı benim gibi yavru kedileri seviyordu. Ondan biraz uzaklaştım ve kucağıma bir kediyi alarak kafasını okşamaya devam ettim. Kedi kucağım da mayışmaya başlamıştı. Hırıltılarının titremesini elimde hissediyordum. "Sana öyle söylemek istemedim. Sinirliydim üstüne de sen geldin kusura bakma." Ona bakmadım. Kucağımda ki kediyi daha çok sevdim. Ondan daha iyiydi benim için.
"Sorun değil."
"Şehide sana böyle konuşmamam gerekirdi. Özür dilerim."
"Senin gibi bir adamın benim yüzüm için yaptığı yorum pek umrumda olmaz zaten. Özüre gerek yok." Kedi kucağımdayken yerden kalktım ve kediyi biraz daha bastırdım göğüsüme. Onun ise eli bir kedinin üzerindeydi ama gözleri bende kalmıştı. Arkamı dönerek kucağımda ki kediye baktım. Gözleri iltihaplanmıştı. Evde bu durumlar için krem vardı. Sürüp kediyi geri getirecektim. Eve doğru yürümeye başladığım da o da arkamdan geliyordu. "Neden geliyorsun abi?" Arkamı dönmeden sorduğum soru ile yanıma kadar geldi ve gözüme sokarcasına elinde ki diğer yavru kediyi gösterdi.
"Bunun da gözleri iltihaplanmış. Buna da krem sürelim." Gözlerimi devirdim ve elinde ki kediyi de kucağıma aldım.
"Sen değil ben yaparım." Kolumdan tutarak beni durdurdu. Sıkılmış bir şekilde yeniden kolumu ondan çektim.
"Şehide özür dilerim sana öyle demek istemedim. Ayrıca bana böyle yapman canımı sıkıyor." Durdum ve ona baktım. O da aynı şekilde durdu ve bana baktı. İlk defa hatasını kabul eder gibi masum bir şekilde bana bakıyordu.
"Her zaman böyle davranıyordum ben sana abi. Sen benim abimin arkadaşısın ve bende sana olması gerektiği gibi davranıyorum. Bir abi gibi seni görüyorum ve bunu da sana belli ediyorum. Senin söylediğin bir şey benim ağrıma gitmez çünkü abimin de senin de benim için yaptığınız yorumlar benim için boş." Umutsuz bir şekilde bana baktı. Bana böyle bakması bir anlık kalbimi kırsa da olması gereken buydu.
"Şehide beni bir abi olarak görmesen olmaz mı?" Kaşlarımı çatarak ona baktım. Ne saçmalıyordu? "Bir abi olarak görme beni. Dışarıda ki bir adam neyse onun gibi gör."
"Ne diyorsun abi sen?" Sabır çeker gibi bir hareket gibi yaptı.
"Devam et sen Şehide. Demiyorum sana bir şey."
"Bencede."
Yanından ayrılarak eve doğru yürüdüm. Artık arkamdan gelmiyordu. Sözleri ise sanki bütün bedenimi etkilemişti. Sürekli farklı davranması ona karşı ne hissedeceğimi de değiştiriyordu. Eve sessizce girdim ve odama geçtim. Diğerleri uyumuş olmalıydı. İlk önce kedilerin gözüne krem sürdüm ve onları hemen geri bahçeye bıraktım ve eve girdim. Odama geçerek üzerimi çıkarttım ve hepsini yerlerine yerleştirdim. En son ceketimi kapımın arkasına astığımda cebinde gördüğüm şey ile öylece kaldım. Minik bir çiçek buketi cebimdeydi. Bunu ne ara koymuştu bilmiyordum ama çok tatlıydı. Tam çiçeği alacağım sırada camıma bir kaç kere vuruldu.
Hemen üzerime uygun kıyafetlerimi geri giyindim ve perdemi açtığım da Zeyd'i görmem ile şaşkın şaşkın ona baktım. O ise bana bakarak gülümsüyordu. Hemen camı açtım ve ona baktım.
"Senin kadar olmasalar da bence güzel çiçekler dimi Şehide'm?"
❄❄❄
° ELHAMDÜLİLLAH °
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |