12. Bölüm

12.BÖLÜM – NEDEN BADE?

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

"Ah Bade seninle tanıştığımıza gerçekten çok memnun olduk." Sevda mutfak masasında oturup, ayaklarını uzatırken, Bade de yanına oturmuştu. Erkeklere masayı toplatmış, ama bulaşıkları yaptıramamışlardı, o yüzden de bulaşıklar da Arya ile Öykü'ye kalmıştı.

"Ay sanki çok yorulmuş gibi bir de ayaklarını uzatmamış mı? Uyuz! Ay ben bu akşam Behram'ı ayartıp, bir çocuk yapayım. Bu böyle olmayacak."

Bunu duyan Sevda kıkırdadı. "Kızım senin adam sürekli ayarlı zaten, her an üstüne atlayacakmış gibi duruyor."

Arya kaşlarını çattı. "Sen kendininkine bak canım. İç çamaşırı markasını söyle de aynısını alalım, iyi gizliyor."

Sevda ağzını kapattı. "Edepsiz görümce. Abinle seks hayatımı seninle konuşmayacağım."

"Bilmediğim şey de... Konuşmadı sanki hiç bana!"

 

Sevda burun kıvırıp, Bade'ye döndü. "Benim abimde öyle yalnız Badecim. Bir an üstüne atlayacak sandım."

 

Bade bir anda kıpkırmızı oldu, "Saç-saçmalama. Yok öyle bir şey-"

 

Sözünü bitirmeden Arya girdi araya, "Geçen akşam ne yaptınız başbaşa? Bizde gelelim dedik, istemedi bizi."

 

"Ayların özlemini gidermişlerdir ne yapacaklar-" diyerek kıkırdadı Öykü. "Arda'yı hatırlamıyor musunuz eve kadar bekleyecek sabrı yoktu."

 

Üç kadın gülerken, Bade "Yok bebek var, şey olmadı yani," diyerek kendini savunmaya çalışıyordu.

 

"Aman canım biz hala yapıyoruz Karahan'la."

 

"Evet bizde Arda'yla yaptık, bir şey olmaz."

 

O sırada Burak lavaboya giderken mutfağa başını uzattı, "Kızlar canını sıkmıyorlar değil mi hayatım?" diye sordu kadına gülümseyerek.

 

"Yok," diye kestirip attı ki, Arya araya girdi.

 

"Biz mi can sıkıyoruz Burak, aşk olsun? Hadi sen içeri!"

 

Burak Bade'ye göz kırpıp içeri geçtiğinde, Sevda Bade'nin mutlulukla ışıldayan yüzüne bakıyordu, "Bade... İyi ki geldin. Abim seni bulamayacak diye çok korkuyorduk açıkçası. Öyle bir durumdaydı ki..."

 

Ve patavatsız Arya sahnedeydi. "Ay evet ya, birden o Karen'i kaybettiği yıllara döneceğiz sandım."

 

Bade duyduğu şeyle kaşlarını çattı, "Karen kim?"

 

Arya sırtı dönüktü diye, Sevda'nın 'salak' diyen bakışlarını görmüyordu.

 

"Burak'ın eski sevgilisi işte. Kıza evlenme teklifi etmiş, kız 'hayır' deyip, gitmiş ya memleketine, sonra bizimki de-" derken arkasını döndü ve Sevda'nın öfkeli, Bade'nin de bozulmuş, kızaran yüzünü gördü. "Şey... Galiba ben bir an kendimi kaybettim."

 

"Lütfen devam eder misin Arya? Hem geçmişte kalmış bir hikaye, ama... Yani sadece merak ettim. Burak geçmişinden pek bahsetmiyor da," dedi Bade yalancı bir gülümseme ile.

 

Arya Sevda'ya 'Kurtar beni' der gibi bakıyordu ama Sevda durumu nereden nasıl toplayacağını bilmediğinden, "Hiç bana bakma kızım. Anlat artık," diyerek arkasına yaslandı.

 

Arya üzerindeki önlükle oynarken birden kendini saldı. "Aman ya, geçmişte olmuş bir şey işte. Hem bence sana daha çok şey-"

 

"Anlat Arya!" dedi Bade kaşlarını kaldırarak. "Yoksa içeri geçer kocana ona alacağın iç çamaşırından bahsederim."

 

Öykü kahkaha attı. "Ay yemin ederim bu da bizden."

 

"Bizden?"

 

"İşte sende edepsizsin yani, bizim gibi."

 

Bu duruma hepsi kahkaha attı ama Arya'yı kurtarmaya yetmedi maalesef ki ve el mahkum bütün hikayeyi anlattı...

 

***

 

Dün akşamdan beri Karen'i düşünmekten uyuyamamıştı Bade. Burak'ın bütün sosyal hesaplarından -takip eden, edilen kısmından- Karen ismini aradı, ama bulamadı. Acaba gerçekten unutmuş muydu? Yoksa onun yüzden mi kimse ile evlenmek istemiyordu? Bu kadar mı çok seviyordu kızı? Oflayarak Burak'ın evinin kapısını açtı. Eve girdiğinde bu sefer etrafa alıcı gözü ile bakmaya başladı. O gece pek bir şeye dikkat edememişti. Yukarı çıktı, tek tek odalara bakarken, en son yatak odasına girdi. Odasının manzarası gerçekten güzeldi. Hepsi cam olup, denizi gören oda hem ferah hem aydınlıktı. Gerçekten zevkli biriydi. Bu sefer adamın giyinme odası dikkatini çekti, o bölmeye gidip kapısından içeri baktı. "Bu kadar da düzenli olunmaz ki canım? Bu ne? Renk renk, ton ton kıyafet mi dizilir? Saçma! Sıkıcı!"

 

İçeri adım attı. Turkuazlar, kırmızılar, hele ki beyazlar sayısızdı. Her tonları, o tonların her markası, her markanın her modeli vardı. "Manyak lan bu?" dedi gülerek. "Hasta hasta." Bir el atsa iyi olacaktı. Kendine yer açması gerekiyordu sonuçta.

 

Bir saat sonra:

 

"Bu tonla hangisi aynıydı? Bu daha mı açık sanki? Bakayım... Yok sanki bu daha koyu. Aman ikisi de mavi. Ne gerek var tonuna. Başlatmasın. Aaa! Ben hamileyim, o kadar sabrım yok."

 

Kendine yeteri kadar yer ayarladığını düşünen Bade, gülümseyerek çıktı oradan.

 

Çekmeceleri açtı. "Maşallah, yaya yaya dizmiş eşyalarını." Saatleri, bileklikleri, tüm aksesuarları yan yanaydı. Onları da elden geçirdi. Memnun bir şekilde diğer odak noktasına gitti. O gün banyoya bakmamıştı. İçeri girdiğinde burnuna onun kokusu, aklına ise onun çıplak bedeni geldi. İşte yine hormonları halay çekmeye başlamıştı içinde. Aklına gelenler yüzünden içi karıncalanmaya, bedeni ısınmaya başlamıştı. "Ne seksi bir kokusu var ya," dedi gülümseyerek. Duş jellerini tek tek kokladı, tıraş losyonunu burnuna yaklaştırdığı an başı döndü. Bir koku bu kadar kusursuz olabilir miydi?

 

Tam yerine koyacakken, elinden kaydı ve önce banyo tezgahının üzerindeki bir süs objesine ardından yere düşerek parçalara ayrıldı. Üstelik kendi üzerine de hatırı sayılır bir miktarı sıçramıştı.

 

"Tüh Allah kahretmesin. Sakarlığım tuttu."

 

Eline gelen ilk havlu ile yerleri temizledi. Ama losyonun mavi sıvısı, beyaz havlu ile buluşunca elindeki havluya dolu dolu gözlerle baktı Bade. Onu çöpe atması gerekecekti. Kırılan objeye baktığı an, dudaklarını ısırdı. "Yok yani Bonsai'nin banyoda işi ne? Bahçe mi burası canım? Saçmalık. "

 

Tezgaha yayılan toprağı, lavabonun içine itekledi ve suyu açtı.

 

Şimdi gidecek, hayır dolmuyor... Gidecek bu su...

 

Ve taştı...

 

Bade çığlık atarak, eli ile durdurmaya çalışırken, banyoya koşarak gelen Burak gördüğü manzara ile gülse mi kızsa mı anlamadı? Banyosu batmıştı.

 

"Bade ne yapıyorsun Allah aşkına?"

 

Bade artık isyanın eşiğindeydi. "Bakacağına kurtarsana be adam!" diye cırladı.

 

Burak üzerindeki ceketi, çıkarıp içeri girdi ve tıkalı lavaboyu açmak için elini suya soktu. Ama eline batan cam parçası ile hemen elini geri çekti, "Allah aşkına ne var bu lavaboda? Elimi kesti."

 

"Şey... Cam... Cam olabilir."

 

Bade'ye deli görmüş akıllı gibi bakıyordu, "Bade sen o koca camların o küçücük giderden gideceğini gerçekten düşündün mü?"

 

"Ya dalgınlığıma gelmiş. Büyük parçaları ayıkladım, ama toprağın arasındakiler kalmış işte." Burak gözlerini yumarken Bade konuşmaya devam ediyordu, "Hem banyoda saksı mı olur? Ne bu tropikal banyo mu?"

 

Burak biraz sakinleştiğini umarak tam kadına bakacaktı ki, yerdeki mavi havlu dikkatini çekti. "Bu havluya ne oldu?"

 

Burnuna gelen losyon kokusunu önce banyoda diye yadırgamadı ama şu an o yerdeki şişe parçaları... Aman Allah'ım, diye inleyesi vardı.

 

"Losyonunu düşürdüm. Ne yapayım?"

 

"Losyonumu ne yapıyordun?!"

 

Evet Bade, çemkirmek en iyi savunmadır, "Ne bağırıyorsun be? Hamileyim ben."

 

Burak sakinleşmek için içinden ona kadar saydı. Hayır bir yerini kesebilir, kayıp düşebilirdi. Bu kız hiç mi kendini düşünmüyordu? Losyonun da banyonun da canı cehennemeydi.

 

Burak onu dikkatlice banyodan çıkarıp, yatağın üstüne oturtunca, kıza ellerini beline koyup baktı. Üstü başı ıslanmıştı, üstelik suç üstü yakalanmış küçük yaramaz çocuklar gibi oturuyordu. Hasta olmasa iyiydi.

 

"Bade ya sana bir şey olsaydı? Ya o camlar sana batsaydı? Ya ayağın kayıp düşseydin?"

 

Bade kaşlarının üstünden küçük bir kedi gibi ona bakıyordu. "Üşüdüm," dedi, gerçekten de dişleri birbirine çarpıyordu.

 

Burak alnına vurdu. "Ah, özür dilerim. Dur üstüne bir şeyler vereyim, bunları da kurutma makinesine atalım."

 

Giyinme odasına girdiği an beyninden vurulmuşa döndü. Çünkü bu konuda gerçekten fazla titizdi.

 

"Kıyafetlerime ne oldu?"

 

"Şey ben kendime yer açtım."

 

Burak bu sefer yüze kadar saymaya başladı...

 

Bade için bir eşofman altı ile üstünü çıkardı raftan ama gözü hala dağılmış gömleklerindeydi. Sonra yan taraftaki boşluğu görünce gülümsemesine engel olamadı. Demek küçük karısı onunla aynı odada kalmayı kabullenmişti.

 

Bir tane de çorap alınca çıktı oradan ve Bade'nin olduğu odaya döndü. Ama göreceği manzaraya hazır olmadığından olduğu yerde donup kalmıştı. Bade üstündeki kazayı çıkarmış sadece sutyenleydi. Çıplak karnına bakmaktan kendini alamıyordu. Bu haliyle gerçekten dayanılmazdı.

 

"Çok üşüdüm, şunları verir misin Burak?" diye seslendi Bade adama. "Daha öncede beni böyle gördün."

 

Burak başını eğerek gülmeye başladı, sonra da ona eşofmanı getirip verdi. "Evet daha önce de gördüğüm için özlediğimi hissettim. Şu doktora gidelim mi bir an önce. Hem sorun yok derse, o gece bende kalırsın."

 

"Babama da düğün gecesi provası mı diyeceğiz?" diye sordu eşofman üstünü giyerken.

 

Adam kahkaha attı, "Hayır onun provasını yaptık, ama bir üstünden geçeceğiz babacım dersin."

 

"Eminim, korunaklı bir damat olmadığın için senden gıcık alıyordur, o yüzden hemen izin verir."

 

"Ya dünya kadar kuzenin var, birinde kalacağım de işte."

 

"Evet, hepsinin de anneleri babaları var ve hergün en az beş kez telefonda konuşuyorlar. Eminim buraya geldiğimin birinci en geç ikinci saati onlarda olmadığımı anlarlar."

 

Kadını sarıp, kendine çekti. "Ne yapalım biz de gece yarısına kadar olan zamanı değerlendiririz," deyip kadını öpmeye başladı. Bade'nin bu adama karşı koyma gibi bir şansı yoktu. Deli gibi istiyordu o da ama o günleri unutamıyordu işte. Adam ona ne zaman dokunsa o zamanlardaki sözleri geliyordu aklına. Affedemiyordu.

 

Yavaşça birbirlerinden uzaklaştıklarında, Burak onun alnına da bir öpücük kondurup gülümsedi, "Ben sana sıcak çay yapayım, şunları da kurutma makinesine atayım. Olur mu?"

 

"Sen çayı yap, ben bunları hallederim."

 

"Peki tatlım, bekliyorum," deyip odadan çıkınca, Bade kendine gelmek için yüzünü yelledi. Bu adamla aynı evde kaldığında nasıl karşı koyacaktı acaba?

 

***

 

'Pars Enver...

 

Tamer Enver'in oğlu, P&E Holding'in veliahttı Pars Enver yine gecelerde boy gösterdi. Bugüne kadar hiçbir kızı 'sevgilim' sıfatı ile tanıtmayan Enver, yanındaki kadını gizlemese de hiçbir açıklama yapmadan, aracına binip, uzaklaştı.'

 

'Yılbaşı gecesi kolunda bir mankenle değil, aile dostlarının, aynı zamanda eski playboylardan Cem Ernez'in kızı olan Bade Ernez ile geceye katılan Enver, yine ilgi odağıydı.'

 

"İlgi odağıymış, veliahtmış, kimseye sevgilim demezmiş, miş miş miş, mış mış mış... kendini beğenmiş."

 

Bilgisayarı sinirle kapatan Duygu, çantasını ve montunu alıp kendini dışarı attı. Nefes almaya ihtiyacı vardı. Bu adam kendini beğenmiş domuzun tekiydi. Ne kendi ona göreydi, ne de adamın renkli hayatı Duygu'nun sade hayatına göreydi. İki farklı dünyalardaydılar kıza göre. Kapıda gördüğü kişi ile adam için hiç de öyle olmadığını anladı.

 

Duygu'nun sinirden kulakları bile kızardı, ne utanmaz arlanmaz adamdı bu böyle. Onu görmezden gelerek, yürümeye devam etti ama Pars'ın hiç de kendini göstermeme gibi bir düşüncesi olmadığından son anda kolundan tuttu onu.

 

"Seni bekliyordum," dedi kıza bakmaya çalışarak.

 

Duygu kaşlarını çattı ve kolunu hızla çekti. "Pardon ama 'beni bekle' deme gafletinden bulundum mu ben?"

 

Pars gülümseyerek başını sağa sola salladı ve ukala bir ses tonu ile yanıtladı kızı, "Demene gerek yok panter kedi, gözlerinden anladım ben 'bekle' demek istediğini ama güzel ve seksi dudaklarından o kelimeyi çıkaramadığını."

 

Duygu adamın bu haline daha çok sinirlendi. "Derdin ne senin be adam? Ne istiyorsun benden?"

 

"Derdim sensin! İstediğimde yalnız sen..."

 

"Ben miyim?" işaret parmağı ile kendini gösterirken, Pars da başını bu sefer aşağı yukarı salladı. Duygu 'Ya sabır' çekerek saçlarını parmakları ile geriye attı.

 

"Sadece bir çikolatalı pasta yiyeceğiz."

 

"Senin gibilerin o çikolatalı pastayı tabakta yemediğine eminim!"

 

Pars kısık ama gerçek bir kahkaha attı, "Ooo... Fantezi seviyoruz. Bana uyar, bende çok severim."

 

"Git işine Pars!"

 

"Ya gerçekten sadece bir saat istiyorum senden, neden zorlaştırıyorsun bu kadar anlamadım?"

 

"Belki de istemediğimdendir," dedi ellerini iki yana açarak. "Bu seçenek aklına gelmiyor mu? Ama dur! Doğru ya, sen vazgeçilmezsin, reddedilmezsin, hiçbir kıza yüz vermez, onları bir sıfata bile layık görmezsin. Ama herkesin peşinden koşmasını istersin. Neden? Çünkü sen koskoca Pars Enver'sin. Zengin, şımarık ve gecelerin playboyu. Hayır dur, kıçımın playboyu!" diye çemkirdi adama. Son söz ağzından çıktığında ağzını eli ile kapattı. Ama Pars duyduğu son kelime ile gülmeye başlamıştı.

 

"Bak ya bir de pişkin pişkin gülüyor. Bana bak, ben senin gece koynuna almak için kur yaptığın, sabah da taksi parasını ödeyip, defettiğin kızlara benzemem tamam mı? Adamın aklını alırım."

 

Pars'ın dudağı yana kıvrıldı, "Ama ben sana eve gidelim demiyorum ki, aklın neredeyse? Sadece masum bir pasta. Ayrıca aklımı aldığın da kesin."

 

"Ya çekil git, bir de burada durup, adam yerine koymuş, konuşuyorum."

 

Yürümeye başlayan kızın Pars önüne geçti. "Bak ben de onu diyorum. Burada durup, konuşacağımıza bir yere gidelim. Ne dersin? Bana bir şans veremez misin?"

 

Duygu adama bir adım yaklaştı ve kulağına sır verir gibi eğildi. Kısık bir sesle fısıldadı, "Bi siktir git Pars!"

 

Adam duyduğu şeyle afallayınca, Duygu onun bu durumundan yararlanıp, yanından hızla uzaklaştı.

 

Yürürken yüzünde şeytani bir gülümseme vardı. Ne sanıyorsa kendini? Şımarık, zengin züppe! Sabah ki uğraşı çok sempatik gelmişti Duygu'ya, ama hayat Duygu için kolay olmamıştı. O yüzden de kendi de hiçbir zaman kolay bir kız olmamıştı. Lisede de üniversitede de yaşıtlarının aksine, kendi hep çalışmak zorunda kalmıştı. Çalıştığı lüks, pahalı kafelerde bunun gibi zengin züppelerle çok uğraşmıştı. Şimdi o kafelere geçip, bir şeyler içebiliyorsa, bu o zamanların ufak bir ödülüydü.

 

Bu hayatta onun olan tek şey eviydi. Onu büyüten ve üç sene önce kaybettiği babaannesinin evi. Annesi o küçükken babası ile kendisini zengin bir adam için terk etmişti. Babası da memleketlerinde madende çalışırdı. Duygu'ya gerekli ilgiyi gösteremediği için, babaannesinin yanına İstanbul'a göndermişti. Ama o on beş yaşındayken babası göçükte kalmıştı. Duygu devletten para alıyordu. Ama kendisine ve babaannesine İstanbul şartlarında az geliyordu, o yüzden de hep çalışmıştı. İyi bir okulda iyi bir eğitim almak için, iyi bir geleceğe kendini hazırlamak için.

 

Korunağına geldiğinde kapıyı kapatıp, bir of çekti. Buraya kadar yürüdüğüne inanamıyordu. Araba alması gerçekten şart olmuştu.

 

***

 

Bade şimdi köşeye sıkışmıştı işte. Burak sabahtan aramış, Karahan'ın bulunduğu hastanedeki doktordan randevu aldığını söylemiş ve onu almaya gelmişti. Ama Bade son şansı olan 'doktorumu değiştirmek istemiyorum' bahanesini kullanıyordu ve Burak bunu kesinlikle kabul edeceğe benzemiyordu.

 

"Bade ben o doktora güvenmedim. Saçmalıyor. Karahan'a da sordum, saçmalık olduğunu söylüyor. Sevda ile o hiç öyle bir engel yaşamadılar. Şimdi biz de o doktora gidiyoruz. İtiraz kabul etmiyorum."

 

"Ben başka doktorda rahat olamam. Anlamıyor musun?"

 

Burak direksiyonu sıktı. "Sadece birkaç tahlil Bade, saçmalıyorsun."

 

Bade derin derin nefesler aldı. Gerçekten bu oyunu oynarken aklı neresindeydi acaba?

 

Hastaneye girdiğinde etrafa bakındı. Mükemmel bir mimarisi vardı.

 

'Ağzına edeyim Bade, az sonra foyan meydana çıkacak, adam ağzına sıçacak, sen mimarinin mükemmeliyetinin peşindesin. Adam burayı başına yıkmazsa iyidir. Ya da en iyi ihtimal, seni eve götürüp, doğruca-'

 

"Hadi geçiyoruz gülüm." Bu sesle o son cümleden de kurtuldu.

 

Doktor ikisine de birkaç klasik sorunun dışında sorular sordu. 'Tamam kabul, bu kadın daha profesyonel. İyi bundan sonra artık buna gelirim. Nasılsa foyam ortaya çıkacak," diye geçirdi içinden.

 

Muayene ettikten sonra içeri girdiler. Burak yine ona yardımcı oldu. Doktor ikisine de gülümsedi.

 

"Bebeğimiz nasıl doktor hanım?" diye lafa girdi Burak kadına kabanını giydirirken.

 

Kadın gülümsedi. "Açık konuşmak gerekirse Karahan bey bana biraz durumdan bahsetti." Bade çantasını sıkıyordu. "Diğer doktorun neden böyle bir kısıtlama getirdiğini anlamadım, çünkü her şey normal görünüyor. Şimdilik hiçbir sorun yok."

Burak duydukları ile taşlar kafasında oturdu. 'İstemiyor' diye düşünürken zar zor gülümseyip, kadına "Teşekkür ederim," diyebildi.

El sıkışıp, çıktıkları an Bade "Burak-" diyerek konuşmaya çalıştı ama, Burak eli ile onu susturdu.

"Şimdi değil Bade evde!"

Arabada da sessizdiler, ama adamın direksiyonu sıkan elinden ne kadar sinirli olduğunu anlayabiliyordu.

Eve geldiklerinde Bade 'Şimdi ikincisi olacak' diye geçirdi içinden. Eve hızla giren adamı takip etti ve kapı kapanır kapanmaz kısık sesli bir isyan duydu:

"Neden Bade?"

Bölüm : 18.11.2024 21:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...