11. Bölüm

11.BÖLÜM – DUYGULAR KARMAKARIŞIK

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Br: “Tahlil sonuçları çıktı mı canım?”

B: “Evet, sıkıntı yok.”

Br: “Bugün de ayrı bir sıcaksın ve ben bu sıcak haline ayrı bayılıyorum :)”

B: “Her zamanki halim.” -Bir de dalga geçiyor.

Br: “Yanıyo’sun yani ;)”

B: “Sapık.”

Br: “Hamilelikte hararet basarmış ya, ondan dedim. Sende hemen yanlış anla, aklın nerede senin Allah aşkına? :)”

B: “Burak! Seni gebertirim adam.”

Br: “Bende onun için çabalıyorum.”

...

Br: “:) tamam kapattım o konuyu. Akşam yedide hazır olur musun? Sevda bizi yemeğe bekliyor. Diğerleri de gelecek.”

B: “Tamam da, yemek değil. Kahve olsa, hamile sonuçta.”

Br: “Ya annem ve diğerleri yardım eder, merak etme. O prensesin çok iş yapacağını sanmıyorum.”

B: “Peki o halde, görüşürüz.”

Br: “Öptüm, sizi, dudağından ve bizim olanı taşıdığın göbeğinden :)”

 

Bade gülerek telefonu yatağa attı, “Deli ya. Ne yaptığını ya da yapmaya çalıştığını anlasam... Ne güzel olurdu.” Uzandığı yataktan dışarıdaki manzarayı izlerken düşüncelerle uyuyakalmıştı bile.

*

Akşam olunca hızlıca hazırlandı, Allah kahretsin ki uyuyakalmak iyi değildi. Şuan sersem gibiydi. Burak ‘Aşağıdayım’ diye yazınca çantasını aldı ve annesine haber verip, hemen kapıdan evden çıktı. Babasının radarından kurtulabilmişti neyse ki, yoksa otuz soruluk bir hesap verme sınavına sokup, adamı da damat kontenjanından sınıfta bırakır, üstüne de çenesi ile bezdirirdi.

Bade bir an gideceği yer aklına gelince aylar önce onların arasında ne kadar da çok olmak istediğini düşündü. Bunu gerçekten çok ama çok istemişti ve bugün onlarla olacaktı. Hemde Burak’ın nişanlısı olarak. Yine de rahat değildi. Bir şeyler henüz tam değildi, eksikti.

Bahçe kapısından da çıkınca, Burak yine onu arabanın dışında bekliyordu. Her zamanki havası ve Bade’yi deli eden gülüşü ile.

“Hoşgeldiniz,” derken kadının karnına bakıyordu Burak.

“Hoşbulduk.” Bade adamın bu çoğul konuşmasına alışmıştı ve gerçekten adamın bu davranışı onu ayrı mutlu ediyordu.

Burak hızla kapıyı açtıktan sonra ellerini kadının yanaklarına koydu. “Üşümüşsün Bade. Hadi çabuk bin.” Kadın biner binmez kapıyı kapatıp, kendi tarafına girdi ve klimayı açtı. “Şimdi ısınırsın.”

“Sıkıntı değil, iyiyim.”

Burak sadece gülümsedi. “Kızımız da sana çekmese bari. Burnundan kıl aldırmıyorsun. İnatçısın.”

“Kızımız? Belki oğlumuz olacak.”

“Bence kızımız olacak. Çağla... Bademin küçük hali.”

Bade kahkaha attı. “Benim adım Bade ama.”

“Hımm evet biliyorum Bade. Gerçekte içki, şarap anlamına gelir. Tasavvuf edebiyatındaki anlamı ise AŞK’tır. Ama ben sana Bade’m diyorum sonuçta.” -Aşkım anlamında bunu şimdilik bilmesen de olur.

Bade duyduğu şey karşısında şaşırmıştı. “İsimlerden iyi anlıyorsun.”

“Sadece bir tanesinden,” deyip, göz kırptı.

Bade derin nefes aldı. Ne oluyor böyle ya... Of, bu adam onu cidden zorluyordu ve Bade adamın karşısında sersemleşiyordu.

Sevda’nın oturduğu eve geldiklerinde Bade arka koltuğa yerleştirdiği ev hediyesini ve tatlıyı eline aldı.

“Yardımcı olma mı ister misin?” diye sordu Burak.

“Ben hallederim. Porselen değilim Burak.”

-Neden terslemişti ki onu? ‘Hormonlar’ diye geçirdi içinden Burak ve gülümsedi. Yer yer dengesizleşmesi normaldi herhalde.

Kapıya gelip, zile bastıklarında içeriden koşuşturma sesi ve “Sevda!” diye bir gürleme duyuldu.

Kapı açıldığında ise sapsarı saçları, masmavi gözleri ve koca bir gülümseme ile onlara bakan kadını gördü Bade.

“Merhaba,” dedi kadına gülümseyerek.

Sevda kadına sarılarak “Hoşgeldiniz,” diye şakımıştı.

Burak kadının arkasında öfkeli olan Karahan’a baktı, “Hayırdır abi, sesin dışarı kadar geliyordu.”

“Koşuşturuyor, ona sinirlendim. Hala hamileliğe odaklanamadı mıdır nedir benim bebeğim anlamadım valla,” dedi gülerek.

Burak kahkaha atarken, Sevda’dan ayrılan Bade’ye Karahan da sarılınca birden o kahkaha öksürüğe dönüştü.

Bunu fark eden Karahan ise sarılmayı uzattıkça uzatırken Burak’a bakıp sırıtıyordu. “Hoşgeldin Badecim. Valla ailemize Burak’ın gelini olarak gelmene ne kadar sevindim anlatamam. En çok ben sevindim.”

“Hoşbulduk Karahan,” dedi bir Burak’a bir ona anlamayarak bakarken.

Burak’ın ona öfkeyle baktığını görünce sırıttı, “İntikam soğuk yenen bir yemektir,” diye fısıldadı.

“Ben sana şimdi bir şey yedirirdim, kızlara dua et. Sarılma bir daha nişanlıma.”

“Sen de benim karıma sarılmazsan neden olmasın.”

“Adi!”

“Sana çekmişim canım.”

Bade hala anlamıyordu olanı biteni. O sırada içeriden didişerek gelen çifte baktı Bade.

“Ne var yani Behram? Çalışma odanı çok mu kullanıyorsun? Orayı çok hoş dekore edebilir ve sinema odası yapabiliriz.”

“Ya Arya koca evde bir oda verdin, onu da geri alıyorsun. O oda benim, ona da dokunma ne olur! Yok okuma odası, yok sauna, yok spor odası diye diye koca evde yer bırakmadın bana.”

“Ay abarttın Behram ya, aaa... İki odalık keyfi çok gördün.”

“Lan yirmi odalı evi iki oda yaptı. Valla delireceğim.”

Bade gülümsedi, adamın aksanı gerçekten çok sempatikti. Arya kapı eşiğinde duran kıza sarıldı. “Kusura bakma canım, erkek ırkı işte hep bir hoşnutsuzluk, hep bir şikayet. Hoşgeldin.”

“Hoşbulduk.”

Behram da Burak’a sarılırken, “Hoşgeldin kardeş. Kadın dırdırı işte!” deyip, misilleme yaptı. “Hep bir bencillik, hep bir nankörlük. Ben kırk odalı eve çıksam, yetmez ya. Valla.”

Sevda bu didişmenin bitmeyeceğini anladığı için, araya girme gereği duyup, “Öykü ile Arda çocuğu uyutuyor. Şimdi inerler,” diyerek Bade’ye açıklama yapıp, onu o hengameden kurtardı.

Burak hemen Bade’nin arkasına geçip montunu çıkardı. Hafifçe boynuna değen eliyle kadının bedeninin buz gibi olduğunu fark edip, “Üşüdün yine,” diye mırıldandı.

“İyiyim Burak sıkıntı yok.”

“Belki bebeğim üşümüştür Bade, biraz daha kalın giyinemez misin?”

Bade inanamıyormuş gibi gözlerini büyüttü ve bıkkın bir nefes vererek “Hoşgeldin Cem Ernez,” diye homurdandı.

Bu didişmeyi gülümseyerek izleyen dörtlüyü fark ettiklerinde Bade kızarmış, Burak ise Bade’nin kızarmasına gülümsemişti.

“Siz ne tatlı bir çift olmuşsunuz,” dedi Sevda.

“Değil mi sevgili kardeşim, çok tatlı bir çift olduk.”

Bade konuyu değiştirmek için hediyesini uzatmıştı Sevda’ya ve hep birlikte içeri salona geçebilmişlerdi sonunda.

Tam yerlerine geçtiklerinde Arda ile Öykü içeri girmişti. Bade ayağa kalktı ve onlarla da selamlaştı. “Kusura bakma tatlım ya, bebeği uyuttuk.”

“Önemli değil,” dedi Bade de ona tebessüm ederek.

Arda önce Bade’yle ardından da Burak’la selamlaşırken, o da “Kusura bakmayın,” dedi. Ama Burak’ın düşünceli bir şekilde onları süzdüğünü görünce, “Hayırdır koçum?” diye sordu.

“Çocuğu neden ikiniz uyutuyorsunuz onu çözmeye çalışıyorum,” dedi işi piçliğe vurarak.

“Sanane abicim,” diyerek kaşlarını çatarken, Öykü “Şey, salladık falan ancak,” dedi durumu kurtarmaya çalışmak için.

Hepsi kahkaha atarken, Burak Karahan’a dönüp, “Ben sana söyleyim bunlar fantezi peşinde,” diye açıklama yaptı.

“Sanane abicim benim fantezimden ya. Siz gelmeyin Burak bizim eve abicim, olur mu?”

“Valla bizde geldiğimizde ikimiz uyuturuz bebeğimizi, ona göre. Ama benim gözümde önce kayınbabamın evi var.”

“Burak!” dedi Bade inanamayarak.

“Çok pis damat olurum ben valla. Baban hiç sevmez beni.”

Arda kahkaha attı, “Valla kayınbaba evi muhteşem oluyor abi. Adrenalin ve tutku bir araya geldi mi, ooo... Ama kuzeninin evi de fena değil.”

Bade yüzünü yellerken, Öykü de kocasını susması için dürtüyordu. Burak kahkaha attı, “Yok abicim benim ilk ve tek hedefim kayınbabamın evi. Ben de ikinci çocuğumu ve değişik fantezilerimi onun özel alanlarında uygulamaya karar verdim.”

Herkes yine kahkahalar atarken Bade hala adama “Burak sana inanamıyorum!” diye çemkiriyordu.

“Ne yalan mı? Çok mu seviyor sence beni?”

“Kızını evlenmeden hamile bırakan bir baba, o damadı ne kadar severse sen de o kadar seviliyorsun Burak!” diye sessizce mırıldandı.

“Çok sevilesiyim ben ama.”

“Maşallah sana.”

“Sende sev azıcık.”

“Olur!” dedi sert bir şekilde.

Sevda ellerini birbirine çırparak “Hadi o zaman yemeğe geçelim!” diye seslendi herkese. Yoksa bu sohbet uzayıp, yatak odasında bitebilirdi. Kendi ile Karahan’dan biliyordu.

Karahan da aynı şeyi düşünmüş olacak ki kadına yaklaşıp, “Aferin benim zeki karıma, nerede müdahale edeceğini biliyor,” diye mırıldandı kadının saçlarından öperek.

Hep birlikte sofraya oturduklarında sofranın muhteşemliğine bayılmıştı Bade, özellikle de sevdiği yemeklerin olması onu şaşırtmıştı. Burak nereden bilip de söylemişti ki sevdiği yemekleri diye düşünürken, adam kulağına yaklaşıp, “Azıcık Pars’tan yardım aldım. Her ne kadar adamın senin her şeyini bilmesi beni rahatsız etse de şimdilik işime geliyor,” dedi hafifçe gülümseyerek.

“Teşekkür ederim,” diye mırıldandıktan sonra, Sevda’ya dönüp, “Ya ben Burak’a dedim aslında, hamilesin diye bu kadar zahmete girmeni istemedim. Bir kahve yeterdi,” dedi.

Sevda sinsice gülümsedi. “Merak etme tatlım, menüyü Burak’tan aldık, hepsini annem hazırladı. Bu arada seninle tanışmak için sabırsızlanıyor. Sofrayı da Arya’ya dizdirdim. Yemek sonrasında da erkeklere toplattık mı, bitti gitti.”

“Tabi canım, ameliniz var burada,” diye homurdandı Karahan.

Sevda dudaklarını büzdü. “Ama ben hamileyim. Ben mi toplayayım aşkısı?”

“Hayır, sana da toplatmam. Arya ile Öykü var işte. Biri gelin, biri kardeş. Yabancı değiller, onlar toplasın.”

Öykü ellerini beline koydu. “Asıl senin amelen mi var Karahan bey? Ben hamileyken bu cadı görümce evini bile dizdirdi bana."

Bade gülümseyerek izliyordu onları. Gerçekten Burak’ın anlattıkları kadar tatlılardı.

“Aa üstüme iyilik sağlık, şimdi mi cadı olduk? Sevgilini dansözlerin elinden kurtarman için sana yardım ederken şeker, tatlı görümceydim. İşine geldiği gibi değil mi gelin hanım?”

Öykü daha da çemkirdi. “Allah Allah, sanki bir benim sevgilim için çıktın göbek atmaya, dünden meraklıymış gibi. Behram vardı arada sonuçta. Ayrıca gelin diye sana derler.”

Burak Karahan’a uyaran bakışlar atınca, Karahan hemen konuyu değiştirmek için Burak’a döndü, yoksa bu konu sarpa saracaktı, “Ee Burak Bade, düğün ne zaman?” diye sordu.

“İki haftaya olur, fazla beklemek istemiyorum,” dedi Burak Bade’ye gülümseyerek bakarken.

Karahan’ın amacını anlayan Arya, ona atılan pası, evirip, çevirip harika bir pozisyona soktu ve golü attı. Kızlar 1, erkekler 0...

“Dansöz de gelecek mi Burak? Arap konsepti yapalım, ne dersiniz? Sen daha önce yapmıştın, ayarlarsın bence.”

Burak’ın yediği yemek neredeyse boğazında kalacaktı, öksürürken Arya’ya kızgın bir şekilde bakıyordu ki gözlerindeki şeytani pırıltıları fark etti. Sevda ile Öykü’de de aynı ifadeler vardı. Başı gerçekten büyük dertteydi çünkü Bade anlamayan gözlerle bakıyordu kendisine.

“Aryacım, geçmişi geçmişte mı bıraksak abicim ha?” dedi gözlerinde de aynı uyarı vardı.

“Aa neden? Sen seversin Arap konseptini. Böyle dansöz’LER falan.”

“Ne dansözleri Burak?” dedi Bade elindeki çatalı bırakarak.

Burak bakışlarını kadına çevirince sevimli sevimli gülümsedi.

O sırada sözü Sevda devraldı. “Bu senin sevgili nişanlın bizim sevgililerimizi ayartıp, Arap gecesi yaptı. Mekanı kapatıp, bir de üç dansöz getirmiş mi sana? Bize de masum bir akşam yemeği denildi canım, güya Behram’ın dönmüş diye akşam yemeğine çıkıldı,” dedi kaşlarını çatarak.

Bade gözlerini pörtletip, adama bakıyordu. “Burak?”

“Adam ülkesinden yeni gelmiş, şeyden çıksın diye yaptık onu-neyden çıkardık bir onu Karahan, sen biliyorsun?”

“Sus Burak Allah aşkına, konuştukça batıracaksın bizi,” dedi Karahan.

O sırada Arya konuştu. “Bir de demesin mi sana ‘Sevgilileriniz duymazsa kızmazlar’ diye. Ay tansiyonum bilmem kaça çıktı. Ne demek sevgilileriniz duymazsa kızmazlar ya? Ama biz ne yaptık?”

Bade alacağı cevaptan korkuyordu artık, “Ne yaptınız?”

“Gidip o üç dansözü bağladık, biz çıktık sahneye. Üçümüz,” derken kızlarla kendini gösterdi. “Sen bu Burak’ı göreceksin. Servet saçtı ortalığa.”

Bade “İnanamıyorum sana Burak!” diye cırladı.

“Ama o senden önceydi hayatım, sayılmaz o.” Sonra kızlara dönüp, “Ne diye şimdi ortalığı bulandırıyorsunuz? Tam düğün arifesi,” diye çemkirdi Burak.

Arya omuz silkti. Sevda ise masum masum yemeğine gömüldü.

“Sonra babanız topladı sizi karakoldan değil mi? Onu unuttunuz tabi!” diye araya girdi Arda.

“Karakol mu?” dedi Bade şaşırarak.

“İçip içip, adam dövmüşler,” dedi Karahan tıslayarak.

Öykü hemen savunmaya geçti, “Kavgayı onlar başlattı ama bu ayrıntı önemli.”

“Sen istersen o geceye hiç dönme Öykücüm.” Arda’nın dudakları sinirden düz bir çizgi olmuştu, “Zira, o halde beni evde bırakıp, kaçtığın an aklıma geldikçe hala köpürüyorum.”

Bu söz üzerine konuyu bilen Burak, Karahan ve Behram kahkahalarla gülerken, Arya, Bade ve Sevda soru işaretleri ile Öykü’ye bakıyorlardı. Öykü eğilerek kızlara fısıldadı.

“Özel günümdeydim, biraz geç aklıma geldi, unutmuşum.”

Kızlar hep bir ağızdan kahkaha atarlarken, Bade için etrafına mutlulukla bakıyordu. Güzel ve unutulmaz bir geceydi onun için.

 ***

Pars elindeki şeyle odanın içinde bir ileri bir geri gidip duruyordu. Hayır acilde nöbette olması gerçekten onun şansı mıydı? Bütün gün hastaneden çıkmasını beklemişti. Ama maalesef acilde nöbetçi olduğunu geç öğrenmişti. Şimdi ne yapıp ne edip o hastaneye girmenin bir yolunu bulmalıydı.

Birden odasının kapısını açtı ve “Peri!” diye gürledi.

Peri oflayarak geldi “Ne var be, öküz gibi bağırıyorsun?”

“Bana bak abla falan dinlemem-“

“Ne yaparsın çok merak ettim Pars?” dedi ellerini göğsünde bağlayarak.

Pars sinsice gülümsedi. “Elbiselerini ve eteklerini keserim. Eminim Koray eniştem beni alnımdan öper.”

“Aklından bile geçirme Pars. Ne istiyorsun?”

Elindekini kıza uzattı, “Şu jiletle parmağıma bir çizik atsana.”

“Manyak mısın oğlum? Deli mi ne? Akıl sağlığını kontrol ettirmemiz lazım senin.”

Pars bıkkın bir nefes verip, “Ya kızım saçmalama, ufak bir çizik atacaksın, ben atamıyorum,” dedi

Peri kahkaha attı. “Tabi canın tatlı de mi?”

“Ya ne canından bahsediyorsun? Canan gidiyor, hadi Peri sultan ya.”

“Vallahi de bir şey anlamadım.” Sonra kapıdan kafasını çıkarıp, aşağı doğru bağırdı. “Anne! Senin bu manyak oğlun kendini jiletliyor. Koş!”

Pars onu içeri sokup, kapıyı kapattı. “Manyak! Bir şey istedik, yaptığına bak. Ben sevgilini aradığın zamanlarda kapıda nöbetçilik yapıyordum ama. Bu mu karşılığı? Yazıklar olsun!”

“Elbise ve eteklerimi keserken iyiydi.”

Pars çarpıkça güldü. “Ama eniştem ile babam iyi harçlık veriyorlardı.”

“Vay, paraya sattın ablanı yani.”

Pars ofladı. “Hadi abla ya. Geçmişin tozlu ve yırtık sayfalarını açmayalım.”

“Önce sebebini söyle!” dedi ellerini göğsünde birleştirerek.

“Bir kız var. Cadı ve doktor. Onu tavlamam gerekiyor, oldu mu?”

Peri kahkaha attı. “Oğlum bu küçücük kesikle hastaneye bile yetişemezsin!”

“Neden?”

Peri gözlerini devirdi. “Kan kaybından ölürsün.” Pars gözlerini irice açınca, “Ya saçmalama Pars, kan durur oraya kadar. Soğuk alınlığı ile git,” dedi.

“Olmaz.” Ceketini aldı ve kapıya gitti. “Senden medet umanda suç.”

Peri başını sağa sola salladı. Bu çocuk aşık mı oluyordu? Gerizekalı gibi davrandığına göre kesin öyleydi.

 *

Hastanenin önüne gelen Pars jileti eline aldı. “Hadi oğlum yapabilirsin. Sen koskoca holding yönetiyorsun, alt tarafı bir kesik.” Gözlerini kapadı ve eline jileti değdirdiği an hızla içeri koştu.

“Ya doktor yok mu? Elimi kestim. Doktor Duygu hanım!” diye bağırıyordu koridorda.

Hemşire adamın kan içinde olan parmağına baktı. “Ben bi bakabilir miyim?"

Pars kaşlarını çattı ve elini geri çekti. “Hayır, doktor istiyorum ben.”

Hemşire bu çocuk gibi nazlanan adama gülerek baktı. “Beyefendi, pek derin bir kesiğe benzemiyor. Ben bakayım.”

“Hayır, Duygu doktoru istiyorum. Başkası muayene edemez beni. Doktor fobim var benim.”

Hemşire ofladı. “Beyefendi ufacık kesik için doktor Duygu hanımı mı çağırayım şimdi?”

“Aynen. Hadi ya kan duracak.”

“Ne?”

“Yani kan tutacak. Beni kan tutar.”

“Beyefendi doktor Duygu hanım, beyin cerrahi asistanı. Saçmalıyorsunuz şuan.”

“Ben onu istiyorum ama. Cerrahmış işte. Benim de kesiğim var. Çağırın ya!” diye bağırdı en sonunda.

Hemşire bu deli ile uğraşamayacaktı. “Siz şurada bekleyin,” dedi ve asansöre yöneldi.

Birinci kata geldiğinde danışmanın orada olan doktorun yanına gidip, "Duygu hanım, acilde bir hasta var. Durumunda pek bir şey yok ama illa sizi istiyor. Sizden başkasına muayene olamazmış, fobisi mi ne varmış," dedi.

Duygu kaşlarını çattı, zaten normali bulmazdı onu, "Nesi var?"

Hemşire bıkkınlıkla "Ufak bir kesik. Dikişe bile gerek olmadığını düşünüyorum. Ama baktırmadı bile,” dedi.

Duygu iyice şaşırmış, üstelik de merak etmişti, "Bunun için mi beni çağırıyorsun? Deli mi ne?"

"Sanırım doktorum. Çok da normale benzemiyor, ama yakışıklı. Yazık valla."

Duygu ellerini beyaz önlüğünün ceplerine geçirip, asansöre bindi ve acil servis katına indi.

"Nerede?"

"Şurada," dedi hemşire ileride sedyedeki adamı göstererek.

Pars kızı görünce gülümseyerek el salladı. -Çok seksiydi be! Özellikle doktor önlüğünün içinde.

Duygu gözlerine inanamıyordu, ne işi vardı bunun burada Allah aşkına, delirmiş olmalıydı. Yanındaki hemşireye gülümseyerek "Tamam, siz gidebilirsiniz. Ben hastayı direkt akıl ve ruh sağlığı hastanesine yönlendireceğim," dedi.

Hemşire kıkırdayarak, yanından ayrıldığında, Duygu da adama doğru bıkkınlıkla yürüdü. "Fark ettiysen çok da şaşırmadım."

"Evet, fark ettim. Yani sen de beni mi bekliyordun?"

"Hayır, deli olduğunu düşünüyorum. Hatta sapık."

"Deliye tamam da, sapık ne ya? Çok ayıp." Dudaklarını ayıplar şekilde büzdü.

Duygu başını kaldırarak ofladı. “Çattık belaya.”

“Duydum seni. Ama tatlı belayım kabul et,” dedi Pars sırıtarak.

Duygu ellerini ceplerinden çıkardı. "Yaranıza bakayım."

Parmağını uzatarak "Bak, uf oldum ben," derken sesi çocuk gibi çıkmıştı.

Duygu yarayı gördüğünde gülümsemesine engel olamamıştı. "Canın tatlı sanırım. Bari dikişlik bir yara açsaydın, daha gerçekçi olurdu."

Pars yaraya baktı. "Çok kan aktı ama."

Duygu adamın bu haline kahkaha attı. Gerçekten de komikti. "Ama bunun bir şeyi yok, eşiniz öpse de geçermiş." sesi sinirli mi çıkmıştı?

"Öpün o zaman," derken parmağını kızın dudağına doğru uzattı.

"Eşiniz dedim beyefendi. Ben değil. Geçen yanınızdaydı ya."

Pars başını eğip güldü. "Ya delirdin mi o beni öpse, Burak beni vurur. O zaman gerçekten derin bir yaram olur. Bak bu da mantıklı. Ben bunu neden düşünemedim." Duygu kaşlarını kaldırdı. "Geçen yanımdakinin nişanlısı işte."

Duygu rezil olduğuna mı yansın, adamın evli olmamasına mı sevinsin-

Bir dakika ya, sevinmekten mi bahsetti? Neden seviniyordu şimdi Allah aşkına? Ona neydi?

Adamın parmağını eline alıp, kanı temizlerken yaraya da baktı. Gülümsemesini gizlemeye çalışırken, yan taraftan bir yara bandı alıp, yaraya koydu, “İşte bu kadar. Gidebilirsiniz.”

“Gidemem, olmaz.”

“Neden?”

“On iki saat gözetim altında tutmayacak mısın beni?”

Duygu gözlerini devirdi, “O sizin durumunuzdakiler için değil, gidebilirsiniz.”

“Hangi durumlarda oluyor, onu yapıp geleyim.”

Duygu yeniden ellerini cebine koydu, “Kafanı duvara duvara vuracaksın. O zaman olur.”

Pars yüzünü buruşturdu, “Ama canım acır.”

Duygu küçük bir kahkaha attı, “Hadi gidin o zaman.”

“Olmaz! Aa Şey, buldum! Bana çikolatalı koca bir dilim yaş pasta borcunuz vardı. O ne olacak?”

Duygu derin bir nefes aldı. “Buna sayarsınız beyefendi. Ne de olsa işimi gücümü bırakıp, bir yara bandı takmak için yanınıza geldim.”

“Pars adım bu arada ve bende hastanım.”

“Ne?”

“Yani elim kesik ya, o anlamda hasta.”

“Bakın geçen gün erkek arkadaşım olduğunu düşünüp, bugün de bu saçma yara ile buradasınız. Sizce bu etik mi?”

Pars’ın sol dudağı yana doğru kıvrıldı ve kadına yaklaşıp, “Dün beni görür görmez tanıdınız ve bence benden etkilendiniz. Sizce bu etik mi?” dedi.

Kadın birden kaşlarını çattı, “O ne demek?”

“Şu demek sayın doktorum, aklınızda başka biri olsa, beni değil hafızanızda, burada bile şu ufacık yara ile bir dakika tutmazdınız. Etkilendiğiniz için benim sizinle uğraşmam hoşunuza gidiyor.” Oturduğu sedyeden yere zıpladı ve siyah kazağını düzeltip, “Akşam görüşürüz,” dedi.

Kız arkasından sadece aval aval bakarken “Ay adama bak ya. Ukala, gerizekalı, manyak, saf odun!” diye homurdanıyordu.

Yanına gelen Burçin de giden adama bakıyordu, “Kızım o armatör Tamer Enver’in oğlu Pars Enver değil mi?”

Duygu arkadaşına döndü, “Ne bileyim ben adam kim, kimin oğlu? Sen nereden tanıyorsun?”

Burçin bilmiş bilmiş yanıtladı onu, “Kızım Pars Enver’i bilmeyen mi var? Türkiye’nin en çapkınlarından biri. Çıkmadığı manken, yatmadığı sanatçı yok!”

Duygu’nun duyduğu şeyle ağzı açık kalmıştı, “Yaa! Gerçekten mi?” -Bak sen şehzademe, beni de o kadınlardan sanıyordu anlaşılan.

Görürdü ama o. Bir daha hastaneye girecek olsun, organ nakline alıp, tüm bedenini parçalara ayırıp, deşecekti onu. Etiklikmiş. Ona neydi?

Bölüm : 17.11.2024 21:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...