

° BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM °
❄❄❄
Kağıdı cebime koydum ve yemeğime döndüm. Daha hen bir kaç lokma yiyene kadar herkes yemeğini yemişti ve benim daha karnım doymamıştı. Ama bu umrumda değildi. Eve gidip notları karşılaştırmak istiyordum. Abimler ise hala oturma derdindeydi. Onların sohbetleri sarmıyordı bile beni. Etrafıma bakarak oturmaya başladım. İçimde ki merak beni iyice deli ediyordu.
Uzun bir süre öyle oturduktan sonra artık abim yerinden kalkınca bende heyecan ile yerimden kalktım ve Zeyd abi ve Mehmet abiye baktım. Biz kalkınca onlarda mecburen kalkmışlardı. "Hadi oğlum cüzdanına kuvvet." Abimin sözü üzerine Zeyd abi gülerek kasaya gitti ve orada hesabı ödedikten sonra yanımıza geldi. Onun orada ki kasiyer bayan ile biraz sohbet edeceğini düşünsem de öyle bir şey yapmamıştı ve hemen yanımıza gelmişti. Hep beraber kafeden çıktık. Zeyd abi çoktan motoruna binmişti bile.
"Mehmet sen benimle gelsene. Benim çarşıda işim var tek gitmeyeyim." Mehmet abi ilk abime baktı ardından ise Zeyd abiye baktı. Ardından ise yeniden abime baktı.
"Korkuyor yazık. Gideyim bari." Mehmet abinin sözü üzerine abim ve ben gülmeye başladık. Zeyd abi bir anda elindeki motorun anahtarını Mehmet abinin kafasına atınca daha da güldük.
"Seni duyabiliyorum gerizekalı. O anahtarı getir ve bin şu motora." Mehmet abi kafasını tutarak yerdeki anahtarı aldı ve Zeyd abiye verdikten sonra motorun arkasına oturdu. Zeyd abi motoru çalıştırdıktan sonra biraz ilerlemişlerdi ki bütün Zeyd abinin sesi her yerde yankı yapmıştı.
"DAYAMASANA LAN!" Abim ile bu sefer karnımızı tutarak güldükten sonra abim elini omuzuma attı ve beni yürümem için biraz çekti. Onun çekmesi ile bende yürümeye başladım. Abimin suskunluğunu görmezlikten geldim. Haklıydı. Onun bu hali hoşuma gitmesede böyle bir evreden geçmesi lazımdı. Eve kadar hiç konuşmadık ve eve girdiğimiz gibi abim hemen odasına çekildi. Derin bir nefes aldım ve arkasından sadece bakabildim. Yanına gitmek istesem de şu an daha önemli bir şey vardı benim için. Hemen odama girdim ve cebimde ki kağıdı çıkarttım.
Hemen diğer kağıtları da çıkarttım ve bana gönderilen sahipsiz notları üste koydum Zeyd abinin bana verdiğini ise onların aşağısına koydum. Neredeyse yazılar aynıydı. Sadece bir kaç harf her notta farklıydı ve bu gün Zeyd abinin bana verdiği kağıt ise çok acele yazılmıştı. Neredeyse onun olduğuna emindim ama yazılar tamamen bir değildi. Hemen hepsini geri eski yerlerine koydum ve üzerimi çıkarttım. Odama göz gezdirdiğim de etraf biraz dağınıktı. Hemen bütün dağınıklığı topladım ve mescide giderek bir kitap aldım.
Kitap İbn Teymiyye'nin Minhâcü's Sünneti'n Nebeviyye kitabıydı. Onu alarak hemen odama geçtim ve kitapta kaldığım yeri açarak okumaya başladım. Hem bir yandan okuyordum hemde not alıyordum. İçimde ki ilim aşkı neredeyse çıkıp yürüyecek seviyeye geldiğinde ezan sesini duydum. İşte en güzel an en sesleniş ve en güzel varış. Arkama yaslanarak ezan sesini dinledim. İçime dolan huzur her şeye göğüs gerebileceğimi öğretmişti bana.
Ezan bittiğinde yavaşça kitabımın arasına ayracımı koydum ve kitabımı kapattım. Ardından ise yerimden kalkarak üzerime namaza uygun kıyafetlerimi giyindim ve mescide geçtim. Tekbir getirerek namaza durdum. Namaza durmam ile bütün aklımda ki dertlerimi arkaya attım ve kendimi sadece namazıma verdim. Her secdem de sanki bütün dertlerim sırtımdan dökülüp gidiyordu. Göğüsüme oturan ne varsa hepsi yok oluyordu. Namaz kılmamanın sonu cehennemdi evet ama zaten ceza namaz kılmamaktı. Namaz kılmak içimden gelmiyor değildi. Allah beni huzuruna davet etmiyor demekti. Çünkü bu bir davet ve icabet işidir.
Namazımı bitirdikten sonra tesbihimi çektim ve Kur'anımı alarak geri yerime oturdum ve Kur'an okumaya başladım. Her okuduğum harf sanki içime işliyordu. Gözlerimin gördüğü ve dilim söylediği her kelime bir mucizeydi. İslam her yönüyle insana huzur veren dindi.
Kur'anımı bitirdikten sonra mescidden çıktım. Tam o sırada kapı çaldı ve içime bir endişe düştü. Hemen kapıya koştum ve kapıyı açtığımda bizim mahallede çalışan küçük çocuk ile karşı karşıya kaldım. Ahmet bana garip garip bakıyordı.
"Bu sefer kesinlikle kafanda tencere ile açacağını düşünmüştüm Şehide abla." Ona bakarak gözlerimi devirdim.
"Sen onu boş verde seni buraya atan rüzgar niye attı?" Bana çapkın bir şekilde gülümsedi ve elindeki poşeti gözüme sokar gibi kaldırdı.
"Bir siparişiniz var." Kaşlarımo çatarak elinde ki poşeti aldım.
"Ben sipariş etmedim ki?" Sabır çeker gibi bir hareket yaptı.
"Ben sana sen sipariş verdin dedim mi abla? Adamın birisi senin için gönderdi. Parasını da ödedi. Yüzü kapalıydı. İçinde de bir not var." Kaşlarını kaldırdı ve imalı bir şekilde hem güldü hemde poşeti gözleri ile işaret etti. Sinirlerimi bozuyordu şu an.
"Bekle geliyorum." Elimde ki poşet ile hızlıca odama gittim ve poşeti bırakarak cüzdanımı aldım. Geri hemen Ahmet'in yanına gittim. "Bana bak bundan kimseye bahsetme tamam mı?" Kafasını salladı.
"O adamı tanıyor musun?" Derin bir nefes aldım ve aldığım nefesi geri verdim.
"Tanımıyorum. Bana sürekli böyle notlar gönderiyor. Ama öğrenmeme az kaldı. Al bunu da. Aşlah bereket versin." Kafasını anladığıno ifade eden bir şekilde salladı.
"Bir sıkıntı olursa söyle abla. Belki yardımım dokunur." Ona en içten tebessümümü verdim. O da bana aynı şekilde gülümsedi ve hiç bir şey demeden gitti. Hemen kapıyı kapatıp odama geçtim ve bana gönderdiği poşetin içine baktım. İçinde bir dürüm bir ayran ve bir tane de kağıt vardı. Hemen kağıdı aldım ve okumaya başladım.
"Gözlerime bakarak yemediğin o yemek beni rahatsız etti Çeçen kızım. Bunu ye ve o güzel karnını doyur. Benim kim olduğumu öğrenmene çok az kaldı."
Nota öylece baktım. Aklımda ki iki kişiden biriydi artık. Ya Mehmet abiydi yada Zeyd abi. İkisinin de gözlerine çok bakmamıştım ama yine de ikisine de bakmıştım. Ama kim yaştıysa yaptığı bu davranış çok hoşuma gitmişti. Notu diğerlerinin yanına koydum ve dürümü açarak afiyet ile yedim. Karnım tamamen doymuştu ve bu his çok hoşuma gitmişti. Bana gönderdiği notu diğerlerinin yanın koydum ve çöplerimi alarak odamdan çıktım. Mutfağa giderek onları hemen çöpe attım.
Tam odama gideceğim sırada yüzümde sinsi bir gülümseme oldu. Odama gitmek yerine mutfağa girdim ve pencerenin önünden kar aldım. Ardından ise koşarak odama girdim ve telefonumu alarak çıktım. Elimde ki kar erimeden hemen abimin odasına girdim ve telefonumdan Şiilerin müziği olan صر ا ط الله müziği açtım ve tam en iyi yerine getirip durdurdum. Abim zaten hem bacakları hemde kolları açık bir şekilde uyuyordu. Yavaşça yanına gittim ve bir anda elimde ki buzu göğsünden içeriye attım.
Buzu bırakmam ile müziği açtım ve müzik ile zıplamaya başladım. Abim soğukluğu hissedince can çekişir gibi o da zıplamaya başladı. Hem gülüyordum hemde müzik ile birlikte zıplıyordum. Abim içindeki buzu en sonunda çıkartıp bana ters ters baktı.
"Bizi bir kurabiye yapmadığın kalmıştı Şehide." Sözlerinin ardından o da hiçbir şey olmamış gibi kalktı ve benim ile birlikte zıplamaya başladı. Bir yandan gülerek zıplıyorduk bir yandan da kendimize vuruyor gibi yapıyorduk.
Şiiler müslüman değildi çünkü Kur'andan bir haberlerdi. Allah'ın emanet ettiği cana zarar veriyorlardı. Ayrıca cennet ile müjdelenmiş olan Ebubekir (r.a) ve Ömer (r.a) 'a kafir diyorlardı. Bir müslüman normal bir müslümana bile kafir diyemez iken bu beyinsizler cennet ile müjdelenmiş adamlara kafir diyorlardı. Şiiler müslüman değil kafirdirler. Bunun gibi bir çok saçmalıkları vardı.
Abim hala hem gülüyordu hemde onlara göre dans ederek onlar ile dalga geçiyordu. Yavaşça ona yaklaştım ve ensesine hir tane vurdum. Ne olduğunu anlayamadan hemen müziği kapattım ve ona baktım. "Namaz saati geçiyor. Git de abdest al hemen." Ensesini tutarak bana ters ters baktı ama hiç bir şey demeden odasından çıktı. Bende onun ardındam telefonumu alarak onun odasından çıkıp mutfağa gittim.
Annemlerin gelmesine az kalmıştı ve annemi yormak istemezdiğim için yemek yapmaya başladım. Aklıma gelen ilk şey soslu kızartma oldu. Hemen bütün malzemeleri hazırladım ve yağı ısıttıktan sonra hepsini içine attım. Onlar kızarırken camın kenarına geçtim ve dışarıya baktım. Kar azar azar yağıyordu. Gözlerime bir anda Zeyd abi takıldı. Motorunun üstüne bindi ve bizim eve baktı. Ardından ise göz göze geldik. Yüzünde kask olduğu için yüz ifadesini bilmesem de bana el salladı. Bende ona karşılıl olarak el salladım ve motoruna binerek gitti. Nereye gittiğini bilmiyordum ama onun için dua ettim. Çünkü bu hava motor sürülecek bir hava değildi. Onun arkasından uzun uzun baktım.
Yemeğime geri döndüm. Kızartmalar pişmişti. Onları aldım ve sosunu da yaparak üzerine döktüm. Ben masayı hazırlarken dış kapı açıldı ve evin içine annemin ve babamın şen sesleri doluştu. Ardından ise ben sofrayı hazırlayana kadar onlarda namazlarını kılıp hemen geldiler. Babam mutfağa girdiği gibi ilk önce hemen bana sarıldı.
"Selamın aleyküm evimin çiçeği." Babama sıkıca sarıldım. Başka bir erkekten ilgiye ihtiyacım yoktu çünkü babam her zaman en güzel şekilde o ilgiyi bana veriyordu.
"Aleyküm selam babammm." Babam sarılmamızı bitirip beni kolunun altına aldı ve hazırladığım sofraya baktı.
"Maşallah güzel kızıma. Ellerine sağlık."
"Afiyet olsun." Abim de mutfağa girince bizim ekip tamamlanmış oldu. Annem ve babam her zaman ki gibi yan yana oturdular. Abim ve bende yan yana oturduk. Abim bir anda masanın altına eğildi.
"Aha biliyordum. Çift kumrular sizi. Bırakın elleri. Burada iki tane bekar var." Babam hızlıca abime uzandı ve tam ensesine bir tane vurdu.
"Çok istiyorsan evlen git lan bu evden." Abim hızlıca masanın altından çıktı ve babama baktı.
"Evlatlık olduğumu düşünmeye başladım artık." Babam abime garip garip baktı.
"Evlatlık olsan sence senin gibi birini seçer miydim ben?" Abim hiç bozuntuya vermedim kafasını hayır anlamında salladı. "O zaman niye soruyorsun it herif?" Abim bana baktı ve dudaklarını büzdü. Hemen onu omuzundan tuttum ve kafasını omuzuma yasladım.
"Şşşttt. Sen benim abimsin. Üzülme canikom iki kardeş gecesi yaparız geçer." Abim yavaş yavaş kafasını salladı ve beni onayladı.
"Tamam yeter canım. Sofrayı iyice tiyatro sahnesine çevirdiniz. Hadi Bismillahirrahmanirrahim." Annem ilk kaşığı aldıktan sonra babam annemin çatalını aldı ve onun ile yemeye başladı.
"Sencede bazen mide bulandırıcı olmuyorlar mmı?" Abim kafasını omuzumdan kaldırdı ve bana tiksinmiş bir ifade ike baktı. Bende aynı şekilde abime baktım.
"Bazen mi?" İkimiz de aynı anda başımızı iki yana salladık ve yemeğimizi başladık. Annem ve babamın aşklarına ne kadar iğrenç veya mide bulandırıcı desekte ikimiz de böyle bir evlilik istiyorduk. Bizimkisi sadece şimdilikti. Çünkü abim ile küçük iken bir keresinde bu konuyu konuştuğumuzda ikimiz de itiraf etmiştik ama o zamandan beri asla bir daha itiraf etmedik.
Yemeğe bizde başladık ve gerçekten kendi ellerime sağlık dedim. "İşe girdim mi Abbas?" Abimin eli havada kalmıştı. Onun yüzüne baktığım da yutkunduğunu gördüm. Yavaşça dizine dokundum ve onu sakinleştirmek istedim.
"Yok baba olmadı orası." Babam yavaşça kafasını salladı.
"Değmeyecek bir insanın peşinde koşmak veya onu gözünün önünde bulundurmak sadece sana acı verirdi zaten oğlum. Emin ol böylesi daha iyi oldu senin için. Hem ayrıca artık kendi işin var." Kaşlarımı çatarak babama baktım. O ise sadece abime bakıyordu.
"Nasıl yani baba?" Babam elindekileri bıraktı ve abime daha dikkatli baktı.
"Yıllardır Abdullah ile hayalini kurduğumuz dükkanı açıyoruz inşallah. Sen ve Zeyd de başında duracaksınız. Hemde işiniz olmuş olacak. Şimdiden hayırlı olsun aslan oğluma." Abim ve babam birbirlerine bakarak sadece duygusal bir şekilde gülümsediler. Babamın ve Abdullah amcanın yıllardır hayaliydi beraber bir dükkan açmak. Aslında zaten Abdullah amcanın bir araba dükkanı vardı ama babam ile hayelleri olan dükkan her şeyi satan bir dükkandı. "Hemde boykotlu ürünler olmayacak." Babama bakarak kocaman gülümsedim.
"Canım babam be!" Hepimiz gülümsemeler eşiliğinde yemeğimizi yedik ve en sonunda yemek faslı bitmişti. Annem ve babam içeriye geçmişti abim ve bana ise mutfağı toplamak kalmıştı.
"Bunlarda zaman geçirmek istiyorlarsa gelsinler beraber toplasınlar burayı." Abim sinirli sinirli bulaşıkları yerleştirken bende sofrayı çırpmak için camı açtım. Açmam ile büyülenmem bir olmuştı çünkü dışarıda lapa lapa kar yağıyordu. "Çıkalım mı? Çok seversin karda yürümeyi." Kardan daha güzel olan abime baktım. Bu kadar düşünceli olması hoşuma gitmişti.
"Olur gidelim ama annem ve babam da gelsin." Abim kaşlarını kaldırdı ve bana baktı.
"Adam elinde olsa bizi yurda vericek karısı ile baş başa kalmak için. Sence bizim ile beraber çıkar mı?"
"Doğru söylüyorsun. Ama yinede deneyelim." Kafasını salladı ve elindekileri hızlıca yerleştirdi. Bende hemen elimdekini katladım ve yerleştirdim. İkimiz de hızlıca mutfaktan çıktık ve içeriye girdik. İçeriye girdiğimiz gibi annem ve babamı gördük. Ama neyse ki ilk gören abim olmuştu. Annem babamın göğüsüne uzanmıştı ve beraber babamın telefonuna bakıyorlardı. Abimi sorması için dürtükledim.
"Baba biz dışarıya çıkıyoruz. İsterseniz sizde gelin?" Babam yavaşça kafasını kaldırdı ve abime baktı.
"Sence ben karım ile olan bu anımı bozup sizin gibi iki habeş maymunu ile dışarıya çıkar mıyım?" Abim ile birbirimize baktık.
"Tek evlatlık olan sen değilsin bence abi?" Abimde onaylar gibi kafasını salladı.
Annem yavaşça babamım göğsünden kalktı ve babama baktı. "Aslında benimde canım sıkıldı. Bizde çıkalım." Babam ilk önce anneme sonra bize baktı.
"Sizin gibi iki habeş maymunu ile çıkarım tabikide." Abim hemen bana baktı.
"Yemin ederim hayatımda gördüğüm en hanımcı insan babam ya. Hanım köyl-" Abim daha lafını bitiremeden ona doğru gelen terlik abimin kafasına çok kötü bir şekilde çarptı. Abim kafasıno tutarak ilk önce babama ardından ise babamın ona attığı annemin olan topuklu terliğe baktı. Topuk kısmı kafasına denk gelmişti. "Adam komando mübarek." Kafasını daha sıkı tuttu.
"Senide evlenince görücez Abbas bey. Kızım gidin üstünüzü giyinin hadi." Abimin koluna girdim ve onun ile ilerledim. Kafasına elimi attım ve kanamış mı diye baktım ama hiç bir şey yoktu. Şişlik bile yoktu.
"Abartma artık. Hiç bir şey yok." Abim bana baktı ve gözlerini devirdi. Ardından ise tek hamle ile beni sırtına aldı. Kafam aşağı doğru sarkıyordu ama sesimi asla çıksrtmadım. Beni odama kadar getirdi ve beni kapınım önüne bıraktı. "Teşekkür ederim getirdiğin için."
"Rica ederim prensee hanımımız." Dilini çıkartıp hemen gitti. Arkasından sadece güldüm ve hemen odama girdim. Üzerime siyah örtümü ve siyah feracemi giyindim. Üzerime ise kahverengi montumu aldım. Cebime ise telefonumu ve eldivenimi koydum ve hemen odamdan çıktım.
"Ben çıkıyorum." Onları bekleyene kadar canım çıkardı benim.
"Tamam." Annemin sesi ile hemen botlarımı giyindim ve evden çıktım. Yüzüme değen karlar ile gülümsedim ve gökyüzüne baktım. Muhteşem ötesi bir görüntüydü bu. Yavaş yavaş ilerledim ve bahçeden de çıktım. Bahçeden çıkmam ile bir ışık gözüme vurdu. Mahallenin başından geliyordu ve git gide bana doğru yaklaşıyordu. Kim olduğunu anladığım sırada Zeyd abinin motorunum tekeri kaydı ve tam önümde motor ile beraber takla attı. Motoru bir yana kendisi ise bir yana yuvalandı. Çok hızlo gidiyordu. En sonunda sırtını elektrik direğine çarparak durabildi.
Ne yapacağımı şaşırmıştım hızlıca yanına doğru koştum ve yere oturdum. Kasının vizörünü hızlıca açtım ve kafasını sabitledim. Gözleri neyse ki canlı bakıyordu. "Abi iyi misin?" Gözlerime daha da anlamlı baktı. Ama şu an ben onun bakışlarını düşünecek durumda değildim. Hemen telefonumu çıkarttım ve 112'yi aradım. Mahallenin ismini ve olayı söyledikten sonra hemen geleneklerini söyleyip telefonu kapattılar.
"Şehide." Kasktan dolayı sesi boğuk geliyordu. Yavaşça yüzüne doğru eğildim.
"Efendim Zeyd abi?"
"Şehide. Yüzün kar yağarken daha güzel." Kalbimin atışını hissedebiliyordum. Gözlerim gözlerini buldu. Bana öyle derinden bakıyordu ki onun acısıno unutacaktım neredeyse. "Bana abi deme Şehide. Çünkü ben seni bir kardeş olarak görmüyorum." Nefesim boğazıma tıkanmıştı. Kulaklarıma inanmak istemedim. "Gözlerin bana rüzgar sarhoşluğu veriyor. Hiç bir motorda senin gözlerine bakaraken ki kadar haz almadım ben." Derin bir nefes aldı. Ama ben o derin nefesi alamadım. "Gözlerin bana ilaç gibi geliyor Çeçen kızım."
Dünya durmuştu. Zaman durmuştu. Hayat durmuştu benim için. Oydu. Gözlerim gözlerinde asılı kaldı. Çekemedim gözlerimi ondan. O da çekmek istemiyormuş gibi baktı gözlerime. Nefes alamadım. Alsam kokusu çiğerlerime işleyecekti. Ama almazsam işte o zaman ölecektim. Çeçen kızıydım ben. Ve artık bunu benden başkası da biliyordu. Derin bir nefes aldım. Kokusu çiğerlerime işledi. O da derin bir nefes aldı. Kokum çiğerlerine işledi. Gözleri ise son olarak gözlerimi gördü ve kapandı.
❄❄❄
° ELHAMDÜLİLLAH °
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |