34. Bölüm

33.) GERÇEKLER 🎬

Kübra Ç
muhayyell_

"Ali, ben namaz kılacağım müsaadenle."

 

Nazenin salona döndüğünde hala ayakta bekleyen kocasına yönelik konuşmuştu. Yatak odasını işaret ederek odadan çıkacağı esnada Ali Haydar durdurdu karısını.

 

"Nazenin..."

 

Genç kadın derin bir nefes alarak çıkmak üzere olduğu kapıdan geriye dönüp Sevdiğine baktı.

 

"Şey, namazı beraber kılalım istersen diyecektim. Abdestini al, gel. Ben bekliyorum burada."1

 

Duyduğu şeyle gözleri parladı kadının. İçinde yeniden ona doğru süzülen kelebeklere engel olmadan usulca başıyla onayladı kocasını.

 

"Tamam, geliyorum birazdan."

 

Öte yandan Ali Haydar da hep hayalinde olan, bir gün evlenirse karısıyla cemaatle namaz kılma isteğinin gerçek olmasına çocuk gibi sevinmişti. Nasıl olmuştu, ne ara olmuştu tam olarak hala hatırlamasa da, iyi ki Nazenin'le olmuştu bu evlilik diye düşündü genç adam. Onun kadar iyi kalpli ve saliha bir kadın arasa da bulabilir miydi, emin değildi.2

 

Hem de bu kadar güzel!

 

"Öhö öhö!"

 

İçinden geçen hisler yeniden bireysel takılırken sanki duymak istemez gibi öksürmeye başladı Ali Haydar. Bu kadar istekli olması hiç normal gelmiyordu adama.

 

Acaba ben bu kıza daha önce tutulmuş olabilir miyim?1

 

"Öhö öhö! Öhö öhö! Yok artık, bunu da hatırlardım heralde! Allah'ım sen aklıma mukayyet ol. En son dayımın emaneti diye üzerine titriyordum ben bu kızın! Ne ara oldu bütün bunlar? Ne ara bu hale geldik?"1

 

Genç adam kendi kendine mırıldanırken, karısının odaya geldiğini yeni fark etmişti.

 

"Efendim? Bana mı dedin?" diyen Nazenin kocasının ne söylediğini anlamaya çalışıyordu.

 

Ali duyduğu sesle karısına döndüdüğündeyse yine gözlerinde yıldızlar asılı kalmıştı...

 

Kırık beyaz elbisesine uygun, başına örttüğü kalın beyaz şalla onu izleyen kadının güzelliği karşısında nutku tutuldu. İnsanın helalinin olması gerçekten böyle bir şey miydi? Böyle saf, böyle temiz bir duygu muydu bu?

 

"Ali?"

 

Nazenin'in sesiyle kadının üzerinde dolaştığı gözlerini parlak kahvelere çıkardı genç adam.

 

"Efendim?"

 

"İyi misin? Bir şey mi hatırladın?" diyerek hızla kocasının yanına geldi Nazenin de. Eskiye dair bir şeyler görmüştü çünkü Ali'nin gözlerinde.

 

Yanına gelip dikkatle ona bakan karısından yüzünü başka yöne çevirerek, gözlerini de kaçırdı Ali Haydar. Kadının etkisi altından çıkarken gülümsemişti.

 

Tekrar Nazenin'e dönmeden "Yok, hatırlamadım maalesef." deyip bir kaç saniyeliğine yeniden baktı kızın yüzüne. "Hadi, kılalım namazımızı. Saat epey oldu." diyerek kadının elindeki seccadelerden birini alıp yere serdi. Nazenin de ona ayak uydurup arkasına serdiğinde beraber eda ettiler namazlarını.

 

Yatak odasına geçip üstlerini değiştirecekleri esnada Ali Haydar ne yapacağını bilemeyip pijamalarıyla banyoya girmişti. Nazenin bu olay karşısında adamın arkasından güldü, bazı tavırları komik geliyordu Ali'nin. Sanki yer değiştirmişlerdi şimdi de...

 

Nazenin vakit kaybetmeden üzerini değiştirip pembe çiçekli uzun kollu pijamasıyla makyaj masasının karşısına geçti. Ördüğü saçını açıp, bir kaç tarak darbesinin ardından elini ve yüzünü nemlendirip yatağa adımlarken hala banyodan çıkmayan kocasını merak etmeye başlamıştı. Yatağın pikesini açarken gözlerini kısıp sanki görebilecek gibi banyo kapısına baktığı esnada aniden kapı açılmış ve kapıda, kısa kollu beyaz tişört ve gri eşofman altı giymiş, saçları ıslak bir Ali belirmişti. Genç adamın hızlı bir duş aldığı her halinden belliydi.

 

Nazenin şaşkınlıkla kocasına bakarken "Bu ne hız?" diyebildi yalnızca. Öyle sessiz söylemişti ki, Ali Haydar anlamak için karısına bakıp "Efendim?" diyerek banyo kapısını kapatmıştı. Boynundaki havluyla saçlarını kurulamaya devam ederken de yatağın kenarında duran kadının karşısına geçti genç adam.

 

Saçlarının ıslağını son kez havluya aldırıp, havluyu da iki eliyle önüne indirdiğinde gözleri yeniden Nazenin'in yüzünü buldu adamın. Karısının yine yüzü kızarmıştı. Üzerine giydiği pijama ise tam olarak çiçeğinin ruhunu yansıtır cinstendi. Dudağının kenarı kıvrılır gibi olsa da yeniden sordu sorusunu: "Bir şey mi dedin?"

 

Öte yandan Nazenin bacakları yatağa yaslı ayakta durmakta güçlük duyuyordu sanki. Tam karşısındaki adama doğru mıknatıs gibi çekilirken az önce ne dediğini de unutmuştu...

 

"Aa şey... Ç-çok hızlısın dedim. Yani, şey için. Şey... Ben üzerimi değiştirene kadar sen duş alıp çıktın ya! Onu diyorum. Hı hı!"

 

Ali Haydar bu duruma az öncekinin aksine dudağını serbest bırakıp gülümsediğinde "Ben hep hızlıydım Nazenin." deyip göz kırptı. Sonra da genç kadını daha fazla utandırmamak adına önünden çekilip elindeki havluyu koltuğun kenarına bıraktı ve kendi yatacağı tarafa geçti.

 

İkili yorganı açıp içine girerken adamın hisleri kontrolü dışına çıkmış, kadınınkiler de sadakatini korumaya devam ediyordu. Komodinlerde bulunan ışıkları aynı anda kapatıp tavanı seyretmeye başladıklarındaysa, enerji alanlarının bir uyum içinde olduğundan bir haberlerdi. İkisi de birbirine çekiliyor ama oldukları yerden asla kıpırdayamıyorlardı.

 

Öyle böyle derken kalplerindeki gizli duygularla uykuya daldılar.1

 

 

•••

 

~Nazenin'den~

 

Piknik dönüşü marangozhaneye uğrayıp eve öyle geçmiştik. Ali, dükkandan alması gereken bir şey olduğunu söylemişti. Pikniğe İbrahim ve ablası da geldiğinde hepimiz sevinsek de bütün gün İbrahim ve Ali bir kenarda hararetle konuştukları için benim de canım sıkılmıştı. Alıp veremedikleri şey neydi, hiç anlamamıştım. Dosttan öte kardeş gibiydi çünkü ikisi...

 

Evimize girerken görümcem Fatmanur " İyi akşamlar gençler!" deyip zıplayarak merdivenlere yöneldi, ben de arkasından "Hayırlı akşamlar genç!" diye seslenedim ve o esnada karşı evin kapısını açıp kardeşime hoşgeldin, diyen anneme baktım. "Anneciğim." deyip gülümserken bir tanemin de aynı şekilde tebessüm etmesi ve "Güzel kızım, hayırlı akşamlar ikinize de." deyişiyle öpücük gönderip karışıklık verdim anneme. Enes içeri geçtiğindeyse onların hoş beşini izleyerek kapıyı kapattım.

 

Fakat Ali Haydar sanki başka alemde gibiydi. Yüzü gülmüyordu ve hareketleri bir robottan farksızdı. O salona geçerken ben de kenara bıraktığı piknik sepetini alıp mutfağa geçtim. Adamın hareketleri ve bugün İbrahim'le konuştuktan sonra düşen çehresi endişelenmeme sebebiyet verse de üzerinde durmamaya çabaladım. Sonuç olarak Ali'm, hafızasındaki eksiklikler yüzünden de böyle olmalıydı.

 

Her şeyi bir kenara itip piknikten kalanları saklama kaplarına alıp dolaba kaldırdım. Bulaşıkları da halledip yatak odasına geçtim. Üzerimi değiştirmeden akşam namazımı eda ederek rahat bir şeyler giydim ve salona geçtim. Fakat Ali hiçbir şey yapmadan öylece durmuş halıya bakıyordu. Ben içeri girdiğimde tedirgin olmuştu sanki, ya da ben öyle hissettim bilemiyorum.

 

"Ali, bir şey mi oldu? Bugün İbrahim'le konuştuktan sonra bir haller oldu sanki sana... İşle mi ilgili?"

 

Yanına oturup gözlerine ulaşmaya çalıştığım adam sabah evden çıktığım kişiyle aynı kişi değildi sanki. Ne olmuştu ya hu?!

 

Ansızın yana dönüp gözlerini gözlerime kilitlediğinde boğazıma kadar ulaştı yüreğimin çarpıntısı. Bir şey diyecekti ama ne?

 

"Nazenin... Ben," deyip sustuğunda artık endişelerim göz bebeklerime yansıyordu, eminim.

 

"Evet, sen?"

 

"Benim iş için yurt dışına çıkmam gerekiyor."2

 

Aceleyle söylediği sözlere, anlam vermeye çalışırken gözlerimi kıstım. Yurt dışına çıkmam gerekiyor...

 

"Anlamadım? Yurt dışında ne işin var ki senin?" diyebildim yalnızca.

 

Ali ise dudaklarını ıslattı önce. Sonra tekrar koltukta önüne döndü. Ellerini birbirine geçirip bedenini de öne doğru eğdi başıyla beraber. Derin bir nefes alıp konuştu.

 

"Orada... Yani yurt dışında bir kaç ülkede benim el işçiliğimi evinde, holdinginde görmek isteyen iş adamları var. Güzel para teklif etmişler İbrahim'e."

 

"Bir dakika, siz bunun için mi İbrahim'le tartışıyordunuz bugün? Gitmek istemediğin belli Ali, gitme o zaman!" diye atladım lafın arasına hemen. Hayır, ne gerek vardı? Bizim çok paraya değil sağlığa ve huzura ihtiyacımız vardı her şeyden önce.

 

"Evet ama... O zaman da işleri büyütmek için ciddi bir fırsatı tepmiş olacağım. Bunu da istemiyorum Nazenin." dediğinde omuzlarım çökmüştü. Ne diyebilirdim ki? Gitmek isteyen, kariyerini ve geleceğini düşünen bir adamı kim tutabilirdi? Yine de git, diyemedim. Gitmeyeceğim demesini istedim, bekledim ama ben demedim bunu.

 

Adam, ilişkide yaşadığımız basamakları, buraya gelirken neleri atlattığımızı unutmuştu zaten. Neden gitmesindi?!

 

Sustuğumdan mıdır bilmem, Ali döndü bu sefer yüzünü bana. Ben hala ona bakarken çehremi inceledi o güzelim yeşilleriyle. O da zorla mı gidiyordu, yoksa ben mi yüzündeki ifadeyi yanlış anlıyordum bilmiyorum. Ancak gidecekti...

 

"Bir şey demeyecek misin?" diye fısıldadığında, kırıklarla dolu bir tebessüm sundum ona.

 

Ayağa kalkıp dolan gözlerimle havaya baktım. Aksın istemiyordum çünkü. Şu an beni değil, kariyerini tercih eden kocamın önünde ağlamak son isteğimdi!

 

"Sen kararını vermişsin. Bana yine beklemekten başka çare yok. Ne diyebilirim ki Ali?" deyip hızla çıktım odadan. Misafir banyosuna koşup kapıyı kapattıktan sonra yaşadıklarıma dayanamayıp yere çökmüştüm. Bu yükleri artık taşıyamıyordum.2

 

Ali'nin evlenme teklifi ettiği günden bu yana yaşadığımız her şey bir film gibi gözümün önünden geçerken hıçkırıklarım duyulmasın diye avuçlarımla kapattım dudaklarımı.

 

Ancak çok geçmeden banyo kapısının ardından bana seslendi sevdam.

 

"Nazenin, aç kapıyı konuşalım lütfen." diyerek kapıya vurup beni çıkmak için ikna etmeye çalıştığı o kadifemsi ses tonu bile artık zulüm gibi geliyordu yüreğime.

 

"Çiçeğim... Üzme beni. Ne olur aç kapıyı da konuşalım. Ben ister miyim seni bir başına bırakmayı? Hadi güzelim, çık lütfen."1

 

Ne yapacağımı düşünürken çalan kapı zili bizi bu kaostan çıkarmasa da ara vermemize neden olmuş, Ali anladığım kadarıyla kapıya gitmişti. Bense alel acele yüzümü yıkayıp aynadaki aksime baktım. Hemen kızaran bir cildim olduğu için biraz beklemeden bu banyodan çıkamazdım. Bekledim... Yüreğim yangının ortasında çırpınırken ben sadece bekledim.

 

"Nazenin, annen geldi."

 

Kapı ardından yeniden Ali'nin sesini duyduğumda şaşırmıştım. Annem niye gelecekti ki bu saatte?

 

Kilidi açıp banyodan çıkarken karşımda bekleyen adama bakmadım. Kırgındım. Direkt yanından geçip salona girdim.

 

"Anneciğim, hoşgeldin?"

 

"Yavrum kusura bakmayın bu saatte rahatsız ettim."

 

"Olur mu annem, ne kusuru? Lütfen."

 

Orta sehpaya bıraktığı tabağı gösterip "Şunu verip gidecektim ama Ali Haydar oğlum ısrar etti, kıramadım." diyerek gülümsedi kadıncağız...

 

Ah, Ali tabii ki! Neden davet ettiğini anlamadım sanıyorsa, yanılıyordu.

 

Sehpanın üzerine baktığımdaysa kabak tatlısını görür görmez öyle canım çekti ki... Gün boyu bu anı beklemiş gibi gözlerim parladı resmen!

 

"Çok güzel görünüyor anne! Teşekkür ederim." deyip sarıldım canıma.

 

İçeride bizi izleyen Ali'yi ise sonradan fark etmiştim. Ne zaman geldiğini bile bilmiyordum. Nasıl bu kadar sessiz olabiliyordu bu adam?

 

"Afiyet olsun bir tanem. Ben gideyim diyeceğim ama, siz iyi misiniz? Yüzün kızarmış yavrum senin. Ali'nin de morali bozuk gibi. Hayırdır inşallah?" deyip bir bana bir Ali'ye baktı canım annem.

 

Gözünden de hiçbir şey kaçmıyordu bu kadının...

 

Ali "İyiyiz yengeciğim, ne olacak?!" diyerek gülümsemeye çalışsa da ben buna müsaade etmedim. Önünde sonunda Ali'nin haftalar, belki aylarca evde olamayacağını öğreneceklerdi. İyisi mi, şimdi bilsindi herkes!

 

"İyiyiz evet. Ali Haydar'a yurt dışından teklif geldi iş için. Uzun süre aramızda olamayacakmış kendisi. Onu konuşuyorduk biz de!" dedim çok normal bir şey söyler gibi.

 

Anneminse suratı öyle bir hızla değişti ki, anlatamam! Üzüldü mü, öfkelendi mi asla anlayamadığım bir hale büründü kadıncağız. Haklıydı tabii...1

 

"Ali Haydar, doğru mu bu oğlum?"

 

Ali benden beklemediği bu çıkışla şaşırsa da önce başıyla sonra da "Doğru..." diyerek onayladı annemi.

 

"Buna asla izin vermem!" diyerek hiç duymadığım kadar öfkeli bir ses duymuştum o gün annemden. Ben yerimde sıçrarken Ali ise kaşlarını çatmış annemi anlamaya çalışıyordu.

 

Fakat ikimiz de susup, annemi dinledik hayretle...

 

"Kızımın da aynı ateşle yanmasına müsaade etmem ben oğlum! Sen Nazenin'ini kandırabilirsin, gizlenebilirsin belki ama ben biliyorum Ali Haydar. Bu işin görünen yüzü olduğunu ve senin yalnızca marangoz olmadığının farkındayım. En başından beri hem de! Zaten kızımın gözlerindeki ışığı görmesem seninle evlenmesine de müsaade etmezdim. Yavrumu bir acıdan başka bir acıya kaçırmak istemediğim için göz yumdum. Fakat buna asla göz yummam! Aylar mı, yıllar mı sürecek belli olmayan; belki bir ömrü tüketmenize sebep olacak bu gidişe rızam yok bilmiş ol çocuğum. Ben kocamı beklerken bir başıma büyüttüm evlatlarımı da o gitti bir daha gelmedi Ali! Sen de gideceksen, aynı ateşle yakma bari! Ya kal karının, ailenin başında bırak o işi normal insanlar gibi yaşa; ya da kızımı bu esaretten kurtar. Boşa ki, senin ardında bir ömrü çürütmesin."2

 

Annemin cümleleri kafama bir balyoz gibi inerken gözlerim yeniden yaşlarla dolmuştu. Farkına vardığım gerçekler iliklerime kadar işleyip de bedenimi takatsiz bırakırken kahvelerim, koltuğa çökmüş gözleri yerde elleri başında, kıpkırmızı bir suratla annemin o ağır cümlelerini kaldırmaya çabalayan kocamı buldu.3

 

"Ali... A-annem ne diyor? Sen gerçekten de babam gibi..." cümlemi tamamlayamadan bir hıçkırık koptu boğazımdan.1

 

Yok, olamazdı! Ben sormuştum, yok demişti. Sade bir marangozum demişti!5

 

Yalan mıydı?

 

 

•••

 

 

Wattpad ve Instagram: @muhayyell_

Bölüm : 03.12.2024 10:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...