37. Bölüm

36.) ÖMÜR DEDİĞİN 🎬

Kübra Ç
muhayyell_

Bir Ay Sonra...

 

"Karıcığım hazırsan çıkalım artık, geç kalıyoruz."

 

"Hazırım, bir saniye ama kocam."

 

Ali Haydar salonda beklemekten ağaç olmak üzereyken seslenmişti Nazenin'e. Genç kadın sabırla beklediği onca yılın acısını böyle çıkarıyor gibiydi son zamanda. Eh tabii, karnının da bunda büyük payı olduğu aşikardı!

 

Siyah takımının pantolonuna elini sürtüp ayağa kalktı genç adam. Bu bir saniye cümlesine pek inanmasa da yavaştan kapıya doğru ilerlediği esnada yatak odasından kuğu gibi süzülen karısıyla gözleri aşkla parlamış ve dudakları aralanmıştı. Esmer teni baştan ayağa ısınırken, gülümseyerek yanına gelen karısına elini uzatıp kendi etrafında dönmesini sağlamıştı. Genç kadın bu anın güzelliğiyle dudaklarını büzerek duygu dolu gözlerle baktı kocasına durduğunda.

 

"Çok güzelsiniz hanım efendi."

 

"Siz de pek yakışıklısınız bey efendi."

 

Birbirine kur yapan iki sevgili gibi gülüşüp, biri feracesini diğeri ceketini alıp dışarı adımlarını attılar. İçleri kıpır kıpır, birbirlerine susamış yeni yetme gençler gibiydiler son bir aydır. Yaşayamadıkları ne varsa yaşamak ve kaybolan zamanı telafi etmek istiyorlardı. Özellikle Ali Haydar bunu her şeyden çok isteyen kişiydi.

 

Unuttuğu ve sonra hatırladığı her şeyde, Nazenin'e ne acılar çektirdiğini bilmek ruhunu sızlatıyor ve karısına hiç kıyamıyordu bu yüzden. O kadar imtihana rağmen ondan vazgeçmeyen bu kadına hayranlık beslemesinin dışında gün geçtikçe çok daha fazlasını hissediyordu.

 

Çok seviyordu onu...

 

Sanki yıllarca bir parçası kayıpmış da şimdi tamamlanmış gibi hissetmek tarifi zor bir güzellikti. Ve bu güzellikler için Allah'a çokça şükrediyordu Ali Haydar.

 

Nazenin'in gözlerinde gördüğü duygularsa her geçen gün daha fazla şaşırtıyordu adamı. Bazen öyle özlem dolu ve sevgiye muhtaç bir kız çocuğu gibi bakıyordu ki karısı, onu hemen alıp bağrına basıyordu böyle zamanlarda genç adam.

 

Hala karısının çocukluk aşkı olduğundan bir haberdi. Bunu ölse utancından anlatamazdı zaten Nazenin de.

 

İkili arabasına binip Nazenin'in hafızlık arkadaşının düğününe giderken yol boyu neşe içindeydiler. Düğünde de keza öyle...

 

Fakat düğün bitimi dönüş yolunda aldıkları haber çifti Ali Haydar'ın eski dostu, fakat şimdilerde yalnızca görevden göreve gördüğü Turan'ın evine götürmüştü.

 

Arabadan inen Ali Haydar hızla dolaşıp karısını elinden tutarak arabadan indirdiğinde şaşkın ve endişe dolu ifadelerle kalabalığa doğru ilerlediler. Ali Haydar karısının elini sıkı sıkı tutarken Nazenin'se şok içinde ambulans görevlilerinin yürüttüğü sedyeye uzattılar bakışlarını.

 

Sedyenin üzerinde boylu boyunca uzanmış kadının üzerini komple örtmüşlerdi ve usul usul sedyeye tutunarak yürüyen acil ekibi, ayakta kalmaya çalışan Turan'a dikmişlerdi hüzün dolu bakışlarını.

 

O esnada mahalledeki kadınlardan biri Nazenin'in yanına yaklaşıp "Vah vah! Gencecik kızdı. İnsan ne ederse kendine ediyor işte. Bir o dala bir bu dala konarsan sonunda biri gelir kesiverir nefesini. Yazık yavrum yazık, olan bu abisine oldu. Ah ah..." diyordu ancak Nazenin'in gördüğü tek şey Emine'nin beyaz örtü altından dağılmış kızıl saçları ve protez tırnaklı parmakları; duyduğu tek ses de Turan'ın hıçkırıklarıydı...

 

Ali ise taş kesilmişti. Evet hatırlıyordu her şeyi, Emine'yi, yalanlarını, iftiralarını ancak ölüm bir anda her şeyi unutturuveriyordu insana, bütün kötü anıları. Gencecik bir kadının seviyorum diyen bir adam tarafından hayattan koparılması ancak ve ancak acıma hissi verebilirdi insan olana...

 

Kısa bir an önünden geçip giden sedyeye tutunmuş olan Turan'la göz göze gelen genç adam iliklerine kadar hissetti eski dostunun acısını. Onun da kız kardeşi vardı ve hiçbir insan yaşam hakkından böyle acımasızca koparılmamalıydı.

 

Ambulansın kapısı kapanırken sımsıkı tuttuğu kadının ellerini çekiştirip kenara geçti Ali Haydar. Nazenin öylece boş gözlerle etrafa bakıyordu. Karısının yüzünü elleri arasına alıp şakaklarına bir öpücük kondurdu ve göğsüne hapsetti oğluyla birlikte. Sırtını usul Usul okşayıp "Tamam güzelim. Geçti..." deyip ne dediğini düşündü daha sonra.

 

Geçmiş miydi gerçekten?

 

Bütün yaşanılanlar adına gözünden bir damla aktı kadının. O damla sevdiğinin gömleğinden göğsünü ıslattı. O damla adamın göğsünün altından kalbini sızlattı...

 

Ömür dediğin buydu işte. Allah'ın emirlerine uyarsan şu azıcık ömrün sonunda seni bekleyen bir mükafat vardı. Uymaz da isyan ve tagut peşinde soldurursan ömrü, mükafat olduğu kadar bir hesap vardı sonunda.

 

Bediüzzaman hazretlerinin de söylediği gibi:

Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedi ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet ancak bu fani ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!

 

•••

 

Günler ışık hızında geçerken Nazenin de dokuz ayını doldurmak üzereydi. Nisan ayının son günleri kapıda, mayısı karşılamaya hazırlanırken genç çift güneşli bir bahar sabahına uyanmıştı.

 

Bugün için Ali Haydar aileleri kahvaltıya çağırmıştı. Evet, çağıran Ali'ydi çünkü hem kahvaltı konusunda kendine güveniyor, hem de karısını bu haliyle yormak istemiyordu. Bu yüzden sabah namazından sonra Nazenin'i yatağa uğurlarken o, mutfakta her şeyi hazır etmişti bile.

 

Çayın altını kısıp son kez yaptığı şaheserlere göz attıktan sonra karısının yanına doğru adımladı. Odaya girdiğinde al al olmuş yanaklarıyla misler gibi uyuyan karısına refleksle gülümsemişti. Üstü başı yağ koktuğu için hemen banyoda elini yüzünü yıkayıp kuruladıktan sonra yatak odasına geri döndü genç adam.

 

Dolabından üzerine siyah bir tişört ve siyah yeni eşofmanının altını eline aldı. Üzerindekilerden kurtulup temizleri girdikten sonra çıkardıklarını da kirli sepetine fırlatıp saçlarını elleriyle dağıttıktan sonra uykucu karısının yanına oturdu.

 

Kadının güzelliği ve masumiyeti her daim çekici geliyordu Ali Haydar'a. Yine aynı şeyleri hissederken elini Nazenin'in saçlarına götürüp usul usul okşadı genç adam. Bu kadın Rabb'inin ona ikramından başka bir şey değildi şüphesiz!

 

Nazenin'se saçlarında gezinen parmaklarla uykudan uyanmış ve güç bela gözlerini açmıştı kocasına. Kahverengi gözleri yeşilin en yalın haliyle iç içe geçtiğinde dudaklarında bir tebessüm oluşmuştu. Onu her daim bebek gibi seven bir kocası vardı. Bir kocadan fazlasıydı belki de Ali'si... Her şeyiyle ona ait bir adamın karşısında durmuş parıldayan bir çehreyle onu izlemesi dünyadaki bütün nimetlere bedeldi.

 

Elhamdulillah!

 

"Güzelim... Şimdi seninle sarmaş dolaş uyumak vardı da ama ben kaşındım biliyorum. Hadi kalk da, hazırlan istersen. Gelirler şimdi."

 

Ali Haydar'ın sesi ninni gibi geliyordu genç kadına. O konuştukça gözlerini kapatıp daha fazla uyumak istiyordu bu sesle birlikte.

 

"Tamam aşkım. Çok güzel kokular geliyor, neler yaptın öyle?" deyip kocasının da yardımıyla yerinden doğruldu Nazenin.

 

Ali Haydar karısının iştahlı bakışlarına dudakları kapalı bir kahkaha atıp elinden tutarak ayağa kalkmasını sağlarken "Sen hazırlanıp gel, sonra bak bakalım neler yapmışım karıcığım." deyip kadının burnunu sıkıştırdı işaret ve orta parmağının arasında. Yanağına da şöyle sulu sulu bir öpücük bırakıp "Oh! Mis mis!" diyerek arkasında ona bütün dişleriyle gülümseyen karısını bırakıp odadan çıktı.

 

O gün evlerine yalnızca Nazenin'in ailesi ve Ali Haydar'ın ailesi gelmişti. İki aile, kurulan ortak, çekirdek aileyle şen şakrak bir gün geçirirken Tarık Bey aylar olmasına rağmen hala rüyada gibi hissediyordu kendini. Bu yaşadığı şeyler, yıllarca çektiği hasretten sonra gerçek üstü gibi geliyordu adamcağıza...

 

Kahvaltı bulaşıkları da kadınlar tarafından hallolduktan sonra herkese az şekerli Türk kahvesi yaptı Nazenin. Kahveleri görümcesi dağıtmayı teklif ettiğinde de asla reddetmedi. Kendini zor taşıdığı şu dönemde bir tepsiyi götürmek bile zor geliyordu çünkü.

 

Salona girdiğinde gözleri babası ve kocasını ararken ikisini de balkonda görmüştü. Babası sigara içerken Ali yanında durmuş bir şeyler anlatmakla meşguldü ona.

 

Kaşları istemsizce çatılan Nazenin balkon kapısına yanaşıp açık olan kapıdan onlara seslenecekken Ali'nin "Biliyorum dayı. Ama görev beklemez, sen de bunu biliyorsun. Belki günler var yok doğuma ama gitmeme gibi bir lüksüm de yok ki!" demesiyle elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı.

 

Hayır hayır! Olamazdı. Ali yine gidemezdi. Bu haliyle onu yine bırakamazdı.

 

"Ali gitme!" deyip kocası ve babasının dikkatini üzerine çektiğinde kuruyan dudaklarını ıslattı. Onu görür görmez hareketlenen Ali Haydar ise içinden küfürler etmekle meşguldü kendine.

 

"Güzelim yok, yok gitmeyeceğim bir yere sakin ol sen." deyip kadını göğsüne çektiğinde Nazenin de sıkıca sarmıştı kollarını kocasına.

 

"Yalan söyleme! Duydum. Gidecekmişsin... Gitme Ali'm."

 

Nazenin'in içine kaçan sesini zar zor duyuyordu Ali Haydar. Karısını strese sokmaması gerekiyordu ama nasıl?

 

Yanlarında beliren dayısına gözleri kaydığında adamın sakallarını kaşıyıp bir şeyler düşündüğünü hissetmişti genç adam.

 

"Kızım. Ali Haydar gitmeyecek bir yere, ben halledeceğim."

 

Tarık Bey'in sözleri Ali'yi de sorgulamaya iterken "Dayı, olur mu öyle şey?" diyen genç adama dayısı da "Olur olur. Bizim işimiz yalnızca yurt dışı değil ki evlat. Bizzat ben gideceğim başkanın yanına, bir aileye yılları heba olan bir kişi yeter de artar bile. Senin görev planını gözden geçirip yakınlardaki görevlerde yer almanı sağlayacağım. Merak etme, işin tehlikeye girmez. Neleri düşündüğünü anlamam hiç de zor değil, aynı yolları ben de geçtim. Vatansever evlatlara bizim her alanda ihtiyacımız var. Yurt içinde kalacaksın. Haftalık görevler dışında çok bir uzaklık olmuyor bu işte, biliyorsun." dedi.

 

Nazenin, babasının konuşmasını pür dikkat dinlemiş kolları arasında olduğu adama buruk bir sevinçle bakmıştı.

 

Ali Haydar kendini görevden kaçıyormuş gibi hissetse de dayısının dediklerinin de doğruluğu tartışmasızdı. Bu yüzden bir müddet düşündükten sonra başıyla onay verdi kayınbabasına.

 

Tam da o esnada ise yanında, kolunun altındaki kadının iki büklüm olup tiz bir çığlık atması, olaylardan bağımsız oturanlar da dahil herkesi ayağa dikmişti.

 

"Nazenin iyi misin?!"

 

Ali'nin endişeyle sorduğu soruya genç kadın "A-ali! Geliyor. Bebek geliyor!" Ah!" Cümlesiyle karşılık verdi.

 

Sonrası ise kocaman bir curcana...

 

Herkes bir köşede Nazenin'den gelecek güzel bir haberi beklerken Ali Haydar ameliyathane kapısının hemen önünde ha çıktı ha çıkacak diye bekliyordu karısı ve bebeğini.

 

Kapı açılıp içeriden elinde mavi bir kundakta sarılı küçük bir bebek olan bir hemşire çıktığında herkes koşarak yaklaşmıştı. Ali Haydar'sa şaşkınlıktan öylece kalmış gözleri bebeğinde bekliyordu olduğu yerde.

 

"Nazenin Hanım'ın bebeğinin babası kim?" diye sevecen bir tonda sorusunu yönelten kadınla herkes Ali'ye bakmış ve ondan bir tepki beklemişti.

 

Genç adam düşen omuzlarını dikleştirip hemşirenin önünde durduğunda dolu dolu gözlerle "Benim, babası benim." dedi.

 

Bebeği uzatan hemşire "Kucağınıza alın, annesini hissetti. Sizi de hissetsin. Sonra bakıma alacağız." deyip babasının titreyen ellerine bıraktı minik adamı.

 

Öpmeye kıyamadı başta Ali Haydar. Herkes etrafını sarmıştı ama o kimseyi görmüyordu. Minicik elleri, kırmızı yüzüyle insan üstü bir şey gibi geldi bu bebek kendisine. Sonra yanaşıp boynunu kokladı uzun uzun. Böyle bir koku ömrü boyunca duyumsamamıştı, emindi.

 

"Hadi bakalım babası, bebeği artık alalım. Bundan sonra bol bol seveceksiniz zaten." diyen hemşire alıp gitmişti bile bebeğini. Fakat neden Nazenin'le ilgili bir şey demediklerini merak eden Ali Haydar kadına arkasından seslenmişti endişe ve merak içinde.

 

"Hemşire hanım. Annesi, Nazenin ne zaman çıkacak. O, iyi değil mi?"

 

Kendisine seslenilen kadın durup yeniden o kalabalığa döndü.

 

Nazenin'in annesi ve babası Ali Haydar'dan daha çok merak etmişlerdi yavrularını, hatta onlar soracakken hemşire bir anda gitmeye yeltenmiş, damatları neyseki önce davranmıştı.

 

Kızları iyi miydi?

 

"Nazenin nasıl hemşire hanım?"

 

 

 

 

 

Selamun Aleykum

 

 

Biliyorum geciktim ama finale son bir bölümdü bu ve genelde finale yaklaştıkça bende bitirme korkusu karakterlerden ayrılacak olmanın psikolojik sıkıntısı başlıyor. Bu yüzden de toplayamıyorum bölümleri bir türlü. Üzgünüm...

 

 

Evet yanlış anlamadınız, bir sonraki bölüm final oluyoruz! 🥹

 

 

Bu sefer çok uzun sürmeden yayınlayacağım inşaAllah finali. En geç iki haftaya ama isteğim bir hafta içinde olması tabii.

 

 

Instagram'da kitaplarımdan haberdar olmak isterseniz

 

👉🏻 muhayyell_ hesabıma beklerim. 🤍

Bölüm : 14.01.2025 15:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...