
Eve geldiğimde telefonumu şarja takıp elimi yüzümü yıkadım. Dolabımın önüne geçip siyah yüksek bel dar kot, üzerine siyah düz bir badi aldım. Siyah bomber ceketimi ve siyah çoraplarımı aldım.
Giyindikten sonra saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Ece ne giydiğimi sorunca ayna karşısına geçip bir fotoğraf çektim ve attım. Klasik kart-telefon-anahtar kontrolünü yaptıktan sonra botlarımı giyip evden çıktım.
•°○•°○•°○•°○
Geçen seferki yere geldiğimde erken geldiğimi fark ettim. Onlara mesaj atıp yakınlardaki bir banka oturdum.
Kısa bir süre içinde aynı anda iki yanıma birileri oturdu. Bunlar Ece ve Hakan'dı.
Ece uzun, dalgalı ve sarı saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Birlikte aldığımız ve benimkinin aynısi olan ceketinin altındaki kombini benimkinin hemen hemen aynısıydı.
Hakan ise yine ve yine bizi şaşırtmayarak çok yakın bir kombin yapmıştı. Bizim dolaplarımız niye bu kadar benziyor?
"Bayılıyorsunuz değil mi üçüz gibi gezmeye." dediğimde ikisi de heyecanla kafasını sallayarak onayladı.
"Ben sizin yüzünüzden yemek yemedim. O yüzden şimdi gidip bir şeyler yiyoruz." Ben yüzümü buruştururken Ece'nin gözleri parladı. Bayılıyordu yemek yemeye.
"Hiç öyle bakma Alin. Sen de yemedin."
"Ne yiyoruz?" dedi Ece benim konuşmama izin vermeden.
"Tostçu vardı buralarda bir yerde. Oraya gidelim mi?"
"Olur! Gidelim!" bu kadar sevindiği şeyin tost yemek olması... Bana fikrimi sormadılar bile... Her neyse.
Boş muhabbetlerle birlikte Hakan'ı takip ederek geçirdiğimiz beş dakikanın sonunda tostçuya vardık. İçeri geçip siparişleri verdik. Yedikten sonra yine birlikte ödeyip çıktık.
"Evet. Başlıyoruz." dedi Hakan, elini sinsi bir planı varmış gibi birbirine sürterken.
"Neye başlıyoruz?"
"Biz niye aynı giyindik sence?" dedi Ece. Tabii ki altında bir şeyler vardı. Sadece aynı giyinmek istediklerini düşünmek benim salaklığımdı.
"Ajancılık oynayacağız."
"Millet de inanacak yani."
"İnanıp inanmaması beni ilgilendirmiyor ki. Ben yaptığıma bakarım."
"Ben yokum." dedim net bir şekilde.
"Mızmızlık yapma. En güzel yapacak olan sensin zaten."
•°○•°○•°○•°○
Yapmayacağım demiştim değil mi?
Yapıyordum.
Çok da eğlenceliydi.
Şu an tek başıma bir banka oturmuş karşımdaki kumral adamı izliyordum. Yapılı sayılabilecek bir vücudu ve kahverengi gözleri vardı. Onu izlediğimi fark etmişti.
Yerinden kalkıp yanıma geldi. Titreyen telefonuma baktım. Hakan ve Ece yazmıştı.
Çakma Rapunzel: Alin noluyor
Çakma Rapunzel: Kalk ve kaç oradan
Rivrivci: Sen kalk biz geliyoruz
Siz: Yok gelmeyin ben hallederim
Adam karşıma oturup ellerini masada birleştirince ben de telefonumu kapatıp cebime koydum.
"Tanışıyor muyuz?"
"Hayır. Tanışmıyoruz."
"O hâlde beni böyle dikizlemenin nedenini öğrenebilir miyim"
"Iıı şimdi şöyle ki,"
"Dur tahmin edeyim. Üç-beş arkadaş bir araya geldiniz ve yapacak bir şey bulamadınız. Yüksek zekalı bir arkadaşınız, bunun sen olduğunu düşünmüyorum, ajancılık yaparak milletle uğraşmayı teklif etti falan. Tabii kimsenin aklında bir polisle denk gelmek yoktu. Değil mi?"
"Polis misiniz?" dedim ve yavaş yavaş sağa doğru kaymaya başladım.
"Evet, polisim."
"Kimliğinizi görebilir miyim."
"Tabii." O kimliğini çıkarana kadar ben zaten bankın sonuna varmıştım.
"E bana müsaade o hâlde." deyip ayaklandım.
"Nereye hanımefendi?"
"Eve." Bileğimdeki, olmayan, saatime baktım. "Malum saat de geç olmuş. Bizimkiler endişelenmesin"
"Karakola uğrayalım. Sonra ben bizzat bırakırım seni eve. Sen merek etme."
"Yok yok. Hiç zahmet vermeyeyim ben size. Hadi kaçtım ben." dedim ve gerçekten kaçmaya başladım.
Kalabalığın arasında kimseye çarpmamaya dikkat ederek koşuyordum. İlk sokaktan sağa girdim. Hakan ve Ece birden yanımda belirdi.
"Ne oluyor?" diye sordu Hakan.
"Adam polis çıktı. Siz dağılın ben gelirim birazdan."
"Emin misin."
"Evet. Koşun hadi." onlar beni bıraktıktan sonra ben bu kez sola döndüm. Burada insanlar daha azdı. Koşmaya devam ettim.
Bir süre daha sokaklara girdikten sonra peşimde olmadığını fark edip bir ara sokağa girdim. Nefeslenmek için yavaşlayınca sokağın sonunda olduğunu gördüm.
Arkamı dönüp tekrar koşmaya başladım. Ama bu kez o kadar da uzun sürmedi. Çünkü üçüncü adımımda polis bey "Yakala onu." dediği için biri bana çelme taktı ve yere düştüm. Kafamı da vurdum. Gerçekten süper. Hakan, düşme sen benim elime.
Düştüğüm yerde yavaşça doğrulup oturdum. Bacaklarımı öne doğru uzattım. Ve elimi alnıma götürdüm. Kesin kanamıştır.
Kanamış.
Ulan Hakan. Ben de bunu senin yanına bırakırsam bana da Alin demesinler.
"Ulan hayvan herif. Kızı yakala dedim. Düşür de kafasını kır demedim." diye azarladı adamı.
Yanıma yaklaştı ve kafamdaki elimi çekmeye çalıştı.
"Elini çek bakayım bir şey var mı." Elimi çekince "Ouyh" dediğini duydum. "Mahvolmuş. Gel temizleyelim." deyip kaldırmaya çalıştı ama kalkmadım. Çünkü neden olmasın
"Yolun ortasında oturacak mısın böyle?"
"Evet." dedim kafamı sallarken.
"Olmaz hasta olursun. Kafan da kanıyor zaten." dediğinde kalkıp üzerimi çırptım. Ve onunla birlikte bir eczaneye girdik. Yaramı temizlemek için adını bilmediğim birkaç ürün aldı ve çıktık.
Eczaneden çok da uzaklaşmadan bir kaldırım kenarına oturduk. Kanın yanağıma doğru aktığını hissedebiliyordum. Ekstra bir durum yoktu ama kanıyordu işte.
"Dön bakalım bana." dediğinde ona döndüm. Pamuğa şeye bir şeyler döküp yaraya sürdü. Çok acıdığı söylenemez. Dizilerde falan abartıyorlarmış bunu.
Yarayı iyice temizledikten sonra üzerine yarabandı yapıştırdı ve kalktık. Ben yine üzerimi çırptım. Yaşasın siyah giyinmek(!).
"Hadi bana müsaade."
"Yok. Çağır arkadaşlarını, karakola gidiyoruz."
"Ne karakolu?"
"Polis?" Sabır Allah'ım. "Şaka. Bir nutuk çeker bırakırım. Çağır hadi."
Cebimden telefonu çıkarıp açtım ve whatsappa girdim.
Siz: Hakan
Rivrivci: Alin
Rivrivci: Ne yaptın halledebildin mi
Siz: Kafamı kırdım.
Siz: 10 dakikaya kırtasiyenin çaprazındaki kafede buluşalım
Siz: Ece'ye de haber ver
Rivrivci: Tamam
Whatsapptan çıkıp telefonu tekrar kapattım. Cebime koyup kafenin yolunu tuttum. Polis bey de arkamdaydı tabii.
•°○•°○•°○•°○
"Bakın genç insanlarsınız. Çocuk değilsiniz artık. Ülkenin geleceği sizsiniz. Böyle mi gelecek olacaksınız ülkeye. Yerimde başkası olsa çoktan nezareti boylamıştınız."
"Sözümüz olsun bir daha yapmayacağız öyle bir şey. Sana da çok teşekkür ederiz merhametin için(!)."
"Dikkat edin kendinize." dedi en sonunda ve gitti polis bey. Abartısız şekilde tam bir saat boyunca nutuk çekti. Bence karakol falan daha iyi olabilirdi.
"Kırtasiyenin kapanmasına yarım saat var. Kalkın hadi."
"Kafanı kırdın, hâlâ tek derdin kitap. Benim aklım seni almıyor." dedi Hakan.
"Senin aklın hiçbir şey almıyor zaten."
İkisi de kalkınca kırtasiyeye gidip önceden listelediğimiz kitapları aldık. Ödemeyi yaptıktan sonra çıkıp eve doğru yürümeye başladık.
Önce Ece'yi bıraktık. Tabii ben bu sırada her şeyi çok daha detaylı bir şekilde anlatmıştım her ikisine de. Aksi hâlde rahat bırakmayacakları tartışılmaz bir gerçekti.
Sitenin önüne gelince Hakan durup bana döndü ve "Yarın işin var mı? diye sordu.
"Aslında var. Ama boşluk oluşturabilirim. Bir sorun mu var?"
"Yok, sorun yok. Konuşmam gereken bir şey vardı sadece."
"Bize gel istersen."
"Yok, olmaz. Parkta buluşalım?"
"Olur. Bana uyar."
"Görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz."
•°○•°○•°○•°○
1003 kelime
Günaydınn
Nasılsınızz
Öpüldünüzzz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
