12. Bölüm

12.Bölüm: İZ BIRAKANLAR 

Muhammet Asım Görü
muhammetasimgoru

Hastaneden çıktığımda doğru Zeynep’in evine gittim. Vücudum yorgundu, ama zihin olarak daha yeni uyanmış gibiydim. Banyoya girdim, suyun altında uzun uzun durdum. Dünyadaki kir akmazsa da insan üstündekini arındırır. Duştan çıkıp saçlarımı kurularken kendime bir söz verdim: Artık zamanı geldi.

Spora başladım. Hastanede bir hafta boyunca temel çalışmaları yapmıştım ama şimdi daha disiplinli bir programa geçtim. Sabah kardiyo, akşam ağırlık. Yediklerim de diğer ev sakinlerinden farklıydı; yulaf, yumurta, tavuk ve bol su. Zeynep bir ara gülerek, “Sen asker mı oldun?” dedi. Cemre, çatalı elinde, tabak dolusu makarnaya bakıp, “Senin yemeğin daha tatsız gözüküyor ama daha doğru olabilir” dedi.

Bu sırada Alperen ve Fatih, silah satışından deli gibi para kazanıyordu. Kara parayı aklamak için Gaziemir taraflarında bir mobilya dückanı açmışlardı. Dückanın içi Instagram'da reklam çekecek kadar modern, arkadaki depo ise tam bir cephanelikti. Alperen'in müziği de tutmuştu. Mixtape'den sonra ayda 20 binin üstünde dinlenmeye başlamıştı. Hem para geliyor, hem saygı artıyordu.

Ama hala bir eksik vardı. Yeraltı dünyasında adımız geçmiyordu. Sadece para kazanan adamlar olarak bilinmek istemiyordum. Bizim şehirde korku kadar merak da uyandırmamız lazımdı. Bunun yolu da çocukluk aşkım grafitiden geçiyordu.

Alperen'le biz zaten grafiti camiasında hatrı sayılan çocuklardık. Eski tren garları, terkedilmiş fabrikalar, Bornova altgeçitleri... taglerimiz her yerdeydi. Şimdi yapacağımız şeyse onlardan farklıydı.

Planın özeti: Aynı gece, İzmir’in en kalabalık 10 noktasına dev grafitiler yapılacak.

Hepsi aynı skeç, aynı boyut, aynı renk koduyla. Tek fark, altındaki iki tag: Alperen ve ben. Skeçin içeriği belliydi: Harflerle yazılmış ama sanki bir maskeyi andıran bir tasarım. Üzerinde kocaman şu yazacak: İZMİR ÖLÜM ÇETESİ. Bu yazım tarzını, renklerini ve detaylarını ben çizecektim. Defterimi açtım ve başladım.

Skeçi hazırlamam saatlerimi aldı. Harflerin her birine kimlik verdim. Z'yi bir kanca gibi yaptım, Ö harfinin içinde boş göz çukurları vardı. Harfler sanki nefes alıyor, sanki seni izliyordu. Bu yazıyı gören biri "sadece bir grafiti" diyemezdi.

Zeynep mutfağa geldi, başını eğdi, taslağa baktı.

— Ne bu? Yazı mı bu, lanet mi?

— İkisi birden olabilir.

Cemre yanımda elinde telefon, TikTok'ta geziyordu.

— Abi bu graffitiyi tişört yapalım, var ya deli satar.

Güldüm. "Önce bir yapalım da, sonra satarız."

Gece geldi. Plan başladı.

Toplam 10 nokta: Alsancak, Güzelyalı Sahili, Karşıyaka Çarşısı, Buca Şerifali duvarı, Bornova Metro altı, Konak Meydanı’nın arkası, Bayraklı'daki AVM otoparkı, Hatay yokuşu, Çiğli istasyon ve Balçova tüneli girişi. Her yere bir ekip. Bazılarımız motorla, bazıları arabayla.

Ben ve Alperen Alsancak ekibiydik. Yanımızda bir de yeni gelen Mert vardı. Mert, eski breakdansçı, duvar üzerinde türbülansız çizim yapabiliyor. Üçlü olarak 3.30 suları Alsancak‚ eski tren istasyonunun arkasına geldik.

Alperen: “Burayı boyayalı 3 yıl oldu, yeniden bizim oldu lan.”

Mert güldü: “Bu sefer tarih yazıcaz.”

Boyaları çıkardık. Alperen sırt çantasından önce siyah, sonra gri, sonra turuncu kutuları dizdi. Gölgeleme benden, harf yapısı Alperen'den, detaylar Mert'ten.

Tam skeçi bitirmeye yaklaşmışken bir araba yavaşladı. Üçümüz aynı anda duvara yapışıp sırt döndük. Far çıkınca Mert:

— "Lan bu bizim Burak!” dedi.

Burak, Karşıyaka ekibindendi. Gülerek seslendi:

Bu kişilere sadece grafiti yapmaları için kişi başı 5 bin tl ödemiştik ve bu paraya kesinlikle değerdi hala en büyük ve en güzel grafiti bizim alsancaktaki grafitimizdi...

— "Siz bitirin, biz Bostanlı'yı harita dışı bıraktık!"

Biz 04.00'te bitirdik. Sabah İzmir'e güneş doğarken, 10 farklı yerde aynı kelimeler duvarların üzerindeydi:

İZMİR ÖLÜM ÇETESİ

Ve altında iki imza:

@Asm - @Ast

Sabah Twitter kaynadı. TikTok videoları, Instagram storyleri. Herkes aynı soruyu soruyordu:

“Kim bunlar?”

Şehir uyanmıştı. Ve biz sonunda o şehrin kabusuyduk.

 

Sabah saat dokuzu gösterdiğinde İzmir yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Günün ilk ışıklarıyla birlikte şehir, gece boyunca sessizliğe bürünmüş sokaklarının üzerine yeni bir gürültü örtüsü çekiyordu. Ancak bu sabah, diğerlerinden farklıydı. Televizyonlarda, radyolarda, haber sitelerinde ve sosyal medya platformlarında tek bir konu konuşuluyordu: "İzmir Ölüm Çetesi".

Polis telsizlerinden yükselen cümleler tüm birimlere yayılıyordu: "10 farklı lokasyonda organize grafiti. Kod adı: Ölüm Çetesi. Kamu düzenini tehdit unsuru. Güvenlik kameraları inceleniyor."

Sabah haberlerinde anchorlar heyecanla kelimeleri peş peşe sıralıyor, ellerindeki kağıtları bir sağa bir sola çeviriyordu. “Değerli izleyenler, bugün İzmir’in en kalabalık on noktasında sabahın ilk ışıklarıyla birlikte ortaya çıkan bu grafitiler, şehirde büyük panik yarattı. İzmir Emniyeti, olayı organize suç kapsamında değerlendiriyor.”

Sosyal medyada paylaşım üstüne paylaşım geliyordu. TikTok’ta bir kullanıcı elindeki kahvesiyle grafitinin önünde dans ediyor, “İzmir Ölüm Çetesi style” başlıklı videolar trend oluyordu. Twitter’da #İzmirÖlümÇetesi etiketi Türkiye gündeminde birinci sıraya yükselmişti. Instagram story’lerinde renkli sprey kutularıyla poz veren insanlar bile çıkmıştı. Herkesin dilindeydik.

Ben ise saat on buçuk gibi duşumu alıp, saçlarımı havluyla kurularken Zeynep’in çığlığıyla kendime geldim.

“Bu ne lan! Bu ne oğlum bu neee!”

Koşarak salona gittim. Zeynep elinde telefonla bana dönmüş, gözleri kocaman olmuştu. Ekranda sabah haberlerinden biri vardı, grafitimiz dev ekranı kaplıyordu. Alperen’le birlikte tasarladığımız o korkutucu harfler, siyahın içindeki kırmızı çerçevelerle daha da öne çıkıyordu. Altında iki tag: "@Ast" ve "@Asm".

Zeynep önce ağzını kapadı, sonra küfür etti.

“Beni bu eve gömmeden önce haber verin olur mu?”

Fatih kahkahayı patlattı. “Görüyor musun ya, kadın gerçek korkuyu yaşıyor!”

Arda elindeki bira şişesini kaldırdı. “Ölmeden önce son isteğin var mı Zeyno?”

Zeynep gözlerini kıstı, beni işaret etti. “Sen! Sen mahvettin bu evi! Tövbe estağfurullah, ben o kadar temiz kızdım ne hale geldim ya…”

Ben masaya geçip bir şişe açtım. “Tadını çıkar Zeynep. Şehirde panik var, bizse İzmir’in en rahat evindeyiz.”

Saat öğleye doğru yaklaştıkça, Zeynep’in tepkileri yerini çaresiz kabullenişe bırakmıştı. O sırada Alperen elinde gitarla balkona çıktı. Yeni şarkısından birkaç dize mırıldanıyordu. O kadar havalıydı ki, Fatih cep telefonuyla video çekmeye başladı. “Alpi senin bu videoyu TikTok’a atıyorum, yorumlar patlayacak!”

Orkun, gömleğini yarıya kadar açmış, elinde viski bardağıyla bana döndü.

“Bundan sonrası daha da hızlı ilerleyecek. Bu geceyle birlikte sokakta bizim adımız geçmeye başladı. Sıra adamlarda.”

Tam o anda kapı çaldı. Hepimiz irkildik. Biranın, viskinin, gitarın, kahkahaların ortasında bir anda tüm odanın havası değişti. Zeynep kapıya bakıp, “Kim o ya?” dedi.

Fatih omuz silkti. “Kimseyi beklemiyoruz.”

Kapı bir daha çaldı. Daha sert. Daha kararlı. Bu defa ayak seslerini de duyduk. Arda ayağa kalktı, yavaşça kapıya yöneldi. Gözetleme deliğinden baktıktan sonra sessizce döndü ve sadece bir cümle kurdu:

“Yüzü yara içinde. Gözlerine bakınca… ben bile korktum.”

Kapı açıldı. İçeriye giren adam sanki sokaktan değil, yer altının en karanlık köşesinden çıkmış gibiydi. Saçları ensesinde toplanmış, yüzünde iki derin bıçak izi vardı. Gözleri hareketsizdi, ama ruhumuzun içine işliyordu. Herkese kısa bir bakış attıktan sonra bana döndü.

“Patron sizi görmek istiyor.”

Ve işte o an, tüm o kahkahalar, alkol şişeleri, TikTok videoları… hepsi ağır ağır bir buhar gibi dağıldı havaya. Gerçek başlıyordu. Karanlık bize doğru yürüyordu.

O an tek düşündüğüm bizi nasıl bulduklarıydı polisler dahi bizi bulamamışken tüm kameraları etkisiz hale getirip bizi kimsenin görmediğine emin olmuşken bu kişinin veya kişilerin bizi nasıl bulduğu veya kim olduğu nerdeyse beni delirtecekti tek çaremiz gidip konuşmaktı bakalım bizden ne istiyorlardı...

Bölüm : 21.05.2025 17:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...