
Genç kadın hızla kafeye doğru yürüyordu. Yağmur aniden fena bastırmıştı. Lanet olsun ki bir şemsiye dahi almamıştı yanına. Hayır belliydi yağmur yağacağı, arabası mı vardı, neyine güvenmişti?
“Of salak kafam!” diye kendi kendine saydırıyordu, kesinlikle en yakın zamanda ufak da olsa bir araba alacaktı. Hayır bugüne bugün doktor olmuştu, ama bir arabası bile yoktu.
Tam kafeye girerken çarptığı duvarla, “Of kafam! Bir bu eksikti!” deyip, kafasını ovalarken, bir yandan da etrafa saçılan poşetlerine kaşlarını çatarak bakıyordu. Başını kaldırıp, karşısına baktığında onu şaşkın gözlerle izleyen bir çift çikolata gözlerde kayboldu. Bu nasıl bir duvardı öyle? Çok yakışıklıydı.
Adam ise kafasını sevimli sevimli ovalayan kıza gülümsüyordu. Kızın büyüsünden kızın çemkirmesi ile çıktı. “Ya zaten taş gibisin maşallah, önüne baksana yürürken, kafamı kıracaktın!”
Şimdi bu kız ona iltifat mı etmişti, hakaret mi anlamadı! “Taş gibi derken?” dedi sevimli bir tebessümle.
Duygu yüzünü buruşturdu. Ne demişti ya? “Yani taş gibi derken, yakışıklı anlamında değil, şimdi buradan da yakışıklı olmadığını anlama, of yani bedenin çok sert, duvar gibi. O anlamda taş dedim.”
Pars sesli bir şekilde güldü. “Ne tatlı.”
“Ne tatlı?” diye sordu Duygu kaşlarını çatarak.
Pars dudaklarını büzdü. Sesli mi düşünmüştü? Evet öyle yapmıştı. “Şey, muhallebi. Evet buranın fırında muhallebisi meşhurdur. Size ısmarlayabilir miyim? Tatlı yani.”
Duygu’nun kaşları bu sefer havaya kalktı. “Ah teşekkür ederim. Ama ben kendime koca bir çikolatalı pasta ısmarlayacağım.”
Pars elini ensesine koydu. ‘Düşün Pars sen zekisin. Yapabilirsin...’ “Hım, peki o halde siz bana çikolatalı pasta ısmarlayın? Olmaz mı?”
Kız başını sağa sola salladı. “Olmaz. Zira arkadaşım içeride, beni bekliyor.”
-Sevgilisi mi vardı, siktir. “Geç kaldım yani,” dedi başını aşağı yukarı sallayarak. “O zaman o şanslı adamı daha fazla bekletme ve onu gerçekten çok kıskandım. İyi günler.”
-Burçin mi şanslıydı. “Olur söylerim. İyi günler.”
Aslında adam oldukça tatlıydı. Öyle serseri birine de benzemiyordu. Ne saçmalıyordu Allah aşkına? Başını sağa sola sallayarak güldü ve içeri geçti.
***
“Selam Bade.”
“Hoşgeldin Burak. Hazırım çıkalım mı?”
Burak önce kadını süzdü, her geçen gün daha da güzelleşiyordu ve bu onu delirtiyordu. Üstelik ona dokunamazken daha da çok sinirleniyordu. “Şey aslında annen buradaysa ona bir selam verseydim.”
“Hayır, sadece Meltem ve Eva içeride. Onlar da bugün gideceklerdi. Ama malum haftasonu isteme ve nişan olacağı için kaldılar. İstersen gelebilirsin.”
Başını yana eğdi. “Meltem? Kuzenin mi?”
“Yani. Sayılır. Birlikte büyüdük. Babam ile babası ve annelerimiz gençliklerinden beri birlikteler.”
“Anladım, şu çakal grubunun kız tarafı. Yok istemem girmek, çıkalım.”
Bade kapıyı kapatırken hayretle kaşlarını kaldırdı, “Çakal mı?”
“Boşver.”
Arabaya doğru yürürlerken, Bade’nin ayağı takıldı ve düşecekken Burak onu belinden tutup, kendine çekti, “Bade lütfen dikkatli olur musun?”
“Tamam iyiyim. İyiyiz, merak etme.”
“Ver şu elini,” deyip, kızın ellerini avuçlarına aldı. “Yoksa düşüp bir yerlerini kıracaksın kesin.”
Bade önce itiraz edecek oldu, ama Burak’ın çatılan kaşları ile vazgeçti. Sonuçta bebekleri için tutuyordu elini değil mi? Arabaya binerken de kadına yardımcı oldu.
“Sen şimdiden böyleysen, karnın büyüdüğünde ne yapacağız acaba?”
Eğilip kızın kemerini bağlarken Bade adama çemkirmeye başlamıştı bile, “Beğenmiyorsan seni yanımda zorla tutan yok Burak bey. Gidebilirsiniz, babam bakar bize-”
Burak kızın hırçın gözlerine bakarak parmağını dudağına bastırıp onu susturduktan sonra dudağında olan parmağıyla sert bir şekilde okşadı dudaklarını. Sonra o pozisyondayken kızın kulağına fısıldadı.
“Beğeniyorum, hemde çok. Ayrıca bu kızgın cümlelerinin çıktığı dudakları da, o demin avuçlarımda olan ellerinin dokunuşlarını da çok özledim Badem şekeri, beni daha fazla zorlama!”
Bir anda doğrulup, hızla yerine geçti ve kemerini bağlayarak arabayı çalıştırdı. “Doktorun, bayan mı?”
“Evet. Neden?”
“Yok, öylesine sordum. Yoksa o kadar da geri kafalı değilim. Yani doktorun cinsiyeti önemli değil. Kaçıncı çağdayız canım?” -tabi ki erkek cinsiyeti önemli olacaktı. İnsanlar kaçıncı çağdaydı bilmiyordu ama, kendisi daha yeni çağa geçememişti.
Bade ise gözlerini kısmış bambaşka şeyler düşünüyordu. ‘Demek öyle Burak bey?’ “Ya sen Karahan’ın hastanesi deyince, ben bir araştırma yaptım. Oradaki doktorlar süpermiş. Bir kadın doğum uzmanı varmış Erdinç diye biri, çok iyiymiş.”
Erdinç’i elbette biliyordu. Hastane onlarındı ve o Erdinç’i ne yazık ki kendi bulup hastanelerine gelmesi için görüşmüştü. Çapkının önde gideniydi. Karısını ona emanet edecek kadar kafayı yememişti çok şükür. Tamam Hipokrat yemini vardı ama onun da Burak kuralları vardı. “Erdinç’i biliyorum. Söylemiştim, o hastanede küçük bir hissem var, üstelik o adamın anlaşmasını ben yaptım. Ama Selma hanım, işinde daha profesyonel. Bende yanıldım, adamın tipine puan vermişler meğer o kadınlar. Sevda ile Öykü’nün doktorları Selma hanımdı. İkisi de çok memnun.”
“Öyle mi bilmiyordum? Ama ben doktorumdan memnunum.”
“Peki, bu konuda baskı yapamam. Sonuçta bu senin rahatlığınla ilgili," bayan olduğu sürece sıkıntı yoktu elbette.
Hastaneye geldiklerinde Burak biraz düşündü. “Hayatım ya, bu hastane eve uzak olacak. Acaba doğuma kadar yakın bir ev mi tutsak, ya da eve yakın bir hastane mi? Bizim hastane yakın mesela.”
“Hayır Burak ya saçmalama.”
“Ee gece sancın başlarsa sıkıntı yok yetişiriz de, ama ya gündüz tutarsa, o trafikte buraya gelmemiz bir saatimizi alır, belki daha fazla.”
Bade düşününce mantıklı geldi aslında, ama o doktorunu seviyordu. “Ya ben normal doğum istemiyorum zaten. Yapamam her halde. Şimdilik araştırmaktayım.”
“Peki, bunu karar verdiğinde konuşuruz.”
Aşağı inip, hastaneye girdiler. Bade hem tedirgindi hem de kendini suçlu gibi hissediyordu. Doktorun olduğu kata geldiklerinde Bade ismini verdi ve randevusu olduğunu söyledi. Saatinde geldiği için beklemeden içeri almışlardı onları.
Derya hanım genç anneyi ve yanındaki yakışıklı baba adayını görünce; kadının akıl sağlığından şüphe etti. Böyle bir adama neden engel olmak istiyordu ki? Üstelik bebekleri olacaktı.
“Hoşgeldiniz Bade hanım.”
“Hoşbulduk Derya hanım.” Burak’ı göstererek “Bebeğimin babası-” dediği an Burak sözünü kesip, “Ve müstakbel kocası Burak. Burak Şimşek,” diyerek kendini tanıttı.
Bade sözünü kesen adama ters ters baksa da Burak pek oralı değildi.
“Memnun oldum Burak bey. Siz de hoşgeldiniz.”
Burak tebessüm ederek teşekkür etti.
Doktor bilgisayarda birkaç şeye baktıktan sonra kadına döndü, “Evet Bade hanım şimdilik her şeyimiz normal gidiyordu. Önce sizi muayene edelim, sonra sorularınız varsa onları alayım.”
“Peki,” dedi Bade. Kabanını çıkarırken Burak kalkıp ona yardımcı oldu ve elinden de çantasını aldı. Adam böyle davrandıkça Bade daha da üzülüyordu ve yaptığından azıcık da olsa pişmanlık duyuyordu.
Bade hazırlıklarını tamamlayınca, doktor karnına jeli sürdü ve monitöre bakmaya başladı.
“Evet işte burada,” dedi bir kaç düğmeye basarak.
Burak ekrana baktığında gülümsedi, “Bu mu?” derken sesi titriyordu resmen. O an Bade’nin de adama yüreği akıp gitmişti. Heyecanlanmış mıydı o?
Doktor kalp atış sesini açtı ve Burak o zaman daha da heyecanlandı.
“Bu onun mu?”
“Evet. Çok sağlıklı ve ayında bir gelişimi var.” Bade’ye bakıp gülümsedi. “Ona çok iyi bakıyorsunuz Bade hanım.”
“O benim kıymetlim,” dedi Bade monitördeki ekrana bakarak.
Burak kadının kulağına eğildi ve “Sizde benim,” diye fısıldadı ona.
Derya hanım monitör görüntüsünü aldıktan sonra, ikiliye gülümseyerek baktı, “Sonuçları içeride konuşalım. Bekliyorum.”
Burak da yandan peçete koparıp, kibarca Bade’nin göbeğini sildi. Kalkarken de elini tutup, ona yardımcı oldu.
“Teşekkür ederim,” dedi Bade kibarca, azıcık da mahcuptu.
Burak onun elini sımsıkı tuttu ve “Görevim,” deyip, göz kırptı.
İçeri geçtiklerinde doktor bilgisayara bakıyordu.
“Her şey yolunda mı?” dedi Burak odaya girdiklerini belli edercesine.
“Evet Burak bey, ama bu aylar biraz riskli. Nasıl desem, yani evleneceğiniz için bunu söylüyorum. İlişkiden bir müddet uzak durmanız gerekecek."
Burak içindeki ateşin onu arzudan değil, öfkeden yaktığını düşünüyordu şuan. Sevda da neden öyle bir şey olmamıştı ya da Öykü de. Onun suçu neydi?
“Sebebini öğrenebilir miyim? Yani yanlış anlamayın, ben bu sektöre uzak değilim. Bir hastanede ufak da olsa hissem var ve kuzenimin biri de doktor.”
Lanet olsun, Bade bunu düşünememişti. Derya hanım bakışlarını Bade’ye çevirdi.
“İdrar yolu enfeksiyonu, kanamalı idrar yolu enfeksiyonu vardı ve tekrar etmiş görünüyor.”
“Anladım. Ama bu geçici bir süre değil mi?”
“Belli olmaz. Bu arada yarın yapılacak bir kaç tahlil var. Unutmazsınız değil mi?” dedi kadın gülümseyerek. Konuyu değiştirmekti asıl amacı.
“Unutmam, sabahtan gelirim.”
Bir kaç ilaç ve vitamin yazarak onları yolcu etti kadın.
Burak ise homurdanıyordu. “Bu kadının bir halt bildiği yok. Ne Sevda ne Öykü böyle bir kısıtlama yaşamadılar. Saçmalık!”
Bade inanamayarak adama baktı. “Ya sana inanamıyorum, senin beş dakikalık zevkin, çocuğumuzdan daha mı önemli?”
Burak sinsice ve sinirin de etkisi ile güldü, “Sen cidden unutmuşsun. Beş dakika deyip, o koca bir geceyi küçümseme lütfen.”
Bade’nin yanaklarına hücum eden kanla kalp atışları hızlandı. Bu adam niyeti bozmuştu ve yarın kesin onu kendi hastanelerine götürecekti. Bütün foyası da meydana çıkacaktı, üstüne de rezil olacaktı.
“Yarın sabah benim çok önemli bir toplantım var. Arda da yok. Ama Arya’yı sana yönlendiririm. O seninle gelir.”
“Ya yok yarın Pars’la gelirim ben.”
“Emin misin?” dedi. Onu yalnız bırakmak istemiyordu.
“Eminim.”
“Peki. Aç mısınız?” Burak’ın çoğul konuşması çok hoşuna gidiyordu.
“Hayır. Değiliz.” O da gülümsemişti.
“Peki, eve bırakayım. Akşam bir şeyler yapalım mı?”
“Bu akşam Ateş amcamlar bize yemeğe gelecekler. Ayıp olur.”
“Peki o halde. Yarın akşam kimseye söz verme. Sinemaya gideriz.”
“Sinema mı?” vay Burak bey, yavaş gel.
“Evet, başbaşa olmak istemezsen Sevdalarla bir program ayarlarım.”
“O olur, bende onlarla yakından tanışmak istiyorum.”
“Tamam o halde.”
*
Evin önüne geldiklerinde park etti ve arabadan inip, kadının kapısını açtı. “Yarın akşam görüşürüz.”
“Görüşürüz.”
Burak eğilip onu yanağından öptü ve o eve girene kadar arkasından uzun uzun baktı. Fena vurulmuştu bu kadına hem de çok fena.
***
“Ne işim var benim doğum doktorlarında Allah aşkına. Biri görmese bari.”
“Ya Pars sadece kan alınacak. Doktora geçmeyeceğiz. Korkuyorum iğneden biliyorsun.”
“Of iyi, minik annecik bir şey demedik. Gel,” deyip, kadını belinden tutup, içeri geçirdi.
Danışmana geldikleri an, Pars yan taraftan gelen kızı gördüğünde donup kalmıştı. Duygu da aynı tepkiyi verse de ondan önce toparlandı.
“Sen?” dedi Pars gülümseyerek.
Duygu adamın yanındaki kadına, kadının belindeki adamın eline, en sonda adamın ona sırıtan o yüzsüz ifadesine baktı. Adam evliydi, üstelik karısı hamileydi. Ah şu erkekler... Çok da güzel bir kadındı, neden aldatıyordu ki bu kadını?
“Bu kim?” diye sordu Bade adama bakarak.
“Şey, aslında tanımıyorum. Dün bir kafede çarpışmıştık da.”
“Hımm,” dedi Bade ardından da ‘seni seni’ der gibi bakmıştı. Ama kız Bade’nin bu ifadesini görmemişti, çünkü danışmana dönmüştü.
‘En azından dürüst bir çapkın’ dedi içinden.
“Bana bir paket gelecekti.”
“Geldi Duygu hanım, şimdi odanıza gönderdim.”
“Peki teşekkürler,” deyip, Pars’a bir kere bile dönüp bakmadan oradan uzaklaştı.
Pars ise arkasından sadece “Duygu...” diye fısıldadı. İsmini öğrenmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.18k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |