
Çay ağzımı yakınca hızlıca eğilip bardağımı sehpanın üzerine bıraktım. Elimle hava yaparak ağzımı serinletmeye çalışırken Uğur hızlıca kalkıp mutfağa girdi.
"N'oldu? İyi misin?" diye sordu Sevde teyze panikle.
"Çay çok sıcaktı. Ağzım yandı."
Uğur elinde bir bardak suyla yanıma geldi. Sol eliyle benim sağ elimi tutup aşağı indirdi. Sağ eliyle suyu yavaşça içirdi. Suyu içirdikten sonra bardağı sehpaya bıraktı. Yüzümüz aynı hizaya gelecek kadar eğildi ve ellerini dizine yasladı. Yüzümüz yakın değildi ama. Mesafeler güzeldi.
"Daha iyi mi şu an? Hâlâ yanıyorsa hastaneye gidebiliriz."
Tekrar ediyorum, kesinlikle bebek gibi hissetmeme neden oluyordu.
"Yok, yok. O kadar da değil. Şimdi daha iyiyim. Geçer birazdan. Çok şeyapmayalım."
"Emin misin?" dediğinde bakışlarında endişe gördüm. Onu rahatlatmak için başımı olumlu anlamda salladım.
Aradan yaklaşık yarım saat geçtiğinde çaylarımızı içmiş bolca sohbet etmiştik. Ben ise bu sırada onları incelemiştim. Ozan amca yapılı bir vücuda sahipti. Ama kaslı değildi. Mavi gözleri ve ak düşmüş kumral saçları vardı. Biraz göbeği de olsa da uzun boyundan dolayı pek göze battığı söylenemezdi. Sevde teyze için dünyalar güzeli tabiri tam olurdu. Simsiyah saçları, beyaz teni ve yeşil gözleriyle fazlasıyla dikkat çekiciydi. Ozan amca kadar olmasa da Sevde teyze de uzundu. Armut vücut tipine karşın aurası çok yüksekti. Son olarak Uğur'u inceledim.
Babasınınkinin aynısı olan mavi gözleri, annesininkiyle yarışacak beyaz teni, uzun boyuyla o de pek çok kızın hayallerini süsleyebilirdi, tabii eğer bu kadar zayıf olmasaydı. Fazla zayıftı. Öyle ki beni nasıl taşıdığını sorguluyordum kendi kendime. Ama benim umurumda değildi. Zaten eğer sağlıksal bir problemi yoksa zayıf veya kilolu olması beni hiçbir şekilde ilgilendirmezdi. Ama yine de çok zayıftı.
Her neyse. Bana ne?
"Benim telefonum neredeydi acaba?" diye sorduğumda beni Uğur yanıtladı.
"Getiriyorum hemen." Ayaklandı ve banyoya doğru ilerledi. Telefonumla birlikte anahtarlarımı da getirip hepsini bana uzattı. "Montunun cebinde kalmış hepsi. Zarar görmemesi için çıkarmıştım ama vermeyi unutmuşum." Minik bir tebessüm gönderip "Sorun değil." dedim. O yine sağıma otururken ben de önüme döndüm ve telefonumu açtım. Bir sürü bildirim vardı.
Kaan'dan sekiz mesaj, ağabeyimden on bir mesaj, Hakan'dan yirmi mesaj, Ece'den yirmi üç arama vardı. Hepsini silip Ece'ye yazmak için WhatsAppa girdim. Diğer mesajlara bakmadan yeni bir mesaj gönderdim.
Siz: Ecosumm
Siz: Güzelimm
Çakma Rapunzel: Alin
Çakma Rapunzel: Nerdesin sen gerizekalı
Çakma Rapunzel: Aklım çıktı burda kaç saattir
Çakma Rapunzel: Nerdesin napıyorsun şimdi
Çakma Rapunzel: Nasılsın
Çakma Rapunzel: Niye cevap vermiyorsun kaç saattir
Siz: Heey sakin sakinn
Siz: Calm down biraz hayatım
Siz: İyiyim sorun yok
Siz: Evde misin sen
Çakma Rapunzel: Evet evdeyim
Siz: Tamam
Siz: Uyuma
Siz: En geç yarım saate sizdeyim
Çakma Rapunzel: Tamam
Çakma Rapunzel: Çabuk ol biraz
Siz: Tamam
Çakma Rapunzel: Öptüm
Çakma Rapunzel: Dikkat et kendine
Siz: Muaahh
Ece'yle olan sohbetten çıkıp Kaan'la olan sohbete girdim. Yazdığı son mesaja baktım.
Kıvırcık: Prensesim nerdesin ya
Siz: Buradayiimmm
Kıvırcık: Orası neresi
Kıvırcık: Sen nerdesin ya kaç saattir
Siz: Yoktum
Siz: Ama bos ver
Siz: Napiyorsunn
Ve mesajıma cevap vermesini beklemeden sonbetten çıktım. Telefonun ekranını kapattım ve elimde tuttum. Daha fazla oyalanırsam Ece beni kesebilirdi.
"Saat de baya geç olmuş. Ben artık kalkayım."
"Kalsaydın bu gece burada." dedi Sevde teyze.
"Ağabeyim meraklanmasın daha fazla. Size de yeterince zahmet verdim zaten."
"Saçmalama lütfen kızım. Ne zahmeti. Ama kalsaydın keşke."
"Yok, gideyim ben artık. Çok teşekkür ederim her şey için."
"Peki madem." dedi Sevde teyze.
"Uğur bıraksın en azından seni." dedi Ozan amca. Uğur'a dönünce onun da onaylar şekilde kafasını salladığını gördüm.
"Yormayayım bu saatte."
"Yorulmam. Ayrıca tek gitmenden iyidir. Hem evin uzak. Hem de saat geç. Karşına ne tip insanlar çıkar bilemeyiz."
"Direkt eve geçmeyeceğim ama. Bir arkadaşımın evine gitmem gerekiyor."
"Oraya bırakırım o zaman."
"Tamam o zaman." dediğimde yüzünde bir tebessüm belirdi. Karşılık olarak ben de gülümsedim.
"Geliyorum hemen." dedi ve ayaklandı. Geri döndüğünde üzerinde koyu kahve bir sweatshirt, bej rengi bir eşofman ve siyah bir mont vardı.
"Anahtarları alabilir miyim?" diye bir soru yöneltti Ozan amcaya. Ve o an Uğur'un ben geldiğimden beri ne anne ne de baba kelimelerini hiç kullanmadığını fark ettim. Muhtemelen ben buradayım diye dikkat ediyordu. Çünkü aralarında bir sorun varmış gibi durmuyordu.
Ozan amca anahtarları verince Uğur uzanıp aldı. Daha sonra ikimizin oturduğu koltuklar arasında kalan sehpanın üzerinden telefonunu da alıp ikisini birlikte cebine koydu. Kafasını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi. Bunu sürekli yapıyordu ana rahatlamam için olduğu çok belliydi ve bu işe yarıyordu.
"Sen de gel bakalım." dedi bana. Ben de ayaklanıp yanına gidince montu giymem için tuttu.
"Bu benim montum değil ki."
"Olsun. Sen yine de giy."
"Tamam o zaman alayım onu ben kendim giyebilirim."
"Hadi." dedi uzata uzata, mutlu bir sesle. "Geçirsene kolunu." Gülümsedim ve telefonu sol elime alıp sağ kolumu geçirdim. Daha sonra telefonu sağ cebime koyup sol kolumu da geçirdim. Bu kez omuzlarımdan tutup beni kendisine çevirdi ve saçlarımı düzeltti. Montun fermuarını kapattıktan sonra ceplerinden birinden bir bere çıkarıp kafama taktı. Saçım gözüme geldiği için gözlerimi kırpıştırınca minik bir kahkaha attı ve kahküllerimi tekrar düzeltti. Daha sonra diğer cebinden bir çift eldiven çıkarıp elimi geçirmem için açtı. Gözlerimi tekrar kırpıştırdım ama bu kez neden olduğunu ben de bilmiyordum. Ellerimi teker teker geçirdim.
"Bekle burada geliyorum hemen." dediğinde tamam anlamında kafamı salladım ama o gider gitmez arkamı dönüp oturduğum koltuğun yanına gittim. Anahtarlarımı alıp cebime koyduktan sonra tekrar hızlı adımlarla yerime geçtim. Onun beni bıraktığı şekilde durdum tekrar. Sevde teyze ve Ozan amcanın güldüğünü duyunca ben de güldüm.
Uğur geri döndüğünde elinde bir atkı ve benim converselerim vardı.
"Neye gülüyorsunuz siz?" diye sorunca üçümüz de aynı anda "Hiç." dedik uzatarak. Ve yine aynı anda güldük. Bu kez Uğur da bize katıldı.
Ayakkabımın bağcıklarını gevşettiğini görünce elimi uzatıp durdurmaya çalıştım
"O kadar da değil." Ama o bana yandan bir bakış atıp önümde eğilince kaldım öylece. Ayağımdaki ev ayakkabılarını teker teker çıkarıp benim ayakkabılarımı giydirdi.
Bebek gibi hissetmekte haksız sayılmazdım bence.
Ayakkabılarımı giydirdikten sonra doğrulup elindeki siyah kırmızı atkıyı sıkıca boynuma sardı. Ama ağzıma kadar kapatınca boğulur gibi oldum. Ellerimle tutup aşağı doğru çekince bir kahkaha attı.
"N'oldu?" dedi gülüşlerinin arasında. "Rahatsız mı etti?"
"Eridim ya! Çok sıcak. Boğuldum boğuldum!" dedim isyan edercesine.
"İçerisi sıcak olduğu için öyle geliyor sana. Dışarısı soğuk."
"Midem bulandı sıcaktan. Atkıyı çıkarayım." dedim elim boynumdaki atkıdayken.
"Olmaz. Hasta olursun."
"Hadi." dedim uzata uzata. "Sadece onu çıkarayım." Botlarını giymek için arkasını döndü.
"Hayır."
"Lütfen." Başını çevirip bana baktı. Gözlerinde gördüğüm bakış sanki "Seninle işimiz var." der gibiydi.
•°○•°○•°○•°○
1043 kelime
Selaaaammmmmmm
Nabersiniizzzz
Nasıl gidiyoorr
Hepinizi çok seviyorumm
Bölümü beğendiyseniz minik bir oy bırakır mısınızz
Öpüldünüzzz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
