
“Bugün ne yapmak istersin bebeğim, tüm gün seninim,” dedi Pars. Kahvaltı eden kıza bakmaya doyamıyordu.
“Bende tüm gün seninle olmak isterdim ama bir iki saat hastanede işim var. Sonra da eve geçip bir iki eşyamı buraya getirmek için toplayacağım.”
Pars kaşlarını çattı, “Bugün Pazar Duygu.”
Tabağından başını kaldırıp, adama baktı, “Evet ama, acil ve önemli bir hastam var. Bir iş adamı. Hafta içi çok yoğunmuş. Bugüne özel randevu aldı.”
Pars burun kıvırdı, “Bir bunak yüzünden genç ve yakışıklı sevgilini ekeceksin yani, öyle mi? Ne yapayım, bende Buraklara dadanırım. Belki onlar benimle ilgilenir ve tüm gün çenemi çekerler,” dedi üzgün bir ifade ile.
“Yok aslında bunak değil. Otuz bir yaşında falan.”
Pars’ın içtiği portakal suyu boğazına takıldı ve birden öksürmeye başladı.
“İyi misin?”
Pars ağzını peçete ile silip gülümsemeye çalıştı “İyiyim sorun yok.” -Kimdi bu adam lan? “Adı ne, belki tanıyorumdur?”
“Ne bileyim tanıyor musun? Hem ne yapacaksın?” ağzına bir parça peynir attı.
“Merak ettim.” Umursamaz görün Pars, kıskandığını anlarsa asla söylemez.
“İlker Mansur.”
Pars’ın gözleri büyüdü, sonra kıstı, sonra sinirle gülümsedi. Bu adam çapkınlıkla onunla yarışırdı.
“Tanıyorum. Zibidinin teki. Serseri yani. Aklı fikri kadınlarda. İş adamı değil, iş adamı görünümlü kadın avcısı. Hiç haz etmem o adamdan. Kendini bir halt sanıyor.” -Ve çok yakışıklı. Olmazdı, onunla Duygu’yu başbaşa bırakamazdı, bir plan yapmalıydı. “Şey yapalım o zaman birlikte hastaneye gidelim, muayenen bitene kadar bende akıllı akıllı yanında beklerim seni, olmaz mı?”
“Saçmalama Pars ya, ne o öyle evde bebeği susmamışta işe götürmüş anneler gibi seni yanımda mı taşıyım?”
“Ne var?” diye çıkışınca Duygu da “Hayır dedim Pars!” dedi.
“Tamam,” -Bende başka plan yaparım, “O zaman ben seni hastaneye bırakayım, oradan da Buraklara geçer, orada beklerim seni. Sende oraya gelirsin?”
“Tamam o olur.”
“Hem bir an önce gelinlik falan baksan iyi olur.”
“Ne gelinliği af buyur?”
“Düğün için,” dedi umursamaz bir şekilde kahvaltısına devam ederken.
“Ya Pars Allah için bu iş öyle aceleye gelmez. Sindire sindire olmalı.”
“Şimdi başlatma si-sindirmene. Bebeğim, söz hayalindeki her şey olacak. Sadece biraz hızlı olacak. Ama eksiksiz. Hem hani sen bana taşınacaktın? Şimdi neden bir iki eşyan geliyor sadece. O evde kalmanı, hatta eşyalarının da kalmasını istemiyorum artık. Hepsini buraya taşıyalım.”
“Tamam, akşama ayarlarız işte. Şimdi bir iki tanesini getireceğim. Zaten hep buradayım Pars.”
“Ben bir an önce seni hayatımda istiyorum Duygu. Yanımda, yatağımda, dünyamda...”
“Tamam bende istiyorum. Hatta çocuğumuz bile olsun istiyorum. Ama acele ediyoruz.”
Pars yüzünü buruşturdu, “Ne çocuğu ya hayatım, biz daha çocuğuz? Hem ben şuan seni hiçbir canlı ile paylaşamam. Hazır değilim yani.”
“Ne yani çocuğumuzun olmasını istemez misin?”
“Belki bir altı yedi yıl sonra. Tabi sana doyabilirsem, o da bir tanecik yeter bence,” deyip, göz kırptı.
Duygu’nun içinde kırılan parçaların sesini duymamıştı Pars. İçinde bin bir soru vardı kızın. Onunla evlenmeyi sadece bedeniyle özgürce sevişmek için mi istiyordu? Bunun için mi evlenme teklif etmişti? Oysa Duygu olmayan bir aile var etmişti kafasında, yüzlerce hayal kurmuştu her akşam. Pars’la bir aile olmak istemişti. Çocuksuz aile olmazdı. Anlaşılan Pars sadece oyun istiyordu. Evcilik oyunu ve oyunun adı: ÖZGÜR BİR TUTKU OYUNUYDU.
***
“Abi plan bulun, lütfen ya! İki saat kaldı.”
“Pizzacı kılığında git. Valla tutar.”
Bade yüzünü buruşturarak ikiliye baktı, “Ya saçmalamayın lütfen ya! Kızın hastası o. Hipokrat yemini denilen bir şey var.”
“Sikerim Hipokratınını da yeminini de. Ben de hastasıydım onun- bir saniye ya. Hasta evet, o bahane ile gideyim. Sonuçta acile sevgilisi getirilse, koşar gelir değil mi?”
“Hastasını göndermeden gelemez.”
Pars kafasını kaşıdı. “Ne yapabilirim ya?” anahtarı aldı, “Yürüyün gidiyoruz. burada vakit kaybetmeyelim, yolda düşünürüz. Gerekirse doğaçlama gireriz olaya.”
“Ya oğlum saçmalama-“ diye araya girdi Karahan.
“Lan biriniz daha bana saçmalama derse, vururum. Adam çapkınlığın beşinci cildini çıkarmış diyorum anlamıyor musunuz?”
Hep birlikte evden çıktılar. “Allah’tan bebeği anneme bırakmışım. Uyduk şu deliye,” diye homurdandı Sevda.
“Hayır, ben bir de doktorum. Ne diye uyduysam!”
*
Hastanenin önüne geldiklerinde, hızla arabadan inen Pars’ı gören Burak “Lan nereye iniyon? Daha plan yapmadık,” diyerek o da arkasından indi.
“Buluruz,” diye mırıldandı. Bir yandan da pencerelerden Duygu’nun odasını çıkarmaya çalışıyordu. “Galiba şu odaydı,” diyerek perdeleri aralık odayı işaret etti.
“Yemin ederim haneye tecavüzden atacaklar içeri.” Karahan sinirle homurdanıyordu. “Kariyerim tehlikede şuan.”
Pars ona çevirdi kafasını “Lan kamuya açık alan burası. Ne hanesi ne içerisi? Kadınlar gibi dırdır edecekseniz gidin. Ben kendim çözerim.”
“Şu çalılıklara geçelim bari.”
“İyi tamam.”
Çalılıkların arkasına geçip, beklediler. “Adam gelince belli olur zaten. Bakın buldum! Şimdi planı anlatıyorum,” dedi Pars ciddi bir şekilde. “Burak ve Bade odanın oralarda olacaksınız, adam gelmeden Duygu’yu bir şekilde odadan çıkaracaksınız. Ben de gizlice odaya gireceğim ve odasında bir dolap var orada saklanacağım. Anlaştık mı? Adamın bir yamuğunda, dalıyoruz.”
“Biz niye geldik?” dedi Sevda adama şaşkın şaşkın bakarak.
“Siz eğer plan tutmazsa, bizi kurtaracaksınız. Bade fenalaştı, onun için geldik hepimiz diyeceksiniz, inandırıcı olur. Anlaştık mı dedim?”
“Anlaştık!” dedi Karahan başını sağa sola salladı. -Boka saracaktı ama...
“Tamam, hadi Karahan ve Sevda siz arabaya, B planı için. Bade sizde yukarı.”
“Allah akıl fikir versin.”
“Söylenme, hadi.”
Burak ve Bade kızın odasının bulunduğu kata geldiklerinde, Pars kızın odasına doğru gitti. Onlara da kaş göz işareti yaparak, odaya doğru gittiğini söyledi. Kapının oradaki kolona saklanınca da Bade kızı aradı.
Duygu arayan numarayı görünce şaşırmıştı, “Alo, Bade?”
“Merhaba Duygu. Bugün hastanede olduğunu öğrendik de, seni görelim dedik. Biz de kontrole gelmiştik Burak’la.”
“Senin doktorun Karahan’ın hastanesinde değil mi?”
“Evet de, bugün Pazar. Biraz ağrım oldu. Diğer doktorum buradaymış.”
“Anladım. E Pars size gelecekti?”
“Ah, evet. Bizde zaten. Biz hemen kontrol olup, gideceğiz. Ondan öğrendik zaten burada olduğunu.”
“Peki, Durun geliyorum ben.”
Duygu şaşırmıştı aslında, ne saçmaydı. Yani neden onu görmek istediklerine anlam verememişti.
Kızın odadan çıktığını gören Pars hemen odaya girdi ve gözüne ilk çarpan dolaba girip, saklandı. İşte plan işe yaramıştı.
Duygu ise Burak ve Bade ile konuşurken hastasının geldiğini gördü ve ikiliden özür dileyerek adamla birlikte odaya girdiler.
“Buyurun İlker bey, şöyle oturabilirsiniz.”
-Lan muayene edeceksin, ne diye oturtuyorsun adamı?
“Teşekkür ederim Duygu hanım.”
“Şikayetlerinizi alabilir miyim?”
-Kibarlığa bak, bana gelince sok götüme iğneyi.
“Siz her halde yeni uzmansınız, tebrik ederim öncelikle.”
“Teşekkür ederim.”
-Tebriğine tüküreyim. Çelenk de getirseydin!
“Aslında bundan bir ay öncesine kadar hiçbir şeyim yoktu. Bazen başım ağrıyordu arada o kadar, onu da iş stresine veriyordum. Ama son zamanlarda bayağı arttı.”
“Size söylediğim tahlil ve testleri yaptırdınız mı?”
-Şimdiye kadar iyi gidiyorsunuz. Hadi bakalım! Belki dalmama gerek kalmaz!
“Evet, bilgisayarınıza düşmüş olması gerekiyor. Gönderdiklerini söylediler de.”
Duygu “Hemen kontrol ediyorum, siz gelmeden önce baktım ama göremedim,” dedi.
O sırada Pars telefonunun yanıp sönen ışığına baktı. Burak ısrarla arıyordu, sessize almıştı Allah’tan. Yok yani bilmiyor mu dolapta olduğunu ne diye arıyor?
Birden odanın kapısı açıldı ve Burak telaşla konuşmaya başladı.
“Sevda ile Karahan’ı göz altına aldılar!”
Duygu ayağa kalktı, “Ne? Nasıl? Neden?”
Pars duyduğu şeyle kaşlarını çatmıştı. Sonra da dayanamadı ve hemen dolaptan çıkıp Duygu’nun ardından o da bağırdı “NE?”
Duygu dolaptan çıkan adama hayretle dönüp bakmıştı, “Pars? Senin burada ne işin var?”
Pars yutkundu, “Şey için geldim ben, muayeneye-“
“Dolapta?” dedi Duygu ters ters adama bakarak.
“Ya şimdi konu bu mu gerçekten? Arkadaşlarımız göz altına alınmış! Sen dolap diyorsun, iş diyorsun, ne diyorsun!” diye çıkışarak kendini savunmaya aldı.
Burak adamın saçma çırpınışını görünce hemen imdadına yetişti, “Abi acele, Sevda ağlıyormuş. Gitmemiz lazım!”
Pars ‘Adamsın lan!’ dedi içinden ve adama gözünü dikti, “Sonra konuşuruz bebeğim, müstakbel karıcığım ve her şeyim. Ayrıca nişanlım ve ev arkadaşım, aynı evde yaşıyoruz da... Yakında da düğünümüz var,” deyip, dudaklarından öperek adama gözdağı verdi.
Duygu ise hala şaşkındı. Onlar çıktıktan sonra bir türlü aklını veremiyordu. Ne işi vardı onun dolabında? Hangi ara girmişti? “Adi!”
“Efendim bana mı bir şey dediniz?”
“Yok hayır, nişanlıma dedim. Sever böyle sürprizleri.” -Gereksiz!
***
Pars odadan çıktığında “Ne oldu?” dedi, bir yandan da hızlı hızlı yürüyordu.
“Çalılıklarda saklanırken, Sevda çantasını unutmuş orada. Biri de bomba var, diyerek polisi aramış. Bizi de tabi çalılıkların orada pısmış otururken görenler olmuş. Sevda ile de Karahan’ı da arabada gördüklerinde etraftakiler direkt ‘bunlar’ demişler.”
“Vay ispiyoncular. Edepsizler mi lan? Biz kim burayı bombalamak kim?”
“Ha eşkıya gibi odaya girip saklanabiliyoruz ama! Onda bir sorun yok!”
“Onu karıştırma şimdi!”
Arabaya vardıklarında Bade onları bekliyordu. Elleri belinde bir sağa bir sola gidip geliyor, sinirinden tırnaklarını kemiriyordu.
“Neredeler?” dedi Burak telaşla.
“Ne bileyim ifadelerini almak için götürdüklerini söylediler.” Sonra Pars’a baktı. “Bunun için de dahi bir fikrin var mı Parsçık.”
“Yolda düşünürüz,” dedi Pars arabaya binerken.
“Yok abicim, yolda düşünmeyelim. Yolda düşündüklerimiz boka sarıyor."
"Ben avukatım Bade, hadi bin şu arabaya," dedi Burak kıza kapıyı göstererek.
“İyi bakalım bay avukat! Hayır neyine uyduk bu zır deliye anlamadım.”
Pars dikiz aynasından arkada oturan kadına baktı, “Geçmişte sana uyduğum günlere say Bademcik güzeli.”
“Lan sende karımla cikli güzelli konuşma, sinirimi bozma!”
“Önüne bak sende kıskanç vırraklı ördek!” derken yüzünü buruşturdu.
“Demin dolaplarda pısmışken saklambaç oynamıyordun Parsçık!”
“Ay susun! Tamam yeter!” diye bağırıp, ikisini de susturdu Bade.
***
Karakola geldiklerinde Sevda’nın sesi koridoru inletiyordu.
“Ya ne bombası Allah aşkınıza? Benim bildiğim tek bomba bu doktor bozuntusu kocamın asistanı olacak o aşüfte. Ayrıca benim abim ünlü bir avukattır!” sonra da cırladı, “Dokunma bana!”
“Hanımefendi sessiz olur musunuz?”
“Olamam! Olamıyorum!”
“İyi günler,” diyerek Burak araya girdi. “Ben ikisinin avukatıyım. İsmim Burak Şimşek.”
“İyi günler Burak bey, buyurun lütfen!” Ona karşısındaki koltukları göstermişti komiser.
Sevda Pars’ı gördüğü an üzerine panter gibi atladı, “İşte hepsi bunun yüzünden. Yok sevgilisinin hastası çapkınmış, yok baskınmış, yok planmış. Sıçayım senin planına. Benim minicik bebeğim var. Hapislerde çürüyeceğim senin yüzünden. Hasta!”
Karahan karısının eline omuzunu koyup “Birtanem sakin ol, nefes al ve rahatla,” diye fısıldadı ona.
Sevda adama ters ters bakarken derin nefesler almaya başladı, “Planmış...” sonra birden yeniden bağırdı, “Planına sıçsınlar senin!”
“Hanımefendi! Atacağım şimdi sizi içeri. Susar mısınız?” dedi komiser Sevda’ya ters ters bakarken.
Pars da ona ayıplar gibi baktı, “Bak atacak seni içeri, sus artık!”
“Hala konuşuyor ama ya!”
“Tamam Sevda!” diye araya girdi abisi.
Yarım saatin sonunda Serdar’ın da devreye girmesi ile hep birlikte çıkmışlardı. Tam kapının önüne geldiklerinde Duygu taksiden inmişti.
“Pars ne olmuş?”
Sevda kadını görünce başladı saymaya, “Senin bu sevgilin psikopat. Anladın mı? Ruh hastası! Yol yakınken ayrıl kurtul! Benden sana söylemesi!”
“Sevda-“ diye inledi Pars. Sesi yalvarır gibi çıkmıştı. “Saçmalama. Ne dolduruyorsun sevgilimi, müstakbel karımı?” Ama Sevda onu takmayınca, sevgilisine yavru kedi gibi bakmaya başladı. Belki o affederdi.
“Efendim neymiş, bugün sana gelen şu adam çapkınlığın ansiklopedisini yazmışmış-“
“Beş cilt demiştim.”
Sevda “Her ne boksa!” diye bağırdı adama bakıp. Sonra kıza dönüp devam etti. “Deha bir plan yaptı. Yaparken de sizin hastanenin çalılık tarafına pıstık. Çantamı orada unutmuşum. Gören biri de bomba var, diye ihbar etmiş. Benle Karahan’ı da buraya getirdiler. İtibar yerlerde!”
Duygu hayalkırıklığı ve şaşkınlıkla Pars’a baktı, “Sana inanamıyorum Pars, o yüzden mi dolabımdaydın? Beni kontrol etmek için mi?”
“Eve gidelim mi?” diye sordu adam çaresizce. “Sana anlatmama izin ver!”
“Ben kendi evime gidiyorum ve sayın Enver, sen cehennemin dibine kadar gidebilirsin!” deyip, adamın yanından ayrıldı.
***
Bade ile Burak eve geçtiklerinde hala gülüyorlardı, “Yemin ederim Pars boka sardı. O kız zor affeder onu.”
“Ay ama haklı canım, ne bu ajan gibi takip etmeler, yok saklanmalar falan. Hiç hoş değil yani,” derken ceketini çıkarıp, astı.
“Evet ya, bence de hoş değil.”
“Karahan ile Sevda’ya ne demeli?” Bade resmen kıkırdıyordu.
“Hakikaten ya. Bildiği tek bomba kocasının asistanıymış duydun mu?” diyerek kahkaha attı Burak.
Bade o an aklına gelen şeyle gülümsemesi dondu ve kocasına gözlerini kısarak baktı önce. Sonra da tam karşısına gelip durdu ve bu sefer karşısındayken başını sağa sola eğerek baktı.
“Bade? Ne oluyor anlamadım hayatım?”
“Ben senin asistanlarını, sekreterlerini hiç görmedim. Neden tanıştırmadın beni onlarla?”
Burak öksürmeye başladı, “Şimdi konu neden bana geldi anlamadım.”
“Ben anlatayım; ben neden senin çalışanlarını tanımıyorum mesela?”
“Hiç gelmedin-“
“Yarın gelirim.”
“Bebeğim, şimdi ne alakası var. Yani durup dururken gelmen saçma değil mi?”
“Değil Burak, hiç saçma değil!” diye gürledi. “Neden gelmemi istemiyorsun pardon?”
“Gel birtanem de, ben işe alırken cv’lerine bakıyorum, bacaklarına değil.”
Bade birden “Aman ya banane zaten. Parmağında benim yüzüğüm var sonuçta,” dedi ama bu aklındakini yapmayacağı anlamına gelmiyordu.
“Aynen birtanem, aynen.” -Şükür, dedi içinden.
***
“Burada ne işimiz var Bade?”
“Kocamın şirketine bakacağız.”
“İyi de adam gibi girip baksak, bu kılık ne Allah aşkına?”
“Tanımaması lazım. Tanırsa doğal davranmaz. Bakalım gerçekten cv’sine mi bakacak bunun yoksa bacaklarına mı?” yanındaki kıza döndü, “Anladın değil mi dediğimi? Fazla temas etmeden, cilve yapacaksın.” -Pek de salak bir tipti.
“Anladım Bade hanım.”
“Güzel, aferin. Dinleme cihazı yanında mı?”
“Çantamda.”
“İyi süper.”
Şirkete girdiklerinde Bade siyah peruğunu düzeltti. Bu kılıkla onu hayatta tanımazdı. Zaten kapıya çıkmazsa onu göremezdi. O da bu sayede çalışanlarını görürdü. Yanında getirdiği kızın cv’sini bilerek kötü hazırlatmıştı ki, alımı neye göre yapacağını görebilsin.
“İyi günler ben iş görüşmesi için gelmiştim. Buket Kutlu.”
“Tabi Buket hanım, buyurun Burak bey de sizi bekliyordu.”"
Bade sinirle sırıttı, ‘Ecelini bekliyor o ecelini!’ diye geçirdi içinden. -Bekliyormuş!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.18k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |