
Bade kapıyı açtığında onu güler yüzlü iki kişi karşıladı. Burak annesine o kadar benziyordu ki, yolda görse annesi olurdu bilirdi.
“Hoşgeldiniz,” dedi o da güler yüzle. Bu insanları görüp de gülümsememek elde değildi.
“Hoşbulduk güzel kızım.” Kadın el sıkışmayı es geçip, kıza sımsıkı sarılmıştı. Arkasından da sarı saçlı mavi gözlü, Sevda’yı andıran kadın da içeri girip, sarıldı ona, “Merhaba kızım, ben Burak’ın teyzesi Sevinç.”
“Memnun oldum, ben de Bade,” diyerek kendini tanıttı. Babası ve eniştesi de ona sarılmışlardı. Ailecek sıcak kanlıydılar, en azından buna sevindi. Bir de asık suratlı olup, istenmeyen kadından sonra bir de istenmeyen gelin sıfatını taşımak istemiyordu.
Kuzenleri ve kardeşi ile de selamlaştıktan sonra, Burak elinde beyaz güllerin içine serpiştirilmiş mor kır çiçeklerinin olduğu buketle karşısında duruyordu.
“Hoşgeldin.”
Burak gülümsedi. Kulağına yaklaştı kızın. “Bir bana mı yok o bol tebessümden.”
“Evet bir sana yok,” dedi ama sesi istem dışı cilveli çıkmıştı.
“Kıskanırım ama.”
“Çok üzüldüm.”
“Kıyamam sana üzülme,” diyerek başını eğdi ve kadına gülümsedi. Ona karşılık Bade de gülümsedi. Burak buketi ona uzatırken “Beyaz yeni bir başlangıç için, mor ise senin rengin olduğu için… Yani bu çiçek seninle yeni bir başlangıç için Bade,” dedi.
Bade adamın sözleri ile afallarken, elindeki çiçekleri aldı, "Teşekkür ederim, “ demişti ama sesini kendi bile zor duymuştu. Bu adamın istediği an ağzı çok iyi laf yapıyordu.
Burak kızın elini tutup, avuç içini öptü. “Her şeye değer olduğunuz için Bade hanım, siz ve bebeğimiz,” derken diğer elini karnına koymuştu.
“Cilveleşmeniz bittiyse geçelim,” dedi Eva onlara gözlerini devirerek.
“Edepsizleşme Eva ya, ne cilveleşmesi.”
“Ya karnından belli cilveleşmediğin. Leyleklere mi sipariş vermiştiniz bebeği?”
Bade dirseğine tekme atarken, Burak kısık bir kahkaha atmıştı. Sonra birlikte içeri girdiler, Burak’ın ailesi hala selamlaşma ve tanışma faslındaydı. Çünkü bu sefer daha kalabalık bir grup vardı. Allah yardımcısı olsundu bu akşam.
“Neyse bebek doğmadan takarız yüzükleri.”
Arda adama yaklaştı. “Lan bunların hepsinden mi kız isteyeceğiz?”
“He abicim,” dedi Burak homurdanarak. “Hepsinden isteyeceğiz.”
“Valla sen boku yemişsin de haberin yok. Vermezler lan sana kızı bunlar.”
“Bir sorun mu var beyler?” diyerek ikisinin ortasına girdi arkalarından onları duyan Pars, yüzünde ciddi bir ifade vardı. Elleri de cebinde onlara bakıyordu.
“Yok, sorun falan. İyiyiz.”
“Bir de bu grubun kız istemeye gittiğini düşünün. Vermeyenin vay haline.”
Arda neyseki adamın şaka yaptığını anlayınca gülümsedi, yoksa ortam ciddi anlamda gerilecekti.
Selamlaşma faslı bitince, Burak elini ovalıyordu. “Böyle el mi sıkılır lan?” diye homurdanıyordu bir taraftan da. Hepsi adamın pestilini çıkarmışlardı. Biri olsa neyse.
Geçen gelişinde göremediği Eyşan ve Yağız da gelmişlerdi. Adam sert bakışlara sahip ve çok yakışıklıydı. Kadın da güzel ve narin bir yapıya sahipti. Üç yetişkin annesinden çok otuzlarının başında olan genç bir kadını andırıyordu. Yakışmışlardı yani. Gerçi bu ailede ne çirkin bir kadın ne de eli yüzü düzgün olmayan erkek vardı. Bade’nin de annesine benzediği aşikardı. Ama gözleri aynı babasıydı. Şu an ona bakan sert bakışların kopyası kızındaydı.
Bade ayağa kalkıp kızlara kaş göz işareti yaptı kahveler için.
“Semaverle yap kahveyi anca yeter,” diyerek dalga geçti Burak Bade ile. Tabi bunu bir tek gençler duymuştu.
Bade de bir tek onların duyacağı şekilde homurdandı, “Ebenin seni yıkadığı kazanla yapacağım Burak. Senin içeceğinin içine de dilin arınsın diye çamaşır suyu dökeceğim.”
Herkes kahkaha atarken, diğer taraftaki grup onlara ters ters bakınca hepsi aynı anda sustular.
Tam çıkacakken Burak Bade’nin kolunu yumuşakça tuttu, “Bade tuz koymayacaksın değil mi?”
“Zift koyacağım Burak olur mu?”
Burak çapkınca gülüp, “Cık,” yaptı ve daha sessiz bir şekilde, “Parmağını batırman kafi, bilmem anlatabildim mi?” dedi.
Bade kıpkırmızı bir şekilde odadan çıkarken, Burak tam önüne dönmüştü ki, Cem ile göz göze geldi ve kendine hakim olamadan yutkundu.
*
Kahveler içilirken Burhan bey lafa girdi, “Efendim, bu işler nasıl yapılır pek bilmem.”
“Oğlunuz gayet iyi biliyor,” diye homurdanan Cem’e Ecrin dirsek atarak susturdu.
“Bu işlerde Tarık benden daha deneyimli. Bu kusurum olursa af ola.”
Cem susunca Rüzgar, “Estağfurullah efendim,” diyerek araya girdi.
“Sebebi ziyaretimiz belli, Allah’ın emri Peygamberin kavli ile, güzel kızınız Bade’yi oğlumuz Burak’a istiyoruz.”
Cem oturuşunu düzeltti. “Oğlunuz ne iş yapıyor?”
Ecrin kocasına “Cem!” diye çıkışınca, Cem de karısına, “Ne Ecrin, baban da bana sormuştu,” diyerek susturdu onu.
“Ar-sev Şirketinin hukuk departmanının müdürüyüm, ayrıca yüzde otuz beş hissem var Cem bey. Hastanede de yüzde on beş hissem var.”
Cem yüzünü buruşturdu, “Evin var mı?”
“Var.”
“Hımm…”
“Ee Cem bey?”
Cem karısına eğildi, “Baban başka ne sormuştu bana?”
“Vermişti Cem, hadi. Bak oğlan bembeyaz oldu.”
Cem gözlerini kısarak damadına bakarken, “Beter olsun,” diye homurdanıp, babasına döndü, “Efendim öncelikle şunu bilmenizi isterim. Bu evliliği her iki taraf da istemeseydi, asla müsaade etmezdim. Özellikle kızımın istenmediğini, istemediğini hissetseydim. Kızlarım ne yapmış olursa olsun benim kıymetlim ve en değerlimdir. Ama yüzünüzdeki samimiyeti, içinizdeki sevgiyi gördüm. O yüzden içim rahat. Verdim gitti. Hayırlı olsun.” Cem kızına bakıp, samimi bir şekilde gülümsedi ve göz kırptı.
Herkesin yüzü gülerken, Bade’nin gözünden yaşlar akıyordu. Babasını çok ama çok seviyordu.
***
Bade duvak istememişti. Saçına kar tanelerinden oluşan minik tokalar takılmış, aynı kar tanelerinden gelinliğinin üstüne de iliştirilmişti. Düğün konsepti de ona göreydi zaten.
Tavandan sarkan, parıl parıl parlayan koca kar taneleri, masa üstlerindeki mumları sarmalayan çam ağacının dallarında biriken kar görüntüleri, gelinle damadın oturacağı sandalyelerin üstündeki kar sembolleri, harikaydı. Burak her temayı en inci ayrıntısına kadar düşünmüş, kusursuz bir konsept hazırlamıştı.
Bade odasından aşağıya bakarken, canı sıkkın bir şekilde iç çekti. Bugünden sonra ne yapacaktı bilmiyordu. “Tam bize göre bir düğün. Soğuk ve ruhsuz.”
Burak kol düğmelerini takarken Bade’ye baktı. Zaten bugün bakmalara doyamamıştı kıza. Beyazlar içinde masum bir melekten farksız olmuştu. “Neden? Bence tam bir kış düğünü konsepti. Beğenirsin diye düşünmüştüm.” Aslında bu konsepti özellikle istemişti Burak. Tabi sevgili karısı anlamamıştı. Onu kar yağarken bulmuştu. Bebeği ile karın altında tanışmıştı. Bunları hiç mi akıl edemiyordu bu inatçı miniği?
“Ya ne hoş. Harika.”
“Bade, karışmayan, sen seç diyen sensin. Şimdi neden böyle trip atıyorsun anlam veremiyorum.”
“Aman neyse,” dedi elini sallayarak. “Zaten formalite hepsi.”
‘He formalite he, hele sen at şu imzayı da o zaman göreceğiz formaliteyi. Ben de Burak’sam sen de bu geceden sonra koynumda uyuyacaksın,’ diye geçirdi içinden.
“Millet, vakit geldi. Hadi çıkın bakalım,” dedi kapıdan içeri kafasını sokan Eva.
Burak kolunu uzattı. “Evet bayan formalite gelinim, hazır mısın?”
Bade dil uzatıp, koluna girdi. “Ah güzelim, tehlikeli hareketler bunlar. O dilin marifetlerini benden iyi kimse bilemez malum.”
Bade sivri topuğu ile adamın ayak bileğine vurunca, Burak “Ah!” diyerek bağırdı. Bu sefer Bade aynı tonda cevap verdi. “Ah bebeğim, tehlikeli inlemeler bunlar. O kelimeyi hangi anlarda kullanıldığını herkesler biliyor malum. Yatmadığın hatun olmadığı için!” sesi sonlara doğru sinirli çıkmıştı.
“Akşam o kelimeyi kullanmayı çok isterim o zaman. Hatırlatırsın. Uzun zaman oldu malum.”
Bade sinirden ellerini yumruk yapmıştı, “Rüyanda Burak Şimşek.”
“Rüyalarımın da gerçeğimin de tek adresi sensin artık müstakbel Bade Şimşek.”
Müziğin başlaması ile, büyük salona girmek için merdivenlerin başına geldiler. Aşağı inene kadar başlarından aşağı karı andıran beyaz gül yaprakları döküldü.
Nikah masasına geçerken, adam kadının oturacağı sandalyeyi tutup oturması için çekerken kulağına “Hayatıma hoş geldin kar tanesi,” dedi.
Bade umursamamaya çalışsa da, söylediği her kelime yaralı ruhuna ilaç gibi gelmişti. İyileştiriyordu ve bunu bu aralar çok güzel yapıyordu.
İkisi de ‘Evet’lerini söylerken akıllarından farklı şeyler geçiyordu. biri mecburiyeti simgelediğini düşündüğü yüzüğünü sıkarken, diğeri hayatının aşkını ömrüne, soyadına katmanın mutluluğunu yaşıyordu.
Birlikte dans ederlerken, Burak kadına, kadın etrafa bakıyordu. Bu da Burak’ı gülümsetiyordu.
“Kar tanelerini seçtim. Çünkü seni kaybetmiştim, kendimi de öyle... Hiçbir yerde bulamıyordum. O yılbaşı gecesine hiç gitmek istemediğim halde, zorla götürüldüm ve orada seni gördüm. Dışarıda kar yağıyordu o gece, tıpkı bu gece gibi. Sen etrafını izlerken, ben bir tek seni izliyordum. Senin peşinden geldiğimde saçlarına usul usul yağan kar tanelerinin içinde prenses gibiydin Bade. O kadar asildin ki... Sonra o kar tanelerinin arasında bana bebeğimiz olacağını söyledin. Evet tanıştığımız ay olduğundan sonbahar konsepti de olabilirdi. Ama biz kış ayında kavuştuk. O yüzden ne bahar ayının kır çiçeklerini, ne de yaz ayının sıcak konseptlerini istemedim. Bizim gibi, bize özel olsun istedim. Bembeyaz bir sayfa açalım istedim.”
Bade kulaklarına dolan sıcacık sözler ve boynunu yalayan o ılık nefesle kendinden geçecekti. Neredeyse...
“Formalitelerle dolu bir başlangıç bizimkisi, bir özelliği yok Burak.”
Burak’ın kadının belindeki elleri kasıldı ve Bade bu sözün onu sinirlendiğini bedeninden yayılan elektrikten anladı.
“Yapma Bade, artık yapma. Canımı yakma, canını yakma.”
Bade sessiz kalarak adamın bir nevi istediğini yaptı. Ama içinde fırtınalar kopuyordu.
Gecenin ilerleyen saatleri Bade ve kuzenlerinin eğlencesi ile geçerken, Bade’nin sözleri yüzünden Burak’a zehir olmuştu. Sadece içiyor ve ortada oynayan karısını izliyordu.
“İyi misin?” Pars’ın sesi ile ona döndü.
Dudaklarını düz bir şekle getirip, sırıttı. “Gayet iyiyim.”
“İyi değilsin görebiliyorum.”
Burak “Geberiyorum,” deyip uzakta olan karısına bir daha baktı. “Onu bir türlü mutlu edemiyorum. Ne desem, ne yapsam hep içinde art niyet arıyor.”
“Bade bu, yakında o inadı bitecektir. Böyle bir evlilik ona göre değildi. Onunla hala mecburiyetten evlendiğini sanıyor.”
Burak başını sağa sola salladı. “Bunu anlatamıyorum ona. Evlenme zorunluğum yoktu. Bebeğime evlenmeden de sahip çıkardım. Ama ben onunla bir hayat istedim. Sevdiğim kadınla, çocuğumla, çocuklarımla.”
Pars onun omzuna vurdu. “Yakında anlayacaktır. Merak etme. Sen sadece onu bırakma. O duvarını sürekli baltala ki, kırılsın.”
Burak sırıttı. “Sen de o doktor kıza böyle mi yapıyorsun?”
Pars suratını ekşitti. “Abi sen nereden biliyorsun?”
“Bilmeyen mi var lan, kız seni fena etkilemiş ya da fena kıçına tekme mi atmış demeliydim?”
“Ne tekmesi ya saçmalamayın. Yok öyle bir şey.”
“Baksana sadece reddetmesi mi seni gaza getiriyor?” diye sordu gülerek.
“Tabi ki reddetmesi. Başka ne olabilir?”
“Ne bileyim. Ama dikkat et. Bende ilk başta böyle kendime saçma sapan bahaneler bulmuştum. Bahane arıyorsan, aşıksındır.”
Pars ters bakışlarını yöneltti adama “Aşkmış. Bi siktirin gidin abi ya. Böcek gibi dolanıyorsunuz etrafımda. Aşk da aşk... Yok aşk falan.”
Bade de o anda kocasına kaçamak bakışlar atıyordu. Pars’la sohbet ederken gülümsemesini görmesi ile kalbi tekledi. Çok yakışıklıydı ve ondan uzak durmak imkansızdı. Üstelik aynı çatı altında ve aynı yatakta…
Bir ara Çınar gitarı eline alıp, mikrofonu Burak’a uzattı. “Bu ne?” dedi Burak anlamayarak.
“Bizde gelenektir. Damatlar kayınbabalarına şarkı söyler. Hadi seç bir şarkı da çalalım, sen de söyle.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.18k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |