33. Bölüm

32.) KALBİN HATIRLIYOR 🎬

Kübra Ç
muhayyell_

 

Melek gittikten sonra üzerinden kalkan o yükün hafifliği ile mutfağa girmişti genç kadın. Şarkı listesinden sözsüz türk musikisi açıp huzurla Ali'nin en sevdiği yemekleri yaptı.

 

Hünkar beğendi, sebzeli mercimek çorbası ve çoban salatayla yemek faslını bitirip hızlı bir yalancı tiramisu tatlısını da aradan çıkarıp buzdolabına koymuştu.

 

Ali Haydar işten her an gelebilirdi. Bu yüzden yeterince kirlenip koktuğunu düşünerek koşarak yatak odasındaki banyoya attı kendini. Bugün temizlikle epey yorulduğundan mı, yoksa Melek'in vücudundan aldığı yüklerden mi bilinmez, suyun altında tamamen gevşediğini hissetmişti Nazenin.

 

Ona kalsa uzun uzun dururdu duşta bugün ancak kocasına da bu şekilde yakalanmak istemiyordu. Kim bilir ne kadar yorulmuştu sevdası... Arabada uyuduğu bir kaç saatlik uyku ile tüm gün çalışmıştı. Ah! Neden dinlenmesi yerine onu atölyeye göndermişti ki zaten?

 

Bornoza sarılıp banyodan çıktı. Elbise dolabından giysilerinin seçip üzerini giydi. Çok sevdiği kırık beyaz, uzun günlük ev elbisesi; v yakası olan eteklerinde güpür detaylı belden oturtmalıydı. Saçlarını da kurutup sol tarafına doğru bir örgüyle işini bitirdi Nazenin. Yatak odasında akşam ezanının sesini duyumsarken hemen kenara seccade serip huşu ile namazını eda etti. Namazı bittikten sonra da başındaki örtüyü yatağın üzerine bırakıp her zaman olduğu gibi başı açık günlük rutinlere koştu. Masaya lila bir örtü serip mutfaktan çatal bıçak kaşık üçlüsünü ve tabakları getirdi. Yemekleri ve salatayı da masanın bir kenarına koyduğunda her şey hazırdı.

 

Tam zamanında kapı zili duyulduğunda kalbi kabına sığmaz bir şekilde koşarak dış kapıya geldi. Vestiyerin aynasından üzerini kontrol ettikten sonra dürbüne uzandı. Evet, gelen Ali'ydi...

 

Kapının kolunu indirip açarken dışarıya görünmemek adına iyice geriye çekildi Nazenin.

 

Ali Haydar ise açılan kapıda kimseyi göremese de yorgun ve bitkin bir adımla evi olduğunu yeni yeni idrak edebildiği daireye girdi. Bir iki adımla kapıyı kapatmak için duvara döndüğünde karşısında gördüğü kadınla ağzı bir kaç santim açık, gözleri titrerken bakakaldı öylece.

 

Nazenin'in kızaran yüzü, açıkta kalan boynu ve sarıya çalan saçları... Adamın kalbini tarumar etmeye yemin etmiş gibiydi.

 

Genç kadın utanıp başını eğerken Ali de yaptığı şeyi idrak ederek boğazını temizleyip yutkundu ve gözlerini karısından çekmeden hızla kapıyı kapattı.

 

Aptal beyni, böyle bir güzelliği nasıl unutmuştu anlamıyordu!

 

"Hoşgeldin Ali..."

 

"Hoşbuldum." deyip içeri geçmeye niyeti olmayan ve şaşkın şaşkın yüzüne bakan adamın yanından sıyrıldı Nazenin ve önden yürüyüp bir nevi yolu gösterdi. Ali'sinin gözlerindeki o tanıdık küçük bir ifade bile deli gibi sevindirmişti kızcağızı.

 

Genç adam giden kadının ardından başını kaşıyıp tekleyen yüreğine anlam vermeye çabaladı. Kalbine ne oluyordu böyle?

 

Düşünmeyi sonraya erteleyip Nazenin'i yeniden görme arzusuyla hızla salona adımladı Ali Haydar. İçeri geçtiğindeyse masada çorbaları dolduran pembe yanaklı güzel yürekli kuzenine baktı yeniden. Sonra da usul usul masaya geçip sandalyesine oturdu. Hemen yanında çorbasını katıp önüne koyan bu güzel kadın karısıydı öyle mi? İmtihanların içindeki yardım gibiydi sanki Nazenin. Fakat neden sonra niye böyle düşündüğünü hatırlamaya çalıştı. Çünkü kuzeniyle olan biten hiçbir ilişkisini hatırlamıyordu.

 

Ama kalbin onu hatırlıyor.

 

İçindeki sese kulak verip bir süre daha izledi genç kadının hareketlerini Ali Haydar. O narin elleriyle yaptıklarını inceledi. O onu inceledikçe karısının daha da kızarması, bu sefer harelerinin yüzünden boynuna uzanan kızarıklığı daha çok fark etmesine sebep oldu.

 

Ali Haydar içinde oluşan hislere kapılmamak ve düşüncelerinin gittiği yönü değiştirebilmek adına sohbet açmaya çalıştı neden sonra.

 

"Iı... Bugün İbrahim'le de konuştum olanları. Bir de ondan dinledim yaşadıklarımızı, düğünümüzü..." deyip sustu bir müddet.

 

Fakat Nazenin şaşırmıştı. İbrahim'in de mi haberi vardı her şeyden?

 

"İbrahim de mi biliyordu? Haberim yoktu..." diyerek sandalyesine oturdu o da.

 

Ali, İbrahim de MIT'ten olduğu için bu konuları elbette yalnız onunla konuşurdu. Ancak bundan demek Nazenin'in haberi yoktu.

 

"Evet... Yani ben haberin olmadığını bilmiyordum. Gerçi neyin ne olduğunu artık hiç bilemiyorum ama." dedikten sonra kaşığı eline alıp "Eline sağlık." dedikten sonra bir kaşık çorba içti.

 

Nazenin'se sıkıntılı hissetmeye başlamıştı yeniden. İbrahim neden biliyordu ki olanları? Ancak bunu şu an sormanın ne yeri ne de zamanıydı. Ali'ye daha fazla acı çektirmek istemiyordu.

 

"Afiyet olsun."

 

O da kaşığını alıp çorbasını içmeye başladı. Aklına o esnada bugün gelen arkadaşı düşünce, söylemesi gerektiğini düşünüp "Bugün de bize, kurstan arkadaşım Melek geldi." dedi kısık bir sesle.

 

"Hangi kurs?" diyen kocasınaysa öylece bakakalmıştı. Doğru ya bir buçuk sene öncesinden Nazenin çalışmıyordu!

 

"Şey. Ben bir seneye yakındır Kur'an kursunda hafızlık hocalığı yapıyorum canım."

 

Ali Haydar cümleyi başta anlamıştı ancak sonda eklenen canım kelimesinde durdu aklı. Kaşığını tabağın kenarına bırakıp elini ensesine koyup ovar gibi yaptı. İçten içe mutlu olmasına anlam vermeye çalışıyordu.

 

"Ah, öyle mi? Özür dilerim Nazenin... Unuttuğum her şey, her an için çok üzgünüm."

 

Sevdiğinin özrüne karşı kalbi olabilirmiş gibi daha da yumuşamıştı kadının. Suçu olmamasına rağmen özür dilemesi, ona sarılmak istemesine sebep olmuştu ancak yapamadı. Elindeki kasığı bırakıp "Senin bir suçun yok Ali. Hem hatırlayacağına eminim ben. Geçici bir süreç inşaAllah bu. Kendini kötü hissetme ve çorbanı iç bence, çünkü en sevdiğin yemeği koyacağım birazdan!" deyip genişçe gülümsedi Nazenin. Konuşması bitene kadar dikkatle onu dinleyen kocasının mimik oynamayan yüzünden sonra da devam etti.

 

"En sevdiğin yemeği unutmadığını düşünüyorum?"

 

Ali Haydar ise Nazenin'in ağzından çıkan her kelimeye bir altın gibi değer veriyordu. Önceden böyle sohbet edemezdi onunla, ya da etmiş de olabilirdi tabii bilemiyordu. Bildiği, kadını böyle görmenin yüreğine nasıl güzel hissettirdiğiydi...

 

"T-tabii, unutur muyum? Teşekkür ederim..."

 

Yemek faslı bittikten sonra sofrayı beraberce topladılar. Bulaşıklara ne kadar ısrar etse de elini sürdürmedi Ali'nin genç kadın. O da yorulup gelmişti, dinlenmek hakkıydı. Kocası akşam namazını kılarken Nazenin de tatlıları tabaklara almış ve güzel bir çay demlemişti. Keyfi yerindeydi kadının. Sevdası yanında çatısı başında, insan daha ne isterdi ki bu hayattan?

 

Salona tepsiyle giren Nazenin'i gören Ali Haydar ayağa kalkıp gözüyle sehpa taradı odada. Hemen TV ünitesinin yanında gördüğü sehpalardan birini alıp oturduğu ikili koltuğun tam önüne, ortalayarak koydu.

 

"Teşekkür ederim."

 

Nazenin kocasına teşekkür ederken Ali çayları ve tatlıları da sehpaya alıp karısının elindeki tepsiyi boşaltmıştı.

 

"Niye bu kadar zahmet ettin? Çay içsek yeterdi çiçeğim."

 

Genç adamın alışkanlıkla kurduğu cümleye kalbi burkuldu kadının.

Çiçeğim, lafı evlenmeden önceki Ali'ye aitti pek tabii. Kötü bir hitap değildi hatta önceden çok severdi bu hitabını adamın, ancak o evli olduğu adamı görmek istiyordu karşısında.

 

Sabretmeliydi, edecekti.

 

"Estağfirullah, ne zahmeti? Severek yapıyorum ben." deyip tepsiyi kenara bıraktıktan sonra Ali'nin yanına oturdu Nazenin.

 

İkili sessizce çaylarını içmeye başladığında, Ali Haydar'ın zihni karmakarışıkken Nazenin'inki sevdiği adamın sağlığıyla ve ilişkileriyle ilgili bir ton endişeyle doluydu.

 

"Ali-"

 

"Nazenin-"

 

Aynı anda konuştuklarında Ali Haydar "Sen söyle." deyip centilmenlik etti. Baktığı anda içinin titrediği karısının, kahvelerine odaklandı güç bela.

 

"Şey, yarın hafta sonu biliyorsun. Kuzenler pikniğe gidelim diyorlar. Ama sen iyi değilsen sonra da yapabiliriz."

 

"Gidelim. İkimize de iyi gelir belki şu olaydan sonra..." diyen adam gözlerini kaçırdı Nazenin'den. Tüm suçlu kendisiymiş gibi hissediyordu.

 

"Tamam, gidelim. Peki sen, sen ne diyecektin?" diye sordu Nazenin de bunun üzerine.

 

Gözleri tekrar yan dönmüş olan Ali'nin omzunda kolunda dolaştı. O ağır ahşaplarla on senedir uğraşıyor olmak genç adamın kaslı bir vücuda sahip olmasına sebep olmuştu. Önceden bakmamak için kırk takla attığı bu fiziğe şimdi engel olamıyor ve ister istemez onu incelerken buluyordu kendini Nazenin. Sevmek ne uzun, ne zor meseleydi böyle?

 

Ali Haydar ise hala cevabını alamadığı sorularla cebelleşmekteydi. Nazenin de ona pek yardımcı oluyor sayılmazdı. Susarak, zamana bırakarak ilerleyemezlerdi. Lakin dili de dönmüyordu işte! Evet, evliydiler. Evet karısıydı yanındaki ancak ne yaşadıkları hakkında en ufak bir fikri bile yoktu ki!

 

Duramadı yerinde, koltuktan kalkıp biraz ayakta dolandı genç adam. Öyle çok bilinmezlik vardı ki beyninde, biraz daha düşünürse delirebilirdi.

 

"Ali iyi misin?"

 

Nazenin ayakta dolanıp duran kocasını huzursuzlukla inceledi bu sefer. Kafası çok karışık, oldukça sıkıntılı duruyordu Ali Haydar. Durup karısına döndü yönünü bu sefer de. Bir şeyler söylemek istiyor ama yutuyordu sanki her şeyi.

 

Genç kadın daha fazla seyirci kalamadı bu duruma. O da ayağa kalktı ve kocasının hemen karşısına yürüdü ve çok az bir mesafeden başını adamın yüzüne doğru kaldırdı. Nazenin ortalama bir boya sahipken Ali oldukça uzun ve heybetliydi.

 

"Ali... Cevap verir misin? Endişeleniyorum."

 

Ali Haydar ona yaklaşan kadınla vücuduna bir alev topunun girdiği hissiyatına kapıldı. Bir adımlık mesafeden yüzünü yüzüne kaldırmış, onun için endişelenen bu kadın yüreğine hiç iyi şeyler yapmıyordu!

 

Düşünüp durmakla bir yere varamacağını anladığında adamın aklından çok başka şeyler geçmeye başlamıştı bile. Bunda ona böylesi yakın davranan Nazenin'in de elbette payı vardı.

 

Duruşunu dikleştirip çok çok hafif bir eğilmeyle karısına karşılık verirken elleri kendinden bağımsız hareket edip Nazenin'in başının iki yanını da kavramıştı. Artık kendine hakim olması öyle zor bir hal almıştı ki Ali'nin, karşısında aldan mora dönen kadınla daha da çok artmıştı bu isteği.

 

Nazenin'se hiç beklemediği anda gelen bir atakla neye uğradığını şaşırmıştı. Kahverengi gözleri, sevdiğinin yeşilleriyle hemhal olurken kuruyan boğazını ıslatmak için hızla yutkundu. Dört bir yanını alev alırken ona iyice yaklaşan kocasıyla heyecandan kalbi duracak gibiydi.

 

Ve o an hiç istemedikleri bir şey oldu.

 

Evet, zil çaldı.

 

Ali Haydar hiç oralı olmayıp yaklaşmaya devam ederken Nazenin geriye çekilip "Zil. Ali zil çalıyor." diyerek gözlerini kaçırdı sevdiğinden.

 

Genç adam elleri boş öylece kaldığında hayal kırıklığına uğramıştı. Oysa hiç aklında yokken gelmemişler miydi bu duruma? Niye şimdi kapıyı her kim çaldıysa ona müthiş bir şekilde öfke duyuyordu?!

 

"Tamam. Ben bakarım..." deyip sakin olmaya çalışarak kapıya gitti Ali Haydar.

 

Kapıyı açtığında karşısında gördüğü elbette baş belası Fatmanur'dan başkası değildi.

 

"İyi akşamlar abi!"

 

"Bu saatte ne oldu abim?"

 

Adamın sözleri kardeşine hiçbir etki etmezken Fatmanur "Öf abi! Yengoşum nerede? Müsait misiniz, yoksa burada mı konuşacağız? Bu kadar kızardığın sıcacık evine beni davet etmeyecek misin? Dondum!" diyerek içeriyi görmeye çalıştı.

 

"Geldin artık, geç hadi. Başımın belası!" diyerek kardeşi girdikten sonra kapıyı kapattı genç adam.

 

Fatmanur koşarak salona geldiğinde Nazenin'in de ayakta boynuna kadar kızarık beklediğini gördüğünde dudaklarını ısırdı.

 

"Yengoş, yanlış bir zamanda geldim sanırım." deyip kuzenini utandırmaya çabaladı.

 

Ali anında içeri geri döndüğündeyse bir Nazenin'in daha da kızarmış yüzüne, bir de gülmemek için kendini tutan kardeşine baktı.

 

"Niye ayakta bekliyorsunuz? Hadi otur da ne diyeceksen söyle Fatmanur sen de."

 

"Tamam abi! Aşk olsun, kovar gibi..." diyerek cıklayan kıza gözlerini devirdi genç adam.

 

"Beş altı günlük evli insanların evine habersiz damlarsan kovulmadığına şükret sen."

 

"Ali!" deyip adamı uyaran Nazenin'den başkası değildi elbette.

 

Ali Haydar karısına bakıp, ne der gibi kafa salladığında Fatmanur ikiliyi daha fazla rahatsız etmemek için lafa atladı.

 

"Aman boşver Nazenin. Her zamanki abim işte, ben takmıyorum onu, gel sen de otur. Şu piknik işini konuşalım biz."

 

Nazenin Fatmanur'a da bir tabak tatlı katıp, çayla salona geri geldiğinde yarım saate yakın piknik planı konuşmuşlardı. Ali Haydar ise oturduğu tekli koltukta dizini sallayıp durmuş, kardeşinin susmak bilmeyen çenesini hayretler içinde dinlemişti. En sonunda her şeyi konuşup yarın saat on gibi evden çıkmayı, üç arabayla pikniğe gitmeyi kararlaştırmışlardı. Fatmanur giderken yengesini öpüp abisine de çirkin surat yaparak çıktı evden.

 

Şimdi gidip kuzencanlar grubuna planı yazması gerekiyordu.

 

Nazenin kuzenini geçirip yeniden kocasının yanına döndüğünde ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Bir anda karşısında eski Ali Haydar'ı görmek afallatmıştı kadını az önce.

 

Şimdi ne olacaktı peki? Hiçbir şey hatırlamayan bu adama kendini olduğu gibi nasıl teslim ederdi? Korkuyordu genç kadın. Yeni bir hayal kırıklığıyla baş başa kalmaktan ölesiye korkuyordu...

 

 

•••

 

 

Instagram / Wattpad : muhayyell_

 

Bölüm : 25.11.2024 16:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...