
Beni koltuğa bıraktıktan sonra hızlıca karşımda kalan kapıya yöneldi. Bu sırada Onur beyin ve eşinin burada olduğunu gördüm. İkisi de bana bakıp gülümsedi.
"Daha iyi misin?" diye sordu hanımefendi.
"Evet. Her şey için teşekkür ederim. Çok zahmet verdim size de."
"Hayır canım, ne zahmeti. Neler olduğunu anlatmak ister misin?" O sözünü bitirir bitirmez Uğur içeriden "Rahat bırakın kızı. İsteseydi kendisi anlatırdı zaten." dedi. Bunun üzerine o içeri gelene kadar da kimse konuşmadı. Geldiğindeyse elinde bir bardak vardı. Bardağı önümdeki sehpaya bıraktıktan sonra sağımdaki tekli koltuğa oturdu ve hafifçe bana döndü.
"Ballı süt hazırladım senin için. Boğazın acımıştır öksürmekten. İyi gelir."
"Teşekkür ederim. Keşke zahmet etmeseydin." dedim ama bunu söylerken bile zorlanmıştım.
"Bize söyleyene bak." dedi beni eve getiren adam.
"Ben en azından sorguya çekmiyorum."
"Ben Sevde." dedi hanımefendi. "Uğur'un annesiyim. Bu eşim Ozan," beni eve getiren adamı gösterdi "ve oğlum Uğur." Uğur'u gösterdi. "Senin adın ne?"
"Alin."
"Ne güzel bir ismin varmış Alin. Kaç yaşındasın?"
"Teşekkür ederim. On beş yaşındayım." Uğur'un bakışlarının bana döndüğünü hissettim ama bakmadım.
"Ne kadar da küçükmüşsün. Yeni mi taşındınız buraya?"
"Hayır. Aslında buradan kilometrelerce uzakta bir yerde yaşıyorum."
"Buraya ne için geldin peki? Hava çok soğuk ve saat çok geç. Bu saatlerde evinden bu kadar uzakta ne işin vardı ki?"
"Bir arkadaşımla tartıştık, yürümek istedim ve buraya kadar yürüdüm. Biraz dinlenmek için oturduğum sırada yağmur yağdı. Ve benim alerjim var."
"Anladım. Ne için tartışmıştınız?"
"Anne," dedi Uğur uyarıcı bir sesle. Ona dönüp "Sorun değil." dedim. Sol elim yine boynuma gidince istemsiz bir şekilde tırnaklarımı boynumda gezdirmeye başladım.
"Yaz aylarında çıktığımız uzun bir yolda aracımıza yerleştirilen bomba yüzünden ailemin neredeyse tamamını kaybettim. Bu sırada ben arabada olmadığım için bana bir şey olmadı. Ama arabadakilerin, yani annem, babam, kardeşlerim ve küçük ağabeyimin vücutları patlamanın etkisiyle üzerime geldi. Bu görüntüler uyanık olduğum sürece gözümün önünde canlanıyor. Ben de bu sebeple sürekli uyuyorum." Derin bir nefes aldım. "Bu arkadaşım da bunu bilmiyordu ve sürekli uyumamam gerektiğini söyleyince bunun üzerine tartıştık. Sonrasını biliyorsunuz zaten."
Sehpadaki sıcak sütü alıp bir yudum içtim ve kafamı çevirdim. Elim hâlâ boynumdayken adım seslerini duyunca sesin geldiği yöne döndüm. Uğur ilk çıktığı odaya geri dönüyordu. Sütü sehpaya bıraktım ve tırnaklarımla boynumu çizmeye devam ettim.
Uğur yaklaşık bir dakika içinde tekrar döndüğünde bu kez elinde henüz açılmamış bir çift çorap ve bir çift ev ayakkabısı vardı. Birden önümde eğildi, elindekileri yere bıraktı ve bağcıklarımı çözmeye başladı.
"Hiç gerek yok."
"Ayakların üşürse de hasta olursun."
"Gerçekten gerek yok. Alışığım zaten." Bu kez bakışlarıyla susturdu beni. Tamamen bağcıklarını çözdüğü sol ayakkabımı çıkardıktan sonran çorabımı da çıkardı ve aynı işlemi sol taraf için de yaptı. Daha sonra henüz açılmamış çorapları açtı ve önce sağ sonra sol tarafa giydirdi. Yeni olduğu belli olan ev ayakkabılarını da giydirdikten sonra yerinde doğruldu. Benim çorabımı ve ayakkabımı alıp banyonun olduğu tarafa gitti. Geri dönünce ise Sevde Hanım ile birlikte mutfak olduğunu düşündüğüm alana ilerlediler. Ben elime tekrar sütümü alıp koltukta arkama yaslandım. Kafamı da tamamen geriye yatırdım ve gözlerimi kapattım.
Minik fısırtıları duyunca gözlerimi araladım. Dalmış olmalıydım. Yerimde doğrulup elimdeki süte bakınca hâlâ yerinde olduğunu gördüm ve hızlıca kafama dikip bitirdim. Baştaki kadar olmasa da hâlâ sıcaktı. Bardağı sehpaya bıraktım
Etrafıma bakınca Sevde Hanım ve Ozan Beyin oturduğunu, Uğur'un ise ayakta olduğunu gördüm. Bakışlarımız kesişince gülümsedi. Ben de ona karşılık verdim.
"Elinizi yüzünüzü yıkayın da yemeğe gelin hadi." dediğini duydum Sevde Hanımın.
"Hiç zahmet vermeyeyim ben. Kalkayım hatta. Zaten çok uğraştınız benimle ."
"Saçmalamaz mısın lütfen. Hiç zahmet vermiyorsun sen bize. Hadi bakayım. Uğur eşlik edip temiz bir havlu ver annecim." dediğinde Uğur biraz ilerledi ve onu takip edip etmediğime baktı. Ben de ayaklanıp onun peşinden gittim.
O temiz bir havlu çıkarırken ben elimi ve yüzümü yıkadım. Uzattığı havluyla elimi ve yüzümü kuruttuktan sonra ben de onu bekledim ve birlikte banyodan çıktık.
İçeri geçince o önden, ben annesini takip eden civciv gibi arkasından masaya doğru ilerledik. Başta Ozan Bey oturuyordu. Sevde Hanım duvar tarafında, yani Ozan Beyin sağındayken, Uğur Sevde Hanımın tam karşısına oturdu, ben de Uğur'un soluna.
Yemekte havadan sudan sohbet etmiştik. Muhtemelen biraz önce anlattıklarımı düşünmemem içindi, ama bir önemi yoktu çünkü iyi gelmişti.
Bu sohbet sırasında Uğur'un bir ay önce yirmi altı yaşına girdiğini ve ikinci üniversitesini okuduğunu öğrenmiştim. Ozan Bey doktor, Sevde Hanım psikiyatristti. Lise bittikten sonra görücü usulüyle evlenmiş, üniversiteyi de birlikte okumuşlardı. Evliklerinin ilk yıllarında birbirlerine aşık olunca evlilikleri Uğur'la taçlanmıştı. Sevde Hanım bu sebeple üniversiteyi dondurunca da Ozan Beyle aynı yılda mezun olmuşlardı.
Konuşma esnasında 'Sevde Hanım' şeklinde başlayan bir soru yönelttiğim için minik bir azar yemiştim. Artık Sevde teyze ve Ozan amcalardı benim için.
Yemeği bitirdikten sonra ve kendimi artık daha rahat hissedince masanın toplanmasına yardım ettim. Ozan amca da benden daha yakın görmüş olmalı ki Uğur'la birlikte içecek bir şeyler hazırlamamız için mutfağa gönderdi bizi. Birlikte çay hazırladık ve içeri geçtik.
"Sen şimdi on beş yaşında mısın yani?" diye bir soru yöneltti Sevde teyze.
"Evet. Niye ki?"
"Daha büyük duruyorsun. Seni ilk gördüğümde on altı-on yedi yaşlarında olduğunu düşünmüştüm."
"Ben de." diye itiraf etti Ozan amca da.
"Yüzüne daha dikkatli baksanız anlardınız yaşını zaten. O kadar da büyük görünmüyor." dedi Uğur da onlara katılmadığını belirterek.
"İngilizce öğretmenliği istediğini söylemiştin değil mi?" dedi Sevde teyze bu kez.
"Evet." Yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. "Mütercim tercümanlık veya İngilizce öğretmenliği istiyorum."
"İsmi geçince bile mutlu oldun. Çok mu seviyorsun İngilizceyi?" Soruyu soran Uğur'a döndüm.
"Evet. Ama öğretmeyi daha çok seviyorum. Birilerine bir şeyler katmak çok güzel bir his veriyor bence. Hem öğretmeyi hem de İngilizceyi sevince de İngilizce öğretmenliği en kolay seçenek oluyor." Açıklamamla birlikte Uğur'un da en az benim kadar geniş bir gülümsemeye sahip olduğunu gördüm. Kafamı çevirince Sevde teyze ve Ozan amcanın da birbirlerine bakarak gülümsediğini gördüm.
"Çalışıyor musun peki derslerine?"
"Iıı şimdi şöyle ki,"
"Nasıl ki?" dedi Uğur gülerek.
"Malum ben sürekli uyuyorum falan. Ama derslerim çok iyi. Takdir alacağım bu gidişle."
"Tam beklediğim gibi."
"Nasıl yani?"
"Yüzünden anlaşılıyor zaten ne kadar başarılı biri olduğun."
"Birinin yüzüne bakarak başarılı olduğunu anlayabiliyor musun ki?"
"Hayır. İlk defa sende hissettim bunu. Normalde insanların hislerini, düşüncelerini veya benzeri şeyleri bakarak anlayamam bazılarının aksine. Ama senin başarın yüzünden okunuyor."
"O kadar diyorsun yani."
"O kadar diyorum yani."
"E güzelmiş."
"Hıhım. Çok güzel." dedi yüzündeki büyük tebessümle. Benim de gülümsemekten yanaklarım acıyınca kafamı çevirip çayımı içtim. Ve o an müthiş bir detay fark ettim.
Çay çok sıcaktı.
Yanmıştım.
Minik de bir çığlık kaçtı dudaklarımdan tabii.
•°○•°○•°○•°○
1045 kelime
Selamlar olsunnn
Özledim buraları
Nasılsınızz? Nasıl gidiyorr?
Sınavlar ne alemdee?
Umarım sizin için her şey çok güzeldiirrr.
Öpüldünüzzz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
