
Atkıyı çıkarmak için neredeyse yalvarmış olmama rağmen izin alamayınca biraz mızmızlandım. Gitmeden hemen önce Sevde teyze ve Ozan amca bizi yolcu etmek için kapıya kadar eşlik ettiler. Tam çıkacakken Sevde teyzenin sesiyle durduk.
"Alin, gelecek hafta tekrar gelirsin değil mi? Sayende havamız değişti. Çok güzel bir akşam yaşattın bize."
"Bilmem ki. Zahmet vermeyeyim."
"Bir daha zahmet dersen 'İmdat!' diye bağıracağım artık şurada." dediğinde hepimiz güldük. Ozan amca da Sevde teyzeye katıldığını belirtti.
"Sevde teyzen haklı kızım." Kızım "Hem zahmet falan da vermiyorsun. Sen gelmeseydin Uğur yemekten sonra odasına kapanıp çıkmayacaktı. Sevde'yle ben ise biraz televizyon izleyip odamıza çekilecektik. Sen geldin mis gibi oldu işte."
Bu kez Uğur'a baktığımda onlara katılıyor gibi bir ifadesi vardı.
"İkisi de haklı. Bence sana da iyi geldi bu gece. Yani ben öyle düşündüm. Eğlendin değil mi?"
Olumlu anlamda kafamı sallayarak "Evet, baya eğlendim." dedim.
"O zaman gelmemek için bir nedenin kalmıyor. Tabii eğer istemiyorsan orası ayrı."
"İstememekle ne alakası var şu an bunun?"
"Nazlanıyorsun o zaman."
"Yoo," dedim uzata uzata. "Neyine nazlanacakmışım?" Bu kez Sevde teyzeye döndüm. "Kaç gibi geleyim?"
"Ben öğlenden sonra dört gibi burada olurum. Ozan amcan da yine öğlenden sonra beş buçuk altı gibi gelmiş olur. Uğur sen ne zaman gelirsin?"
"Yarın diyetisyene gideceğim. Tekrar çağırmazsa bütün hafta sonu evdeyim." Kendime engel olamayarak atladım konuya.
"Diyetisyende ne işin var? Yani tabii cevap vermek zorunda değilsin. Merak ettiğimden sordum."
"Zayıflayayım diye gidiyorum. Çok kilo aldım bu aralar." dediğinde ben avel avel bakarken Sevde teyze ve Ozan amca güldü.
"Bakma öyle. Şaka yapıyorum. Kilo almak istiyorum. Ondan gideceğim." Bu kez aydınlanma yaşadım ve "Hee, anladım." gibi bir tepki verdim.
"O zaman ben öğleden sonra dört gibi geleyim. Olur mu?" dediğimde hepsinin gözü parladı. Şaşkındım açıkçası. Ben de onları sevmiştim evet ama bu kadar kısa bir sürede bu kadar büyük bir sevgi alıştığım bir şey değildi. Ben de bu tepkilerine karşılık olarak içten bir şekilde gülümsedim.
"Olur, çok güzel olur hatta."
"O zaman şimdi çıkalım. Geç oldu artık." Sözümü bitirince onaylar anlamda kafalarını salladılar. Sevde teyze sarılmak için kollarını açınca minik adımlarla yanına gittim ve kollarımı beline sardım. Yıllardır görüşmeyen ama çok yakın olan iki kişi gibiydik şu an. Yani en azından ben öyle hissettim. Sırtımı sıvazlayınca ayrıldım ve bu kez kollarını açan Ozan amcaya sarıldım.
Yaklaşık bir dakika sonra ondan da ayrılınca ben önde Uğur arkada olacak şekilde evden çıktık. Merdivenleri ağır ağır indik ve dışarı çıktık. Hızlı adımlarla otoparkın olduğu yere gidip arabaya bindik. Uğur klimayı açıp anahtarı yerleştirdi.
"Alin hanım," dedi bir pilot gibi. "Bugün sizinle birlikte 81.122 numaralı yolculuğumuzu yapacağız. Lütfen güvenli bir seyehat ve yüksek memnuniyet için kemerinizi gösterildiği gibi bağlayınız." Söylediklerine güldüm ve kemerimi gösterdiği gibi taktım. "Bütün hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz ancak navigasyon hizmetini de siz sağlayacaksınız."
"Memnuniyetle..." dedim gülerken. Arabayı çalıştırdıktan sonra yol boyunca tüm konuşmamız sadece gitmemiz gereken yönü tarif etmem oldu.
Vardığımızde ise beni aşağıda bekleyeceğini söyleyince buna karşı çıktım. Israrlarının fayda etmeyeceğini anlayınca telefonumu rica edip bir takip uygulaması yükledi. Aynı şeyi kendi telefonu için de yapıp telefonlarımızı eşleştirdi. Böylelikle en ufak bir sorun hâlinde bana mümkün olabildiğince çabuk ulaşacaktı. Öyle söylemişti yani.
"Kendi telefonumu çaldırıyorum. Eve geçmeden önce taksiye binerken beni ara. İnene kadar hiç kapatma. İndikten sonra istersen engelle. Ama eve vardığından emin olayım." dediğinde onaylar anlamda başımı salladım.
"Her şey için teşekkür ederim. Gerçekten çok güzel bir geceydi."
"Yine bekleriz efendim." dediğinde tekrar güldüm ve veda edip arabadan indim. Hızlıca binaya girip şifreyi girdim. Kapı kapandıktan sonra, işte şimdi tam anlamıyla binanın içindeydim. Merdivenleri çıktığım sırada arabanın sesini duydum. Sanırım Uğur gidiyordu. Onun gittiğinden emin olana kadar Ecelerin kapısına varmıştım bile. Kapıyı tıklatmadan önce gözlerimi kapatıp elimi kalbimin üzerine koydum ve sağ salim eve varabilmesi için dua ettim.
İyi geceler Uğur.
Ecelerin evinin önüne gelince kapıyı çalmak yerine mesaj atmayı tercih ettim çünkü geç olmuştu. Ece'nin anne ve babası uyuyor olabilirdi. Telefonu cebimden çıkarıp şifresini girdim. Whatsappa girip Ece ile olan sohbete tıkladım.
Siz: Ecoş ben geldimm
Siz: Kapıdayımm
Çakma Rapunzel: Geliyorum bir saniye
Telefonu kapatıp tekrar cebime koydum ve Ece'nin kapıyı açmasını bekledim. Hemen açtı zaten. Beni görür görmez rahatlar gibi bir nefes verip üzerime atlamak suretiyle boynuma sarıldı. Bu tepkisine karşı şen bir kahkaha attım.
"Kız, yavaş!"
"Sen gerizekalı mısın?" Şeklinde bir soru yöneltince başımı aşağı yukarı sallayıp olumlu bir cevap verdim. "Evet, gerizekalıyım."
Kollarını boynumdan çözüp içeri davet etti. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçince o da kapıyı kapatıp peşimden geldi. Odasına doğru geçerken annesi seslendi:
"Ece, kim geldi kızım?"
"Alin geldi."
"Hayırdır? Bir sorun mu var?"
"Yok, ben çağırdım. Bir şey yok. Uyuyun siz."
"Tamam kızım. Siz de çok geç saatlere kalmayın."
"Tamam."
Konuşmanın ardından Ece önde ben arkada olacak şekilde ilerleyip Ece'nin odasına girdik. O yatağına otururken ben de çalışma masasının önündeki sandalyeye oturdum ve ona doğru döndüm.
"Neredesin sen? Aklım çıktı burada kaç saattir." dedi büyük bir merak ve biraz da endişeyle.
"Sen niye durduk yere bana ulaşmaya çalıştın ki? Bir şey mi oldu?"
"Konu bu mu şu an?" Dik ︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎︎dik bakmaya devam edince konuşmaya devam etti. "Hakan aradı. 'Ece ben bir bok yedim' dedi. Anlattı olayı. Gökhan ağabeyi aradım. O da benzer bir tepkiyle çıktığını söyleyince seni aradım. Açmayınca da baya şeyoldum işte. Anlat hadi neredeydin sen?" şeklinde hızlı bir özet geçti.
"Hakan'la konuştuktan sonra haklı olup olmadığı konusunda düşünemek için yürümeye karar verdim. Farkında olmadan biraz fazla uzaklaşmışım. Nerede olduğumu anlayamadım. Sonra birden yağmur bastırınca alerjim tetiklendi, öylece kaldım. Şansıma çok yakında bir yerde erkek kıyafetleri satan, butik tarzı bir yer varmış. Sahibi görünce içeri aldı. Biraz iyi hissedince üzerimdeki kıyafetleri falan satın aldım. Daha sonra yemek söyledi yedik falan. Uyuyakalmışım yine, saatin de farkına varamadım hiç. Öyle yani"
Birkaç saniyede kurduğum senaryoyla bence yılın senaristi ödülünü hak etmiştim. Yalan söylemek rahatsız hissetmeme sebep olsa da gerçekler daha çok sorun yaratacağından şu an için daha makul bir seçenekti gözümde.
"Kıyamam sana ben ya. Şimdi nasılsın? Üstüne geldim biraz kusura bakma."
"Hayır, hayır. Çok olağan bir tepki verdin. Sorun yok yani." Bir süre sessizlik aramıza girince saatin farkına vardım. "Ben artık kaçayım. Saat geç oldu."
"Bizde kal. Hemen hazırlarım yatağı. Gece gece çekilecek çile değil buradan orası."
"Hiç yorma kendini. Çok teşekkür ederim yine de." deyip ayaklandım. Kapıya kadar eşlik etti. Sarılıp vedalaştıktan sonra sakin adımlarla merdivenlere yöneldim. Telefonumum kilidini açıp rehbere girdim. Uğur'un numarasına tıklayıp aradım ve telefonu kulağıma yasladım. İlk çalışta açınca bir nebze şaşırdım ama bozuntuya vermedim.
"Alin."
"N'aber Uğur?"
"İyi. Senden?"
"İyi ben de. Ben çıktım da Ecelerden. Haber ver demiştin."
"Geliyorum hemen. Sen dışarı çıkma. İçeride bekle. Ben gelince arayayım seni."
"Hayır. Onun için aramadım. Haber ver dedin diye aradım." Kapı kapanma sesi geldi. "Boşuna gelmeye kalkma. Beklemeyeceğim."
"Alin." dedi ve nefesini verdi. "Bırak geleyim işte. Gece yarısını geçiyor saat. Yaşadığımız yerin ne olduğu belli."
"Taksiye bineceğim Uğur."
"Taksiler çok güvenli çünkü değil mi Alin." Cevap vermedim. "İnat etme işte. Seni bırakıp eve dönmem bir saatimi bile almaz, eğer sorun ettiğin şey buysa." Yine cevap vermeyince ofladı. "Peki. O zaman şöyle yapalım: İndirdiğim uygulamadan nerede olduğunu kontrol edebiliyorum sen ona gir ve ortadaki tuşa basıp aktive et. Daha sonra evinin konumunu at bana. Telefonu eve gidene kadar kapatma. Yol boyunca sürekli konuşalım ki olası bir tehlikeyi engelleyelim. Taksiye binmeden plakasını da çekip atarsın bana. Anlaştık mı bu kez?"
"Anlaştık." dedim binadan çıkarken.
"Bak, bak. İşine gelince nasıl da cıvıldıyor." dediğinde güldüm ve söylediklerini yaptım. Tekrar kapı kapanma sesi gelince etrafıma göz gezdirdim ama telefondan geldiği bariz belliydi.
"Kapı sesi senden mi geldi?" Ondan geldiğinin farkındaydım ama sordum. Çünkü neden olmasın?
"Evet. İçeri giriyorum şu an."
"Anladım."
"Taksi durağıyla aranda ne kadar mesafe var?"
"Köşeyi dönünce caddenin karşısında kalıyor."
"Tamam. Köşeyi dönerken duvara çok yakın durma. Arada etrafını kontrol et. Sağ cebinde biber gazı var, elin üstünde olsun. Taksinin plakasını da atmayı unutma.
"Tamam baba." dedim yılmış gibi. Ama yüzümdeki tebbessümün tek sebebi böyle güzel düşünülüyor olmamdı. Köşeyi dönerken etrafımı kontrol ettim ve tehlike oluşturabileceğini düşündüğüm herhangi bir şey görmeyince yoluma devam ettim.
"Köşeyi döndüm ben bu arada. Taksi durağı yaklaşık yirmi-otuz metre ileride karşımda."
"Süper. Şimdi oraya gidene kadar her adımını söyle bana."
"Emin misin?"
"Evet, eminim."
"Peki. Birinci adım, ikinci adım, üçüncü adım... üç yüz dokuz, üç yüz on, üç yüz on bir... Vardım ben durağa. Bir saniye bekle taksiyi ayarlayıp plakayı çekeceğim."
Cevap vermesini beklemeden telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Durağın kapısını tıklatıp bakmalarını bekledim. Kapı açılınca bir beyefendi bana bakıp konuştu.
"Buyur bacım."
"Müsait taksi var mı acaba?"
"Var tabii. Ne tarafa gidicin?" diye sordu Antep ağzıyla. Adresi söyledim. "Ben götürücüm seni. Sen şu en soldakine bin de gelim aha." dedi ve elindeki anahtarla arabanın kilidini açtı.
"Tamamdır. Bekliyorum o hâlde." deyip gösterdiği taksinin olduğu yöne doğru ilerledim. Adamın nerede olduğuna bakmak için arkamı döndüm ve kimseyi göremedim. İçeri girmiş olabileceğini düşündüm ve hızlıca plakayı çekip Uğur'a attım. Aracın sağ tarafına geçip arka kapıyı açtım. Yerime oturup kapıyı tekrar kapattım. Telefonu kulağıma götürdüm.
"Geldi mi plaka?" diye sordum sessizce, adamın duymasını istemezdim.
"Geldi. Ama bundan sonra sana bir şey söylemeden önce en az üç kere düşüneceğim." Bu söylediğine güldüm ve "Neden?" diye sordum.
"Adım adım haber ver dememin sebebi yaptıklarını söylemeni istememdi. Sen iste ciddi ciddi adımlarını saydın. Üç yüz on bir adım. Hâlâ tek tek saydığına inanamıyorum." Başından beri gülmemiş gibi son cümleyi duyunca şen bir kahkaha attım.
Şoför, kapıyı açıp koltuğuna oturdu. Bu süre boyunca sessiz kaldım. Kapısını kapatıp aynadan bana baktı. "Nere gidicidik bacım?" diye sordu. Adresi tekrar söyledim.
Bu sırada Uğur ismimi seslenince "Hmm?" diye karşılık verdim. Uykum gelmeye başlamıştı. Burada uyumamayı umut ettim.
"İsminin anlamı ne?"
"Yüce demek. Bir anlamı daha vardı ama unuttum."
"Ne güzelmiş anlamı."
"Neresi güzel be? Bir gün çarpılacağım diye korkuyorum." Kahkaha attığını duyunca gülümsedim. "Asıl komik olan ne biliyor musun?"
"Ne?"
"İsmimi koyarken anlamının 'ışık' olduğunu düşünüyorlarmış." Yine güldü.
"Neden Işık peki? Onun bir hikâyesi var mı?" Koltuğa iyice gömülüp sorusunu yanıtladım.
"Benim doğduğum gece bölgede elektrikler yokmuş. Gece saat iki. Hastaneye gitmeye kalksalar yetişebilecek gibi değillermiş. O yüzden doğumum evde olmuş. Ve ben doğduktan birkaç dakika sonra elektrikler gelmiş. Bir de evin ilk kızıydım. Yani baya baya ışık gibi gelmişim. Ama yaşıtlarım dalga geçer diye ışık koymak istememişler ismimi. Gidip Alin koymuşlar, nereden duydular onu da bilmiyorum. Öyle yani."
"Farklı ama güzel bir hikâyesi varmış."
"Evet. Senin ismin de çok güzel. Hikâyesi var mı?"
"Aslında var."
"Özel değilse öğrenebilir miyim?"
"Tabii. Benim ailemin benden önce bie çocuğu daha olacakmış. Ama doğduktan birkaç dakika sonra vefat etmiş. Ben doğduktan sonra da şans getireyim, böyle bir olay tekrar yaşanmasın diye koymuşlar. Tuhaf bir düşünce biliyorum ama..."
"Başın sağolsun. Özür dilerim hatırlatmak istemezdim."
"Hayır sorun değil. Özür dilemene gerek yok."
"Bence tuhaf bir düşünce değil bu arada."
"Tartışılır."
"Doğum günün ne zaman?"
"17 Eylül. Seninki ne zaman?"
"6 Mart benim de."
"Az kalmış."
"Yaklaşık üç ay var."
"Çok değil ki. Dokuz ay geçmiş bile."
"Yani, orası öyle. Geçmiş doğum günün kutlu olsun bu arada."
"Teşekkür ederim." Birkaç saniye sessiz kalınca konuşmayı o başlattı.
"En sevdiğin renk ne?"
"Turuncu. Senin?"
"Mavi. Ama üç tonu."
"Hangi tonlarmış onlar?"
"Tarifi yok. Gösteririm bir gün, eğer istersen yani."
"Çok isterim."
"Geldik bacım." diyen şoförün sesiyle toparlandım.
"Bir saniye Uğur." dedim ve telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. "Kartla ödeme var değil mi?" diye sorduğumda başını sallayarak onayladı. Kılıf ve telefonun arasından çıkardığım kartı şoförün uzattığı cihaza tutarak ödemeyi yaptım. Ödemeyi yaptıktan sonra şoföre dönüp hem teşekkür ettim hem de başını şişirdiğim için helallik istedim. Gülümseyip sorun olmadığını söyleyince indim ve kapıyı kapattım. Telefonu tekrar kulağıma götürüp Uğur'a seslendim.
"Uğur."
"Alin. İndin mi taksiden?"
"Evet, indim. Siteye girdim. Bir iki dakika içinde binaya da girmiş olurum hatta."
"Süper. Kendini nasıl hissediyorsun şu an?"
"Nasıl yani? Fiziksel anlamda mı, ruhsal anlamda mı?"
"Her iki anlamda da."
"Binaya giriyorum şu an. Bilmiyorum ki. Sen nasıl hissediyorsun?"
"Kötü mü hissediyorsun yani? Bir sorun mu var? Canını sıkan biri veya bir şey?"
"Hayır. Sadece bilmiyorum." Birkaç saniye sessizlik oldu.
"Sen nasıl hissediyorsun?" İlk katın merdivenlerini bitirmiş ikinci kata çıkıyordum.
"Ben iyiyim. Çok iyiyim hatta."
"Çok sevindim.Hep iyi ol."
"Sen de iyi ol."
"Hep birlikte. Şey ben kata vardım kapatsam sorun olur mu?"
"Hayır olmaz. Dikkat et kendine. Bütün gece uyanığım. En ufak bir şeyde hiç çekinmeden arayabilirsin."
"Teşekkür ederim. Sen de aynı şekilde arayabilirsin veya yazabilirsin. Uzun zamandır geçirdiğim en güzel geceydi. Bunun için ayrıca teşekkür ederim."
"Ben de teşekkür ederim." Gülümserken cebimdeki anahtarları çıkardım.
"İyi geceler o zaman sana."
"En iyi geceler seninle olsun." Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp güç tuşuna bastım. Arama ekranı belirince kırmızı butona basıp aramayı sonlandırdım. Telefonu cebime koyup anahtarla yavaşça kapıyı açtım. Kapıyı açtıktan sonra anahtarları cebime koydum ve kapıyı kapattım. Ayakkabılarımı çıkarıp elime aldım ve sessizce odama geçtim. Elimdeki ayakkabıları yerine bıraktım. Aynanın karşısında durup kendime baktım.
Uğur uzun boylu olsa da fazlasıyla zayıf bir bedeni vardı. Bu yüzden kıyafetleri neredeyse üzerime tam olmuştu. Neredeyse diyorum çünkü ellerim sürekli olarak hem montun hem de sweatin içine giriyordu. Bir şey tutmak istediğimde ellerimi çıkarmak için biraz da olsa çabalıyordum. Ama yine de güzeldi. Nedensiz bir şekilde çok yakıştırmıştım kendime. Her ne kadar bere ve atkı yüzünden gözüm dışında görünen bir yerim kalmamış olsa da...
Bu hâlime minik bir kahkaha atıp yatağıma uzandım. Yorganı da üzerime örtüp gözlerimi kapattım ve bir süre bu şekilde uyumaya çalıştım.
Çamaşırların makinede kaldığını hatırlayınca yorganı üzerimden atıp yataktan çıktım. Sırasıyla bere,atkı ve montu çıkardım. Gidip makineyi tekrar çalıştırıp odama döndüm. Işığımı açıp bir kitaplıktaki kitaplarımdan birini aldım ve yatağıma uzanıp okumaya başladım. Sıkılınca daha önce dinlemediğim İngilizce bir şarkı buldum ve onu çevirmeye çalıştım. Yine sıkılınca dolabımın arkasından şövale ve tuvalimi, raflardan da boyalarımı, fırçalarımı ve paletimi aldım.
Üzerimdeki kıyafetlere bakınca üzerine boya bulaşmasını asla istemeyeceğimi fark ettim. Kapımı kilitleyip üzerimdekileri çıkardım. Dolabımı açıp sıfır kol bir tişört ve uyurken giydiğim şortlardan birini aldıktan sonra giydim. Kafamda bir kompozisyon oluşturduktan sonra önce bir kalemle taslak çizmeye başladım.
Taslağı bitirdiğimde Kaan'la konuşmadığımı fark ettim. Hızlıca Whatsappa girip ona yazdım.
Siz: Uyanik misinn
Kıvırcık: Arıyorum
Aramayı hemen onaylayıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Alin!" dedi bir sürü karışık duyguyla.
"Kaan," dedim ben de daha sakin bir sesle.
"Allah'ım çok şükür. Ödüm koptu bir şey oldu diye. Neredesin sen kaç saattir?" Sesi fazlasıyla endişleli geliyordu. Ya da tamamen uyduruyordum. Bilmiyorum.
"Özür dilerim. Bu kadar merakta bırakmak istemezdim."
"Salak. Özür dile diye mi söyledim? İyi misin?" Daha sakindi artık.
"İyiyim. Sen iyi misin?"
"Biraz ölüp dirildim ama onun dışında iyiyim." Ben bu söylediğine gülerken o devam etti. "Ne oldu şimdi baştan anlatır mısın." Ece'ye anlattığım senaryoyu tamamen aynı şekilde ona da anlattım.
"Hakan şerefsizinin seninle derdi ne? Niye durup durup seni bu şekilde etkileyecek şeyler yapıyor? Ona ne senin uykundan, uyanıklığından? Ama yok kaşınıyor o. İlla gideyim dilini keseyim istiyor"
"Kaan hayır. Herhangi bir şey yapmayacaksın. Kötü niyetle yapmadı ki zaten."
Kötü niyetle yapmamış olması yaptığı şeyin sonuçlarını değiştirmiyor. Öyle her niyeti iyi olanın her yaptığı iyi kabul edilecekse o zaman ben de seni uçurumdan atayım ama iyi niyetli olayım. Sen de ölme. Nasıl fikir?"
"Kaan ya! Aynı şey mi?"
"Değil mi?"
"Değil. Hem gidip bir şey yaparsan küçük çocuk gibi abisine söylemiş diyecek."
"Ee, sorun ne? Abin değil miyim ben senin?"
"Ya o ayrı bu ayrı. Bak şey yapalım, senin uykun gelmiş belli sen ondan böyle konuşuyorsun. Saat de geç olmuş. Sen uyu yarın yine konuşalım bunu. Anlaştık mı?"
"Çok bir fark olmayacak ama anlaşalim bakalım. İyi geceler Kızılcık."
"İyi geceler Kıvırcık."
•°○•°○•°○•°○
2513 kelime
Selam selam selammm
Rekorla geldimm
Nasılsınızz
Umarım iyisinizdirr
Sizi çokkk özledimm
Bölümü beğendiniz mii
Görüşürüzz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
