

° BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM °
❄❄❄
Gözlerime o kadar güzel bakıyordu ki hiç bakışmayı kesesim gelmese de gözlerimi gözlerinden çektim. Ona bu kadar dikkatli bakmam haramdı. Çünkü onun ile evlenmek gibi bir niyetim yoktu. Gözlerimi bile evleneceğim adama saklamak istiyordum. İslam da bunu istiyordu. Ve bu sadece kadınlara özel değildi. İlk tesettür ayeti erkeklerin gözlerine inmişti. İslam koruyan ve kollayan en güzel dindi.
"Evet çok güzeller teşekkür ederim abi."
"Rica ederim. Beğenmene çok sevindim Şehide." Pencereye dayanmış odama bakıyordu. Neyse ki çok fazla dağınık değildi. Masamın üzerinde gözleri biraz fazla oyalandı. Bende onun baktığı yere baktığım da kitaplarımı gördüm. Onlara bakıyordu. "Bana bir kitap önerecek olsan bu hangisi olurdu?" Biraz aklımı yokladım ve onun için en uygununu düşünmeye başladım. En sonunda aklıma gelen ile hemen ona baktım.
"Kıyamoğlu Sancaktarın kitapları. En güzel İslam'i romanlar." Bana gülümsedi ve kafasını yere eğdi.
"İsmini aldığım kitapları övmekten bıkmayacaksın değil mi?" Bende gülümsedim ve bana baktığında kafamı iki yana salladım.
"Asla." Geriye doğru çekildi ve gülümsemesi soldu.
"Allah'a emanet ol. Kedileri geri götürüyorum ben." Kafamı salladım ve o da arkasını dönüp gitti. Bana böyle davranması güzel bir şeydi. O gittiğinde hemen kendime geldim ve penceremi kapattım. Ben ne yapıyordum böyle? Onun ile bu kadar yakın olmam ve sohbet etmem doğru değildi. Kafamı kendi kendime onaylamaz bir şekilde salladım ve bana hediye ettiği küçük çiçeği çekmeceme koyarak göz önünden kaldırdım. Çöpe atsam fark etmezdi ama çok hoşuma gitmişti.
Odama gelişi güzel baktım. Pencerenin yanında olan yatağım dağınıktı, kapının yanında olan çalışma masam neyse ki topluydu. Kapının diğer tarafında ki duvarda ki dolabım ise küçük bir temizlik istiyordu. Dolabımın yanında ki koltuğum ise yardım çığlıkları atıyordu. Hiç birini umursamadan üzerimdekileri çıkartmak için yeltendiğim sırada odamın kapısı açıldı ve abim bana gülümseyerek baktı.
"Canım kardeşim yaa ne güzel abisi için hazırlanmış. Üstünü giyinmişken benimle iş görüşmeme gelsene." Gözlerini küçük bir çocuk gibi kırpıştırarak bana bakıyordu. Benim ise kalbim bir anlık üç buçuk atmıştı. Zeyd abi ile bizi gördüğünü sanmıştım. Aslında kötü bir şey yapmamıştık ama abimin gözünde ki sınırlarımı korumak benim için daha önemliydi.
"Sen bebek misin? Kendin gitsene." Kapıyı iyice açtı ve içeriye tamamen girdi. Yüzü hemen düşmüştü.
"Orada Zeynep'de olacak." Kaşlarımı çattım ve ona inanamaz gözler ile baktım.
"Şaka yapıyorsun değil mi? Onun çalıştığı yere gitmeyeceksin." Kafasını iki yana salladı. Kafayı yemiş olmalıydı.
"Oraya girmeyi isteyen benim Şehide. Sürekli kendimi üzemem. Eğer ki sürekli görürsem alışırım. Hadi gidelim." Canının acıyacağını o da biliyordu. Ama acısının üzerine gitmek istemesi de güzel bir şeydi. Ama benim onun acı çekeceğini görmem hiçte iyi değildi. Kafamı yenilmiş bir şekilde salladım ve evden beraber çıktık.
"Babamdan arabayı aldın mı?" Kafasını iki yana salladığın da kocaman gözler ile ona baktım.
"İnanamıyorum sana. Beni yürütecek misin?" Eli ile bir anda kafama vurdu. Sarsılsam da yıkılmadım.
"Sabahın köründe farklı camiye ve kedi sevmeye gidiyorsun ama. Düş önüme Şehide. Ayrıca babamın bu gün araba ile işi var alamam zaten." Sabah nereye gittiğimi bilmesi iyiydi. Ondan gizli bir şey yapmış değildim ama yinede azıcıkta olsa tedirgin olmuştum.
"Anladım abi. Hadi o zaman daha fazla oyalanmayalım." Elini omuzuma attı ve yürümeye başladık. Mahallede kimse yoktu. Zeyd abinin motoru da yoktu. Abim omuzumu sıktı ve ona bakmamı sağladı. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Zamano ghulç yakqi – thebe’na thom," Gülümsedim. Beni bu kadar iyi tanıması çok güzeldi. Imam Alimsultanov tarafından seslendirilen güzel bir Çeçen savaş şarkısıydı. Küçüklüğümüzden beri babam sürekli bize söylüyordu ve artık bizim de bir parçamız olmuştu bu Çeçen şarkısı. Abim ile bende söylemeye devam ettim. Sesimiz çok fazla çıkmıyordu ama yinede sokakta az da olsa bir yankı uyandırmaya yetiyordu.
"Yuхa a hallakdan vayn Noхçiyn qham,
Maršo vay lar’yiyr yu, Ghazote ghovta,
Delan nicqh vayca bu mostaghiy ata!" Belki kanım bir Çeçen kanı değildi ama ruhum, dilim, kalbim ve hatta yüzüm bile Çeçen'di. Kemikli yüz yapım, dolgun dudaklarım orta boy burnum, büyük gözlerim ve sakin yüz yapım ile bir Çeçen'e benziyordum. Annem babam ile ilk evlendiği zamanlar Çeçenistan savaşı varmış. Yıllar sonra ise annem ve babam o savaşın kitabını okurken vermiş ismimi. İsmin de bile Çeçen ruhu olan bir kızdım ben.
"Vayn Maхkaxh duqa хilla хalonaš jovšar," Uyumlu bir şekilde devam ediyorduk şarkıya. Abim ise kendini benden daha çok kaptırmıştı. Arada elleri bile bir ileri bir geri gidiyordu. "Ghazot dar siylaxh du, hillanaš – sutar," Abim bana baktı ve gülümsedi. Bende ona gülümsedim.
Bir yandan da şarkıya devam ederek yürüdük. "Zhe, ghovtta, genaxh dac tolame хabar, Mostaghçun thelata, Allahu Akbar!"
Dilim artık o kadar alışmıştı ki Çeçen diline zorlanmadan söylüyordum. Abim ise Allahu Akbar kısmında şehadet parmağını kaldırmıştı ve sesini biraz daha yüceltmişti.
Şarkıyı bitiremeden caddeye geldiğimiz için ikimiz de susmak zorunda kalmıştık. Gideceğimiz yer çok uzak değildi. Zeynep'de zaten bir kafede çalışıyordu. Abimin ise bir kafede çalışacağını düşünemiyordum ama şuan bunu yapmaya beraber gidiyorduk. Kafe cadde üzerinde işlek bir yerdeydi. Oraya doğru yürürken arkamızdan gelen motor sesi ile kalbim bir anda çok hızlı atmaya başlanmıştı. Hem korku hemde heyecandan atan kalbimin üzerine elimi koydum. Abim ile beraber arkaya baktığımız da Zeyd abi motorun üzerinde bize bakıyordu. Kaskı kafasındaydı ama vizör açıktı. Kahverengi gözleri direkt bana bakıyordu. Gözlerimi ondan çektim ve yanımda ki abime baktım. O ise Zeyd abiye gülümseyerek bakıyordu.
"Çıkarken gördüm sizi. Akşam da gideceğim diye mesaj atmıştın zaten. Gidelim de bir kahvaltı yapalım. Benden olsun." Abimin yüzünde güller açıyordu. Bende gülümseyerek abime bakıyordum. Kolum ile abımı dürttüğüm de hemen bana baktı.
"Ne oldu? Zeyd abiye aşık mı oldun?" Abim sorumun üzerine kaşlarını çatsada Zeyd abi ve ben kahkaha atarak gülüyorduk. Yüzünde ki ifade değişmişti. O da bize bakarak güldü ve elini geri omuzuma attı.
"Aşık olsam şöyle bir tipe mi bakarım Şehide? Allah aşkına ya. Olsam olsam kendime olurum ben." Kaşlarımı kaldırarak yandan yandan ona baktım. Zeyd abi ise hala gülüyordu.
"Kendini beğenmiş." Abim onaylar gibi bir yüz ifadesi yaptı.
"Boş boş konuşmayı kesin de gidelim. Zeyd'in parasını yeme günü bu gün. Hadi Şehide hadi." Bir anda elimden tutarak hızlı hızlı yürümeye başladı. Bende onun bu haline gülerek arkasından koştum. Elleri soğuktu. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da sitresli olduğu çok belliydi. Geceleri sesini duymuyordum ama ağladığına adım kadar emindim. Allah'ın rızası olamayan her şey bitmeye mahkumdu.
Kafenin önüne geldiğimiz de abim yavaşça durdu. Bende hemen onun arkasında durdum. İçerisi çok kalabalık değildi ama yinede fazlasıyla müşteri vardı. Gözüme ilk çarpan şey ise o müşterilerin arasında sipariş alan Zeynep oldu. Üzerinde iş önlüğü vardı ama giyindiği bluz ve pantolon her tarafını belli ediyordu. Başında ise boynunu açıkta bırakan bir bez parçası vardı. İşte bu ayet değildi yada bu bir bedel ödenmiş olan başörtüsü değildi. Bu bildiğiniz bir bez parçasıydı. Dinimiz de böyle bir örtünme şekli yoktu. Bu Hristiyanların ve yahudilerin örtünme şekliydi.
"Buna ne olmuş böyle?" Arkamdan gelen Zeyd abinin sesi ile bir an arkama baktım. Bana bir kaç adım uzaklıkta durmuş içeriye ki Zeynep'e bakıyordu. Bende bakışlarımı ondan çektim ve Zeynep'e baktım. Gerçekten ne olmuştu bu kıza? Eskiden geniş giyinirdi ve örtüsünü ise olması gerektiği gibi takardı. Şimdi ise o halinden eser yoktu.
"Ne olacak Zeyd. Allah beni kurtarmış bildiğin." Bri anda gelen gülme ile kendimi tutamadım ve sesli bir şekilde güldüm. Gülmem ile abim de bana baktı ve o da güldü. "Şehide gülme kızım. Ben bu kızı İslam'ı çok güzel uyguluyor diye seviyordum. Şimdi sadece şükrediyorum Allah'a." Gerçekten abim her zaman çok güzel ve tesettüre uygun giyinmesini överdi onun. Ama şimdi ise gerçekten dalga geçilecek bir hali vardı.
"Elhamdülillah abi Allah korumuş." Abim içeriye bakarak sadece kafasını salladı.
"Neyse hadi içeriye girelim de sen şu işi bir konuş." Zeyd abi tam içeriye girecekti ki abim onun kolundan tutup durdurdu.
"Değmez bile. Ben onu unutmak için gelecektim. Bu bana yetti. Ama kahvaltı sözün için girelim." Bu sefer abim Zeyd abinin kolunu bıraktı ve içeriye doğru itekledi. Biraz yalpalasa da toparladı ve abime bakarak güldü. Ben ise hala gözlerimi Zeynep'den alamıyordum. Bu kadar değişmesi hiç normal değildi. Çünkü onun ile bende çok fazla zaman geçirmiştim ve dinine düşkün bir kız gibiydi. Abimin koluna girdim ve ilerledim. Biz ilerleyince Zeyd abi de ilerlemişti. İçeriye girdiğimiz de Zeynep hemen bize baktı. Abimi gördüğünde yüzünde oluşan o acı dolu ifade bir an ciğerimi yakmıştı. Ardından ise hiç bir şey olmamış gibi gözlerini abimden çekti ve işine geri döndü.
Biz ise boş bir masaya oturduk ve birinin gelmesini beklemeye başladık. Masalar yuvarlaktı ve hepimizin arasında boşluk olsa da ben bilerek sandalyemi abime doğru biraz yaklaştırmıştım. Etrafta çok fazla insan olduğu için çok fazla da ses vardı. Bu saatte insanlar buraya gelmeyi seviyordu çünkü buranın en güzel yerlerinden biriydi. Abime baktım o da bana baktı. "Bir şey var farkındasın değil mi?" Kafasını onaylar gibi salladı ve elini sandalyemin arkasına atarak beni kendine çekti. Çekmesi ile ben Zeyd abi ile karşı karşıya gelmiştim ama asla onun yüzüne bakmadım. Abim ise için çekerek etrafta bakıyordu.
"Şehide bu onun seçimi. Bana bir kere istemiyorum deseydi her şeyi yapardım. Ama o gözümün içine soka soka evleneceğini belli etti. Bu saatten sonra da kendi bilir." Abim bu konuda fazlasıyla haklıydı. İstemiyorum deseydi abim onu için her şeyi yapmaya hazırdı. Bunu kendi gözlerim ile görmüştüm. Erkek bir garsonun gelmesi ile iki tane serpme kahvaltı söylemiştik. Karnım açlıktan guruldamaya başlayacaktı.
"Gerçekten çok acıktım ya. Neden daha erken gelmedik ki?" Abimin bir eli omuzuma geldi ve omuzuma bir tane vurdu.
"Evde yeseydin kızım. Senin mideni mi doyurmak ile vaktimiz geçsin." Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Bir daha benden bir şey yapmamı isteme o zaman." Hemen bana baktı. Gözleri kocaman olmuştu.
"Ben mi yapayım? Kızım ben yaparsam şu madamızda oturan dağ ayısı ve yemeği yiyen herkes ölür, ölür." Omuzlarımı silktim ve kafamı diğer tarafa çevirdim. "Tamam lan tamam. Ne istiyorsan söyle alıcam." Elime geçen en güzel fırsattı bu. Hemen abime baktım. Bakmam ile yüzünde pişmanlık ifadesi belirdi.
"İbn Teymiyye'in Mecme'ul Feteva serisini istiyorum." Gözleri kocaman açılmıştı.
"Kızım yirmi kitap o. Danaya girer gibi borç ile girerim öyle alırıö ben o kitapları."
"Banane. Ne istersen alıcam dedin."
"Taksit taksit alayım. Zaten işsizim acı bana." İçim bir anda burkulmuştu. İşsiz olmasaydı acımasdım ama zaten şu an babamdan geçiniyordu.
"Tamam acıdım. Tek tek al." Zeyd abiye baktı ve göz kırptı. Bende göz ucu ile baktığım da bize bakarak güldüğünü gördüm. Ardından ise hemen gözlerimi yeniden ondan çektim.
"Bak gördün mü nasıl pazarlık yaptım?"
"Oğlum sen iyi misin? Giren yine sana girdi."
"Aynı kitabı bende istiyordum. Şimdi bu kitap manyağı vermez ben alırsam bende okurum." Gözlerimi iyice açarak abimin dibine kadar girdim.
"Farkındaysan bende burdayım Abbas bey." Bir anda kafamı tuttu ve beni geriye doğru ittirdi. Sandalyeye tutunarak zor durdurdum kendimi. Biraz daha hızlı ittirseydi kesin düşerdim.
"Kusura bakma bu kadar zayıf olduğunu unuttum." Gözlerimi devirdim ve koluna vurdum. Eli ile vurduğum yeri yavaşça sildi. "Sinek dokundu herhalde?" İkisi kendi aralarında gülüşmeye ve konuşmaya başlamışlardı. Ben ise onların konuştukları hiç bir konuya yetişememiştim. Gözlerim sürekli Zeynep'in üzerindeydi.
Masaya birinin oturması ile gözlerim Zeynep'in üzerinden ayılmıştı ve yeni gelen kişiye dönmüştü. Mehmet abi abim ile selamlaşıp masaya Zeyd abinin yanına oturdu ve bana baktı. "Selamın aleyküm Şehide." Yavaşça kafamı önüme eğdim ve selamını aldım.
"Aleyküm selam abi." O da aynı benim gibi kafasını önüne eğerek o da onaylar gibi bir hareket yaptıktan hemen sonra abime baktı. Bende gözlerimi ondan çektim.
"Buraya gelmek senin için iyi miydi kardeşim?" Abim derin bir nefes aldı ve bana baktı.
"En iyisini yaptım. Artık neyin ne olduğunu biliyorum ve ondan vazgeçtim." Abime bakarak gülümsedim. O da bana baktı ve gülümsedi.
"Nasıl vazgeçtin?" Bu kadar meraklı olması canımı sıkmıştı. Zeynep tam o sırada yeniden masaların arasında dolanmaya başladı. Abim ise hemen onu gösterdi. Hepimiz ona baktığımız da Mehmet abi Zeynep'e bastıktan sonra hemen bize bakıp ağzını kocaman açtı. "Ne olmuş lan buna?" Abim omuzunu silkti ve umursamaz bir tavır ile elini kaldırdı. Zeynep abımı gördüğünde bir kaç saniye tereddüt etsede en sonunda bize doğru geldi. Masamızın yanında durduğunda abime veya diğerlerine bakmıyordu. Sadece bana bakıyordu.
"Siparişlerimiz nerde kaldı acaba?" Sorumun üzerine masanın kenarında yazan sayıya baktı ve her hemen bana bakıp gülümsedi. O gülümseyince bende ona gülümsedim.
"Hemen getiriyorum." Kafamı onaylar gibi salladığım anda yanımızdan kaçar gibi ayrıldı ve gözden kayboldu. O giderken gözlerim bir anlığına Mehmet abi ve Zeyd abiye takıldı. İkiside bana sinirli gözler ile bakıyordu. Hemen gözlerimi onlardan çektim ve abime baktım. O da bana sinirli bir şekilde bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Şehide kızım sen çok mu iyi niyetlisin abicim yoksa salak mısın? Niye gülümsedin kıza?" Abime de gülümseyerek baktım. İyice sinirlendiğini biliyordum.
"Gülümsemekde sadaka. Sadaka verdim." Abim şok olmuş bir şekilde bana baktı. Böyle ağır bir şey beklemiyordu bunu biliyordum ve gurur ile gülümsedim. "Ama sen biraz salak olabilirsin." Bir anda yüzündeki şok olmuş ifade kaybolmuştu ve yerini garip bir ifade almıştı. O ifadesine biraz daha güldüm. Diğerlerinin kahkahalarını duysam da onlara bakmadım.
"Şehide bir şey dicem sana." Zeyd abinin sesi ile yavaşça ona baktım ve gülümsememi bitirdim.
"Buyur abi?" Bana ne diyeceğini fazlası ile meral etsem de ona bakmak içimi bir garip yapmıştı. O yüzden ona bakmak yerine arkasına bakmaya başladım.
"Benim küçük kız kuzenim bu hafta sonu bize gelecek. Anneside Kur'an öğrenmesini çok istiyor. Bende sen yaparsın diye düşündüm. Teyzemin numarasını sana vereyim sen ara konuş olur mu?" Bir küçük kız çocuğuna Kur'an öğretmek en büyük sevincimdi. Çünkü eğer o çocuk sizin öğrettiğiniz ile güzel amel işler ise o amelden sizde yararlanıyordunuz. Kısadan sevap. Kim hayır derdi ki buna?
Heyecan ile kafamı salladım. "Olur abi. Hemde çok güzel olur. Sen yaz numarayı ben ararım." Kağıt istemek için elini kaldırdı ve o sırada da siparişlerimizi getiren garson da tam bize doğru geliyordu. Elindekileri masaya yerleştirdiksen sonra Zeyd abiye baktı.
"Koçum bana bir kağıt birde kalem getirsene." Çocuk kafasını salladı ve nefes nefese bizden uzaklaştı. Bir kaç dakikka sonra elinde bir kalem ve bir kağıt ile gelip onları Zeyd abiye verdi. Zeyd abi bir yandan yazmaya başlamıştı hir yandan da benim ile konuşuyordu. "Kız daha 6 yaşında olduğu için çabuk öğrenir zaten. Bir hafta burada kalacaklar sen teyzemi ara başka birine götürmesin. Hemde zaten evlerde yakın. Teyzemin ismi Sahra." Elinde ki kağıdı bana uzattı ve bende alıp numara ve altında yazan isme baktım.
Yazısı bana gelen notlar ile neredeyse aynıydı. Elimde ki kağıda bakakaldım. Oydu. Bana notlar gönderen oydu. Ama içimden bir ses onun olmayacağını da söylüyordu. Çünkü çok benzeselerde karşılaştırmak istiyordum. Ama bunu yapmam için eve gitmem lazımdı. Kafamı yavaşça kaldırdım ve Zeyd abiye baktım. Benim bakmam ile bana gülümsedi ve göz kırptı. Aklım nereye gideceğini bilmiyordu.
❄❄❄
° ELHAMDÜLİLLAH °
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |