
Çağla kendine geldiğinde Pars, Peri ve Tamer başucundaydı.
“Günaydın hayatımı aydınlatan kadın,” dedi Tamer ellerini avuçlarına alarak.
Çağla biraz yorgunluk ve biraz da ağrısından dolayı sadece gülümseyebildi.
“Ağrın var mı?”
“Biraz başım ağrıyor.”
“Pars doktoru çağırır mısın?”
“Gerek-yok.”
O sırada kapı çalınıp, içeri Duygu girdi.
“Herkese merhaba. Kendinize geldiniz mi Çağla hanım?”
“Evet.”
“Girsene Duygu,” dedi Tamer gülümseyerek.
“Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Gerçi şimdi Karahan hocam gelir muayeneye.”
“Biraz baş ağrısı var Duygu,” diye Peri cevapladı.
“Normal. Uzun ve zorlu bir ameliyattı. Bir kaç gün ağrısı olabilir.”
Pars kızı kendine çekip elini beline doladı. “Anneciğim, seni sevgilim ve ayrıca kurtarıcı meleğin Duygu ile tanıştırayım.”
Çağla inanamayarak oğluna bakıyordu, “Sevgilin mi?” diye sordu kıza bakıp gülümserken.
“Evet. Çok tatlı değil mi?”
“Çok memnun-oldum. Doktor musunuz?”
“Evet efendim doktorum.”
“Ben de hastasıyım.”
Herkes kıkırdarken, Peri kıza baktı. “Uzmanlık alanın?”
Duygu adama bakıp, gülümsedi. “Beyin ve sinir cerrahisi.”
Peri bu söz ile kahkaha atarken, Pars bozulmuştu ve kıza eğilip “Bel altına giriyor ama bu Duygucuğum,” dedi. “Sevgilinim ben senin.”
“Sordular, ne deyim? Kendini jiletleyen manyak uzmanı mıyım deyim?” diye fısıldadı.
“Yok, kendini bir halt sanan hergeleleri kapımda köle etme ve süründürme uzmanıyım, de.”
İkisi de kıkırdarken Pars onun dudaklarına bakıyordu ki çalan kapı Duygu’yu kurtardı.
Bade başını içeri uzattı, “İçeriden kahkaha sesleri duyulunca girsek mi acaba, dedik.”
“Gel tabi meleğin kızı,” dedi Tamer ona kollarını açarak. Bade ona sıkıca sarıldı. “Nasılsın Tamer amca?”
“Bugün iyiyim neyse ki.”
“Kız sen balayında değil miydin?” diye sordu Peri o da kıza sarılarak.
“Ay duydum ki Çağla teyzecim bensiz yataklara düştüm, koştum geldim.”
Çağla’ya sarılırken yanaklarından öpüyordu.
“Kızım ameliyatlı bir uzak dur,” dedi Pars kolundan tutarken Bade’yi. “Sevgilim zor dikti beynini, patlatacak şimdi hepsini çenesi ile.”
“Halt etmişsin. Beyin mi patlatıyorum ben? Sen kendine bak.”
“Baksana kocan bile dayanamamış, hemen balayından kaçarak gelmiş.”
“Kes be, öküzgil.” Sonra elini beline koyduğu kız dikkatini çekti. “Aa bu o kendini jiletlediğin doktor mu? Hani bir kere hastanede görmüştük?”
Pars kıza ters ters baktı. “Küçük bir kesik. Kazayla oldu.”
“He kaza,” dedi, kıza döndü ve elini uzattı. “Bade ben. Bu arkadaşla her hangi bir sıkıntında bana müracaat edebilirsin. Her türlü destek ve yardıma gelirim.”
“Dersin mahvetme timi,” diye homurdandı Pars. “Hayır mağdur olan benim de...”
Tekrar kapı çalınca Burak kafasını uzattı. “Müsaade var mı?”
Pars sırıttı “Gel ortak gel, şu karını al. Sevgilimi dolduruyor.”
“Ay bu da dünden beri sevgilim, sevgilim. Görmemiş gibi,” diye fısıldadı Peri.
“Hayatında sevgilisi mi olmuş kızım, görmemiş tabi,” dedi Tamer gülerek.
Pars kızın elini tuttu, Duygu utancından konuşamıyordu. “Hadi çıkalım canım, kahve içelim. Sen bunları dinleme. Ayıp şeyler bunlar.”
“Bizde çıkalım Bade, eve geçelim. Dinlen biraz hayatım. Sonra yine geliriz.”
“Tamam.” Sonra Çağla teyzesine döndü. “Görüşürüz Çağla teyze.”
“Görüşürüz canım.”
Oradan çıkarken kapıda ona seslenen kişi ile Bade dondu kaldı.
“Bade?”
Arkasına dönmek istemedi. Burak ondan önce dönüp, adama baktı. Sonra bakışlarını ‘Bu kim’ der gibi Bade’ye çevirdi.
Bade arkasını döndüğünde, adam uzun sayılabilecek bir süre yüzüne baktı.
“Bade?”
“Efendim Göktan?”
“Na-nasılsın?” bir Bade’ye bir de yanındaki adama baktı. Kuzenlerinden biridir diye düşünmeye çalıştı.
“İyiyim.”
“Bade bu kim?” diye araya girdi Burak. Tahminleri vardı ama tahminlerinde yanılmak istiyordu.
“Eski bir arka-“
“Sevgilisiyim,” diyerek sözünü kesti Göktan. “Göktan ben. Siz?”
Burak kaşlarını çattı. ”Eşiyim.” Sesi sert çıkmıştı. “Sevgilisi derken?” sorusu Bade’yeydi.
“Eski, ayrıldık.” Göktan’a sert bir bakış attı, “Aylar önce!”
“Evlendin mi?” sesi fısıltı gibi çıkmıştı.
“Evet evlendik ve gerilmemesi gerekiyor, hamile de.” Kadına döndü. Çok sinirlenmişti. Durmuş adamla sohbet ediyorlardı. “Bade, gidelim mi? Yoruldun.”
“Evet.”
Göktan o an kızın karnını fark etti. Pişmanlığın her tonu, kıskançlığın her şekli şuan bedeninde kan yerine dolanıyordu. Bakire diye yatmamıştı onunla. Sonrasında evlilik tutturur diye korkmuştu. Ama şimdi onu başka bir adamın kollarında görmek... Acıydı.
Burak arabanın kapısını açtı. Yavaşça binen Bade Burak’ın yüz ifadesine bakmaya çalışıyordu. Ne düşündüğünü anlayamasa da kızgın olduğu aşikardı.
Burak da binince, biraz sert bir kalkışla otoparktan çıktılar.
“Bu kim?”
“Eski sevgilim. Senden önce ayrılmıştık.”
Burak yutkundu. “Arkadaş ayrılamamış anlaşılan.”
“Saçmalama Burak.”
“Benden önce derken? Benimle yattığın gece ayrı mıydınız?”
Bu sefer Bade yutkundu. “O gece ayrıldık.”
Burak aniden frene bastı. Parmaklarını sinirle saçlarından geçirdi. sakinleşmek için derin nefesler aldı.
Korktuğu sorunun geleceğini biliyordu Bade.
“Onun... O adam yüzünden mi yani...” derin bir nefes daha aldı. “O adam yüzünden mi yattın benimle?”
Bade elini karnına koydu. Bebeğinden güç almak istiyormuş gibiydi. “Burak bu çok geride kalmadı mı? Evlendik, bebeğimiz olacak.”
Burak güldü. “Evlendik, bebeğimiz olacak. Senin için bu kadarız değil mi Bade? Aşk ya da sevgi yok. Senin deyiminle ‘mecburi bir birliktelik’ O kadarız.”
Bade adama döndü. “Saçmalama Burak.”
“Ne saçmalama ya? Neyi abartıyorum? Dün gece sana seni sevdiğimi söyledim ben be kadın. Cevap bile vermedin, bırak cevap vermeyi, sanki hiç öyle bir şey dememişim gibi davranıyorsun,” diye bağırdı.
Bade’den de aynı karşılığı aldı. “Çünkü inanmadım. Bu aklına gelmedi mi? O anın verdiği duyguyla söylenmiş şeylerdi.”
“Neden yattın? O gece aranızda ne oldu da benim koynuma atladın?"
Bade yüzünü buruşturdu. “Burak çirkinleşiyorsun.”
“Ben mi çirkinleşiyorum. Lan adam benim önümde seninle rahatça konuşuyordu. Sevgilisiyim, dedi be. Bana üstelik, kocana. O an kontrolümü kaybetmeseydim asıl o an görürdün çirkinleşmeyi.”
Bade yüzünü cama doğru çevirdi. “Eve gitmek istiyorum.”
“Peki evde konuşalım.”
Eve kadar ikisi de sustu. Arabayı garaja park edip, bagajdan valizleri aldı ve eve doğru ilerledi. Bade de arkasından geliyordu. İçeri girer girmez vestiyere anahtarları fırlattı ve salona geçti. Bade’nin merdivenlere yöneldiğini görünce öfkesine engel olamadı.
“Konuşacağız Bade! Buraya gel.” Bade bir an duraksadı, ama sonra salona girip, koltuklara çöktü. Burak bir sağa bir sola gidiyor, ama sakinleşemiyordu, “Suçlamak kolaydı değil mi Bade? Beni eski yaramla vururken ne kadar çok kolaydı.”
“Ben... Özür dilerim o gün için. Amacım canını acıtmak değildi. Kıskanmıştım.”
“Onu sonra konuşuruz.” Kızın karşısına oturdu. Bade kendini kapana sıkışmış fare gibi hissetti. Kaçacak bir yeri yoktu. “Anlat. O gece ne oldu da sen gelip-“
“O sözü bitirme.” Bade başını kaşıdı. “Burak, bunu konuşacak mıyız gerçekten?”
“Evet, dinliyorum.”
Resmen yarasını deşiyordu adam. Kanatıyor, acıtıyordu. “O gece onun evinde yemek yiyorduk. Kısaca yakınlaşmak istedi. Bende şey... İşte bakire olduğumu söyleyince, tartıştık. Beni evden kovdu. Oldu mu?”
Burak dirseğinin üstünde kenetlediği ellerini yumruk yaptı. “Ne kadar yakınlaştınız? O gecenin sabahı her şeyiyle ilkin olduğumu yazmıştın.”
“Hiç yakınlaşmadan söyledim. Beni evden kovunca da-“
“Gidip, bakireliğine son vereyim de adamla rahat rahat-“
“Kes artık Burak! O gece çok içmiştim.”
“Ben değil de bir başkası da olabilirdi!” diye gürledi.
Bade ayağa fırladı. “İyi de bunu bile bile evlendin. Kaldıramıyorsan, hazmedemiyorsan evlenmeseydin!”
Kadının yanına geldi ve kolundan tuttu. “Hazmedemiyorum. Kaldıramıyorum. Sana bir başkasının dokunacak olmasını ya da dokunmuş olmasını kaldıramıyorum, bırak bedenine ruhuna bile dokunmasına dayanamam.” Kadının tuttuğu kolunu bıraktı. “O geceden sonra görüştün mü onunla?”
“Tabi ki de hayır!” diye cırladı. “Burak lütfen!” neredeyse ağlayacaktı.
“Hala seviyor musun onu?”
“Burak, evliyiz biz. Sorularını o ölçüde sorar mısın?”
“Peki, beni onun yüzünden mi sevmiyorsun?”
Bade’nin sabrı tükenmişti, derin bir nefes aldı ve sesini yükselterek konuştu. “Seni seviyorum budala. Seni o kadar çok seviyorum ki, mutsuz olma korkusundan evlenmeni istemedim. İleride beni suçlamanı, mutsuz olmanı kaldıramazdım. Sana aşıktım, hem de ilk günden beri. Karşı koyamadım ne ilkine ne de ikincisine. Beni sevmeni diledim. Senden bana, bize bir neden vermeni istedim. Ama sen gerek görmedin. Ben o şekilde yapamazdım. Çünkü seni seviyordum. Beni ne zaman terk edecek diye bekleyemezdim. Sonra hamile olduğumu öğrendim. Kaçtım. Seni bulup, hayatını, düzenini bozmasınlar diye adını bile bilmiyorum, dedim. Ben kendimi, bebeğimi senin mutluluğun için yalnızlığa mahkum edecek kadar çok sevdim!” deyip, merdivenlere yöneldi.
Burak bir süre öylece yerinde kalsa da, kendini toplayınca, kapıyı çarpıp, çıktı evden.
Sahile geldiğinde arabadan indi ve soğuk havaya rağmen, banklara oturdu. Ona aşıktı. Bade onu seviyordu. Gülümsedi ve o gün aklına geldi. Kendisinin Bade’ye aşık olduğu an.
ARYA’NIN DÜĞÜN GÜNÜ – BURAK
Bir kendi mi yalnızdı, yoksa var mıydı onun gibi zavallısı? Tüm ailesi etrafındayken hissettiği bu yalnızlıkta neyin nesiydi? Neden onu istiyordu yanında? Neden onu varlığını şuan elleriyle hissetmek istiyordu? Şuan burada tüm ailesinin içinde o da olsun, elini tutsun, onunla dans etsin istiyordu.
Hepsi bu etrafındaki aşk böcekleri yüzünden miydi, yoksa kendi de mi kaptırmıştı paçaları? Arya’nın, Arda’nın ve Sevda’nın yüzlerine baktı. Ne kadar da mutluydular. Gözleri ışıl ışıldı. Bugün aynadaki görüntüsü geldi aklına. O da böyleydi. Işıl ışıl bakıyordu. Sürekli onu düşünüyordu. Bade’yi...
Onu hayatında, etrafında istiyordu. Yüreğine değen sızıdan ziyade mutlulukla gülümsedi. Aşık olmuştu. Bunun başka bir açıklaması yoktu.
Yarın ilk işi Eskişehir’e gitmek ve ona istediği, dünyadaki en güzel sıfatları kulağına fısıldamak olacaktı. Onu kucağında uyutacak, tüm gece ona aşkını anlatacaktı.
Bu rahatlama ile, sesli bir şekilde ailesine “BEN AŞIK OLDUM,” dedi.
*
O günden sıyrılıp, bugüne geldi. Akşam serinliği iliklerini titretiyordu ama mutluydu, hemde bugüne kadar hiç olmadığı kadar mutluydu.
Yerinden kalktı ve arabaya binip, eve gitti. Bütün yol radyoda çalan şarkıya eşlik ederken aklında sürekli ‘O da beni seviyor’ düşüncesi vardı. Bu gece çok başka olacaktı, bu gece tutkuları aşka, bedenlerinden çok ruhları sevişecekti.
“Bu gece seni uçuracağım külkedisi,” dedi şarkıyı bağıra bağıra söylerken.
“Sürme diyorum o ruju dudaklarına,
Canım durmadan öpmek istiyor!
Emrine ammede bu kapı kulun
Eteğine yapışıp, öpmek istiyor!
Öpmek istiyo...
Sürmek istiyo...
Öpmek istiyo...
O ruju o dudağa sürmek istiyo!”
Evlerinin bulunduğu siteye geldiğinde keyfi daha da bir yerine geldi. Hatta bekçiye göz kırpıp, korna bile çaldı. Evin önüne geldiğinde aniden frene bastı. Ev karanlıktı. Direksiyondaki elleri titredi. Gitmiş olamazdı değil mi?
Arabadan hızla indi. Deminki tüm heyecanının yerini korku aldı. Kapıyı açar açmaz yukarı çıktı. Odalarının önüne geldiğinde derin nefesler alıyordu. Şuan birtek şu kapıyı açtığında karısının içeride uyuyor olmasını istiyordu. Yutkunup, kapıyı aralayarak başını içeri uzatıp, baktı, yoktu. Oda bomboştu. Yüzünü sıvazladı.
“Kötü düşünme Burak!” dedi kendi kendine. Banyoya baktı, çalışma odasına, diğer odalara... Her yere baktı, hatta baktığı yerlere yeniden yeniden bakıyordu. Ama yoktu.
Telefonunu çıkarıp, aradı. İlk arayışında sonuna kadar çalmasına rağmen açmamıştı. İkinci kez aradı, yine açmadı ve en sonunda üçüncü arayışında açmıştı telefonu.
“Efendim,” sesini duyduğu an Burak tuttuğunu fark etmediği nefesini bıraktı.
“Bade! Bade’mim neredesin?” sesi resmen ağlamaklı çıkmıştı.
“Benim yüzümden evinden olma diye annemlere geldim.”
“O ne demek Bade? Evinden ne demek? Burası senin evin, ikimizin evi. Evi terk etmek ne Allah aşkına?”
“Benim yüzümden evi terk eden sendin Burak, bende sen terk etme diye, kendi evime geldim.”
Burak sinirlenmişti. “Bade! Hemen evine dönüyorsun! Senin bir tek evin var o da burası.”
“Gelmiyorum Burak, merak etme diye açtım. Kendine iyi bak. Böylesi daha iyi. Evlenmemiz en başından hataydı-“
“Bade!”
Telefon kapandığında, Burak sinirle koltuğa fırlattı. Bu gece ona istediği yalnızlığı verecekti, ama yarın; yarın gidip karısını alarak ait olduğu yere, evine getirecekti.
***
Pars ile Duygu hastane odasında Çağla’nın yanında oturuyordu. Tamer hem duş almak, hemde üstünü değiştirmek için eve gitmişti.
“Çağla teyze çay ya da kahve ister misin?” diye sordu Duygu.
“Yok canım teşekkürler.”
Pars telefondan kafasını kaldırıp ikiliye baktı, “Benim değerlilerim bir şey istiyorsa getireyim hemen.”
Duygu ayaklandı, “Yok canım, ben aşağı ineceğim, hem biraz hava alayım. Sen bir şey istiyor musun?”
“Sen de içeceksen çay, tek şekerli.”
“Peki.”
Duygu gittiğinde, Çağla oğluna bakıp gülümsedi, “Değerlin ha?”
Pars başını sağa sola salladı, “Bu kadar dikkatli olma Çağla Enver.”
“Ama ben çok mutluyum. İlk kez bir kız var yanında, üstelik benimle tanıştırıyorsun. Üstelik ona sevgilim diyorsun.”
“Tamam evet, ona çok değer veriyorum. Gerçekten de önemli benim için. Ayrıca günlerce peşinde koşturdu beni insafsız.”
“Bak sen!” dedi gülmeye çalışarak. “Pars Enver kız peşinde ha? Duy da inanma.”
“Valla anne, çok çekti bu oğlun. Başımdan aşağı su mu dökmedi, elma mı atmadı, güzel kıçıma iğne mi vurmadı. Çok mağdurum çok. Hep ezdi beni, hor kullandı yani. Yazık bana.”
Çağla başını tutuyordu, ağrısı olmasa kahkaha atacaktı. “Ah benim oğlum neler de çekmiş. Kıyamam derdim ama, oh iyi olmuş.”
“Anne ya! Senin şuan ondan gıcık alıp, benim tarafımı tutman lazım. Ne biçim kaynanasın sen ya?” Pars ne söylediğinin farkında değildi ama Çağla çok da farkındaydı.
“Onu kaybetme olur mu oğlum? Sana nasıl baktığını gördüm Pars. Bugüne kadar seni kimseyle paylaşamayacağımı sanıyordum, ama bu kız... Bilmiyorum çok farklı bir sihri var. Çok sevdim.”
“Kimi çok sevdin bakalım?” dedi başını kapıdan uzatan Meltem.
“Kız sen nereden çıktın? İzmir’de değil miydin?”
“Aa aşk olsun Çaça, sen hasta olacaksın, beynini kesip biçecekler ve ben gelmeyeceğim. Yani Pars Bade ile beni aldatmış olabilir, ama hala severim seni.”
“Ooo sen de Bade de treni kaçırdınız güzelim, benim sevgilim var artık,” dedi Pars kızı yanaklarından öperek.
“Hii, inanmıyorum. Hani senin sevgilin olmazdı?”
“Oluyormuş işte.”
O sırada konuşmanın bir kısmını duyan Duygu sinirle girdi içeri ve ayakta bir elini Pars’ın omzuna koyan kızı gördüğünde çayları yandaki masaya sinirle bıraktı.
“Bebeğim geldin mi?”
Meltem kaşlarını kaldırıp, adama baktı. Sonra Çağla’ya “Bebeğim mi dedi o?” diyerek ağzını oynattı. “Eyvahlar olsun, bu da gitmiş.”
“Geldim sevgilim,” derken ‘sevgilim’ kelimesine özellikle vurgu yapınca, Meltem ‘Ooo...’ diyerek kıza döndü.
Çayı Pars’a uzatırken, kızın elini itekledi, “Bu da çayın sevgilim, tek şekerli.” Sonra kıza bakarak, “Her şeyini ezbere bilirim de, sevgilisiyim çünkü,” dedi.
Pars dudaklarını birbirine bastırarak, “Demin giderken söyledim ya sana tek şekerli diye,” dediği an Duygu’dan dirseği yedi.
“Ezbere biliyorum dedim Pars.”
Pars yediği dirseği belli ederek “Ezbere biliyormuş valla,” dedi.
Meltem gülmemek için kendini zor tutuyordu. Pars kulağına “Sakın,” derken, Meltem “Bende de var bir tane, baş ederim merak etme,” dedi fısıltıyla. Sonra da kıza, “Evet çayı tek şekerli içer,” deyip, devam etti. “Ama kahvaltıda iki şekerli içer. Ayrıca tatlıyla hiç sevmez.”
Pars elini alnına koydu. “Bitirme beni bitirme!” diye inledi.
“Akşamları genelde saat on birden sonra tatlıya bayılır. Tatlı krizi tuttu mu kimse onu tutamaz. İkimiz de dondurmaya bayılırız. Hatta sürekli gittiğimiz bir dondurmacı var, oradayken kendimizden geçeriz ve külahta dondurmaya bayılır. Mutlaka oraya gitmelisin.”
Duygu ellerini yumruk yapmış, bir kıza bir Pars’a bakıyordu ki, en sonunda dayanamayıp araya girdi. “Eğer eski erkek arkadaşınla ilgili vaazların bittiyse, artık gidebilirsin. Çünkü Pars tatlıyla çayı içmeye başladı. Üstelik bizzat benim evimde ve dondurmayı da artık külahta sevmiyor. Bilmem anlatabildim mi?” dediğinde Pars kocaman gözlerle kıza bakarken, Çağla kıkırdıyordu.
Meltem ise “Ooow,” demesinin ardından, ‘bunu beklemiyordum,’ der gibi baktı Pars’a.
Duygu ise hiçbir şeyin farkında olmadan devam ediyordu, “Yani güzelim bir zaman sonra alışkanlıklar ve zevkler,” derken kızı süzdü, “Değişiyor.”
“Meltem,” dedi Çağla dayanamayarak. “Üzme kızı.”
“Aa bir şey yapmadım ben Çağla teyze. Pars’ın zevklerinden bahsettim,” dedi kıza bakıp gülümseyerek, sonra elini uzattı, “Meltem ben.”
Yeniden Pars’a baktı Duygu, “Ne? Oradan bakınca geniş mi duruyorum ben, elini sıkmayacağım her halde?”
Pars kızı kollarına aldı, “Sen acaba kıskanç mısın biraz?”
Meltem kaşlarını kaldırdı, “Biraz mı?” diye sordu şaşkınca, “Mert Ali’nin dişisi bu ayol.”
Duygu başını kaldırıp, onu saran sevgilisine baktı, “Mert Ali kim?”
“Sevgilisi. Ben tanıştım. Vallahi de çok kıskanç. Meltem’in elini sıkmamıza bile izin vermedi. Ha bu arada Meltem Çınar’ın kız kardeşi,” derken sesindeki eğlenen tınıyı Duygu fark etmişti.
“Siz bir saattir benimle dalga mı geçiyorsunuz?”
Pars ile Meltem birbirlerine bakıp, yalandan bir şaşkınlıkla “Biz?” dediler aynı anda tekrar kıza dönerek.
“Asla!” dedi Pars ciddi görünmeye çalışıp.
Meltem ise başını sağa sola sallıyordu, “Hiç yapmam öyle şeyler. Mizacıma ters.”
“Çok haklı. Ters bizim şeyimize,” derken Meltem’e baktı, “Neyimize tersti çok pardon?”
“Mizaç mizaç Pars.”
“Hah işte ona ters.”
Duygu adama dirseğini geçirince, Pars kaşlarını çattı, “Bu acıdı ama bebeğim.”
“Gebertmediğime dua et.”
Üçü gülerken, Duygu hala homurdanıyordu. En son Meltem’e bakıp, “Seni de sevmedim ayrıca,” diyerek başını başka tarafa çevirip, trip attı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.18k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |