
Burak sabahtan soluğu Bade’nin kendisine göre ESKİ EVİNDE aldı. Kapıyı çalarken sabırsızlıktan yerinde duramıyordu ama açan olmayınca sinirlenerek bu sefer daha ısrarlı çaldı.
Sonunda kapı açılmıştı. Üzerinde sadece şortu olan Can gözlerini ovuşturuyordu ki karşısında Burak’ı görünce şaşırmıştı, “Enişte?” dedi esneyerek. “Hayırdır rüyanda mı gördün bizi?”
“Bade nerede Can? Çağırır mısın? Bekliyorum.”
“Bade mi? Ablam bizde mi ki?” O sırada merdivenlerden inen çifte baktılar ikisi aynı anda. “Anne ablam bizde mi?”
Burak anlamıyordu, ne demek ablam bizde mi? Ya neredeydi?
Sabahlığının önünü bağlayan ve telaşla Burak’a bakan kadın “Bade mi?” diye sorduğunda, Cem kaşlarını çatıp, öfkeli bakışlarını gizleme gereği duymadan bakıyordu.
“Ne var sabah sabah?” dedi Cem öfkeli çıkan sesi ile.
“Karımı almaya geldim Cem bey.”
“Bade burada değil ki,” dedi Ecrin korkuyla.
Burak kaşlarını çattı. “Ne demek burada değil. Akşam beni aradı ve burada olduğunu söyledi.”
Ecrin Cem’e baktı. “Cem, kızımız nerede?”
Cem’in rahat tavrından onun nerede olduğunu bildiğini anladı Burak ve bakışlarını ona çevirdi.
“Güvende, merak etmeyin. Yalnız kalmaya ihtiyacı var.”
Burak sinirle nefes alıp, verdi. “Benim de ona ihtiyacım var Cem bey, karım nerede?”
“Senin ihtiyaçların inan hiç umurumda bile değil.”
Burak sesini kısıp, tehditkar bir şekilde konuştu. “İnanın bana, tüm İstanbul ve Türk Cumhuriyeti teşkilatını seferber etmem yarım saatimi almaz. Ona da kalmadan telefon sinyalinden on beş dakikada yerini öğrenebilirim.”
“Dün sen aradığında yanımdaydı. Onu güvenli bir yere bıraktım ve şuan telefonu bende,” dedi adam gayet soğuk kanlı bir şekilde. “Bizde de zeka var çok şükür.”
Burak inleyerek yumruğunu duvara geçirdi. “Cem Ernez!” derken dişlerini sıkıyordu.
“Sana kızımı üzme demiştim delikanlı. Beni ciddiye almadın. Şimdi de onu sana yasaklıyorum.”
“Ben onu üzmedim. Sadece bir yanlış anlaşılma oldu. Evet dün evden çıktım, ama sinirden çok kafam karışmıştı ve içimde çözmem gereken bir hesap vardı. Siz hiç mi karı-koca kavgası yapmadınız Allah aşkınıza? Üstelik bizimkisi kavga bile değil.” Sonra durdu. “Ben bunları size neden anlatıyorum ki?” deyip, bahçeden hızla ayrıldı.
Ecrin elini beline koyarak öfke ile kocasına bakınca Cem hemen savunmaya geçti, “Bana öyle damat düşmanıymışım gibi bakma Ecrin, korkmuyorum. Ona kızımızı üzmemesini söylemiştim. Ayrıca emin ol kızımız güvende ve gayet iyi.” Ecrin’in bakışları değişmeyince “Sadece biraz sürünsün, sonra söyleyeceğim,” diye geveledi ama bu söylediğine kendisi bile inanmıyordu, sesi ise çocuk gibi çıkıyordu.
Ecrin adama kısık gözlerle bakarak, “İyi o zaman Burak’a yerini söylediğinde, odana dönersin,” dedi.
“Ama bel altı vuruyorsun Ecrin Ernez.”
“Gerçekten bel altına tekme ile vurmadığıma dua et Cem Ernez. Ha vurmuyorsam da bu tamamen bencilliğimden. Hala işe yarıyorsun sonuçta!”
Cem çapkınca gülümsedi. “Ah bebeğim, bensiz bir gün bile yapamazsın, hala bana deli oluyorsun.”
“Uzak dur Cem! Çok ciddiyim, şuan sinirden deliriyorum, arzudan değil.”
“Sinirliyken sevişmek daha ateşli olmuyor muydu?”
“Odamızdan, benden ve bedenimden uzak dur dedim!”
“Şimdi gerçekten o damat müsveddesi yüzünden beni odamızdan mı atacaksın Ecrin? Üstelik kızımız haklı iken. Yani dolayısıyla da ben haklıyım,” derken baş parmağı ile kendini gösterdi. “Ayrıca o aklı buçuk damat, akıl eder de Pars’a sorarsa, yerini bulur. O kadar da insaflıyım ki Pars’ın bildiği bir yere götürdüm kızımızı.”
“İyi kızımız kocasına kavuştuğunda sende karına kavuşursun kocacığım.”
Cem sinirle koltuğa otururken, Can yüzünü buruşturup, “Siz ve şu seks cezalarınız, gerçekten mide bulandırıcı,” deyip kendi odasına çıktı.
Ecrin ise odasına girdiğinde kapıyı öfke ile kapatınca, salonda olan Cem, “Bu kapılar kırılsın, o Burak’a yaptıracam hepsini. Pis damat.” Sonra da uzanıp tavana bakıp, söylenmeye devam etti, “Gerizekalı damat bozuntusu. Kızımı aldığı yetmedi, şimdi karımdan da oldum. Sevmiyorum işte, sevmiyorum! Var mı arkadaş? Allah Allah, sevmemek ayıp değil, seviyormuş gibi yapmak ayıp bence, benim fikrim bu. Hem korunaksızsın, hem damatsın, hem kızımı aldın, hem esmersin sevilesi bir yanın yok. Tipsiz.” Sonra sesini yükseltti. “Canımı da alın, onu da alın! Bir o kaldı zaten.”
***
“Pars neredesin?” diye sordu Burak.
“Hastanedeyim, neden?”
“Yarım saate yanındayım. Konuşuruz,” deyip telefonu kapatarak gaza yüklendi ve direkt sinyal vererek sola direksiyonu kırdı. “Neredesin be nefesim? Nerede? Nefessizim senin yüzünden! Boğuluyorum. İnsan bir günde özlemden deliye döner mi ya?” diyerek direksiyonu yumrukladı.
Hastaneye vardığında Pars tek başına kafede oturuyordu. Hemen yanına yürüdü ve sandalyeyi çekip, oturdu.
“Ne haber-“
“Bırak haberi falan, Bade yok. Sence nereye gitmiş olabilir?”
“Ne demek yok?!” diye gürledi.
“Dün biraz tartıştık. Ben... Galiba biraz kırdım onu. Ama kıskandım, hemde çok. Sonra birbirimize söylenmemiş sözleri söyledik. Ama ben... Farkında olmadan onu kırdım sanırım. Sonra biraz toparlanmak için evden çıktım. Döndüğümde yoktu. Çok dağıttım, kısaca abi...” diyerek olayın bu sabaha kadar olan kısmını daha anlaşılır bir şekilde anlattı. “Yani abicim kısacası babası tarafından kaçılmış ve kaçmaya gönüllü bir karım var ve ben onu istiyorum.”
“Ne biçim konuşuyorsun sen lan benim kuzenim hakkında, öyle istiyorum falan!”
“Lan karım değil mi? Hem geri istiyorum mahiyetinde dedim. Senin de aklın neredeyse?” deyip, başını sağa sola salladı.
Pars olmayan sakallarını sıvazladı ve gözlerini kıstı.
“Çiftlik evi desem, Bade orayı sevmez. Ağva’daki yazlıkta olabilir.”
“Adres?”
“Dur oraya kadar gitme. Komşuları var Kaan, tanıyorum. Onu arar, bakmasını söyleriz, oradaysa gidersin.”
Burak kaşlarını çattı. “Bakamaz lan Kaan falan benim karıma. Ben bakarım. Ver adresi.”
“Oğlum, Kaan baksın işte.”
“Bakmasın!” diye gürledi. “Adres Pars.”
“İyi tamam,” deyip, adresi haritaya girdirip, “Oldu mu?” dedi.
“Teşekkürler.”
Burak hızla çıktı hastaneden ve konumu takip ederek yaklaşık üç saat sonra yazan adrese geldi. Kayalık bir tepedeydi ev. Çok şatafatlı değildi, aksine ahşap bir evdi. Denizi tepeden görüyordu. Etrafında da iki veya üç ev vardı. Birbirinden çok uzaktı ama. O evden çok daha eski bir evler olduğu belliydi ve sadece birinde hayat belirtisi vardı.
Derin bir nefes alıp arabadan indi. “Ne olur burada ol sevgilim, ne olur burada ol,” diye söylenerek kapıya yaklaştı ve çaldı. Açan olmadı. “Bugün de herkesin garezi var bana,” dedi homurdanarak ve bir daha çaldı.
Kapı yavaşça Bade tarafından açıldı. Ürkek bakışlarla ona bakan kadını gören Burak geceden beri ilk kez gülümseyerek tuttuğu nefesi rahatça bıraktı.
“Neden geldin?” diye soran kadını duymamıştı bile Burak.
“Oh! Allah’a bin şükür buradasın! Buradasın Bade,” derken kadına bakıp gülümsüyordu.
Bade ise sinirle “Babam bana söz vermişti,” diye çemkirdi.
“Pars söyledi. O ketum baban söylemedi yerini. Merak etme sözlerine yeterince sadık, maşallah.”
“Pars nereden biliyor?”
“Seni iyi tanıyor diyelim,” dedi ve davet beklemeden içeri geçti.
“Git buradan!” diye gürleyen kadının sesi ile önce yüzünü buruşturdu, sonra da onun dibine kadar geldi.
“Gitmiyorum. Hiçbir yere gitmiyorum. En azından seni almadan gitmeyeceğim. Sensiz nefes alamadım, alamıyorum. Ne haldeydim dünden beri biliyor musun? Bir kadın bir günde deliler gibi nasıl özlenir, kitabını yazacak derece delirdim şuanda. Seni çok özledim Bade.”
“O yüzden mi çekip gittin, o halde beni bıraktın, umursamadın? Sana seni sevdiğimi söyledim, sen ise çekip gittin!”
Adam yandaki kolona eliyle vurdu. “Lanet olsun, sadece kafamı toparlamak için çıktım. Mutluluktan delirecektim. Beni sevmediğine o kadar ikna etmiştim ki kendimi, o kelimeleri duymak kendimi inandırdığım tüm gerçekleri yıktı geçti. Çünkü hep tek taraflı olarak yaşadığımı sandım ben bu aşkı. Çünkü her sana aşkla bir kelime söylediğimde terslendim, susturuldum. Sana ‘seni seviyorum’ bile demeye korkuyordum ben. Dediğimde de sen inanmadın!” derken resmen gürlüyordu.
“Bağırma bana!”
“Bağırtma o zaman!”
Bu sefer yakınına gelen kadın oldu. “Odunsun çünkü, bırak sevmeyi, sevildiği bile anlamayan odunsun.”
Diğer adımı Burak attı ve daha da yakınlaştılar. “Beni cezalandır. Saydır, bağır, çağır, odadan at, ama o evden, evimizden bir daha nefesini eksik etme sevgilim. Çünkü ben senin soluğunla yaşıyorum. Beni bir daha öldürme. Gitme...”
Bade ellerini boynuna doladı. “Sende bir daha kafanı mı toplayacaksın, mutluluktan mı delireceksin her ne yaşayacaksan yanımda yaşa. Uzağıma gitme. Kaçma...”
“Söz...” dedi adam fısıltı ile.
“Söz...” dedi kadın aynı şekilde.
Birbirlerine sımsıkı sarıldıklarında Burak kızı kucaklayıp, yavaşça ve kontrollü bir şekilde döndürdü. “Seni seviyorum Bade’mim.”
“Bende seni seviyorum sevgilim!”
Adam aklına gelen şeytanlıkla sırıttı. Kızı kucağından indirerek önüne alıp arkasından sarıldı ve telefonunu çıkararak yanağından öperken kıza “Gülümse bebeğim,” dedi. Bade de verdiği komutla gülümsese de ne yaptığını anlamıyordu. Kocası değişik değişik onu öperken bir sürü fotoğraflarını çekmişti.
“Ne yapıyorsun Burak Allah aşkına?”
“Baban merak etmiştir, ona haber vereceğim.”
Bade kahkaha attı. “Çok fenasın aşkım yapma.”
“Asıl o fena. Sabah neler çektirdi bana. Yerini biliyormuş da söylemezmiş. Hah, ona kaldım sanki.” Sonra birden karısına döndü, “Aşkım mı dedin sen bana?”
“Evet, aşkım dedim,” diyerek ona sarıldı.
“Aşkına ölürüm senin.” Dudaklarına uzun bir öpücük bıraktıktan sonra, “Bir saniye aşkım, babana mesaj atayım, dudakların ve diğer her yerinle uzun uzun ilgileneceğim.”
“Babama mesajımız öncelikli tabi,” dedi homurdanarak.
Birlikte koltuğa oturduklarında Burak hemen telefonundan mesaj kısmına girdi.
B: “Fotoğraf- Babacım, biz iyiyiz. Merak etmeyin dedim :) bu gece burada kalır, yarın döneriz. Yarın akşam eğer kendimizi ‘iyi’ hissedersek kahvenizi içmeye geliriz karıcığımla.”
C: “Sevimsiz damat. Senden nefret ediyorum. O balon dudaklarını da çek kızımın yanaklarından.”
B: “Şuan çekmişim babacığım :)”
C: “Gelme Burak, mümkünse sen bize gelme! İstemiyorum ya!”
B: “Ben de ellerinizden öperim babacığım. Yarın görüşürüz.”
C: “Kızıma da söyle, bir daha böyle bir günde satacaksa beni o da gelmesin.”
B: “Çok seviyor. Ondandır. Yani beni. Hiç kıyamadı. İnanın kapıda ‘sarıldı’ boynuma. Bakın siz kayınbabanıza saygınızdan korunmuşsunuz ya, bende çok saygılıyım, sadece sarıldı dedim :) aferin ben.”
C: “Defol git korunaksız kurbağa Burak!”
B: “Torununda ellerinden öpüyor. Bende şimdi onu sizin yerinize öperim. Bay.”
“Burak tamam yeter.”
“Yetmez, beter olsun. Kıskansın. Ah baban olmayacaktı da ben ona atacağım resmi bilirdim.”
“Edepsizleşme.”
“Sen az sonra görürsün edepsizleşmeyi.” Mesaj sesi ile kahkaha attı. “Babanla resmen flörtleşiyoruz. Şu hale bak.”
C: “Sen yine de fazla güvenme bence, malum bir günde babasını sattı.”
B: “Evet ama beni satmadı. Benim güvenim tam. Valla sizi bırakıp bırakıp geldiği kişi benim.”
C: “Burak, sen karşıma çıkma!”
Bade elinden telefonu aldı. “Tamam Burak yeter, uğraşma adamla.”
“Kendi uğraştı önce. Sabahki kasılmalarını görseydin.”
“Tamam bırak artık. Eminim annem onu koltuğa atmıştır.”
“Beter olsun.”
“Aa Burak!”
“İyi, oyalayacak başka bir şey bul o zaman,” dedi kadının burnuna burnunu sürterken.
Bade şeytanca sırıttı “Zevkle,” diye fısıldayarak yerinden kalktı. Bir süre sonra elinde bir fularla geldi.
Burak başını öne eğip güldü, sonra da kadına bakıp “Fular?” diye sordu.
“Mor değil ama...” dedi havada sallarken.
“İşlev önemli.”
“Kesinlikle.” Bade adamın kucağına oturdu ve ellerini ellerine aldı. “Sen demin bana ‘Cezalandır beni,’ demiştin değil mi kocacığım?” dedi.
Burak anlamsızca baktı. “Ciddi misin?”
“Evet.”
“Hayır değilsin.”
“Evet ciddiyim.”
“Bade saçmalama.”
“Sen bağlarken iyiydi. Sıra bende.”
“Bunu yapamazsın.” Bade onu duymamış gibi, fuları arkalarındaki şömine odunluğunun demirlerine de bağladı ve karşısına geçti.
“Bade, bak çöz yoksa bu demirler bile durduramaz beni. Eve hasar vermek istemem.”
Bade arkadan bir müzik açtı ve adamın karşısına geçip, oynamaya başladı.
“Bade...” diye inledi adam. “Elbet çözülecek bu eller, o zaman seni elimden kimse alamayacak kadın!” diye gürledi. Kadın mutfaktan getirdiği nutella kutusunu salladığında Burak da başını salladı, “Hayır, hayır bebeğim olmaz!”
“Valla düğün sabahı bayağı iştahla yedin,” derken dudağını ısırarak gözlerini kıstı, “Ve... Malum hamileyim. Canım çekti.”
“Bade... Çözülecek bu eller.”
“Ama ben istediğim zaman,” dedi ve müziğin ritmi ile önce soyunmaya sonra da adamı soymaya başladı.
*
Bade havluyla saçını kurutarak, üzerindeki bornozla mutfağa yürüdü. Kapı pervazında yaslanarak durdu ve üzerinde sadece kot olan, mükemmel adamı izledi. Kotunun en üst düğmesi açıktı ve bu bile adama farklı bir hava katmıştı.
‘Kes Bade kes, iyice zıvanadan çıktın. Bir düğme ayol.” Kendi kendine kıkırdadığında adam bakışlarını yana çevirdi.
“Sen beni mi gözetliyordun?”
“Kocam değil misin gözetlerim de izlerim de.”
“Sana seyirlik bir manzara sunduysam ne mutlu bana.” Kadının yanına yaklaştı ve bornozdan bile belli olan karnını okşadı. “Sizi çok seviyorum.”
“Bizde seni çok seviyoruz.”
Adam kızın dudaklarına yaklaştı ve sertçe öpmeye başladı. “Bade...”
“Hı...”
“Eğer şu öpüşmelere ara vermezsek aç kalacağız,” diyordu ama hala konuşma aralarında öpüyordu.
“Evet.”
“O zaman çekil.”
Bade kıkırdadı, “Sen çekil.”
“Bade Şimşek dayanılmazsınız ve ben yapamadığım için size söylüyorum.”
Bade uzaklaşırken adamı şöyle bir süzdü, “Sizde az değilsiniz Burak Şimşek. Gayet de baştan çıkarıyorsunuz beni.”
“Çok masumum halbuki.”
“En az şeytan kadar.”
Adam tam gür bir kahkaha atmıştı ki, kapı sesini duydular.
“Kapı mıydı o?” diye sordu Burak şaşırarak.
Bade “Sanırım,” derken ikisi de kaşlarını çatmıştı.
“Birini bekliyor muydun?”
“Yok da, belki Kaan’dır. Evde yalnız olduğumu düşündüğü için bakmaya gelmiştir. Yani annesi göndermiştir.”
“Lan başlayacam şimdi bu zibidinin gelmişine de geleceğine de! Ne Kaan’mış arkadaş.”
“Daha on üç yaşında Burak abartma!” dedi ve odaya doğru yürüdü.
“On üç mü? Ulan Pars, ulan pars düşersin elime.”
Bade’nin odaya girdiğini gördüğü an o da gidip kapıyı açmıştı ama beklemediği iki kişiden biri ona sırıtıyordu, diğeri ise kocasına hayretle bakıyordu.
“Cem sana inanmıyorum. Hani başbaşa olacaktık.”
“Kızım ile damadımın barışmasını kutlamaya geldik hayatım ne var bunda.”
Sonra adamın üstsüz olduğunu fark ettiğinde kaşları çatıldı. “Tabi damadımız giyinirse!”
“Şey, biz... Yani, duş aldık da,” dedi kayınbabasının gözlerine bakarak, “Malum beklemiyorduk.”
“Anladık onu,” diye homurdandı Cem her an adamı dövecekmiş gibi dururken.
“Ben Bade’ye haber vereyim,” deyip, sinirle içeri geçti.
“Kimmiş?” dedi Bade sutyenini giyerken.
“Annenle baban.”
“Ne? Seni böyle mi gördüler? Aman Allah’ım rezil olduk. Anladılar.”
Burak güldü. “Bebeğim evlenmeden önce de rahat durmadığımızı şu karnındaki minik fareden anlamışlardır.”
“Kes Burak.”
“Evliyiz Bade. Saçmalamasana. Lisede kaçamak yapan ergenler gibi yakalanmışız telaşına girme, bebeğimi de germe! Tişörtüm nerede?”
“Orada,” dedi koltuğu göstererek. “Babam seni öldürecek gibi bakmıştır.”
“Yani. Bir de yeni duş aldığımızı öğrendiğinde çok gerildi.”
“Burak!” dedi inleyerek ve eşofmanının altını da giyip içeri koştu.
Nasıl bir gece onları bekliyordu bilemiyorlardı ama Burak’ın tüm planları suya düşmüştü.
***
Pars elindeki küçük buketi kıza uzatarak, “Selam sevgilim,” dediğinde Duygu sırıttı.
“Selam Pars.”
“Pars?” yüzünü buruşturdu. “Çok klişesin. Herkes bana Pars diyor. Bence sen daha orijinal olabilirsin.”
“Hım, mesela hastam mı deyim?”
“Hayır. Sevgilim, bebeğim veya aşkımı tercih ederim.”
“Ee ne yapıyoruz?” dedi kız arabaya binerek.
Pars da kendi tarafına geçip “Çok güzel planım var,” dedi ve direksiyonu yana kırarak arabasını otoparktan çıkardı.
“Neymiş?”
“Bir yer var. İstanbul ayaklarının altında ve sınırsız içecek-“
“Neresiymiş?”
“Evim.”
Kız kaşlarını kaldırdı.
“Harika kahvelerim var.”
Kız yüzünü buruşturdu.
“Dolapta kocaman bir çikolatalı pasta var.”
Kız kaşlarını çattı.
“Hem de sana özel yapıldı.”
Kız merakla gülümsedi.
“Ablam yaptı. Bol fıstıklı. Teşekkür amaçlı. Tabiki yaptığının karşılığı olmaz. Annemi hayata döndürdün. Aslında o sana çok farklı bir şey alacaktı. Ama ben itiraz ettim. Kabul etmeyeceğini bildiğimden-“
“İyi, beni tanımışsın. Ayrıca ben doktorum Pars, yapmam gerekeni yaptım.”
Adam uzanıp elini tuttu. “Yapman gereken o değildi. Sen o hastanede bile çalışmıyorsun.”
“Yine de evine gelmiyorum.”
Pars başını koltuğa yasladı. “Ya neden ya?” sesi çocuk gibi çıkmıştı.
“Bu bugün kaçıncı davetin Pars.”
“Altıncı.”
“Ben sana kaç kere hayır dedim?”
“Yedi.”
“Yedi mi?”
“Birinde iki kere Hayır dedin.” Duygu kahkahasıyla Pars da sırıttı.
“Sen ne uslanmaz, inatçı bir adamsın.”
“İyi de sen beni öyle seviyorsun ama.”
İkisi de Pars’ın söylediği sözle donup kalmıştı. İkisi de birbirlerinin gözlerine bakıyordu ve ikisi de aynı şeyi düşünüyordu.
‘SEVİYORUM...’
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.18k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |