
Eğlenceli ve uzun bir bölüm ile geldim.
Umarım hoşunuza gider.
Okumadan önce yıldıza basmayı unutmayın lütfen.
Hayalet okuyucu olmayalım.
Keyifli okumalar dilerim.
Bölüm 26 Part ll: Kaos Pazarından Karakola
Pazarın ortasında Saye, Efe ve diğerleri yavaş adımlarla dolanıyordu. Ama ne dolanmak!
Adil hemen bir tezgahın önünde durdu. Aklında ufak bir eğlence vardı. Canı sıkılmıştı eli boş dolaşmaktan.
Pazarın giyim kısmındaydılar. Rastgele bir tanesine yaklaşıp yazlıklara bakmaya başladı.
Sonra birden diğer tezgahta olan arkadaşlarına göz attı. Tekrar elindekine dönüp tezgah sahibine seslendi.
“Abi şuna bak!” dedi elini sallayarak.
"Buyur kardeşim" diye elindeki tişörtü katlayarak yanına yaklaştı tezgah sahibi.
“Seninkiler çakma malmış, iki güne yıpranıyormuş, iki yandaki karşı tezgah söyledi.” dedi ve ekledi.
"Ayıp değil mi abi kaç öğrenci alışveriş yapıyor o kadar kısık bütçeyle niye böyle mallar satıyorsunuz?"
Yalan yoktu son sözlerinde. Malları kalitesizdi. Biraz esnetmek amaçlı iki yana gerse yırtılacaktı baktığı tişörtler. Üstelik şortalarda da delikler vardı hafif.
Pişman olmayacaktı yani.
Karşı tezgahtaki arkadaşları da yanına geldi ve kısa bir göz gezdirdi tezgaha.
Erdem gülerek ekledi, Adil'in sözlerine “Vallahi ya, senin ceketle tişörtlerin hiç uzun ömürlü değilmiş.” dedi ve rastgele bir tişört alıp iki yana gerdi.
'Cart' sesi ile birlikte yırtılan tişörtle tezgahtaki birkaç müşteri bizimkilere döndü.
"Ne yapıyorsunuz lan siz" diye bağıran tezgah sahibi hızla Adil ve Erdem'in üstüne yürüdü.
Hakan araya girdi adamın göğsünden hafifçe ittirdi. Alayla sırıttı. “ Ne oldu lan bir morardın?"
Cenk kıkır kıkır gülerken Fırat gözlerini devirdi ve “Ne yapıyorsunuz lan yine” diye mırıldandı.
Yanındaki Efe ve Saye onun bu haline sırıttı.
En aklı başında kişi şüphesiz Efe ve Fırat'tı bu grupta.
Saye yüzünü tuttu ve kısık bir sesle abisine dönüp konuştu: "Efe, dayak yemesinler?"
Efe sırttı. "Yok yavrum bu kadar adamız dayak mı yiyeceğiz." dedi ve Saye'yi kolunun altına çekip kısa bir süre yürüdü. Gözüne kestirdiği bir tezgaha yanaştı.
Gördüğü sarı çiçekli elbise tam kız kardeşine göreydi.
" Teyzem şu elbise ne kadar?" diye sordu yaşlı kadına.
Kadın yavaşca kalktı ayağa. Bacakları yaşlılıktan olsa gerek tutmuyor gibiydi.
Teyze yavaşca sarı elbiseyi aldı eline. Saye'ye çevirdi bakışlarını. Şüphesiz elindeki elbise ona yakışacak diye düşündü teyze.
Bu elbise onun el emeğiydi. Uzaktan belli olmasa da bu çiçek desenleri bile onun elleri ile diktiği, baştan sona emek kokan bir elbiseydi.
Diktiği günden beri tezgahtaydı bu elbise. Kimse de dönüp bakmamıştı.
Titreyen elleriyle siyah poşete güzelce katlayıp koydu el emeği elbiseyi ve Saye'ye uzattı.
"Al kızım, belli sana çok yakışacak benden olsun güzel günlerde giy" dedi.
"Çıkın gidin lan tezgahımdan! Bela mısınız başıma!" Sesler giderek yükseliyordu.
"Olur mu hiç öyle şey teyzem" dedi Saye hızla çantasından cüzdanından para çıkarırken.
"Olur tabi yavrum. Belli, öğrencisiniz. Benden olsun ne olacak. O parayla yiyecek alırsınız evinize. Baksana bir deri bir kemik kalmışsın. "
Efe belli belirsiz bir tebessüm etti. Böyle insanları görmek onu mutlu ediyordu.
Elini Saye'nin eline uzattı ve hafifçe sıktı. Yavaşca ondan ayrılarak tezgahtaki diğer kıyafetlere bakmaya başladı.
Teyzenin parayı koyduğu yere yaklaştı hafifçe. Teyze Saye ile konuşmaya dalmıştı.
Cebinden çıkardığı bir miktar parayı usulca koydu oraya.
Teyzenin elindeki ufak yaralardan ve elbisenin üzerindeki motiflerden anlamıştı el işçisi olduğunu.
Elbetteki emeğinin hakkını verecekti.
Saye en sonunda yenilmişlikle elbiseyi kabul ettiğinde, teşekkür edip abisine döndü.
Abisinin gözlerini hafif kapayıp açmasıyla içi rahat tekrar Cenklerin yanına döndü.
Adil, tezgahın üzerine çıkmış, tezgah sahibi adamın kel kafasını ısırıyordu.
"Yolunacak saçın da yok amk!" Diye bağırdı kısa bir süreliğine. Tekrar işine geri döndü.
Deliydi bu.
Neydi bunun milletin kafası ile alıp veremediği?
Diğer tezgahtarlar da gelmiş onları ayırmaya çalışıyorlardı. Birinin elindeki tahtayla Adil'e vurmaya kalkışması ile Erdem hızla öne atıldı.
Kavga seviyordu zaten. Yeter ki kavga olsundu.
Ortalık iyice karıştığında. Yumruklar havada uçuşuyordu.
Saye'den
Ne olduğunu anlamadığım bir şekilde kadınlardan biri saçımı çekmeye başladığında tiz bir çığlık attım.
Benim değerli saçlarım...
Kadının karnına dirseğimle sert bir şekilde vurduğumda karnını tutup geri çekildi.
Elimi saçlarıma atıp, yokladım. Yerindelerdi.
" Seni var ya yolarım sarı çiyan" deyip tekrar üzerime yürüdü yirmilerinin sonundaki kadın.
Ulan ben senin..
"Sen kimsin be, şirret karı. Kim kimi yoluyor görürüz. "
Kadın hızla üzerime atladığımda. Efe'nin sesini duydum.
"Saye!"
Kadın üzerime o kadar ani atlamıştı ki donup kalmıştım.
Bedenimi yere yatırıp üzerime çıkmıştı kadın.
Saçlarımı kaz yolar gibi yoluyordu.
Gözlerim dolmuştu. Canım acıyordu.
Hareket etmeme müsade etmiyordu hiçbir şekilde.
"Çekilin lan önümden" diyen Efe kalabalıktan buraya ulaşamıyordu.
"Aha bayan kavgası" diyen ses üzerimdeki kadını hızla almıştı.
Kadının saçına yapışmış acımadan çekiyordu.
"Beni de yolsana bayan" diye konuşuyordu kadın ile tartışırken.
Efe hızla yanıma yanaşmış beni kolları arasına almıştı. "İyi misin abim?" Diye sorması ile ağlamam şiddetlendi.
İyi gibi mi görünüyorum mal.
O beni yoldu.
Yolundum..
Sizin kavganızda ben niye tek dayak yiyen oluyorum ya..
Yazar'dan
Hakan, her zamanki gibi kadın kavgasını kaçırmamıştı.
Saye'yi altına alan kadını görünce bir dakika düşünmeden tezgahın üzerine çıkmış. Kadınların üzerinden atlayarak kadını Saye'nin üzerinden çekmişti.
Erkek kavgası, kadınlar kadar sarmıyordu ayol.
Öte yandan diğer tarafta kavga daha da alevlenmişti Saye ve Efe elbise alırken.
Sözde kıfetlerinin kalitesiz olduğunu söyleyen adam gelmiş bir sorun olup olmadığını sormuştu adama.
Adam da hiç konuşmadan adama yumruk atmaya başlamıştı. Böyle büyümüştü kavga.
Fırat ise bambaşka bir dünyadaydı. Hiçbir olaya karışmamaya yemin etmişti son olaydan sonra.
Aklına gelen eski anlarla birlikte kısa bir an titredi.
Yanındaki Cenk'e döndü.
" Hangisi?" Diye sordu elindeki iki saati gösterirken.
Afgan adam, arkasındaki kavgayı umursamadan saat seçen müşterilerine deli görmüş gibi baktı bir an.
Sonra kısa bir iç çekip siyah olan saati işaret etti.
"Bu sana daha çok yakışır abi" deyip tezgahı ufaktan toplamaya başladı. Zabıta gelmeden gitmesi gerekti.
Cenk'te onay verince cüzdanından para çıkarmaya başlamıştı ki tam o sırada köşe başında bekleyen zabıtaları fark etti tezgah sahibi.
Kendi dilinde küfür mırıldanıp hızla saatleri toplayıp kaçmak için ayaklandı. Fırat'a dönüp hızlıca 'benden olsun abe' dedi ve hızla kalabalığı yarıp kaçtı.
Fırat bir kaç saniye arkasından baka kalsada omuz silkti.
Bir tane akıllı yoktu yahu.
Cenk alayla sırıtıp Fırat'a döndü.
"Oğlum biz niye her seferinde aptalca durumlarla karşılaşıyoruz lan" diye sordu cevabı bilmesine rağmen.
"Belasını siktiklerim uslu mu duruyor" dedi elindeki saati Cenk'e uzatırken.
Cenk'e kısa bir an kal gelse de 'eyvallah' deyip cepledi saati.
Zabıta, kalabalığı kontrol altına almaya çalışsa da beceremiyordu.
Fırat ve Cenk hızla kalabalığa girmiş diğerlerini arıyordu.
Saye ve Efe'yi gören Fırat hızla ikisinin de kolundan tutup kalabalıktan çıkardı.
Arabanın anahtarını Efe'ye verdi.
"Arabanın orda bekleyin bizimkileri alıp geliyorum" dedi ve tekrar girdi olay yerine.
Cenk ise Kadının üzerinden Hakan'ı almaya çalışıyordu. Ama Hakan durur mu Cenk'e de geçiriyordu tokatlarını.
Hakan, kavga sırasında herhangi bir tezgahtan başörtü almış başına bağlamıştı.
"Lan oğlum kadına ne vuruyorsun! Kalksana Kadının üzerinden!"
Aslında vuruyor sayılmazdı. Vursaydı bu halde mi olurlardı?
Kadın, Hakan'ın saçını çekiyordu.
Hakan sadece Saye'nin saçını yoldu diye saçını çekmişti. İlk önce canını acıtmış olsa da sinirini yatıştırmış eğlenceye dökmüştü işi.
Kadının canını acıtmıyordu ama onun hıncını çıkarmasına izin veriyordu.
Maksat eğlenmekti.
Kel kalacak olsa da...
Cenk Hakan'ın ensesine hızla vurmuş, tişörtünün yakasından tutup sürüklemeye başlamıştı.
Adil'i de adamın birinin kafasından almış kolundan çekiyordu.
Salaktı bunlar. Kendisini arkadaşlarının annesi gibi hissediyordu.
"Bana bakın, direkt arabanın yanına gidiyorsunuz geliyorum ben birazdan."
Cenk zabıtalara yaklaştı usulca. Adamlar kavganın sebebini bir türlü çözememişti belli.
Usulca birinin yanına yaklaşıp konuştu. Adamın alnından terler akıyordu.
“Ben anlatayım mı abi olayı" diye sordu usulca. Cebinden Hakan'ın zorla koyduğu çekirdeği avuçlayıp çıkardı.
Adam umutsuzca onay verince sırttı hafifçe.
" Şurdaki adam varya" dedi eliyle kel adamın yumrukladığı herifi gösterirken.
"Kel abi için kalitesiz ürünleri, falan diye diğer müşterileri kışkırtmış. Müşterilerden biri de bahsedilen adamın tezgahına gidip ürünlerin gerçekten kalitesiz olduğunu görünce o adamın doğru dediğini söylemiş tezgah sahibine. Sonra müşteri ile adamın arasında kavga çıkınca. Laf atan tezgahtar adamın yanına gidip bir sorun olup olmadığını sormuş. Adam durur mu? Ona laf eden adamı görünce hiç düşünmeden geçirmiş yumruğu adamın yamuk suratına."
Hiçbiri çıkardığı kavgadan şikayetçi değildi. Laf atmasa da o tezgahtar adam birkaç küçük çocuğa fazla fiyattan ürün sattığını görmüşlerdi. Aklı sıra çocukları kazıklıyordu puşt.
Elindeki çekirdek kabuğunu yere attı. Zabıtaya da uzattı çekirdek. Adam tereddüt etmeden aldı birazını. Arkadaki tezgaha yaslandı her ikisi de.
Çekirdek çitlemeye başladılar.
"Ee sonra?" diye sordu zabıta.
"Neyse adam buna bir geçirmiş off. Sonra diğer tezgahtalar da girince işe, olay büyümüş. "
"Peki kadınlar ne alaka?" Diye sordu adam çekirdek çitlemeye devam ederken.
"Koca kavgası abi. Bak şimdi kavga başladı ya sonradan tezgahtarlardan birinin karısı geldi. Nasıl kocama vurursunuz diye adamlara vurmaya başladı. Ee diğer kadınlar durur mu!"
İç çekti adam. Emekli olmak istiyordu artık.
"Bak zabıta abi benden duymuş olma ama bunların tezgah açma izni de yok. Vallahi söyleme benden duyduğunu…”
"Söylemem kardeşim, söylemem..." dedi ve dertli dertli çekirdeği çitlemeye devam etti adam. Belli ki ayıramayacaktı bari izlesindi polisler gelene kadar.
Bu yaştan sonra dayak yemeye mecali yoktu.
Öte yandan Fırat, Erdem'i tezgahlardan birinin üzerinde uyurken bulmuştu.
"Yerin rahat mı puşt herif!" diye hafif bağırıp elbise uzattıkları uzun çubuğu hızla eline alıp arkadaşının kalçasına vurmuştu.
"Vallahi sen gelene kadar çok rahattı, Fırat bebeğim"
Fırat sinirle iç çekti. Bir tane akıllı yoktu.
"Zabıtalar geldi kalk gidiyoruz" dedi ve arkasından söylene söylene peşine takılan arkadaşını umursamadan arabaya doğru yürüdü.
Herkesi burada görünce bir dakika durmadan Efe'nin elinden anahtarı alıp arabasına bindi.
Arabasının anahtarını niye ona verdiğini de bilmiyordu. Zaten onun arabası vardı.
Kafası iyice gitmişti.
Saye kendini toparlamış içinden “Lan niye tek dayağı ben yedim” diye düşündü.
Hakan, Saye'ye dönüp "Nasıl kurtardım ama seni bacım?" Diye sordu saçlarını karıştırmak için elini kaldırırken.
"Sakın!" Diye hafif bağırdı Saye.
Çeker mekerdi onunla mı uğraşacaktı.
Saç dipleri acıyordu zaten.
Cenk, bir sigara yakmış onları dinliyordu.
Efe arkasına bakmadan “Bomba gibi bir sabahla başladık” diye konuştu arabaya binerken.
Erdem gözünü ovuşturuyordu, keşke biraz daha dinlendirebilseydi gözlerini: “Bir daha gelelim lan!?”
Hakan sadece gülüyordu: "Harbiden lan, çok güzeldi. Kadınlardan biri az daha kafama tezgah geçiriyordu ama olsun. Harikaydı!”
Herkes usulca arabalara yerleştiğinde yeni rotaları belliydi. Lunapark!
Ve böylece, bizim deli dolu çocuklarımız çoktan kayıplara karışmıştı.
Geriye sadece şaşkın tezgah sahipleri, dertli zabıtalar ve polisi çekirdek çitleyerek bekleyen o adam kalmıştı.
Ve bir de yerde öylece onu alacak kişiyi bekleyen elbise poşeti.
Ve unutmadan...Umarım tez vakitte emekli olursun bey abi..
📖🖊
Lunaparkın girişine geldiklerinde herkesin gözleri parlıyordu.
Saye hızla abisini sürükleyip lavaboya gitmişti. Saçını düzeltse de makyajını düzeltememişti arabanın içinde.
10 dakikalık küçük bir işlemden sonra lavabodan çıkmış. Kapının önünde etrafını kadınların sardığı abisini görünce hızla ona yaklaşmıştı.
"Ayı mı oynuyor hanımlar? Ne işiniz var sevgilimin yanında? Canınıza mı susadınız?" Diye sinirle konuştu abisinin koluna girerken.
Kısa bir an yine dayak yer miyim? Diye düşünse de kıskançlık ağır basmıştı.
Kızlar kısa bir ona boş gözlerle baksa da ileride erkek arkadaşlarını görünce, içlerinden biri Efe'ye göz kırpıp 'ara beni' demiş, hızla oradan ayrılmışlardı.
Saye, sinirle abisine dönmüştü.
Yerdeki buruşmuş kağıdı işaret edip, ellerini yukarı kaldırmıştı.
"Ben masumum sevgilim" diye keyifle söylendi.
Kız kardeşinin, onu kıskanması hoşuna kaçmıştı.
Daha fazla zaman kaybetmeden diğerlerinin yanına geçmişlerdi.
"Ee ne yapıyoruz?" Diye sordu Saye.
Lunapark severdi.
Hakan ve Erdem hemen Booster’a doğru baktı.
“Gardaşlarım, buna binelim, kesin eğlenceli!” diye bağırdı Hakan.
Erdem hemen arkadaşının omzuna dostane bir şekilde vurup diğerlerinin cevabını beklemeden koşmaya başladı.
Sorsan 22-23 yaşındalar.
Saye hafif gerildi: “Hadi ama ya, pazarın üstüne bu fena olur.” diye mızmızlandı.
O şey fazla korkunç gelmişti gözüne.
Efe gülerek kolunu Saye’nin omzuna attı “Bence tam senlik bir kaos olacak, hadi gidip binelim.”
Tam şuan ikinci kez ağlayabilirdi genç kız.
Adil, Cenk ve Fırat birbirine bakıp sırıttı. Fırat mırıldandı: “Bu sefer kim kusacak acaba, Adil mi, Erdem mi, yoksa ben mi?”
Hepsi usulca birbirine bakıp koşmaya başladı. Gün uzundu ve yapılacak çok şey vardı.
Kısa bir sürenin ardından sıra bizim çocuklara gelmişti.
Usulca hepsi yerine yerleşti.
Bir-iki dakikanın ardından araç yukarı tırmandı, rüzgar yüzlerine vurdu.
En tepeye vardıklarında. İnmek için artık çok geçti.
Adil önde “Lan midem… abi midem…” diyordu, Erdem de “Abi ben de… duramıyorum…” derken birbirlerinin elini tuttular.
Saye gözlerini kapattı. Sandığı kadar korkunç değildi. Saniyeler sonra kahkahayla gülmeye başladığında abisi de ona eşlik etti.
Her ne kadar soğuk gözükse de Fırat bile eğleniyordu.
Efe, kahkaha atan kız kardeşine bakıp kıkırdadı.
Gülüşünü seviyordu.
Hakan, sırasıyla küfürlerini dile dökerken. Cenk onun bu halinden dehşet keyif alıyordu.
Hakan, ağlamaklı bir kahkaha koyverdiğinde,
Adil birden gülümsedi: “Abi Hakan, sen gülme, benim midem buraya… ahhh!”
Ve tam o anda elini ağzına götürdü.
Midesi...
Araç durunca sarsak adımlarla herkesten önce inen ikili Adil ve Hakan'dı.
Eh Erdem'de çok farklı sayılmazdı ama..
"Beni buna bindirenin şarap çanağına tüküreyim" diye inledi Hakan. Kendisi binmek istememiş gibi.
"Biz mi zorladık lan seni it!" Diye söylendi Fırat.
Biliyordu böyle yapacaklarını.
Erdem, usulca Cenk'e sarılmış kafasını omzuna yaslamıştı. Mide bulantısı geçmişti bile çoktan.
Hakan ve Adil birbirlerine bakıp öğürmeye başladı.
Sıralı fiyaskolar başladı. Adil ve Hakan koşarak bir çöp tenekesine yanaştı.
İçini boşaltıyorlardı.
" Ulan piç git başka yerde kus" dedi öğürmeye devam etti Hakan. "Yüzünü gördükçe daha da çıkarasım geliyor" diye bu halde bile arkadaşına sataştı.
Adil "İlk ben geldim puşt" dedi.
Hakan gözlerini kapattı, Cenk kahkaha atarken “Abi ya, bu dünyanın en iğrenç lunapark gezisi ” diye konuştu.
Hakan ve Adil'e göz ucuyla bile bakmıyordu.
Saye ve Efe birbirine bakıp “Yeter artık” dedi ama gülmeden de duramadılar.
Cenk sırıtarak “Abi, bir dahaki sefere bunları hız trenine mi bindirsek?" Diye sordu Efe ve Fırat'a.
Bir yandan da Erdem'in saçını okşuyordu.
Fırat hafif mırıldandı: " Aslında, önce yemek yemek daha mantıklı" saatine bakarken konuşmuştu.
Yemek saati yaklaşıyordu.
Efe, kısa bir an arkadaşlarında göz gezdirip konuştu.
"O zaman çıkalım şimdi. Yemek yiyelim akşam üzeri geliriz buraya. Ne dersiniz?"
Hakan direkt atladı "N'olur gidelim buradan!"
Fırat onların bu haline sesli bir kahkaha atıp onayladı Efe'yi.
Hep beraber geldikleri gibi geri döndüler.
Tam arabalarına vardıklarında, sokakta midyeci gördüler.
Adil, Aç karnına bastırdı elini, hızla midyecinin yanına koştu.
Diğerleri de onu takip etti.
Uzun zamandır midye yememişti çoğu.
Saye "Ciddi misin aç acına midye mi yiyeceksiniz? Diye sordu.
Fırat'ta ona katıldığında. Adil önce onlara sonra satıcıya döndü.
"Mallar" dedi arkadaşlarına hitaben sonra adama "Ne kadar abi?" Diye sordu.
Adamın gözleri tuhaftı ama kimse aldırmadı.
Midyeler iştah açıcı gözüküyordu.
"Sana ne kadarlık lazım?" Diye soran satıcıya tuhaf tuhaf baktılar.
"Vallahi elindekilerin hepsi anca yeter abi" diye iştahla midyelere bakarken yanıtladı adamı Erdem.
Adam kısa bir an etrafa bakıp bir poşet çıkardı.
İçinde bir poşet dolusu midye vardı.
Tekrar etrafı kolaçan ettiğinde, hızla poşeti en yakınındaki Efe'nin eline tutuşturdu ve koşmaya başladı.
Koşarken tezgahı devirmişti.
"N'oluyor amk!" Diye telaşla elindekine baktı Efe.
Herkes şaşkın şaşkın birbirine bakarken.
"Kaldır ellerini, teslim ol." Diyen ses siktiri çekmelerine neden olmuştu.
Polis memurlarının sesi giderek daha da yaklaşıyordu.
Gençler bir anda panikledi ve koşmaya başladı.
Saye “Lan nereye koşuyoruz ya!” diye bağırdı.
Efe elini uzatıp “Koş Saye, koş. Abim uyuşturucudan içeri girdiğimi duyarsa polisten daha beter hapar bizi” dedi.
Herkes bir yere dağılmaya çalışırken, dağılamadılar.
Polis etraflarını çevirmişti bile çoktan. Hakan gülmekten yerlere yattı, Cenk arkasına bakmadan kaçmaya çalışıyordu hâlâ.
Fırat ise “Abi bu sefer gerçekten…sıçtık” dedi ama gülmekten duramıyordu.
Sinirleri bozulmuştu.
Efe “Lan, pazar yetmedi mi amk ya. Lunaparktan ne araya buraya düştük! Daha ne kadar bok çukuruna düşeceğiz?!” diye bağırdı sinirle.
Abisi... aklına geldikçe ağlayası geliyordu.
Eyüp Aslan, bu sefer cidden ağzına sıçacaktı.
Pazarda kaçmayı başarmışlardı ama. Gün sonu gelmeden kendilerini yeni bir belaya sokmuşlardı.
📖🖊
Saye'den
Karakola girdiğimizden beri, hayatı sorguluyordum.
Biz nasıl bu hâle düştük?
Yaslandığım bedenin kolunu sımsıkı tuttum. Biz ikimiz burada olmayı hiç hak etmemiştik.
Hafif bir hareketle beni kendisine çekmiş, saçlarımı okşamaya başlamıştı.
"Ulan" diye yarım saattir söylenen Efe'yi duymamazlıktan geldim.
Hakan “Lan ne işimiz var burada ya?!” hemen bankın üstüne tırmandı.
Niye acaba Hakancığım????
"Abi buranın lunaparktan farkı yok amk, baksana şu herife" diye yan taraftaki yerde duran palyaço kostümlü adamı işaret etti Adil.
Yapma Adil. Etme Adil.
Adam'a değdi usulca bakışlarım. Kostümünün üzerinde kan lekeleri vardı.
Ona baktığımı görünce hafifçe çürük dişlerini göstere göstere güldü.
Midem bulanıyordu.
Korkuyordum.
Fırat başımı göğsüne yaslayıp görüş açımı engelledi. Ardından adama bağırdı.
"Siktirme lan ağzını, dön önüne!"
Adamın gülüş sesi kulaklarımı doldurdu.
İğrençti.
Efe ve diğerlerinin de gergin olduğu belliydi.
Efe ile konuşmama kararı almıştım. Onun yüzünden düşmüştüm buraya bir nevi.
İçeri giren memurla hafifçe başımı kaldırdım.
Adil yavaşça memura yaklaştı, “Abi vallahi masumum" diye konuşmaya başladı.
Erdem'i işaret edip devam etti sözlerine.
"Ama arkadaşım biraz salak, yani onun da suçu yok. Mallık kendi tercihi değildi sonuçta."
Erdem hızla Adil'in yanına sokulup " Lan 'mallar ne kadar?' Diye soran ben miyim" diye bağırdı.
"Lan ben onu adama mı dedim Sayelere dedim" diye kendini savundu.
"Kapayın çenenizi!" Polis memurunun sert sesi içeride yankılandı. Kısa bir süre bizi süzüp devam etti konuşmaya "Hadi bu bokları yiyorsunuz" kafasıyla beni işaret etti. "Bu kızı niye dahil ediyorsunuz?" Diye sordu.
Sinirle devam etti cevap vermelerini beklemeden. "İfadeniz zaten alındı. Ailenize haber verildi. Birazdan burada olurlar."
"Efe Aslan hanginiz?"
Efe usulca elini kaldırdı.
"Allah rahmet eylesin. Ben yok etmeden o kendisini yok etsin dedi ulaştığımız kişi" Dedi ve geldiği gibi çıkıp gitti.
Efe giderek daha da beyaza dönmüştü.
Yutkunuş sesini biz bile duymuştuk.
Cenk Fırat’a döndü “Abi senin surat neden donuk?” dedi her şeyden alakasız.
Takmıyordu bu tarz şeyleri. İlk defa içeri girmiyorlardı zaten. Alışıklardı.
Fırat istemese de yanıtladı “Bu kadar aptallık karşısında tepki veremez oldum sadece.”
Karşıdaki herif, durduk yere bir kahkaha attı.
Yeni travma kilidim bu herifi gördükten sonra açılmıştı.
Fırat ve diğerleri ters ters adama bakıyordu.
"Ne gülüyorsun lan it. Ayı mı oynuyor?" Diye sinirle soludu Efe.
"Efe!" Diye uyardım onu kısık sesle.
Onunla muhatap olmalarını istemiyordum.
Huzursuz hissettiriyordu.
Adam tekrar kahkaha attı.
Sinirle ağızlarının içinden mırıldandıklarını duydum ama umursamadım.
Bir an önce eve gitmek istiyorum.
"Fırat"
"Hm?" diye yanıtladı. Saçlarımdan çekmemişti ellerini.
"Sence bizi çıkarırlar mı buradan?"
Bir kahkaha sesi daha.
Sinirle soludu Fırat.
Yine de beni nazikçe yanıtladı.
"Çıkacağız Sarı."
"Sağ mı?" Diye sordum Eyüp'ü kastederek.
" Kim için sorduğuna bağlı yavrum. Birileri günü sakat bir şekilde bitirecek gibi" dedi Efe'ye atıfta bulunarak.
Kıkırdadım.
Uyku bastırıyordu.
Geleli kaç saat olmuştu ama hâlâ buradaydık.
"Kapat gözlerini, uyu biraz" dedi.
Sözlerini dinledim.
Bir kahakaha daha.
A. Koyduğumun delisi.
Hani her nezarete düşünce kocasını doğrayan teyze oluyordu.
Hepsi palavra.
📖🖊
Geçen bir saatin ardından nihayet polis memuru yeniden geldi.
"Tekrar son bir ifade vereceksiniz sırayla" dedi hiç beklemeden.
“Sıra mı? Abi biz hep birlikteyiz, grup terapisine gider gibi” Hakan kahkaha atarak.
Kafayı yemişti şu palyaço yüzünden.
“Bizim ayrımız gayrımız olmaz memur bey. Vereceksek toplu vereceğiz."
Neyi veriyoruz Adil?
Siktiğimin bir sinir bozucu kahkahası daha.
"Ulan" sinirle soludum.
Gözlerini devirdim “Abi ciddi olun, burası şaka yeri değil!” diye sitem ettim.
Yeter artık..
Efe hafifçe kolumdan tuttu “Tamam, sakin" diye konuştu.
Sen konuşma Efe.
Polis memuru dayanamamış olacak ki hepimizi çıkardı ve içeri götürdü. Kendi odasına götürüp karşısına dizdi bizi.
Adil ise hiç aldırmayıp masanın ön tarafındaki tekli koltuklardan birine oturdu.
Bakışma dolu bir dakikanın ardından Adil masaya yasladı kollarını “Abi ben masumum, suçlu olan Fırat!” dedi.
Fırat gözlerini devirdi “Lan senin için suçlu sadece ben miyim?” diye soludu.
Adil her ne olursa olsun, Fırat yaptı diyen biriydi. Şaşırmadım.
Cenk araya girdi “Abi bu tayfa" dedi tek eliyle hepimizi gösterirken.
" Vallahi bir karıncayı bile incitmez ya. Hele sen şu tipe bak" dedi yanıma yaklaşıp yüzümü avuçlarken. "Bu tipte uyuşturucu kullanacak sıfat var mı?"
Efe'ye de aynısını yaptı. "Ya bu, şu bebeksi yüze bak!"
Polis memuru kısa bir iç çekti.
Hakan birden “Abi koltuk çok rahat ya, biraz uzansam sorun olur mu?” diyerek hafif yatar pozisyona geldi oturduğu yerden.
Erdem hızlıca omzuna dokundu: “Hakan sıçtırma ağzına birader, rezil olacağız!” dedi.
Sinirle bir kahkaha attım “Abi, tek ben mi normalim burada?” isyandan farksızdı ses tonum.
Usulca Fırat'a döndüm. "Sen hariç, sözüm senden dışarı"
Hafifçe gülüp kafasını eğdi.
Adil hafifçe kafasına dokundu, “Hayır yavrum, normal olan biz değiliz zaten, normal olan sıkıcıdır.” diye ciddi ciddi yanıt verdi.
“Lan, biz ne zaman bir araya gelsek kaos çıkıyor” dedi Erdem. Kendi kendine konuşur gibiydi.
Efe göz kırptı “Doğru, ve biz de bundan keyif alıyoruz…”
Eyüp faktörü de keyif alacak abi...
Herkes birbirine bakıp sessizce gülüyordu. Karakolun ciddi havası, bu tayfa ile tamamen yerle bir olmuştu.
Diğer polis memurları amirlerinin sinirle soluyan ifadesini camın ötesinden gizlice izliyor gülmemek için zor duruyorlardı.
Tam hepimiz biraz nefes almaya başlamış, gülmekle sinirlenmek arasında gidip gelirken, kapıdan bir ses geldi.
“Siz ne bok yiyorsunuz burada!”
Herkes başını çevirdi. İçeriye giren Eyüp’tü; gözleri öfkeyle parlıyordu, elleri yumruk hâlindeydi. Sanki sinirden tepesi atacak gibiydi.
Hemen Efe’nin koluna girip “Abi… bu sefer... çok sinirli!”
Efe omuz silkti "Hadi canım, nasıl olsa biz masumuz…" kısa bir an düşündü "Sanırım.”
Eyüp’ün bakışları Hakan’dan Adil’e, Cenk’ten Fırat’a, Erdem'den Hakan'a , benden Efe’ye kadar bir anda taradı.
Herkes biraz geri çekildi, dizlerim hafif titredi.
Adil alaycı bir şekilde “Abi, biz sadece… yani… böyle, masum bir şekilde buradaydık.” elleri titremese bir de...
Eyüp suratını buruşturup, “Masum mu? Masum ne demek lan?! Karakolu birbirine kattınız, polisler neye uğradığını şaşırdı, herkes sizi kovalıyor, siz hâlâ…”
Sinirle elini başına yasladı kısa bir süre.
Efe hafifçe bana sarıldı, “Abi sakin ol, zaten fark ettin mi burası tamamen felaket sahnesi gibi.”
Hakan sinirle gülerek: “Abi, vallahi içerideki deliyi görmektense senin gereksiz sinirini tercih ederim ya... biraz panik yaptık kaçtık. Sakin olsana sadece! Kontrol altında herşey”
Eyüp neredeyse patlayacak gibiydi, “Kontrol mü?! Bu kaosun adı ‘kontrol mü’? Lan beni deli mi edeceksiniz siz?”
Hafifçe Fırat'ın arkasına saklanıp mırıldandım “Abi, ya… bu sefer gerçekten masumlar…”
Cenk Fırat’a döndü “Abi Eyüp her an tepemize çökebilir… hazır ol.” dedi kısık sesle.
Eyüp tam ileri adım attığında, Efe elini kaldırıp “Abiii… bak biz sadece biraz… yani… lunaparktan sonra midye olayı falan… bir de pazar…”
Telaş yapmıştı.
Hakan'ın " Zabıta" diye eklemesi sinir seviyesini daha da arttırmıştı.
Eyüp’ün gözleri daha da büyüdü, “Ne pazarı lan! Ne lunaparkı! Siz hangi bokla uğraşıyorsunuz”
Adil bir adım öne çıktı, “Abi, aslında biz masumuz..."
"Eğlenmek istedik sadece" dedim utana sıkıla.
“Eğlendiniz mi bari! Şu haline bak Saye!" Ses tonu giderek yükseliyordu.
"Bu eğlence yüzünden niye polis beni arıyor! Ben sizi buradan nasıl çıkaracağım lan!” Eyüp sinirden kızardı, bir an herkes geri çekildi.
Eyüp derin bir nefes aldı, sinirini biraz kontrol etmeye çalıştı ama hâlâ gözleri ateş saçıyordu. “Ulan, bundan sonra bir adım atarsanız buraya, sizi bir daha karakolun olduğu sokağın iki sokak bile yakınında olduğunuzu görür, duyarsam...”
Hepimiz başımızı öne eğdik. Çıkana kadar mecburduk.
📖🖊
Yarım saatin sonunda nihayet serbest bırakılmıştık.
Arabalara ilerlerken kimse konuşmuyordu.
Gözüm, polis aracanına bindirilen adama takıldı.
Bakmamaya çalıştım.
Eyüp, omzumdan tutmuş kendiyle beraber ilerletiyordu beni.
Arabaya yaklaştığımızda direkt ön kapıyı açmış oturmam için işaret vermişti.
İtiraz etmedim.
Kapımı kapatıp, kendi yerine geçti. Efe'de binmişti.
Arabasına binmek üzere olan Fırat'ı gördüğümde kısa bir an gözlerimiz kesişti.
El salladım usulca.
Tebessüm edip baş selamı verdi.
Sikik kahkaha sesi tekrar kulağımda yankılandı.
Efe'nin öksürük sesi ile önüme döndüm.
Uyumak istiyordum.
Sinirlerim iyice bozulmuştu.
Evet, geldik bölüm sonuna.
Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın😘🤎✨️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.55k Okunma |
1.97k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |