24. Bölüm

23.BÖLÜM – VAY ANAM VAY

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

“Tamam Pars, abartma işte, duydun doktoru bir şeyin yokmuş.”

“Vuruldum ben tamam mı? Sen de bana bakacaksın! Senin yüzünden oldu,” diye çıkıştı kıza.

“Aa üstüme iyilik sağlık, ben mi dedim hödük gibi saldır adama?”

Adam omuz silkti. “Ben anlamam bana bakacaksın. Sana çarptı diye ben saldırdım. Üstelik saldırmadım, adam gibi uyardım sadece.”

“Uyarmışmış. Bakmayacağım işte. Bir şeyin yok, adama bak ya! Artistlik yapıyor birde haklıymış gibi,” resmen çemkirmişti adama.

“Öyle mi?” diye meydan okuyan bir tavırla sorunca, Duygu da ellerini göğsünde bağlayıp, “Öyle!” diyerek karşılık verdi.

Pars cebinden telefonu çıkardı ve özel doktorunu aradı. -Yani aramış gibi yapmış da olabilir.

“İyi günler Şükran hanım, nasılsınız?”

Duygu kaşlarını çattı. Adamın ne yapmaya çalıştığını anlamamıştı.

“Teşekkür ederim. Bende iyi sayılırım. Şey Şükran hanım sizden özel bir ricam olacak, geçen babamla ilgilenen hasta bakıcınız vardı, Hande hanımdı sanırım-“

“Evet aynen sarışın ve uzun boylu olan.”

Duygu kendi boyuna baktı. O da kısa değildi o da uzundu.

“Onu bir haftalığına benim eve gönderir misiniz? Yatılı olacak-“

Duygu’nun gözleri kocaman açılmıştı. Ne demişti ne? Yatılı mı? Bakıcı mı? Daha neler! “Ya yeter! Kapat şu telefonu. Yoksa cerrah arayacaksın bu saatte. O beynini açıp, parçalarına ayıracağım.”

“Tamam Şükran hanım, sevgilim şimdi dönüş yaptı, bakıcıyı o ayarlamış, teşekkür-“ Duygu elinden telefonu almaya çalışınca Pars havaya kaldırıp tuşları kapattı.

“Daha da açıklama yapıyor kadına ya! Tamam dedik değil mi?”

Pars kıza bakıp resmen sırıtıyordu, “Ay canım kıyamadı bana.” Arkaya yaslanıp, “Çorba yapar mısın bana?” dedi.

“Zıkkım-“

“Ararım!”

“Tamam.”

“Akıllı sevgilim.”

Duygu homurdanarak mutfağa gitti ve adama çorba yapmaya başladı. “Adama bak ya, ne tatlı canı var arkadaş anlamadım ki, ufacık bir yara ile milleti ayağa kaldırdı. Hayır ne oldu sanki!”

“Duyuyorum seni homurtu prensesi. Ayıp ama moral vermen lazım, hastayım ben. Madem bakacaksın, yüzüme vurmayacaksın. Sevecenlik önemli.”

“Duy zaten çıt kırıldım prens. Şuan hiç sevecen değilim!”

“Naifim ben bir kere.”

“Bizim orada ana kuzusu diyorlar.”

Pars yüzünü buruşturdu, “Ana kuzusu mu? Saçma!”

Yarım saat sonra Duygu tepsi ile gelip, tepsiyi adamın önüne bırakınca Pars dudak büktü. “Hande kaşık kaşık yediriyordu babama.”

“Yeminle bir kaşık çorbada boğarım seni!”

“Banane sen yedir.”

Duygu ya sabır çekip, adamın yanına oturunca, “Günah, söylenme, hastayım ben,” dedi çocuk gibi mızıldanarak.

“Günahına da sevabına da!” diyen Duygu sıcak çorbayı adamın ağzına tıktı.

 *

Saat gece yarısına yaklaştığında, Duygu saate bakıp ayaklandı, “Ben gideyim artık. Sen de yat dinlen, sabah gelir kontrol ederim,” dedi çantasını eline alarak.

Pars kaşlarını çattı. “Burada kalmayacak mısın?”

“Tabi ki de hayır!” diye çıkıştı.

“Ya gece susarsam?”

“Giderken odana su götür.”

“Ya tuvaletim gelirse?”

“Ona da ben mi götüreyim seni?”

“Ya acıkırsam?”

“Şimdi yedin. Hem yürüyebiliyorsun Pars. Bu neyin nazı?”

“O zaman Hande hanımı arayım-“

“Yemin ediyorum bir kere daha Hande dersen, ben deşecem seni neşterle!” diye adamı azarlayıp, elini de beline koyunca, adam ona yavru kedi gibi baktı. Bu hali de Duygu’ya çok sevimli gelince çantasını yana atarak, pes etti. “İyi tamam, hadi gidelim de uyu.”

Pars kızın söylediği şeyle aniden surat ifadesini değiştirerek birden gülümsedi. “Tamam, gidelim.”

“Ama üstüne tişört al.”

“Hayır, yaram acıyor tişörtle.”

“Acaba ne alaka? Yaran kapalı.”

“Olsun!”

“Of Pars of!”

Odaya girdiklerinde, Duygu adamın tişörtlerinden alıp, giyindi. Birlikte yatağa girdiklerinde ikisi de tavana bakıyordu. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, Pars kıza çevirdi bakışlarını. Uyuyor muydu o? Kendi kendine güldü ve uyumak için yana dönüp, onu izlerken uyuya kaldı.

Ama maalesef yanındaki nefes seslerinden dolayı derin bir uykuya dalamıyordu bir türlü. Yerin de dönüp durmaktan vazgeçerek en sonunda kızı dürtmeye başladı.

Duygu mırın kırın ederek gözlerini açmış ve “Ne var ya?” diye çıkışmıştı adama.

“Çok susadım.”

“Git iç Pars!”

“Acıyor. Kalkamadım. Yazık bana ama.” Niyeti kızın uykusunu kaçırmaktı.

Duygu söylene söylene kalktı yataktan. Mutfağa giderek, koca sürahi ile bardağı alıp, tekrar odaya döndü. Odaya girdiğinde, Pars oturur pozisyondaydı.

“Saat kaç?” diye sordu Duygu.

“Üçe geliyor.”

“Of!”

Dolu bardağı adama uzatarak tekrar yerine yattı. Pars suyun yarısını içip hemen yana koymuş ve kızın yanına uzanmıştı. Ellerini kızın açıkta kalan bacaklarında dolaştırırken, dudakları ile dudaklarını okşuyordu.

“Pars uyuyorum.”

“Ben de uyuyamıyorum.”

“Beni bırak-“

“Hayır,” deyip, dudaklarını öpmeye başladı. İçindeki ateşi yansıtıyor, ömründe hissetmediği o aşkı katıyordu öpücüklerine. Kendi dudağı kızın üst dudağıyla oynarken, elleri alt dudağıyla ateşli oyunlar oynuyordu. Hafifçe kızdan uzaklaşarak, gözlerine baktı, “Yeter Duygu. Lütfen yeter...” diye fısıldadı.

Duygu ellerini adamın çıplak göğsünde gezdirdi, o da istiyordu artık. Pars’ın sevgisine, aşkına güveniyordu. Pars’ın yarası biraz sızlasa da umursamadı. Kızın üstüne çıkmadan önce tişörtü hızla çıkardı üstünden.

“Pars...”

“Şiş...” kızı susturup, açıkta kalan her yerini gözlerinin içine bakarak öpmeye başladı.

Sutyeninin kopçasını çözerken hala gözlerinin içine bakıyordu. Ne bir tedirginlik, ne bir kararsızlık vardı ve bu Pars için yeterliydi.

Kendi altını da çıkarıp, yana attı. Şuan toy delikanlılar gibi heyecanlıydı ve bu heyecan çok hoşuna gitmişti.

“Seni seviyorum Duygu,” diye mırıldandı yanağını okşayıp, yeniden dudaklarını yavaş yavaş emerken.

Duygu gözlerini yummuştu. Bu aşk, bu sevgi çok güzeldi ve bu an çok ama çok özeldi, “Ben de seni seviyorum,” dedi yüreğindeki tüm aşkla.

Bu ikisi arasındaki son diyalogdu ve o andan sonra yaşadıkları zevkin sesleri doldurmuştu odayı.

 *

Adam kıza sahip olmanın verdiği mutluluğu yaşarken, kız da adamın aşkla çarpan kalbini dinliyordu.

“Artık sensiz yapamam Duygu.”

Duygu duyduğu cümle ile başını kaldırıp adama baktı, “Anlamadım. Nasıl yani? Zaten birlikteyiz Pars.” Hafifçe gülümsemişti.

“Biliyorum. Ama benim demek istediğim her an, her gece yanımda olman. Ya yanıma taşın ya da evlenmeden seninle yaşamam diyorsan, hemen yarın evlenelim. Seç birini.”

“Sen hep böyle maço muydun da ben fark edemedim acaba?”

“Hayır, sadece sana özel bebeğim. Ayrıca bu maçoluk değil. İki seçenek sunuyorum sana.”

Duygu kıkırdadı ve adamın kollarına daha da sokuldu. “İyi ki hayatımdasın Pars. Seninle hayatım öyle değişti ki. Sadece aşk anlamında değil. Sen bana aşkının yanında bir sürü dost, kardeş diyebileceğim insanlar da kattın.”

Pars kızın saçlarından öptü. “Onlar önemli değil ya, benim promosyonlarım."

Duygu kahkaha atmıştı, “Duymasınlar, çok alınırlar.”

“Aramızda kalabilir bence. Artık çok ama çok yakınız, ufacık sırlarımız olabilir. Ama hala cevabımı alamadım,” dedi kızın boynunu öperken. Oradaki kızarıkları görünce gülümsemişti.

“Tamam, yanına taşınabilirim.”

“Gerçekten mi?” diye sordu. Şaşırmıştı.

“Evet sevgilim gerçekten.”

Sonra Pars demin öptüğü yerleri parmağı ile okşadı, “Sana renkli fularlar almamız lazım o zaman,” dedi yaramazlık yapan bir çocuğun ses tonu ile.

“Neden?”

Kulağına eğildi, “Yarın boynun azıcık ama çok azıcık (!) morarabilir,” der demez yataktan kalktı.

“Hii! Öldürürüm seni!”

“Ama hastayım ben. Hem eminim benim de boynum aynı durumda olacak. İyi bir kapatıcın varsa da iş görür bence,” dedi göz kırpıp boxerını giyerken.

“Edepsiz ya!” diyerek inledi, sonra o da kalkıp üzerine çarşaf sararak aynaya baktı. “Hii! Şu halime bak! Ahlaksız seni.”

Pars kahkaha atıyordu, kızı arkadan sararak kendi boynunu gösterdi, “Bak! Sende çok ahlaklı sayılmazsın.”

“Kes Pars ya! Of!”

“Hadi pansuman yapmayacak mısın bana? Kanamış gibi.”

“Daha da pansuman diyor.”

“Ee?”

“Tamam yapacağım mecbur.”

“Hadi o zaman.”

Elini kıza uzattı, Duygu tuttuğu eli ömür boyu bırakmak istemiyordu, bırakmaya da niyeti yoktu.

  ***

“Buraya da bastır Bade, burası çok acıyor.” Bade buzu adamın alnına sertçe bastırınca Burak “Ah!” diye bağırdı. “Bade bastır dedim, vur demedim. Neden vuruyorsun, canımı acıtıyorsun ya!”

“Abi bir daha anlatsana nasıl vuruldun, pardon nasıl vurdun adama?”

“Bana bak, anne oldum diye büyüdün sanma. Bacaksız. Abi ile dalga geçilmez!”

“Yalnız abi gözün fena karizma olmuş. Yanaklarına da renk gelmiş. Renkli bir adam olmuşsun. Allı morlu ne güzel,” derken Karahan resmen dalga geçiyordu.

“Lan şimdi ben senin hayatına bir renk katacağım isminden de zifiri olacaksın!”

Kapı çalındığında Bade adamın eline buz torbasını vererek, açmaya gitti.

Kapı açıldığında ise Burak gördüğü kişi ile “Gelmesen şaşırdım. Aman kaçırma,” diye homurdandı.

“Kızım damat dayak yemiş, doğru mu?” dedi gülerek.

Bade babasına ayıplar gidi baktı. “Komik mi baba?”

“Valla ben çok güldüm.” Montunu çıkarıp, içeri girdi.

Ecrin adamı görünce “Hii!” diye nida kopardı. “Ay oğlum, geçmiş olsun. Ne bu halin?”

“Çok güzel olmuş ya, değil mi hatun? Yalnız şu yanak biraz boş kalmış gibi,” dedi sağ yanağını göstererek. Karahan adamın tavrı ile kahkahalar atınca Cem ona baktı. “Bu da benden. Sevmiyor bunu.”

“Ben diyorum Cem bey, yüzüne renk gelmiş.”

“Cem abi, de lütfen. Ortak noktalarımız var ne de olsa,” derken adamın omuzuna vurmuştu.

Burak başını sağa sola sallayıp, “Yok elin boş gelmişsin, bari bir yerlerini kuru bıraksaydın!” diye sessizce homurdandı.

Bade kocasını duymuş ve “Burak!” diyerek uyarmıştı adamı. Hayır birini tutsa diğeri başlıyordu. Sonra babasına döndü, “Baba lütfen. Adamlar ölümden döndü ya.”

“Bir şey olmamış işte. Bakma naz caz hepsi.”

Tekrar kapı çaldığında Sevda kalktı bu sefer açmaya, “Yine kim geldi acaba?” demişti ki içeri Arda ile Öykü ve Behram’la Arya girdi.

“Hah bir siz eksiktiniz!” diye öfkeyle kükredi Burak.

Arda adamı görünce kahkaha attı, “Anam bu ne? Renkli kişilik seni!” dedi daha güçlü gülerek.

“Ebenin renkli dünyasına başlatma –tövbe ya Rabbim. Arda kes!” sonra karısına döndü, “Ya şunları çıkarır mısın evimizden Bade’mim rica ediyorum ya!”

Behram kırık Türkçesi ile araya girdi. “Yakışmış ama, çok şey etme yani. Farklı olmuş, değişik.” Dudaklarını gülmemek için birleştirmişti.

“Lan kes, arap düdüğü.”

Arya Burak’ın sağlam yanağını öptü. “Sen bunlara bakma, şebekler işte. Eğlenecek yer arıyorlar. Nasılsın kuzum?”

“İyiyim,” dedi onlara ters ters bakarak. “Karınız sizi evde çok sıkıyor galiba, üzerimden eğlence arıyorsunuz. Günah bir kere. Otuz beş kişilerdi.”

“Yok deve. Abartma Burak sende. On sekiz kişilerdi,” diyerek kocasını düzetti Bade.

“Sende hemen kocanı sat Bade! On sekiz az mı?” dedi çıkışarak.

Karahan yalancı bir ciddiyetle araya girdi “Evet Badeciğim, şimdi on sekiz kişi olabilirler, ama bir süre sonra kişileri çift çift gördüklerinden iki katını saymaları normal.”

“Gerzek misin lan sende? Gidin ya evimden, istemiyorum.”

O sırada Cem fotoğraf makinesini çıkarmış, Burak’ı arkasına alarak selfie çekilmeye başladı.

“Çizzz, de damat!”

“Baba yeter ama!” dedi Bade.

Cem’i gören Arda da ayağa kalkmıştı, “Cem abi hepimiz çekilelim ya. Hatıra olur,” dedi ve Karahan, Cem, Behram, Arda önde dururken, Burak’ı da arkalarına alarak çeşit çeşit fotoğraflar çekilmişlerdi.

“Bu daha güzel çıktı. Yalnız damat biraz gülseydin daha bir sempatik olurdun. Zaten sevimsizsin.”

“Sen sevimlilikten öleceksin zaten!”

Cem onu duymazlıktan gelip sosyal medyasını açtı, fotoğrafı ekleyip, altına da:

“DAYAK YİYEN DAMADIMA ALLAH’TAN ACİL ŞİFALAR DİLİYORUM =) ” diye yazarak paylaştı.

 

Bölüm : 22.11.2024 23:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...