9. Bölüm
MozaikKule / SAHİPSİZ NOTLAR / 9. BÖLÜM ❄

9. BÖLÜM ❄

MozaikKule
mozaikkule

° BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM °

 

 

❄❄❄

 

 

Abimlerin yanımıza gelmesi ile hemen yüzümdeki tebessümü sildim. Abim yavaşça elimden tekerlekli sandalyeyi aldı ve sürmeye başladı.

 

"Taksi çağırmayacak mısın?" Abimim omuzuna elimi koydum ve durmasını sağladım.

 

"Ev zaten yakın. Hemde hava almış oluruz." Hava çok soğuk değildi ama Zeyd abinin üzerinde ince bir kapşonlu vardı. Yırttıkları kapşonluyu ne yapmışlardı bilmiyordum ama bu üzerinde ki daha inceydi.

 

"Zeyd abi üşürse?" İkisi de bana bakıp yandan yandan gülümsediler. Ardından ilk Zeyd abi konuştu.

 

"Motorcu adam üşümez merak etme." Üşüyeceğinden adım kadar emindim. Ama yinede onları bozmadım. Umursamaz bir şekilde omuzlarımı silktim.

 

"Siz bilirsiniz." İkisi de havalı havalı önüne döndüğünde bende kızların yanına doğru gittim. Onlarda kendi hallerinde ilerliyorlardı.

 

"Abime bu şekilde bakmak daha da zor olacak?" İkra'nın sözü üzerine ona kaşlarımı çatarak baktım.

 

"Niye ki?" Ben ona öyle bakarken o bana inanamaz gibi baktı. Ne olduğunu anlamamıştım.

 

"Zaten ailenin nazlı bebeği. İyice nazlanacak." Anladım der gibi başımı salladım ve ikisinin de sırtını sıvazladım.

 

"Allah yardımcınız olsun. Aslında benim bir fikrim var." İkisi de bana ne olduğunu sorar gibi baktı. Bende önümüzde ilerleyen abim ve Zeyd abiyi gösterdim. "Bu ikisini babamların açtığı yeni dükkana bırakalım her sabah. Ne halleri varsa görsünler. Nasıl fikir?" İkiside sinsice gülümsedi çünkü kimse bu ikisi ile bu şekilde uğraşmak istemiyordu. Ben bile abim ile uğraşmak istemezdim.

 

"Bence harika. Yarın gitsinler erkenden. Babama da söylerim gönderir bu ikisini de." Müzeyyen'in sözü biter bitmez aramızda minik bir kıkırdama çıkmıştı. Ardından ise hızlıca abimlerin yanına gittik ve ben abimin koluna girdim. Kızlar da sol tarafımda durdular.

 

"Ben yorduldum." Abim bana yandan bir bakış attı. Ne vardı yani bunda? Bende insandım ve yorulmaya hakkım vardı. Bende ona aynı şekilde bir bakış attım. Aramızda çok garip bir an gerçekleşse de sorun değildi. Artık onun ile en saçma anlar bile en normal anlar gibi olmuştu.

 

"Şehide ağzımı açtırma sokak ortasında. Şu gerizekalı hasta olmasa sırtıma alırdım. Ama bu hayvan önüne bakmadan beyaz ışığa doğru gittiği için sadece kendi madur değil. Bencil köpek." Zeyd abi şok içinde arkasını döndü ve abime baktı.

 

"İstemiyorsan sürme kardeşim. Sana zorla mı sür dedik?" Abim bir anda sürmeyi bıraktı ve Zeyd abinin önüne geçti.

 

"Sür lan kendin." Elini uzatarak elimi tuttu ve abim ile beraber onları arkada bırakarak yürümeye devam ettik. Gözlerim sürekli arkamdaydı çünkü kızlar bile zorlanıyordu. Çünkü taşlar düz olmadığı için sandalye ilerlemiyordu. Önüme dönerek abimi durdurdum.

 

"Kızlara yazık. Baksana bir milim bile oynamıyor." Abim derin bir nefes aldı ve arkasına baktı. Pişman olmuştu bile. Elimi bırakmadan geri onların yanına gittik ve abim geri Zeyd abinin sandalyesini tuttu ve hızlı bir şekilde sürmeye başladı. Ama ne Zeyd abi bundan rahatsız oldu nede abim. Bizde kızlar ile arkalarından koşturmaya başladık.

 

Zeyd abi arada arkasını dönüp bana bakıyordu ve ardından ise geri önüne dönüyordu. Böyle yapmasını istemiyordum. Kendimi korumak ve sadece evleneceğim insana saklamak istiyordum. Bakışlarımı bile. Mahallenin yoluna gelene kadar yine bir kaç defa baktığını fark ettim ama ben onu bakmayınca artık bundan vazgeçmiş olmalı ki artık bakmıyordu. Mahalleye girdiğimizde abim Zeyd abiyi bıraktı ve İkra'ya baktı. "Burdan sonrası sizde. Zaten yol düz rahat gider. Yoruldum. Kollarım koptu." Zeyd abi ne abime bakıyordu nede bana. Sadece başını önüne eğmiş alçılarına bakıyordu. Abim Zeyd abinin önüne geçti ve yere doğru eğildi. "Ne oldu lan? Niye moralin bozuldu?" Zeyd abi yavaşça gözlerini kaldırdı ve abime baktı.

 

"O beyaz ışık acaba bana ne zaman gelir diye düşünüyorum." Gözlerimi ayıramadım ondan. Bir insan nasıl bu kadar rahat olabilirdi? Nasıl bu kadar profesyonel olabilirdi? Doğru o bu işlerde iyiydi. Abim sadece güldü ve Zeyd abinin alçıda olmayan dizine vurdu.

 

"Merak etme böyle devam edersen yakındır o beyaz ışın sana gelmesi." Bende yalandan gülümsedim ve gözlerimi yere indirdim. Ona baktıkça daha da kötü olacaktım. Abim Zeyd abinin önünden kalktı ve bana baktı. "Hadi Şehide sen hasta olmadan gidelim. Kızlar sizde hızlıca geçin." Onların evinde daha yakındık o yüzden sorun etmeden abimin koluna girdim ve arkamı dönerek kızlara baktim.

 

"Hayırlı geceler." Onlara güle güle der gibi ellerimi salladım. Onlar da benim gibi ellerini salladılar.

 

"Hayırlı geceler." Onlardan da cevabımı aldıktan sonra önüme döndüm. Önüme dönmem ile yüzümün düşmesi bir oldu. Nasıl sevebilmişti beni? Ortak yönümüz bile sadece Allah'a inanmaktı. Ne değişmişti onun için? Gözlerim botlarımın ezdiği karı izliyordu. Düşüncelerim ise arkamda bıraktığım yaralı adamdaydı.

 

"Çok yorucu bir gündü. Direkt kendimi yatağa atmak istiyorum." Abime baktığımda gerçekten yorulmuştu. Kazadan sonra zaten her şey nedense yorucu gibi gelmişti. Bende fazlası ile yorgundum. Ama cebimde ki kağıdı okumak daha önemliydi benim için. Onu neredeyse unutacaktım.

 

"Bende çok yoruldum. Biraz ders çalışır hemen yatarım." Elini kafamın üzerine koydu ve kafamı sevdi. Ona garip garip baktım.

 

"Aynı babama çekmişsin. Her şeyin ders. Her şeyden önce ders." Elini kafamdan çektim ve göğüsüne sarıldım.

 

"Sende aynı annem gibisin. İlk önce aile sonra ders diyorsun. Bence uyumluyuz. Hee bu arada yarın sayfanı babam alıcak." Abim kendi kendine hafız olmak istediği için evde kendisi bizim ile beraber ezber yapıyordu. Ben hafız değildim çünkü ezber gücüm o kadar fazla değildi. Ama bende hadisler konusunda ve ilim konusunda abimden daha iyiydim.

 

Bir anda dönüp bana baktı. "Doğru o yarındı değil mi? Ahhh bu gece iyice sayfayı halletmem lazım." Gülümsedim ve koluna iyice sarıldım. Onun bu kadar azimli olması çok güzeldi.

 

"Unutma senin ismin Abbas. Abbas (r.a) gibi Kur'anı yalayıp yutarsın inşallah." Abim öyle deme der gibi baktı. Ezberi güzeldi ama onun tembellik daha güzeldi.

 

"Ben kim Abbas (r.a.) kim? Benzetmen bile beni yerin dibine sokar kızım." Sarıldığım koluna vurdum.

 

"Saçmalama. İsmin onun ki ile aynı. Bende azmin de onun gibi olsun diye dedim. Yoksa sen kim Abbas (r.a.) kim? Aynı cümlede bile garipsiniz zaten. Yamuk duruyorsun." Abimin kafama vurması ile bir kaç adım ondan geri gittim. Eli çok ağırdı. Sinir ile bu seferde koşarak elimi yumruk yaptım ve bende ona vurdum. Ama bir anlık heyecan ile koluna vurmak yerine elim yüzüne geldi ve tam kulak kısmına bir yumruk atmış oldum. Vurmamın etkisi ile ya tarafa karların içine gömüldü abim. Korku ile hemen yanına eğildim. Yüzünü tutuyordu. "Abi iyi misin? Vallahi yanlışlıkla oldu. Abi cevap versene?" Abimin kafası kara gömülmüş gibiydi. Kafasını tutarak kaldırdım ve etrafıma baktım. Kimse yoktu. Ama abim de kalkmıyordu. Elime bir kar aldım ve yüzüne sürdüm.

 

Ben sürerken bir anda beni omzularımdan tuttu ve yan tarafına attı. Ağız üstü karın üstüne düşmüştüm. Ağzıma ve gözüme giren kar ile minik bir çığlık attım. Bütün bedenim karın soğuğu ile donmuştu resmen. Abim karın içinden kalktı ve yüzümü kara bastırdı. Soğuk ile bedenim çırpındı ve ancak ben bağırmak için ağzımı açtığımda beni bıraktı.

 

"Kızım babama söyleyelim seni eğitime göndersin. Bir kadında bu güç ne ya? Beynimin içi oynadı." Hemen yerden kalktım ve ona tekme atmaya çalıştım. Hemen kaçtığı için tekmem boşluğa denk gelmişti.

 

"Ya sen manyak mısın? Gözümün içine kar girdi. Hadi kör olursam aptal." Bu sefer yeniden yere eğildim ve yerden aldığım kar topu ile ona doğru koştum. Benim koşmam ile o da koştu. Bacakları benden daha uzun olduğu için ben koşana kadar o evin önüne varmıştı bile. Sinirden ağlamak üzereydim. Hemen elimde ki karı bıraktım ve cebimde ki kağıdı kontrol ettim. Yerinde sapasağlam duruyordu. Abim bana dil çıkartarak bahçeden girdi ve gözden kayboldu. Onun kaybolması ile arkama baktım. Zeyd abi gilin evine. Sadece salonlarının lambası yanıyordu. Hemen başıma önüme eğdim ve eve doğru söylene söylene ilerledim.

 

"Hayır yani neyine bakıyorsam. Çok istiyorsan adamı git söyle niye gözlerini harama çeviriyorsun ki? Kafamı vurucam şu duvara da o da haram." İyice deliye dönerek bahçeye girdim. Abim kapıyı açık bırakmıştı. Hemen botlarımı çıkarttım ve eve girdim.

 

Eve girmem ile bedenime değen sıcaklık daha da üşümeme sebep olmuştu. Hemen üzerimdelileri çıkarttım ve odama girdim. Saat zaten geç olmuştu. Bizimkilerin odasının lambası yanıktı. Herkes tek başına takılıyordu. Hemen cebimde ki not kağıdını çıkarttım ve masamın üzerine okumadan koydum. Üzerimdekileri yerlerine yerleştirdikten sonra hemen masamın başına oturdum ve bıraktığım not kağıdına baktım. Okumak nedense korkutuyordu beni. Kendime taktığım ve hayalim olan o lakabı bilen biri vardı. Ama nasıl bildiğini bilmemem ise ayrı bir korkutucuydu. Yavaşça elime kağıdı aldım ve okumaya başladım. Diğerlerine göre daha uzundu. Aynı bir mektup gibiydi.

 

"Güzel Çeçen kızım benim. Seni her gördüğümde atan kalbime söz geçiremedim ben. O aydan ve sevdiğin kardan bile güzel olan yüzüne bakmaya kıyamadım ben. Sahipsiz notların sahibini öğrenmek istediğini biliyorum ama beni kabul etmeyeceğinden korkuyorum. Çünkü ben seni ne kadar sevsemde sana ne kadar ayak uydurmaya çalışsam da senin hayalinde ki adam değilim belki de. Bu gece saat 8 de kapının önüne çık ve yüzleş benim ile Çeçen kızı."

 

Zeyd abinin yazdığı saatten sadece bir kaç dakika önce çıkmıştım ben. Görecektim zaten onu. Bilecektim kim olduğunu. Ama kaderde böyle öğrenmek varmış. Onu kabul edebilir miydim ki? Artık biliyordum. Sahibinin kim olduğunu biliyordum ama kendime yediremedim. Çünkü böyle bir adam benim gibi bir kadını nasıl sevebilirdi ki? Peki ya benim gibi bir kadın böyle bir adamı nasıl severdi? Ayrı dünyaların çok ayrı insanlarıydık biz. Onu nasıl sevecektim ben? O beni nasıl sevmişti? Anlamıyordum.

 

Bir adamın bir kadını sevmesi kolaydı ama bir kadının bir adamı sevmesi zordu. Çünkü kadın cam kadar hassas olan bir kalbini bir bilinmezliğe emanet edecekti. Ya o adam o kalbe adam gibi bakacaktı ve hiçbir çatlak veya kırık olmayacaktı ve kadın mutlu olacaktı. Yada o adam kalbi kıracak, çatlatacak veya parçalara ayıracaktı. İşte o anda bile kadın sevdiği adam için yine o yaralı kalbinde çatlakların, kırıkların arasında adam için bir çiçek ekmeye çalışacaktı. İşte bir kadının sevmesi bu kadar zor ve bir o kadarda bilinmezlik içindeydi.

 

Notu yavaşça diğerlerinin arasına koydum. Ben ona camdan olan kalbimi emanet edebilecek miydim? İşte benim için hayatımın en zor bilinmezliği buydu. Sahipsiz notlar olarak kalsalardı belki de benim için daha karmaşık olmayacaklardı ama şimdi konunun içine benim kalbim de gitmişti. Onu seviyor muydum bilmiyorum ama ona baktıkça içimde oluşan o garip hisse söz geçiremiyordum ve bunu biliyordum.

 

Gözlerimden sebepsiz yere akan yaşlara engel olamadım. İçimde ki karmaşayı anlatacak kimsen yoktu benim. Nasıl anlatacaktım ki zaten? Oğulları gibi gördükleri adama karşı bir şeyler hissedebiliyorum mu diyecektim? Yada o bana karşı bir şeyler hissediyor diyecektim? Yavaşça yerimden kalktım ve mescide gittim. Namaz kılacak halim yoktu. Ama Allâh tek çarem oydu. Allah. Beni benden iyi bilen ve bana böyle bir imtihan veren Allah'a gidecektim tabiki de.

 

Kur'anımı elime aldım ve rastgele bir sayfa açtım. Son sayfalardan açmıştım. Öyle bir ayet okudum ki bütün sıkıntılarım geçmişti benim için.

 

( BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM ) Senin için bağrını açmadık mı? İndirmedik mi senden o yükünü? O sırtında gıcırdamakta olan (ve bu şekilde sana eziyet veren) yükünü? Senin şanını yüceltmedik mi? Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık var. Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var! O halde boş kaldığında yine kalk yorul! Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!

 

İnşirah suresinini okudukça okudum. Ezberimde olmasına rağmen baka baka okudum. İçime iyice işlesin diye. Müslümanlarım, Peygamber efendimizin (s.a.v) zor zamanında inmiş olan ayet onlara ferahlık verirken bana mı vermeyecekti? Kendi derdimden utandım bir an.

 

Yavaşça Kur'anımı kapattım ve yerine geri koydum. Ardından ise yavaşça mescidden çıktım ve odama geçtim. Hayat sanki hafiflemişti. İslam bu kadar güzeldi işte. Aslında İslâm'da kadın beğendiği erkek ile görüşemez diye bir şey yoktu. Kadın helal dairesi içinde görüşürdü. Beğenirse evlenirdi. Belkide bunu yapabilirdim ama benim korkum İslâm değildi ki. Benim korkum iki ailenin birbirini kardeş gibi görmesiydi.

 

Perdemi açtım ve penceremden dışarıda yağan kara baktım. Bir kar kadar naif olan kadını en güzel İslâm koruyordu. Ama insanlar buna baskı veya gericilik diyordu. İslâm da kadına el kaldırmak diye bir şey yoktu. Koca kadına şaka dışında vuramazdı ama kadın vurabilirdi. Erkek dışsrıda çalışıp kadına bakmak zorundaydı. Aslında baktığınızda erkek İslam'da kadının çalışanı gibiydi. En basiti kadının parası erkeğe haramdı.

 

Gözlerim karşı tarafta ki eve takıldı. Evin penceresine. Hiç kimse yoktu ama orası onun odasıydı. Orayı seyrederken aklıma düşen peçeye girme fikri ile derin ve içli bir nefes aldım. Hayalimdi ama nefsim el vermiyordu. Çok istiyordum ama nasıl yapacağımı bilmiyordum.

 

Geri camdan çekildim ve perdeyi kapattım. Herkes uyumuştu ama beni uyku tutmuyordu. Telefonumu aldım ve yatağıma geçtim. Tek çarem artık uyumaya çalışmaktı. Telefonumu açtığımda yabancı bir numaradan bir mesaj aldığımı gördüm. Mesaja tıkladıktan sonra yataktan yavaşça kalktım ve oturur pozisyona geçtim.

 

055...: Geceler her zaman güzel. Ama göremediğim saçların eminim daha da güzeldir Çeçen kızım.

 

Numaranın kime ait olduğunu biliyordum ama yıllardır birbirimizde numaramız yoktu. Bir anda bana böyle yazması çok garibime gitmişti. Kaydetmeyi düşünsem de vazgeçtim.

 

: Abi numaramı nerden buldun?

 

Ben yazar yazmaz hemen aktif olmuştu ve mesajıma hemen baktı.

 

055...: Şehide kız kardeşlerim de numaran var. Bence bunca yıl yazmamam saçmaydı.

 

Konuşmayı bitirmeyi istiyordum. Ama onu da kırmak istemediğim için ona bir anda görüldü atıp çıkmam doğru olmayacaktı.

 

: Doğru abi. Unutmuşum kusura bakma.

 

İçim içimi kemiriyordu.

 

: Bir şey mi oldu abi?

 

: Abime mi ulaşamadın?

 

: Abime haber veririm hemen.

 

Cevap biraz geç gelmişti. Elleri alçıda olduğu için zor yazıyordu kesin.

 

055...: Sevdiğim kadına yazamaz mıyım?

 

Onun görmediğini bilsem de gözlerimi devirdim.

 

: Yazamazsın abi. İslam'da bu yok.

 

Çok mu sert yapıyordum bilmiyorum ama bu şekilde kendimi daha iyi hissediyordum.

 

055...: Kandırma beni Çeçen kızı. Okudum ve dinledim. Eğer seven insanlar varsa birbirlerini tanımak için konuşabilirlermiş. Karşında cahil bir müslüman yok artık Çeçen kızım.

 

Onun faizin haram mı diye sorduğunu biliyordum. Böyle bir şeyi bilmesi bile iyi bir ilerlemeydi onun için.

 

: Birbirleri ile evlenmek isteyenler için o abicim. Ben daha cevabımı vermedim sana. Hayırlı geceler.

 

Telefonumu kendimden biraz uzaklaştırdım ve yazacağı cevabı beklemeye başladım. Çok uzun yazıyordı yada alçı yüzünden yazamıyordu.

 

055...: Bir gün Çeçen kızım, bir gün sende isteyeceksin beni. Ve söz veriyorum hep istediğin yerde olacağım. Aydan bile güzel yüzlüm, Çeçen kızım. Sana da hayırlı geceler tatlı rüyalar.

 

Mesajına ne cevap vereceğimi bilemediğim için mesajına ay emojisi koydum ve utanç ile hemen telefonumu kapattım. O böyle güzel konuşurken ben nasıl ona doğru çekilmeyecektim. Eskiden benden nefret eder gibi bakıyordu. Ama şimdi gözlerinde ki o nefret gitmişti ve yerini aşk almıştı. Ne kadar güzel görünsede karşısında bir aptal yoktu. Bir insan yıllarca kardeş diye baktığı, nefret ettiğini söylediği birinden bir anda hoşlanamazdı. İşin içinde bir iş vardı yada kendi içinde ki aşkı yıllarca çok iyi saklamıştı.

 

Telefonumu kenara koydum ve geri yattım. Az önce uyku gelmeyen gözlerim şimdi karanlığa bürünmüştü. Uyku bütün bedenimi ele geçirmişti. Ama aklımda ki düşünceler uyurken bile girmemişti.

 

 

 

 

 

❄❄❄

 

 

 

 

 

° ELHAMDÜLİLLAH °

 

Bölüm : 09.01.2025 11:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...