
Bölüme başlamadan önce o güzel oylarınızı ve satır arası yorumlarınızı eksik etmeyin canlarım olur mu? Sizi hissedebiliyor olmak beni hem çok sevindiriyor hem de bir o kadar motive ediyor... Her biriniz satırlarımı okuduğunuz ve zamanınızı ayırdığınız için minnettarım. Hepinizi çok seviyorum.😌❤️🔥
Kurgu hoşunuza gidiyorsa eğer çok şanslıyım demektir sevdirebildiğim için.
Hazırsak başlayalım o halde, yazım hatalarım olursa affedin şimdiden. Keyifli okumalar dilerim!🌹
instagram | wattyisigi & pazinwattpad
SEKİZİNCİ BÖLÜM
"Ringde kan çıkacaktı, adam hakim olamıyordu içinde yatan hislere. Aklı ve kalbi çakışıyordu, biri galip gelecekti. Yıllarca kadından uzak bir halde aklını dinlemek zorunda kalmıştı ancak yanındayken söz geçiremiyordu aklına. Kalbi galip geliyordu, bu adamı değiştiriyordu. Hoşuna gitmiyordu."
isabel larosa , older
"Edim gördüğün üzere iyi Savcı, gidebiliriz artık." Uyuyan bedeni seyrederken işittiğim sesle arkamda duran bedene doğru çeviriverdim bakışlarımı. "En azından uyanmasını bekleseydik?"
Edim için neden bu kadar çırpındığımı bilmiyordu.
Annem hakkında bildiği şeyler vardı ve hala daha bazı şeyleri hatırlayamıyordu. Ben aylarca onun için özenle ilgilenmiştim. Bir bebeğim olsaydı, ona bu kadar özveriyle yaklaşmazdım kesinlikle. Bakışlarımı tekrar uyuyan bedene doğru çevirirken yanına adımlayacağım esnada büyük elleriyle beni durdurmayı başardı. "Gördün dedim yaşadığını, ne o öldü mü sanıyorsun?" Şüpheyle Karan'ı izlerken omzunda duran elini ellerim arasına aldım. "O parmakların uslu dursun, yanlış yerlere dokunuyor." Gözleri hafifçe kısılırken elimi okşayarak elini çekti geriye doğru.
"Parmaklarımın nereye dokunmasını isterdin? Söyle oraya dokunayım." Benimle bu dalga geçmeyi asla bırakmayacaktı. Seviyordu ciddi olmasa bile kendince kirli konuşmayı. "Kirli konuşamıyorsun, ağzın iyi laf yapamıyor." Dudaklarımda oluşan gülümsemeye karşılık verirken saçımı okşadı hafifçe.
Saçıma takıntısı var gibiydi anlaşılan.
Okşamayı çok seviyordu.
"Saçlara karşı bir takıntın mı var senin, okşamayı çok seviyorsun?"
"Okşamayı mı, Poyraz'ın veya bir başkasının saçlarını okşamıyorum."
"Ama benim saçlarımı okşuyorsun?"
"Yavrum sen Poyraz mısın?"
Garip bir döngüye girmiştik şu an.
"Ha olsam okşamazdın yani!"
"Herkes deliye hasret ben akıllıya!"
Tam bu esnada Edim'e yaklaşmıştım.
"Benden şüphe mi ediyorsun yoksa?"
Gözlerinin içine bakarak Edim'in nefesini kontrol ettim. Neyse ki bir problem yoktu, yaşıyordu. O benim için birer anahtar niteliğindeydi, aynı benim de Karan'ın gözünde birer anahtar olmam gibi. "En büyük düşmanım tam karşımda duruyor, güvenmemi mi beklerdin ihtiyar?"
Gözleri kısılırken başını olumsuzca iki yana doğru salladı.
Tam bu esnada kulübenin dışarısından iki el silah sesi duyuldu. Gece vakti kimin nesiydi bu?
"Ne oluyor?" Karan belindeki silahı hızla çıkarırken hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Eliyle kolumdan canımı acıtmaktan korkarmışçasına çok sert olmayacak bir şekilde tutarak, "Atlama öyle sazan gibi ben önden giderim." dedi sert bir sesle. Gözlerimi devirirken dudaklarımı dudaklarına doğru yaklaştırarak fısıldadım. "Sert hallerini yatağımızda göster. Seni kurtarmaya gidiyorum bebeğim, karşında kimin durduğunu unutuyorsun!"
Savcı vardı onun karşısında.
Gözleri kısılırken bedenimi süzüverdi hafifçe. "Haklısın." dedi elleri arasından aldığım silahına hiçbir ses etmezken. "Senin bazen kim olduğunu, neler yapabildiğini ve yapabileceğini unutuyorum."
İma dolu ses tonu sinirimi bozsa bile onu ciddiye almamaya çalıştım çünkü onun genel haliydi bu. Hep böyle konuşuyordu.
Odadan alelacele çıkarken Karan'ın belinde susturucu takılmış bir diğer silah daha olduğunu da o silahla hayatımı mahvedeceğini düşünmüyordum.
Ben o odadan ayrılırken, gerçeği gören iki kişi vardı.
Bizi sapık gibi seyreden iki adam.
Biri Arslan'dı.
Kuzeni olan kişi.
Diğeri ise Uygar'dı.
Ahu'yu silahı olarak kullanacak olan adam.
"Kim var orada!" Elimde duran silahla küçük kulübenin etrafında ilerlerken kapının olduğu taraftan iki el silah sesi daha geldi ve ben kendimi aniden birinin kucağında buldum. Daha doğrusu kendini bana siper eden Karan, üzerime çullanmıştı. "Tanrım kaç kilo adamsın, beni dışarıda kim varsa o değil sen öldüreceksin!"
"Nasıl istersen güzelim, kucağıma alayım seni? Yerde öleceğine kucağımda ölürsün." Nefretle mırıldandığı cümleyle beraber bedenimi hızla ittirerek yere düşmemi sağladı. Tanrım, deli miydi bu adam?
"Öküz müsün sen? Öyle yere mi atılır? Ölüme terk etseydin daha iyiydi." Temkinli adımlarla kapıya yaklaşırken gözleri kısıldı hafifçe. "Ölüme terk etmek mi? Bana yakışmaz, ben seni kendi ellerimle öldüreceğim. Söz veriyorum son nefesini benim sayemde vereceksin."
Bunu büyük bir dalgayla söylemişti, ciddi değildi dile getirdiği şeyde. Sessizce yerden kalkarak yanına silahla yaklaşırken kapıyı açmadan önce sessizce üçten geriye sayıverdi bana bakarak. Kapıyı açtığı gibi silahı karşımıza tutarken hiç kimseyi görememek, ikimizin de kısa bir an afallamasına sebep oldu.
Karan'ın bakışları etrafı incelerken benim gözüm direkt olarak yerde duran bibloya takıldı. Onu gördüğüm an kime ait olduğunu anlamıştım.
Kahretsin!
Bunun burada ne işi vardı?
"Kızıltuğ." Bakışları bana dönerken kilitli kaldığım yere bakışlarını indirerek tanıdık olan bibloya doğru ilerledi. Ona dokunacağını hissettim. "Sakın." Dudaklarım arasından öfkeyle dökülen kelime, onun duraksamasına sebep oldu. "Ona dokunma."
O, babamın davasında aranan gerçek cinayet aletiydi. Bunun burada ne işi vardı? Katille konuşabilmek için gizlice yanımda tuttuğum telefonun titrediğini hissederken lavaboya doğru ilerledim yavaşça. " Dışarıyı kolaçan et, ben bir havlu alıp geliyorum."
Lavaboya girerken cebimde duran telefonu hızla açarak gelen bildirimi okudu gözlerim.
Maskeli Katil yazmıştı.
"Benim peşimden gelmezsen Roza, yakarım ikimizi de yana yakıla. Söyle bana, olacak mısın yanımda? Şeytan yanında baş tacını aramakta. Ya benimle birlik olacaksın ya da hayatından olacaksın. İlk hediyeme merhaba de, Karan'ın gözünden düşeceksin iyice."
Gözlerim sinirle kapanırken ellerim arasına aldığım havluyla beraber hızlı adımlarımı tekrar kapıya doğru ilerlettim. "Burası bomboş, göz dağı vermek için dağ evime birkaç el ateş etmişler. Korkutmak istemişler ama bunun burada ne işi var? Zaten incelemeye göndermedik mi, temiz çıktı sonuçlar."
Karan bu gördüğü bibloya anlam veremiyordu. Havluyla elime aldığım bibloyu yavaşça ahşap masanın üzerine bıraktım. "Biri belli ki bizimle eğlenmek istiyor, ne bileyim ben neden aynısı burada?"
Ona dürüst olacaktım çünkü tam şu an katil Karan'ın gözünde beni kötü birisi yapmaya çalışıyordu. Bunu yalanlar ve iftiralarla yapıyor oluşu beni sinir ettiğinden dürüst oluyordum yoksa Karan kesinlikle umurumda değildi.
"Aleti kim bıraktı bilmiyorum ama bana birisi saklamam için zamanında elime tutuşturdu ve ben sorgulamadan yapmak zorunda kaldım."
Dürüst yaklaşmıştım işte.
"Cinayet aletini sakladığımı bilmeden sakladım, büyük ihtimalle bu cinayet aleti." Gözlerimin dolduğunu hissederken kısa bir an nefes alamadım.
Cinayet aletinin burada olmaması gerekiyordu. "Tanrı sesimi duydu sanırım şu an kopya olmayan cinayet aleti elimizde olduğuna göre. Söylesene, o kadar iyi sakladığın alet nasıl buraya gelebildi, kimin ihanetine uğradın Ahu?"
Başımı olumsuzca iki yana doğru salladım. "Bilmiyorum, ben emir kuluyum. Bana denileni yaptım sadece." Derin bir nefes çektim içime. "Ve büyük ihtimalle katilin parmak izlerini taşıyor bu alet."
Belkide...
Babam.
Babamın parmak izlerini taşıyordu bu alet.
"Saklamana kim yardım etti Yazgı dışında? Sadece ikiniz olduğunu sanmıyorum. "Ayrıca," derin bir nefes çekti içine.
Duygularımı kontrol edememiş olduğuma inanamıyordum. "Her insanın zayıflıkları vardır Savcı, bu aleti kendi ellerinle teslim edeceksin. Bunca zaman nasıl kendin sakladıysan, bu davayı kendin çözmeni sağlıyorum. Benim gibi kirli bir adamın, adalet için yardımcı oluyor olması çok güzel bir şey. Kendi çıkarın için sağlamadığın tüm adaleti kendi ellerinle sağlayacak ve tüm pislikleri teker teker sen temizledikten sonra mesleği yapmana engel olacağım, sonsuza dek. Düşünsene, savcıymış gibi davranan hain bir kadın ve yer altının kurucusu olan kurnaz bir mafya. Biz kötü ama bir o kadar da iyi bir ikili olurduk."
Ne saçmalıyordu bu adam?
Bu davalarla uğraşması da bu yüzdendi.
Zamanında kimin hakkına girdiysem tükürdüğümü bana yalatacaktı yani? Saçmalıktı bu, kendi adaletimi çiziyordum ben.
Tamam kendi işimi hakkıyla yapmıyordum ancak Karan yine de istediği gibi konuşamazdı benimle. "Benim işim hakkında biraz daha ileri geri konuşursan acımam, seni boğarım Kızıltuğ!" Gözleri kısılırken dudaklarının kıvrılmasına engel olamadı. "Boğar mısın? Buna cesaretin-"
"Bak bu tırnaklarla sana neler yaparım, aklın hayal edebiliyor mu?" Kısa bir an parmaklarımı gösteren ellerimi ardındansa bedenimi inceledi. Yüzünde haylaz bir gülüş belirirken bu durumdan fazlasıyla zevk alıyordu. "Bilmem, benim bu tırnaklarla yapılabilecek bildiğim bir şeyler var ama boğmak onların içerisine girmiyor. Sırtımda olması gerekiyor, hayal dünyan bu sahneyi kaldırır diye düşünüyorum."
Tanrım!
"Al gör o halde sırtında gezinecek olan tırnaklarımı!" Parmaklarımı acımadan boynuna sararak bastırdım. Uzun oldukları için hem acıtıyor hem de çiziyordu. Karan kısa bir an dengesini sağlayamayarak geriye doğru savsaklarken duvara doğru yapıştık. Sırtında olmayacağı kesin olan parmaklarımla boğuyordum şu an onu.
"Kızımın gücü bu kadar mı yoksa? Seninle gerçekten çalışmalıyız, bu gidişle sana zarar verenlere karşı kendini koruyamazsın." Benim zayıf olduğumu rahatlıkla dile getiriyordu. Karan'ın beni sertçe tutup dengeyi rahatlıkla sağlaması için tek koluna uyguladığı güç yetti.
O gerçekten de çok güçlüydü.
"O tırnaklarla nefesimi mi kesmek istiyorsun? Boğmana gerek yok güzelim, sırtımda gezdir tırnaklarını. Her bir dokunuşunla nefesim kesiliyor zaten."
Bakışları kısa bir an dudağıma kayarken inatla gözlerine bakmayı sürdürüyordum. "Senden ders almak falan istemiyorum, şu güç gösterilerini sana hayran olan kadınlara göster. Benim midemi bulandırmaktan başka hiçbir işe yaramıyorsun. Gözlerim dudaklarımda değil, çek o bakışlarını dudaklarımdan." Gözlerini tekrar gözlerime doğru çıkardı.
Söylediklerimi sanki hiç işitmemiş gibi görmezden geldi ve şehvetle mırıldandı. "Durmadan yalıyorsun ve çok dolgunlar Ahu. Parmaklarım bu dudakları okşarken zonkluyor, nasıl bir etkiye sahipsin sen böyle?"
Kısa bir an kendime gelemedim itiraf ettiği şeyle birlikte.
Ya da gelememiş gibi yaptım, benim üzerimde etkisini görebildiğini sansın diye.
O kadar manipüle yeteneği yüksek bir adamdı ki.
Daldığımı hissediyordum.
Başıma giren ağrıyla beraber aniden Karan'a tutunma ihtiyacı hissederken gözlerim kısa bir an kapanmıştı.
Efil'den
Açık kapıdan içeriye giren tanıdık bedene bakışlarım kayarken ciddiyetimi korumaya çalışarak hızla kendimi birkaç adım geriye doğru ittirip silkelendim. "Ah şey." Konuyu hızla dağıtmam gerekiyordu. "Sormuştun ya nasıl sakladığımı, benim için çok değerli birisi saklıyordu bunca zaman." Poyraz neyi kastettiğimi ilk anlam veremezken bakışları ahşap masaya kayıp gördüğü aletle beraberi konunun ne olduğunu biliyormuş gibi anlamlı bir şekilde hızla bana çevirdi bakışlarını.
Benim için o saklamıştı bunca zaman.
Bir sorun olursa de Yazgı'ya atacaktım suçu kurtulmak için.
Hafifçe iki yana doğru başını sallarken söylememem için sessiz kaldı.
Karan'ın bakışları tekrar donuklaşırken duygu duvarını acımadan tekrardan ördü. Hızla kendimi toparlamış olmam dikkatinden kaçmamıştı, etkisinden hızlı çıktığımı görüyordu.
"Demek sonunda aleti yakalamayı başardılar ha?" Karan'ın öfke dolu bakışları ona dönerken kırdığı potu hızla fark ederek sıyırmaya çalıştı ve bana doğru döndü. "Savcı olsan bile gerçeklerin ortaya çıkışına engel olamıyorsun gördün mü bayan yenge? Sizin sonunuzu böyle getireceğiz işte biz."
Ucuz atlatmıştı.
Kısa bir an göz göze gelirken ikimizin gözleri konuştu sadece. Karan derin bir nefes vererek, "Havlu yetmez, lavabodan git eldiven al ve bunu hastaneye götür. Test yapsınlar. Cevabını ben zaten biliyorum ama mahkemede sunmamız gerekecek." dedi gerginlikle.
Poyraz düşünceli bir şekilde alete bakıyordu. "Kim yapar böyle bir şeyi?" Cinayet aletinin ortaya çıkışı moralini bozmuştu. "Kim ortaya çıkması için bize yardım eder? Biz bunun aynısını bulduğumuz zaman cinayet aleti sanarken, kim sana ihanet ederek kapının önündeki ön halıya kadar koyarak getirir sana Ahu?"
Maskeli katil sinirinden yapmıştı bunu.
İhaneti kaldıramazdım ben.
Karan Edim'in olduğu odaya doğru ilerleyerek gerginlikle birkaç saniye yatağının olduğu tarafı izledi ve hafifçe yutkunarak bakışlarını geri bana çevirdi. Sol gözümü hafifçe kırparken soğukkanlılığını koruyarak kapısını yavaşça örttü ve deri koltuklara doğru yavaşça oturdu. Geldiğimizde burası soğuk olduğu için şömineyi yakmıştı. Bu evde sadece Edim'in odası sıcak tutuluyordu.
Artık tüm odalar soğuk olacaktı...
Yavaşça son bir kez bakmak için odaya ilerlediğim esnada kimse beni tutmadı.
Karan telefonda bir şeye bakıyordu şu an ve Edim'i görmek isteyeceğimi dert etmiyordu anlaşılan.
Kapıyı yavaşça kapayarak silahı ellerim arasına aldım ve susturucusu olup olmadığına baktım.
Elbette vardı.
Acımadan kafasına nişan alarak beş el sıkarken aklımdan sadece sevdiğim adamın ismi geçiyordu.
Karan'ın ailesinden alacağım bir intikam olmasaydı biz gerçekten de çok mutlu bir ikili olabilirdik.
Edim'in ölmesi gerekiyordu.
Bana annem olacak o kadını vermeyecekti zaten.
Edim'in telefonu komodinin kenarında duruyordu. Hızla mesajlara girerek kendime tıkladım ve kendime mesaj yazmaya başladım.
"Ahu, bu mesajı okuyorsan ben artık yaşamıyorum demektir. Beni öldürmeye geliyor, Karan beni öldürecek. Ondan uzak dur, nefret et ondan! Büyük ihtimalle beni kurtarmak için çok geç olacak."
Karan her geçen gün Edim'e eziyet ediyordu, ölüm onun için bir kurtuluştu bir nevi. Annemi getirecek olsaydı da yaşaması onun için daha ızdıraplıydı.
Telefonu bırakarak büyük bir ciddiyetle ilerleyerek odadan çıkıverdim.
Poyraz'ın bakışları bana kayarken gülümsedi.
"Adalet duygusu olmayan bir kadınsın sanıyordum ama şu an fark ediyorum ki sen kendi adaletini çiziyorsun. Paralı asker gibisin yenge, işine gelene yardımın var."
Kısmen bu söylediği yanlış sayılmazdı ancak elbette sessiz kalamazdım. "Bir daha sen de benim rütbem ya da mesleğim hakkında ileri geri konuşursan Poyraz," elimdeki silahı alnına yaslayarak fısıldadım. "Pekmezini akıtır efendine içecek niyetine içiririm. Benim asabımı bozma!"
Dudakları üzgün bir yüz ifadesiyle beraber büzülürken bakışları elimde duran silahın üzerindeki özel işlemeli imzaya kaydı. "Abi sen yengeme silahını mı verdin!"
Bunu öyle büyük bir gerginlikle söylemişti ki, yüzünden düşen ifadeyi anlamsız bir biçim de seyrediyordum. "Ne var ki bu silahta?" Yüzü düştü önce ardından abisinden onay istercesine bakındı yüzüne.
"Elleri arasına daha çok yakışıyordu Ahu'nun, adımın baş harfini taşıyan bu silaha da onun adını yazdırmalıyız. İkimiz yan yana, yana yana."
Bakışlarımı şömine ışığının yarasını kapattığı yüzüne yansıyan ışık eşliğinde konuşan adama çevirirken bana soğukkanlılıkla baktı. Ardından ise Poyraz'a doğru dönerek olumsuz bir biçimde hafifçe başını sallayıverdi. "Bu silah." diyerek hüzünle söze girdi Poyraz tekrardan. "Karan abinin babasınındı, Keskin abinin silahı. Yıllar önce komaya girerken kanlı elleri arasından çekip aldı. Bu silahtan çıkan mermi, sevdiği kadının kalbini deldi."
Keskin Ekrem Kızıltuğ, kendi eşini kalbinden vuran ve kalbe ihtiyaç duymasına sebep olan bir adamdı.
"Karan abinin annesini yıllar önce kaçırdılar yenge, hala daha kayıp ve kalp yetmezliği var. Annesi, ölüyor."
Yaptığı bir ima vardı.
"Kalp yetmezliği."
Korkuyordu başıma bir şey gelecek olmasından.
Karan'ın annesine ihtiyaç duyulan kalbi taşıyordum çünkü ben.
Kalp yetmezliği.
Uygun kalp bulmak çok zor bir şeydi.
Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken, "Babası eşinin ölümüne mi sebep oldu yani?" dedim ikisinden de merakla bir cevap beklerken. Karan adımlarını yavaş yavaş yanımıza yaklaştırdı. "İleride gerçekleri kendisi görsün Poyraz, ben dile getirirsem yine inanmayacak çünkü." Bakışları göğsüme doğru kayarken, "İleride anlayacaksın sana neden ihtiyacım olduğunu. Ellerim arasında öleceksin derken şaka yapmadığımı da çok iyi anlayacaksın. O beyaz ışıklar yüzüne vururken."
"Hadi gidelim artık." Karan Poyraz'a hafifçe baş işareti yaparak cinayet aletini almasını ve çıkmasını istedi. O aletin ortaya çıkmasını sağlayan maskeli katildi. Bana çok kötü bela olacaktı, biliyordum. Beni takıntı haline getirmiş gibi hissediyordum ve Karan'ın yanında oluşum hiçbir şekilde hoşuna gitmiyordu.
Eğer o arabaya binmeseydim şu an belki de böyle sinirlenmemiş ve beni ortaya atmamış olacaktı ancak o mesajda, onun yanında olmazsam eğer her şeyimi ortaya dökeceğini söylüyordu.
En fazla ne yapabilirdi ki?
Benim de sabrımın bir sınırı vardı, ne yani? Biz oyun mu çekiyorduk burada? Karan sessizce beni seyrederken yüz ifademi anlamaya çalışıyordu. "Ne düşünüyorsun?"
"Bu mesele hakkında mı?" Sessizce başını salladı. "Bilmiyorum." dedim soğukça. "Babanın sağlıklı biri olmadığını tahmin ediyordum zaten ben, şaşırtmadı." Gözlerini hafifçe kapayıp geri aynı yavaşlıkta açıverdi. "Bunu diyeceğini tahmin etmiştim."
"Kendini sağlıklı bir insan sanıyorsan, sana yapacağım en büyük iyilik seni hastaneye kapatmak olurdu herhalde." Yüzüne hafif bir gülücük peydah edinirken, "Bırakta bu hikayenin hastalıklı başrolleri olalım. Herkes iyi, herkes normal, biz olalım seninle anormal? Yakışmaz mı bize be savcım?" dedi kafiyeli bir şekilde konuşmayı tercih ederek. Aynı Maskeli Katil gibi... Yüzünde yer alan gülücük gerçekten de bulaşıcıydı. Parmaklarım yarasına dokunacakken kendisini geriye çekmeye çalıştı. "Lütfen." dedim adlandıramadığım, garip bir his bedenimi tekrardan sararken. "İzin ver, gizleme yaranı. Sen böyle de çok yakışıklı bir adamsın." Fondöten sürdüğü yara izini parmaklarımla temizlerken iz kendisini daha fazla belli etmeye başlıyordu ve o, sessiz bir biçimde beni seyrediyordu.
"Sen bana dokundukça neden böyle hissediyorum?" Ses tonunda yatan duygu içinin ürpermesine sebep olurken gülümsememi eksik etmemeye çalışıyordum. Bazen mutlu olabilmek için beyni yaşıyormuş gibi kandırmak gerekiyordu. "Nasıl hissediyorsun?" dedim merakla çıkan sesimin ayarını sağlayamayarak.
"Her bir dokunuşun zevkten kıvranmamı sağlarken aynı zamanda da bedenimi uyuşturuyor gibi. Sen ne tür bir bağımlılıksın böyle? Eroin gibisin, senden kurtulmak için kendimi yırtıyor acı çekiyor ve bir o kadar da çektiriyorum ancak sana bir o kadar da muhtacım."
Kötü bir adamdan iyi bir benzetme beklememeliydiniz. "Neden nefretimde açan çiçekleri suluyorsun Ahu? Neden o yaprakları okşuyorsun?" Nefretini diri tutamamak onun moralini bozuyordu. Beni her gördüğünde öldürmek istediğini dile getiriyordu ancak bunu her zaman bana hissettiremiyordu.
Nefret edemiyordu çünkü.
Edemezdi.
Beni köpek gibi seviyordu.
Karan Kızıltuğ'un da dediği gibi savcı kimliğini kullanan hain bir kadına çoktan kaybetmeye başlamıştı bile ancak bunu fark etmesi için biraz daha erkendi. "Senden nefret etmek istiyorum." Dudaklarından acıyla döktü bu cümleleri, sanki söylemek istemiyormuş gibi. "Senden nefret etmeliyim. Neden aklımı çeliyorsun?"
"Bu ellerimle okşadığım yaraya iyi davranmalıyım." Cümleme iyi devam edeceğimi sanıyordu. Dudaklarımı dudaklarına yaklaştırarak fısıldadım. "Aklına hükmedeceğim ve sen benim ellerim arasında ambale olacaksın. Bu yüzünde yer alan yaranın bin mislini bedeninde açacağım, geçmeyecek şekilde."
"Geçmiyor zaten." Gözlerini kapattı hafifçe. Dudaklarımı yaranın üzerine götürerek öpüverdim hafifçe. Çok saçma bir an yaşıyorduk tam şu an da. "Acıyor mu?" Dudaklarım arasından dökülen bu cümlenin anlamını çok iyi bir şekilde anlıyordu. "Hayır." dedi yavaşça geriye doğru çekilerek. Elimi elleri arasına alarak kalbinin olduğu tarafa götürdü. "Yara değil ama burası acıyor. İlacını aldı yaram artık acımıyor ama bunu yapma. Sana alışırsam bağımlı olurum, zaafım olursan da ölürsün ufaklık."
Beni hiçbir zaman öldüremeyeceksin.
Bunu çok iyi biliyorsun.
Elimi göğsünden çekerek göğsümü koluna doğru sürtüp adımlarımı dış kapıya doğru ilerleyiverdim Arkamdan geldiğini hissediyordum. İncelemeye götüreceklerdi ve her şey daha da karışacaktı.
Arabanın ön kapısını açarak hızla oturdum ve arka bagaja birkaç şey bırakırlarken içimin aniden darlanmasıyla, tekrar inmeye çalıştım arabadan. "Ne oldu?" Karan kapımı tutuyordu. "Edim'i son bir kez görmek istiyorum, kötü hissediyorum." Sırtı yay gibi gerilirken hızla bu duruma engel oldu.
Benden sonra oraya girmişti ve Edim'in yaşamadığını biliyordu ancak benim bunu yaptığıma ihtimal vermiyordu.
Bu yüzden görmemi istemiyordu.
Şu an Ahu burada olsaydı kesinlikle girmem için delirirdi.
"Kapatıyorum kapıyı Savcı, gördün göreceğini. Onu almalarını söyleyeceğim, iyi zaten." Poyraz'la kısa bir an bakıştılar. İnatla kapıyı açmak için kendimi itecekken, "Sakın!" diyerek gürledi. "Görmeyeceksin dedim sana Edim'i. İyi diyoruz ya sana kızım, ölmedi hala daha. Az önce gördün zaten suyunu çıkarma şu işin!"
Hala daha?
Ölmesi için an kollar gibiydi.
Sinirle kapıyı kapatarak onların da binmesini bekledim. Edim benim için çok önemli değildi ancak Ahu için önemliydi. Ona bir şey olursa kendimi en bu gittiğim yolun en başına atmış kadar gerilemiş sayabilirdim. Poyraz araba kalkarken bakışlarını ardımızda kalan kulübeye çevirdi gerginlikle. "Kim senin bölgende ateş açmaya kalkar abi? İznin olmadan bunu nasıl yapar?"
Karan Kızıltuğ istemezse kimse silah bile çekemezdi. Buna biz tehdit yolu ve diktatörlük diyorduk ancak o elbette bu durumu kabul etmiyordu. Arabanın içerisinde çalan telefonu yanıtlayan Karan gerginlikle konuştu. "Söyle Ateş."
"Abi magazinde çıkan haberleri gördün mü? Serap Vural'ın, eski sevgilisiyle kaçtığı konuşuluyor." Sırtım yay gibi gerilirken bedenimi ani bir hızla öne doğru ittirdim. Ne demişti o?
"Serap Vural eski sevgilisiyle mi kaçmış?" kaçardı tabii, şaşırmıyordum. Onu bulduğum yerde öldürecektim.
Gözlerim sinirle kapanırken derin bir nefes verdim. "Abi, merak etme sen kadının yerini bulmamıza çok yok. Geri istediğin mekana getirteceğiz." Karan kısa bir an bana dönerek gözlerimizin kesişmesini sağladı ve ardından hiçbir şey söylemeden telefonu Ateş'in yüzüne doğru kapatıverdi.
Poyraz ortamın neşesini arttırmak için, "En azından şu yolu sakin bir şekilde atlatalım. Abi ne o? Hatun tribi atmaya mı başladın yoksa? Görüşürüz demeden kapattın ikinci karıcığına." Gözlerim hala daha arama üzerindeyken, "O kadına ne yapacaksın?" dedim gerginlikle.
Bunu bilmem gerekiyordu.
"Neyi hak ediyorsa onu yapacağım." Bilerek böyle konuşuyordu, onun hakkında bir şeyi bilmemi istemiyordu. Hayatına müdahale etmem onun hoşuna gitmiyordu. "Ne yaptı bu aile size? Vural'lara olan bu öfken de neyin nesi?" Poyraz'la gözlerimiz tekrar kesişirken bana karşı bakışları hüzün dolu oldu.
"Ellerimde acı var Savcı." dedi direksiyonu sıkı sıkı tutan ellerini işaret ederek. "Bu eller arasında tonlarca acı yükü kaldırmaya çalıştım ancak sonu, soğuk bir yer oldu. O aile bana, aileme çok şey borçlu. Ben, o aileyi bitirene kadar onlara bu dünyada rahat yok. Hepsi ellerim arasında ölmek için kıvranacaklar, teker teker!" İmayla söylediği benzetmeye takılırken bakışlarımı cama doğru çevirdim üzgünce.
Karan'ın sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyordum. Küçükken bile koltuk kavgasını o kadar çok yapıyordu ki ailem, Kızıltuğ'ların ellerinden alabilmek için ellerinden geleni yapmış olduklarından emindim.
"Düşük olan modunuzu yükseltmek isterdim ama pek başarılı olacağım söylenemez. Vural'larla bir meselen olmadığı için bu kadar stres yapmana gerek yok bayan yenge. Villaya varana kadar bir oyun oynayalım bence."
Karan Poyraz'ın yanını işaret ederek içerisinde yer alan meyve sularını çıkarmasını istedi. "Karadutlu olan Savcı'nın, sen de orada ne varsa otlan." dedi.
Karadut.
En sevdiğim meyve suyuydu.
Unutmamıştı.
Eskiden ne zaman istesem bana kutu kutu getirtiyordu.
Tadımız tuzumuz yokken Poyraz'ın durduk yere ortaya çıkan enerjisine gerçekten anlam veremiyordum. Gözlerimi devirirken Poyraz'ın elime bıraktığı şişeyi açarak içmeye başladım. Karan da bu esnada sessizliğini korudu. "Hayatım lütfen ama! Bak, hamile halimizle üzme biz-" Cümlesini tamamlamasına engel olan şey Karan'ın sağ eliyle yüzüne çarpması oldu.
"Başlatma lan hamilene! Dua et Ahu var, yoksa hoş olmayacağın şeyler yaşatırdım sana."
"Yüce İsa! Araba fantezisi mi!"
"Ya ya, bol kanlı bir fantezi. En sevdiklerinden."
"Ahucuğum görüyorsun değil mi, kıyamıyor işte bana-"
"Kes lan sesini, boş boş konuşma da ne yapıyorsan yap. Bıktım artık senden!" Poyraz havada bir öpücük atarak gözlerini kıstı. "Eli yine sert, anlamadık sanki. Sert sevdiğini böyle gösteriyor işte." Karan aynadan kısa bir bakış attı ve tüm ortamın nefesi hızla kesiliverdi. Poyraz korkuyla gülümseyerek bakışlarını bu sefer bana doğru çevirdi. "Yenge!" Yüzümü ben de ona doğru çeviriverdim hafifçe. "Bu bizi Hannibal ya da Dahmer gibi çiğ çiğ yemeden bir soru şutla bize." Gözlerimi devirirken omzuma hafifçe vurarak, "Mızıkçılık yapma." dedi somurtkan bir yüz ifadesiyle. Karan'la tekrar göz göze gelirken, "En sevdiğim hayvan?" diyerek çok klişe bir soru sordum.
"Senin en sevdiğin köpek hayvandır bence." dedi cümleyi ters kurduğunu fark edemeyerek. Poyraz bu durumu fark edene kadar ben ve Karan dudaklarım arasından çıkan kıkırtıya engel olamamıştım bile.
Bilerek yaptığının farkındaydım ancak çaktırmadım.
"Neye gülüyorsunuz fakirler!" O da bizimle beraber gülüyorken gözlerini kıstı hafifçe. "İnsanlık ölmüş mona lisa? Tencere kapak gibisiniz."
Karan'ın sert sesi araba içerisinde duyulurken işittiğim cümleyle beraber yüzümün düşmesine engel olamadım. "İmkansızlığı temsil eden bir hayvan." Bakışlarımız kesişti hızlıca ve aynı anda dile getirdik.
"Siyah Kuğu."
"Siyah Kuğu."
Dudaklarında hafif bir gülümseme belirirken gözlerimin dolmasına engel olamadım.
Küçüklüğüme götürdü bu kelime.
Flashback
"Burada ne arıyorsun?" Yanına yaklaşan bedene bakakaldı kız. "Hey hey! Neden ağlıyorsun Efil?" Timur kardeşinin ağladığını fark ederek hızla yanına çöktü. Küçük kız abisinin arkasında duran yabancının gelmiş olmasına bile sevinemez bir haldeydi. Elleri arasında kanlar içerisinde duran Siyah Kuğu'su ölüyordu. "Timur abi!" dedi acıyla. "Ölüyor, matmazel ölüyor. Ona bir şey olmuş, kan olmuş tüm s..su..." Kekeliyordu.
Matmazel onun kuğusuydu.
Her bir gözyaşını seyreden çocuk yumruğunu sıkarak olanları seyrediyordu. "Ağlama." dedi üzgünce. "Ben sana Siyah Kuğu alırım, ne olur üzülme. O zaten hastaydı." Aklına ilk geldiği yalanı söylemişti. Tek istediği kızın gözyaşlarının durmasıydı. Yavaşça Timur'un yanına eğilerek kızın gözyaşlarını sildi özenle.
"Abi, bizi neden sevmiyorlar? Artık aynı evde bile yaşamıyoruz... Görmüyor musun Giray ve Ediz çok mutlu peki ya biz? Neden annem bizi sevmiyor?"
Timur yalan söyleyemedi.
Gerçekler ortadaydı çünkü.
"Her hikayenin bir günah keçisi olur, o şanssız kişiler de biziz. Ama söz veriyorum, ben seni asla bırakmayacağım."
"Annem biraz bile sevmeyecek mi bizi peki?"
"Sırf en küçük kardeşimiz kız diye ona bu küçük yaşta neler yaşattığını gördüm ve o ölmek üzere Efil. Annemin bizi sevmesini bekleme, bırak. Abin olarak ben severim bizi, benim sevgim her şeye yeter..."
Genç adam bu hayata erken olgunlaşmak zorunda kalmıştı, annesi ve babası onunla beraber değildi çünkü.
Kızın bedenini kolları arasına alırken can çekişen hayvanın kurtulamayacağının farkındaydı. İkinci cinayetini orada işledi, boğazını sıkarak öldürdü zaten kurtulamayacak olan hayvanı. Boğazından vurulmuştu ve can çekişiyordu.
Karan ise onları üzgün bir şekilde izliyordu.
Kehribar gözlü çocuk, vicdanını kaybediyordu.
Adeta ölüm makinesine dönüşüyordu, acımasızlaşıyordu.
Babası gibi.
Karan Kızıltuğ ileride babası gibi bir ölüm makinesine dönüşecekti.
*
"Ağlama." Karan'ın sesiyle kendime gelirken kısa bir an yutkunamadım. "Ben sana istersen Siyah Kuğu alırım Ahu, gözyaşlarına sebep olacak kadar sevdiğin bir hayvan olduğunu bilmiyordum." O anın acısı tekrar dolmuştu kalbime, göğsüm bin parçaya ayrılmıştı acıyla. "Alır mısın gerçekten?" Gözyaşlarıma doğru uzanan eli tam dokunacakken geriye doğru çekildi ve takım elbisesinin mendilini bana uzattı. "Sil gözyaşlarını, istemen yeter. Geçmişte ne oldu ya da bir şey oldu mu bilmiyorum ama üzülme."
Bu yol boyunca son konuşmamız olmuştu.
Poyraz ise benim gibi duyduğu bu kelime ile aniden transa girmişti ta ki Karan onun ağzına tekrar vuruncaya kadar. "Hepsi senin yüzünden oluyor küllük! Savcının gözyaşlarına sahip olduğun için canına okuyacağım senin."
Poyraz omzumu hafifçe okşayarak gözlerini Karan'a dikti. "Ne olur davalık olalım, adaleti bayan stilettolu yengem versin. Adalet mülkün temelidir biliyorsunuz ki."
Gerçekten de konuştukça batıyordu ve saçmalıyordu.
Eve varana kadar uyumayı planlıyordum.
Gözlerim kapanırken son bir ses işittim.
"İlaç attın değil mi içeceğine? Ondan uyuyakaldı."
"Çok yorgundu Poyraz, onun biraz olsun uyumasını istiyorum. Son günlerde iyi değil, daha da kötü olacak zaten. Bu ilaç iyi gelecek ona."
"Yapma abi." diyordu gittikçe uzaklaşan ses. "İntikamın uğruna kabullenemediğin o hissi içine gömme, yakma hepimizi."
Ancak o yakacaktı.
Önce herkesi.
Sonra ailemi.
Ve en son da beni.
Ancak ben yanmayacaktım.
Yanan onlar olacaktı.
İlahi Bakış Açısı
Kehribar gözlü adam kadını yatağına yatıralı yaklaşık bir saat oluyordu ve geçen o bir saatten beridir spor salonunda ağır bir antrenman içerisindeydi. Bu gece yapılacak olan ringde ezeli düşmanı ile karşı karşıya olacaktı ve çıkarları olmasa onu oturduğu masaya başını ölü bir şekilde gömebilirdi.
Kendisini çok zor tutuyordu. Ter içerisinde kalan tişörtünü üzerinden bir hışım çıkarırken büyük ayna karşısında kendisini seyrederek su içmeye başladı.
Bedeninle yer alan yara izleri, geçmişinin acı dolu birer hatırasıydı. Birkaç saniye içerisinde biten su şişesini hızla yere fırlatırken elleriyle terden sırılsıklam olmuş olan saçlarını eliyle geriye doğru ittirdi. Boynunda duran kolye gözleriyle kesişirken özlemle okşadı kolyeyi. "Geçmişinden kaçamazsın derdin anne, haklı olman canımı nasıl yakıyor bilemezsin."
Ahu düşmanının kızıydı ve geçmişte çok fazla canları yanmıştı.
Karan o zaman da seviyordu Ahu'yu.
Bu kolye küçüklüğünün anısıydı. Sevdiği kızın ona verdiği son hediyeydi, özenle saklıyor yıllar geçse bile boynundan çıkarmıyordu.
Ahu'nun hediyesiydi.
Kuğu kolyesiydi.
Karan'ın sembolü haline gelmişti.
"Seni bir daha görmem imkansız bile olsa bu kolyeye bakınca beni unutmayacaksın!" diyordu kız ona.
Haklıydı da.
Adam unutmuyordu onu, unutamazdı.
Ona yaşattıklarını unutmadığı gibi Ahu'ya olan aşkı her geçen gün büyüyordu.
Geçmişiydi Ahu, çocukluk aşkıydı o kız. Onun için kendi örgütünden bile elini eteğini çekmeyi göze almıştı ancak Ahu her seferinde, Karan'ı ölümün kollarına itmiş, karşı tarafta yer almıştı.
Karan'ın kötü biri olduğunu Ahu'ya inandırmıştı ailesi. İntikam meselesi, ikisinin arasında yer alan en büyük problem olmuştu.
"Geçmişin geleceğine yön vermesin, yapmak zorunda oldukların için neler feda ettin. Aşk saçmalıktır Karan, kendine gel!" Ayna karşısında kendisiyle konuşurken onu dinleyen Poyraz'dan habersizdi.
Ringte kan çıkacaktı.
Poyraz biliyordu Ahu'nun Pamir'in yanında olacağını ve abisi delirecekti. Karan böyle şeylere taviz vermeyen bir adamdı ve aylardır bu kapışma olacakken Ahu'yu onun tarafında görecek olmak kesinlikle beklemeyeceği bir şeydi.
Geriliyordu.
Tek korkusu Ahu'nun Pamir'i kullanarak yakın olma çabasına girmemesiydi. Kitaplarda değillerdi çünkü. Karan'ı tanıyordu, ikisinin de ölümü çıkarırdı orada.
Acımazdı.
Aşkına bile ihanet ederdi, tıpkı Ahu'nun yaptığı gibi.
"Abi çıkmamız gerekiyor, saat yaklaştı."
Karan aynanın yansımasından onu izleyen adama doğru çevirdi bakışlarını. "Bugün çok kasvetli bir gün, sen de hissediyor musun Poyraz?"
Adam gerginlikle yutkunurken Karan gülümsedi hafifçe. Adımları üzerine doğru ilerlemeye başlarken her bir adımı ortamın havasını iyice kısıyordu. "Ben bu hayatta neyi affetmem?" Bakışları anlam doluydu.
"İhaneti abi."
Omzunu okşadı sertçe. "Güzel, ihanet edene neler yapacağımı da iyi bilirsin."
Poyraz kafasında kuran bir adamdı.
Karan biliyordu.
Poyraz'ın bir işler çevirdiğinden şüpheleniyordu.
"Ne imasıydı abi, ne anlamalıyım? Biri bir yanlış mı yaptı?"
Karan yüzündeki gülümsemeyi hafifçe düşürürken hayali maskesini çıkarıverdi. "Hiç oğlum, Pamir için diyorum. Bana kim yanlış yapabilir? Gözümün içine baka baka?"
Yavaşça ilerlemeye başladı. "Her ne yapıyorsan gözüme takılmasın, yakalamayayım. Eğer yakalarsam bu sefer seni affetmem Poyraz."
Ardından hızlı adımlarla odayı terk etti.
"Yüce İsa sen görüyorsun!" Eliyle alnını sıvazladı hafifçe. Hızla odayı terk ederek adımlarını bahçeye doğru ilerletti. Herkes Maserati'leri hazırlamıştı ve gidecekleri yer çok yakın değildi.
Yaklaşık 15-20 dakikaya yakın bir süredir abisinin gelmesini beklemekle geçen bu sürenin ardından Karan saçları ıslak bir şekilde dışarıya çıktı. Belli ki duş almıştı.
Poyraz'a arabaya geçmesi için başıyla işaret ederek hızla arka koltuğun kapısını açtı. Gözleri Ahu'nun olduğu odanın camına doğru çıkarken onları izleyen kadınla karşı karşıya kaldılar.
Efil hafifçe baş selamı verdi ona. Poyraz ise aynı şekilde hürmetle karşılık verirken arabaya biniverdi hızla. Zamanın geçmesini bekliyordu kadın, kan çıksın istiyordu o ringte.
Efil ne kadar aşık olsa da Ahu'nun tek isteği intikamdı, öfke doluydu.
Efil'i Ahu'dan ayıran tam olarak buydu.
Biliyordu.
Felaket geliyordu.
"Abi yengem mesleğini yapamayacak mı şimdi? Tam olarak ne planlıyorsun? Hem mesleğini elinden alacağını söylüyorsun hem de hala daha davalarla cebelleşiyor." Karan beklediği soru karşısında hazırlıkla cevap verdi.
"Sence? Bu saatten sonra yapabilir mi sanıyorsun? O cüppeyi gerçekler ortaya çıksın diye takacak ve kendi elleriyle kapattığı davaları önce adalete teslim edecek. O cübbeyi kendi işlerini halledebilsin diye takmadı." Poyraz Ahu'nun işini gerçekten de yapamayacağını öğreneceği zaman nasıl delireceğini az çok tahmin ediyordu.
Karan aynı zamanda devletle de bir noktada işbirliği yapıyordu.
Hakim Hakan bile Kızıltuğ'un emrindeydi.
Kadının savcı olmasının bile bir amacı varken Karan onu bilerek işinden edecekti. "Dilekçe verdim Hakan'a, o da Ahu'nun hastanede tedavi gördüğünü ve bıçaklandığını kanıtlı belgelerle gösterdi. Kayıtları biliyorsun zaten şu an izinli gözükerek muaf tutuluyor ancak işe dönmesine izin vermeyeceğim. Ahu çok istiyorsa babasının şirketine geçebilir, ikinci hissedar o çünkü."
Karan Kızıltuğ çok fazla soru sorulmasından hoşlanmazdı. Sessizlikle geçen yolun ardından geldikleri mekana kısa bir göz gezdirdi Poyraz.
"Sadece dövüşeceksiniz abi biliyorsun değil mi? Gözünü seveyim gazına gelme o sallanan mandalın. Tek amacı seni sinirlendirmek."
Karan gözlerini hafifçe kısarak arabanın arka kapısını açıverdi yavaşça. "Kaşınıyorsa, kaşırız Poyraz. Ben üzerime yürüyene bakmamazlık yapmam. O ringde kim kimi sikiyormuş görecek pezevenk!"
Korumalar hızla arkasından ilerlerken Poyraz yaklaşan tanıdık arabaya doğru çevirdi bakışlarını. Gelen Pamir'di.
Ancak eksik söylemişti.
Pamir tek değildi.
Efil'de yanında, onunla beraberdi. Şimdiden olacak senaryoları aklında tutuyordu.
Öldürmek fiili Karan için çok normal ve kolay bir durumdu ancak Pamir yer altı için önemli bir anahtardı. Arabulucuydu ve en az Karan kadar arkası güçlüydü.
Kaldı ki Pamir, Karan'ın bir zamanlar güvendiği nadir dostlarından biriydi...
Konseyi ikiye bölmek gibi bir durumdu Pamir'in ölümü. Bu yüzden sürtüşmekten ileri gidemiyorlardı.
Bu cümlenin bir diğer anlamı, Karan her şeye rağmen kıyamıyordu.
Tabii bugüne dek. Efil'i gören Karan'ın ne yapacağını kimse kestiremiyordu ancak iyi karşılamayacaklarını biliyorlardı. Karan'ın çevresinin büyük çoğunluğu bu ringde olacak ve onların bu anına şahitlik edeceklerdi.
"Karan içeride mi?" Pamir ciddiyetle dile getirirken cümlesini, Poyraz o esnada Efil'i izlemekle meşguldü. Aslında şu an Efil olduğunu o kadar belli ediyordu ki. Ses fazlalığını görmezden geliyordu. "Hata yapıyorsun kardeşim, abim o ringe hepimizi gömecek ve pekmezimizi de akıtarak kanını sana içirecek. Yol yakınken seni eve bırakabilirim, ortalığı karıştırmaktan zevk alıyorsun biliyorum ama yapma. Yine senin canın yanacak ve ben de buna delirip ortalığı yakacağım." Ardından Pamir'e nefretle dönerek haykırdı. "Bulacak başka planın mı yoktu lan senin! Yengeme neden bulaştın?"
Pamir işittiği bu sahiplenme cümlesiyle dudakları arasından dökülen kahkahaya engel olamadı. Yenge mi demişti o?
"Karan ve Ahu asla evlenmeyecekler Poyraz. Bu güzel kadını yanımda görmeye alışsan iyi edersin."
Pamir hep böyleydi.
Ancak sakin olun.
Pamir'in Efil'e karşı duyguları yoktu.
Aksine, geçmişte ikisi çok iyi arkadaşlardı.
Pamir Karan'la da Efil'le de çok iyiydi zamanında. İhanet her şeyin sonunu getirmişti onlar için.
Bir zamanlar Efil ve Pamir, ortaklardı...
"Yengem asla mesleğini de bırakmam derdi bir zamanlar ancak gel gör ki artık savcılık yapamayacak. Onların evlenemeyeceği konusunda emin misin?" Pamir yüzüne eğildi nefretle.
Bir zamanlar...
Şimdiden bile pot kırmaya başlamıştı.
"Görelim Vural, kim ne yapıyor?" Ardından dudaklarını şaşkınlıkla örttü. "Çok pardon kardeşim, seni bir an Ahu ile karıştırdım o yüzden Vural dedim. Ağız işte, torba değil ki büzesin."
Pamir Poyraz'a açıkça kimlerden olduğunun imâsını yapıyordu.
Efil kaşlarını çatarken Pamir önden ilerletti bedenini. Yaptığı imayı, ince tehditi Poyraz çok iyi anlamıştı.
Bu adamın ölmesini istiyordu.
En kısa zamanda.
Belki Karan yapamayabilirdi.
Ancak Poyraz yapabilirdi.
Pamir ve Poyraz çok sürtüşürlerdi zaten.
Gülümsedi hafifçe.
Pamir önden içeriye girerken Efil hafifçe eğilerek ciddiyetle mırıldandı. "Tek amacım bu dövüşün olmasını tamamen engellemek. Bunun için de Karan'ın karşısında durmam gerekiyor. Ben halledeceğim bana güven."
"Ahu Karan hepimizi topa dizecek. Neden tam şu an da Efil gibi davranmıyorsun? Efil her koşulda Karan'ın yanında olurdu. Bir başkası gibi davranma-"
"Timur." diyerek sözünü kesti Efil. "Ahu benim için zaten bir başkası ve ben Ahu'dan korkuyorum. Ahu'ya her zaman engel olamıyorum, yapacakları beni korkutuyor. Ve bu ring olayından hep nefret ettiğimi biliyorsun. Karan'ı düşündüğüm için şu an buradayım ben. Ahu yok, Efil var. Efil olarak kurtaracağım ben bu işi."
İkisi ilerlemeye başlarken onları izleyen adam derin bir iç çekti.
İçeriye giren ikiliye üzgün bir ifadeyle bakarken, "Yazık." dedi birazdan olacaklar için. "Karşınızda duran adamı kullanmasını bilseniz, doğru atı oynardınız. Kendi topuğunuza sıkıyorsunuz."
Karan Kızıltuğ, çok büyük bir güçtü.
Doğru kullanmayı bilene.
Ahu Vural'dan
Kördüğüm.
Bir ucunda ben, diğer ucunda kurnaz olan bu adam.
Karan'ın bacağını kıracağım gündü bugün.
Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum, zihnim anılarımı silmeye mi başlamıştı?
Bu sıralar hatırlamadığım şeyler zihnimde çoğalıyordu. Doktora görünme vaktim geldi de geçiyordu aslında.
Beni hafife almamayı ister seve seve öğrenecekti ister kendi dizini döve döve. Topuklu ayakkabılarımla kalabalığın arasına girerken Pamir hazırlanmak için adamlar tarafından götürülmüştü.
Karan'ın adamları buradaydı.
Çetin ve Ateş'i görüyordum.
Ve buraya nasıl geldiğim hakkında hala daha hiçbir fikrim yoktu, hiçbir şey hatırlamıyordum.
Bu aralar unutkanlığım artıyor gibiydi.
Gözlerim ringin başlaması için heyecanla bekleyen tonlarca insanı izlerken bana nefretle bakan bir çift gözle karşı karşıya geldim.
Gizem.
Buradaydı.
Ateş'i hafifçe dürterek kulağına bir şeyler fısıldadı. Anında katran karası bakışları beni bulurken kaşları nefretle çatıldı ve hızla ayağa kalktı.
Adımları yanıma yaklaşırken Çetin ve tanımadığım yaklaşık 3-4 kişinin daha bakışları bana doğru çevrilirken onların da Karan'ın yakından tanıdığı olduğunu düşündüm.
"Sen delirdin mi kızım! Karan'ı delirtecek başka şey mi bulamadın?"
Benim burada neden olduğumu biliyordu, sorduğum halde buraya nasıl geldiğimi ya da burayı nasıl bulduğumu söylememişti. "Oturduğun yerde kurt mu ısırdı kıçını? Sana ne benim ne yapacağımdan Ateş!"
"Yanlış sularda yüzüyorsun, abim seni mahveder Ahu. Sana acıması yok, sen ikinizin iki mutlu salak olacağını beklemiyorsun değil mi? Seni burada görünce daha çok şehvetle dövüşmeyecek."
Derdi şimdi anlaşılmıştı.
"Gay misin?" Poyraz elini Ateş'in omzuna koyarak ciddiyetle baskı uyguladı. Tam zamanında gelmişti. Gizem de yanımıza yaklaşıyordu, onu çekebilecek en son kişi olabilirdim. "Ne saçmalıyorsun oğlum sen? Sen mi buraya gelmesini sağladın bu ucube kadının!"
"Öncelikle ucube dediğin kadına karşı üslubunu düzelt, bu birincisi. Abime karşı hislerin yoksa sal yengemi." Son kelimesini bastırarak söylemişti. "Aksine Ahu'yu gördüğü zaman burada film kopacak, çok güzel bir film." Beni getirenin Pamir olduğunu söylememişti.
"Ahu'yu korudukça abimin gözüne batıyorsun, sen de hata yapıyorsun Poyraz." Omzunu umursamazca silkerek sağ kolunu omzuma attı. "En güzel hatamı tanrı usulünde yapıyorum o halde kardeşim. Yargıç gibi konuşma car car, olmayan kayınvalidem gibisin. Gel bayan yenge biz bu mikroplardan uzak durarak şöyle geçelim."
Bir kadın yanımıza doğru yaklaştı.
"Ahu, senin için patron ön koltuğu ayırmıştı. Geçelim istersen." Ne kadar da güzel gözüküyordu. Poyraz kolumu bırakmayınca gülümsemesini silmeden, "Şimdilik yengeni bıraksan iyi olacak Poyraz, biliyorsun karşı karşıya duracaksınız."
Poyraz yanağımdan makas alarak yavaşça adını bilmediğim kadının kollarına doğru ilerletti bedenimi. "Ona dikkat et Gökçe, diğerleri ağzını açamasın." Demek tanışıyorlardı. Gökçe hafifçe gülümseyerek ikimizi ilerletmeye başladı. "Tanışıyorsunuz sanırım?"
"Yakından, severim Poyraz'ı." Bakışları Gizem'lerin üzerinde gezindi tiksintiyle. "Sevdiğim tek kişi o olabilir hatta." Ön koltuklara otururken gerginlikten ellerimin titremesine engel olamıyordum. Bunu fark ederek ellerimi elleri arasına aldı. "Sakin ol, sandığın gibi bir şey olmayacak. Karan sana bir şey yapamaz."
Çok fazla özgüvenliydi.
"Bundan nasıl emin oluyorsun?" Karnımda yer alan dikişleri gösterdim yüzümün ekşimesine engel olamayarak. "Bunlar senin eserin ama onun değil ki? O, bu kadar ileri gitmeye cesaret edebilseydi sen şu an zaten ölmüştün."
Olaylarımıza fazlasıyla hakimdi. "Poyraz sana her şeyi anlatıyor sanırsam?" Başını olumsuzca iki yana doğru sallayarak, "Nasıl öğrendiğim bana kalsın önemli olan bu değil." dedi samimiyetle. "Karan patrona zarar verecek."
"Ve sizde hiçbir şey yapmadan izleyeceksiniz, değil mi?"
Ringde başlayan konuşmaları dinlemiyorduk. Garip bir şekilde içim Gökçe'ye karşı fazlasıyla ısınmıştı. "Pamir'le birbirlerine hep giriyorlar, biz işin içerisine dahil olursak yer altı karışır. Bu ne Karan'ın ne de Pamir'in işine gelmez çünkü ne kadar birbirlerinden nefret etseler bile birbirlerine ihtiyaçları var. Kötü bir ticaret gibi düşün, devlet adamlarının yüze bakıp arkadan iş çevirmeleri gibi."
Verdiği örnek kıkırdamama sebep olurken ringde adı yankılanan adamla beraber gözlerimi kapattım gerginlikle. Tam o esnada yanımda duran Gökçe'nin telefonu çalmaya başladı. "Bu kaltak beni neden arıyor?" Telefonu meşgule atacağı an okuduğum isimle telefonu gösterdim. "Açar mısın, benimle konuşmak için arıyordur seni. Yanımıza geliyordu ama bu tarafa geçince diğerleri engel oldu ona."
"Yasak çünkü." Telefonu yanıtlayarak bana uzattı. "Kızıltuğ ve adamları, Pamir ve adamlarına yaklaşamaz." Özellikle soyadını dile getirmemişti, ben dikkatli bir kadındım. "Efendim?"
"Buraya gelerek hayatının hatasını nasıl yaptığını sana göstereceğim. Bugün intikam vakti Ahu, bedelini ödeyeceksin. Bana suç atmanın cezası, karma olacak."
Aniden telefonu yüzüme kapadı. Anlamsızca telefonu kulağımdan uzaklaştırarak Gökçe'ye çevirdim bakışlarımı. "Canını sıkmaya çalışıyordur, boş ver sen o oksijen israfını." Pamir'in sesi duyuldu yüksek bir şekilde.
"Bu dövüş olmadan önce biricik rakibim Kızıltuğ'a güzel bir sürpriz yapmak istedim, birazdan şahit olacaksınız." Tezahüratlar havada coşuyor, iki tarafa bölünen insanlar büyük bir heyecanla birbirlerine saldırışlarını seyrediyorlardı.
Bu durumdan zevk alıyorlardı.
Hepsi hastalıklıydı bunların. Ellerim gerginlikle koltuğu sıkıyorken acımadan yumruklayışları kulağımda çınlıyordu her ikisinin. Bakamıyordum, ben buna dayanamıyordum.
Karan'ı yere yatırmayı başarmıştı. Üstüne çıkarak yumruklarını sıralamaya devam ederken bu sefer Karan üzerine geçmeyi başarmış ve kanlı elleriyle yumruklarını geçirmeye devam eder vaziyetteydi.
Kalbim acıyla kısılıyordu. Adlarını haykırıyordu herkes, acı dolu zevkler havada uçuşuyordu. "Dur!" Pamir'in sesi ortalığın aniden sessizleşmesini sağlarken kural dışı yaşanan bu duruma anlam vermeye çalışıyordu herkes. Pamir yavaşça üzerine doğru ilerleyerek uzun bir süre bir şeyler söyledi. Biz duyamıyorduk ama yüz ifadesinden hiç hoşuna gitmeyeceği şeyler dile getirdiği apaçık belliydi. Poyraz parmaklarıyla beni, oturduğum yeri işaret etti ve sadece Karan'ın duyabileceği bir şekilde bir şeyler mırıldanmaya devam etti.
Karan'ın eli yumruk olacak şekilde havada kalırken beni süzdü garip bir ifadeyle.
Bakışlarımız birbiriyle kesişirken önce oturduğum koltuğa ardından da kimlerin arasında oluşuma bakındı. Öfkeden gittikçe daha da kasılıyordu ve kızarıyordu. "Kız arkadaşım Ahu, beni desteklemek için şu an burada ve bizimle. Kızıltuğ benim olanı benden almaya çalışan bir hırsız!"
Herkes Pamir'in işaret ettiği kişiye yani bana bakarken gözlerimi ayıramadığım geldiğim kehribar gözlü adam anlam veremediğim bir hayal kırıklığıyla bana bakıyorken bu duruma anlam vermeye çalışıyordu. Öfkesini diri tutarak bakışlarını tekrar Pamir'e doğru çevirdi. "Kusura bakmayın hala daha beni desteklemeye gelen kadınıma doyamadığımdan-"
"Sen kimin sevdiğini sahipleniyorsun lan! Ona baktığın gözlerini deşer, yediririm sana!"
Nefretle haykırıyordu.
"Duyuyor musun lan beni?"
Karan yüzüne sertçe yumruk geçirerek Pamir'in üzerine çullandı acımadan. "Senin ona bakan gözlerini sikerim piç! O söylediğin her şeyi yediririm sana!" Her bir yumrukta Pamir daha beter gülüyordu. Karan'a inat hala daha bizim duyamayacağımız bir şeyler dile getirirken sert bir yerden yakalamayı başarmıştı. Görevliler hızla ayırmaya çalışacakken silahlar tüm etrafta çekiliverdi.
Burası herkesin normal bir şekilde ringe çıktığı bir yer değildi. Kurallar çiğneniyordu, olmaması gereken her şey vardı. "Onlara dokunursanız, kanınız çıkar. Emir böyle." Poyraz nefretle silahın namlusunu karşılarında duran koruma ve görevlilere doğru siler etti diğerleriyle beraber. Dakikalar geçti ve Karan Pamir'in yüzünü mahvedecek raddeye getirdi. Elleri kan içerisindeydi, Pamir ise acıyla öksürüyordu.
Gökçe ve diğerleri sinirle bu durumu izlerken hiçbir şey yapamamanın getirdiği stresle sakinliklerini korumaya çalışıyorlardı. Adımlarımı ringe doğru ilerletmeye başladım. Buna birinin son vermesi gerekiyordu. Yürüdüğüm esnada Gizem üzerime doğru geliyordu ki onu sert bir şekilde ittirerek adımlarımı hızlandırdım. Beni fark eden korumalar ve diğerleri silahları ellerinde olmalarına rağmen hiçbir şey yapamaz haldelerdi. Poyraz ve adını bilmediğim bir koruma beni ilk fark eden kişi olmuştu. Direkt silahını ona yöneltti. "Her şeye engel olacaksa bile silahınızı Karan'ın kadınına çekmeyeceksiniz. Emiri ne çabuk unuttunuz lan siz?"
Herkes beni izliyordu.
"Yengem isterse engel olsun, silahınızı belinizde tutacaksınız. Kızıltuğ soyadını alacak kadın duruyor karşınızda, abimden sonra emir alacağınız ikinci kişi o. Silah çekmek ne haddinize? İkincisi olursa hepinizi topa dizerim lan!"
Karan öfkeden söylenenleri duymuyordu bile. Tekrar parmaklarını yumruk yapmışken hızla havaya kaldırdığı elini tuttum engel olabilmek için. "Dur artık, yeter!"
Kehribar gözleri kan çanağına dönmüş bir halde yüzümü seyrederken dişlerini nefretle sıkarak geri çekildi. "Sen." dedi nefretle Pamir'in üzerine tükürerek. "Bu piçi savunmak için mi buraya geldin?"
Karan'a ne desem şu an öfkeyle cevap verecekti.
Bir şey fark etmeyecekti ve fazlasıyla gerilmişti şu an ortam. Pamir'i zaten adam akıllı tanımıyordum, yine bu büyük ihale bana kalacaktı.
"Sen öyle san." iç sesimin tersini söylemesiyle istemsizce kaşlarımı çattım.
Sanki içimde bir başkası konuşuyormuş gibi.
İçim ürpermişti.
Dudaklarında acı dolu bir gülüş peydah edindi Karan'ın. Pamir'i kaldıran görevliler götürmek isterken Karan'ı görmezden gelerek yanına yaklaştım. Yüzünü mahvetmişti manyak adam!
"Pamir, hastaneye gitmen gerekiyor. Her yerin-" Titreyen parmaklarıyla dudaklarımı susturdu. "K..korkma. Sen yanımdasın." Karan'a bakışlarım tekrar kayarken üzerine gideceğini anladığım an hayatımın en büyük hatasını yaptım.
Durmamın tek yolu Karan'ın şoka girmesini sağlamaktı.
Ya da onu dumura uğratmaktı.
O benim işimi yakmıştı.
Ben de onun itibarını yakacaktım.
Ne onun soyadını alırdım ne de onunla aynı yolda ilerlerdim.
Pamir'i öptüm.
Yanağından.
Tiksindiğim halde.
Bu, benim stratejimdi.
İçim acı ve pişmanlıkla kavruluyordu.
Tam bu esnada bir çığlık koptu. "Cani kadın! Kızı bıçaklamış!" Herkes yüksek bir sesle bağırmaya başlamış, anlam veremeyenler ise iri yapılı bedenin kolları arasında kanlar içerisinde tuttuğu kadına çeviriyordu bakışlarını.
Karan bir hışımla bedenimi çekerken, "Sizi öldüreceğim." dedi gözü dönmüş bir şekilde. Şu an itibarını düşünecek durumda değildi, Pamir'e olan yakınlığımın getirdiği bir öfkeydi bu ve çok kuvvetliydi. Bir adam yanımıza yaklaşırken hızla beni işaret etti.
"Efendim Gizem hanımı bıçaklamış bu cani! Kamera kayıtlarını istedik çocuklardan hemen attılar. Hemen arabaya yerleştirerek hastaneye gidiyoruz. Bebeği öldürmek için yanından geçerken sapladı bıçağı! Katilsin sen cani Savcı Ahu Koral!"
"Katilsin!"
"Katilsin!"
"Savcılığı batsın!"
"Ahu Vural kıskançlığından kızı bıçakladı!"
"Bebek Kızıltuğ'dan, bunu bilerek yaptı!"
"Canına kastetti masum bedenin!"
"Cani."
Herkes beni videoya almaya başlarken kan olmuş ellerim video için fazlasıyla uygun görünüyordu ve ben şaşkınlıkla beni çeken topluluğu izliyordum. Az önce yaşattığım bu olayla beraber bunu duyan Karan nefretle üzerime yürümeye başladı.
O kadar hızlı olaydan olaya geçiyorduk ki, nasıl tepki vermem gerektiğini bile bilmiyordum.
Korkuyla Karan'a dönerken dolan gözlerimden nefret ettim. Başımı olumsuzca iki yana doğru sallarken o üzerime, ben ise geriye doğru ilerliyordum. Belimden hızla çekerek göğsümü göğsüne yasladı. "Ölümlerden ölüm beğen, önce bu dudaklar o şerefsizin dudaklarına değdiği için temizleyeceğim." dedi titreyen parmakları sertçe okşayarak. "Tabii suyla değil, dudaklarımla. Saatlerce, kanatana kadar." Ardından saçımı tekrar elleri arasına alarak boynumun açılmasını sağladı ve burnunu yaslayarak kokumu derince içine çekti. "Sonra kokunu içine çektiği için boynuna sinen kokun bana sinene kadar öpeceğim seni. Benim kokum sana sinecek ve sen, benim senin olduğum gibi senin de sadece benim kadınım olduğunu anlayacaksın."
"Sen benim mahkumumsun derken bedenen değil aynı zamanda ruhen de bana mahkumsun Ahu. Kalbin bana aşık olmak zorunda değil ama benden başkasına aşık olamaz. Şimdi olacakları iyi izle, Gizem'e verdiğin zararın bedelini sen ödeyeceksin. Artık affetmek yok. Seç, annen ve Edim mi yoksa baban ve Yazgı mı? İki olayına karşılık iki can, bitireceğim sizi."
Başımı transa girmiş gibi iki yana doğru sallıyordum.
"Ben yapmadım, ben ona gerçekten zarar vermedim." Karan'ın bana yakınlığı yüzünden herkes bağırıyor, girmeye çalışıyordu. Beni izliyordu. Bana inanmıyordu.
Karan Kızıltuğ bana inanmıyordu.
Bu niye canımı yakıyordu ki?
"Canım yanıyor..." Dudaklarım arasından acizce dökülen bu cümle onun kendisini kötü hissetmesine sebep oldu. Onu etkilemeyi başarmıştım...
Gözyaşlarım hızla düşerken kendimi o kadar ezik ve aciz hissettim ki. Gizem'e gerçekten de zarar vermemiştim, ben o kadar ileri gitmezdim.
Bedenimi nazik bir şekilde ringin iplerine doğru hafifçe tutarken Poyraz'a yaklaştığını fark etmemiştim.
"Poyraz, bana ver."
Neyi veriyordu?
Aniden beni kendi göğsüne yaslayıverdi.
Burnuma kapattığı bezle beraber direnmeye çalıştım ancak nefesimi tutacağımı bilecek kadar zeki bir adamdı. "Benden kaçamazsın Ahu, hiçbir şekilde gölgenden kurtulamazsın." Biz seninle yarım kaldık, hikayemizi sen terk ettin. Ben ise tamamlayacağım. Biteceğiz, sonsuza dek."
Benim yüzümden sirkülasyon haline gelerek birileri daha ölecek ve belki de ölmeye devam edecekti ancak mezara, ben gömülecektim.
İlahi Bakış Açısı
"Uygar abi, müstakbel eşiniz uyandı. Sizi görmek istiyor."
Uygar için çok güzel bir gündü bugün. Yıllar sonra istediği olacaktı. Adımlarını eşi için özel ayarlattığı ses yalıtımlı odaya doğru ilerletirken, sakin kalmak için özen gösteriyordu. "Hayatım." kadın bitkin bir şekilde yatıyordu ve tek yaptığı etrafı seyretmekti.
Uygar Sayar oyunu asıl şimdi başlatmıştı.
Serap'ı öldürmesine az kalmıştı. İstediği gibi günlerce elektrik yiyerek şiddet görmüş, gerekli deneyler için kanını da acımadan kullanıyordu.
Serap, Uygar'ı aldatıyordu. Karan'ın babası Keskin ile.
Uygar hızla ellerini parmakları arasına alarak doğrulmasına yardımcı oldu.
Kadın yarı uyanık bir haldeydi.
Adam onu her geçen gün zehirliyordu...
Adam parmağını aşık olduğu kadının dudaklarına bastırarak susmasını sağladı. "Söylesene, beni düşmanım olan adamla nasıl aldatmayı başardın? Bunu yaparken canın hiç yanmadı mı!"
Kadın halsizce izliyordu.
Aldatırken hiç pişman olmamıştı çünkü Uygar onu memnun edemiyordu. Onunla vakit geçirmiyordu, para harcamıyor ve umursamıyordu.
Serap umursamaz bir kadındı.
Hayatına düşkündü ve çocuklarını hiçbir zaman umursamamıştı.
Küçükken acımadan zevk aldığı için günlerce Efil'i aç bırakır, kilere kitler ve döverdi.
Aynı şekilde Poyraz da aynı kaderi yaşıyordu.
Serap kız çocuklarından nefret eden obsessif bir kadındı.
Efil'in travmaları vardı ve bunlar acı bir şekilde gün yüzüne çıkacaktı.
Tedavi olması gerekiyordu.
İlacı Karan'dı.
Kapıyı açarak içeriye giren kişiye baktı adam kısaca.
"Senin allah belanı versin!" Kadın nefretle yüzüne tükürerek karşısında ona elektrik veren adamın ne kadar değiştiğini anlamaya çalışıyordu.
Uygar Sayar, intikam alıyordu.
"Serap." Uygar hiçbir şey olmamış gibi elleri arasında olan eli derince öperek iç çekmeden önce yüzüne bulaşan tükürüğü parmakları arasına aldı ve emdi. "Senin evin artık burası, benim kollarım arasında öleceksin. Birazdan buraya beş tane adam getireceğim. İsmin kadar. Hepsi seni ağzından kan gelene kadar dövecekler. Zevkle beni aldatırken bir gün bedelini ödeyeceğini bilmeliydin. Bunu ne kadar kabul edersen o kadar iyi olacak bizim için. Senin hayatın benim elimde ve ben, seni ölene kadar her gün türlü işkencelere maruz bırakıp en sonunda etinle güzel bir yemek yapacağım."
Kadın acıyla mırıldandı.
Her yeri kanlar içerisindeydi.
Saatlerdir dövülmüştü.
Bakışları yanında duran komodindeyken geçmişe ait olan bir resim, midesini bulandırdı. Hepsi kızı olacak o Efil yüzündendi. Nefret ediyordu Efil'den, keşke elinde imkanı varken öldürseydi onu.
Serap'ın neden Efil'i suçladığını anlamıyordu kimse ancak kadın her şeyin sorumlusu olarak onu görüyordu.
Kadın kaşlarını çattı sinirle.
Uygar gülümsemesini yüzünden düşürmeden gözlerini büyüterek alnına dudaklarını bastırdı. "Söz veriyorum her geçen gün daha beter yalvaracaksın bana, geçmişin hesabı bir sorulsun ve bedeller ödensin." Ayağa kalkarak kenarda bekleyen Ediz'in yanına doğru ilerledi. Kuzey de gelmişti. "Uygar abi, istediğin gibi Gizem kendini bıçakladı. Büyük ihtimalle her şey sarpa saracaktır."
Karan'dan nefret ediyorlardı.
Onu bitirecekti.
Bitirmek zorundaydı.
Herkesi yöneten tek bir kişi olurdu.
Karan Kızıltuğ ve Bataklık, fazlalıktı.
Kuzey gülümseyerek söylenenleri dinledi. "Efendim." dedi saygıyla. "Karan'ın babası, Keskin bey ülkeye giriş yaptı."
"Güzel." dedi saf bir nefretle. Bugünden sonra herkesin hayatı çok sancılı geçecekti.
Uygar Sayar çok tehlikeli bir adamdı.
"Birkaç gün izin verelim Keskin beyimiz hükmettiğini zannetsin. Ediz, Karan'ın ilaçlarını değiştirmeye devam ediyorsun değil mi? Daha beter olsun piç kurusu, hepsinin soyunu kurutacağım."
Ediz gülümseyerek başını salladı.
Herkes herkese oyun oynuyordu ve herkesi parmağında oynatan tek bir kişi vardı.
"Ayrıca, Karan'ın annesini güzel hazırla. Bu gece yapılacak olan pazarlamaya onu götüreceksiniz. İyi edecektir."
Uygar Sayar kadın ticareti yapıyordu ve bunu Karan yapıyormuş gibi göstererek kızı Efil'i kandırıyordu. Onu nefretle doldurmalıydı, tüm yalanları söylemişti kızına.
Efil ise güvenerek en büyük hatayı yapmıştı.
Annesini adamlara sunarak paraları kendisi derleyecekti.
Mide bulandırıcı birisiydi.
Karan Kızıltuğ'ın bipolar başlangıcı kontrol altına alınmak yerine daha da kötüleşiyordu.
"Bebeğe bir şey oldu mu son durumu öğren, o kız işimize çok yarayacak. Evi de kundaklarken onun ölmesine sebep oldunuz değil mi? Kızıltuğ'un villasına hediyem olarak bırakın. Karşısında kimin olduğunu bir tekrar hatırlasın. Efil'i ise daha sonra halledeceğiz, o benim son silahım olacak. Her şeyin başlangıcı da sonu da o."
(Kundaklama: yakmak demek canlarım.)
.
.
.
Bu Uygar neler neler açacak bizim başımıza? En önemli kişilerden biri elinde ve acımayacak gibi duruyor. Geçmiş herkesin ayağına dolanacak ve daha da kördüğüm olacağız sanırım... Her şeye hakim olduğunu sanarak ego gösterisi yapan bir insan, kullanılmaya hazır bir silah gibidir. Efil ve Karan çok zor olaylara koşar adım ilerliyorlar. Bölümü ve gidişatı umarım beğeniyorsunuzdur, sorularınız olursa buraya yazabilirsiniz canlarım. Cevaplıyor olacağım.💖
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |