26. Bölüm

25.BÖLÜM – 001 BADE İŞ BAŞINDA

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

“İyi günler ben iş görüşmesi için gelmiştim. Buket Kutlu.”

“Tabi Buket hanım, buyurun Burak bey sizi bekliyor.”

Bade sinirle sırıttı, ‘Ecelini bekliyor o ecelini!’ diye geçirdi içinden. -Bekliyormuş!

Asansöre bindiklerinde Bade titriyordu. Acaba hiç bu işlere girmese miydi? Ya bu eski çapkının kanı kaynarda buna sulanırsa? Bir çocuğuyla ortada kalırdı. Babası da bir yerlerine kına yakardı. Derin bir nefes alarak “Sakin Bade sakin...” diye mırıldanıp, kendini yatıştırmaya çalıştı.

“Bir şey mi dedin tatlım?”

“Yok ikizcan demedim bir şey. Hadi bakalım 001 Bade iş başında!”

“O 007 değil miydi?”

“Ben hep bir numarayımdır tatlım! Hah!” deyip, indi asansörden. “Aha ilk taş!” dedi yanından kıvırtarak geçen kıza bakarak. “Kıvırtmaya bak, sanki podyumda iç çamaşırı defilesinde!” Telefonunu çıkarıp, videoya çekti. “Bu bir!”

Bekleme bölümüne geçtiklerinde, diğer kız Burak'ın odasına doğru devam etti.

“Eva inşallah sulanmaz ya!”

“İnşallah tatlım!” dedi ve elini tutup sıkarak zavallı gibi baktı kıza.

Koltuklara oturduklarında kulaklıkların birini Eva birini Bade takmıştı.

Bade bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu, “Asistanı nerede acaba?” Oradan geçen bir sarışına bakarken gözlerini kısıp, kıza seslendi; “Şişt! Pişt! Bak bi?” -çakma sarışın bir de.

“Buyurun?”

“Sen Burak beyin asistanı mısın bakıyım?” dedi kızı baştan aşağı süzerken.

“Hayır, onun asistanının özel odası var efendim. Şu kapı ile Burak beyin odasının arasında. Asu hanım.”

Bade kalbini tuttu, şimdi doğurabilirdi ya da ölebilir. Her hangi biri işte! “Tamam sen git! Bizi gördüğünü de kimseye şey etme, eşkâl falan verme yani!” Eva’ya döndü. “Ay öldürürüm ben bu adamı Eva! Özel oda ne lan?” diye cırladı.

“Dur bak konuşmaya başladılar.”

 -

“Demek daha önce pek bir iş deneyiminiz yok.”

“Hayır. Ama hemen öğrenirim. Emin olabilirsiniz.”

“Anladım. Ama şu bir gerçek ki, güzelliğiniz baş döndürücü. Sırf bu yüzden sizi bu şirkette tutabilirim.” -Yedim seni adam! bittin oğlum sen!

“Bunu sizden duymak çok hoş.” -Hoşt, köpek!

“Konuşmamıza içerideki odamda devam edelim mi? Hem bir şeyler içeriz.”

“Tabi.”

“Çantanız kalsın, ihtiyacınız olacağını sanmıyorum.”

 

Bade yerinden fırladı. “Yedim seni pis zampara!” dedi ve odaya doğru yürüdü.

“Biraz beklesek mi? Tam suç üstü yapardık. Bade dur Allah aşkına ya! Çok yanlış zamanlarda girmesek-”

“Aç kamerayı Eva!” diye bağırdı ve ilk büyük ahşap kapıyı açtı. Diğer kapıya bakmadan kocasının da kapısını açıp, gürledi “Burak!”

Burak ellerini göğsünde birleştirmiş, kapıya doğru bakıyordu. Yanında da kız başı önce duruyordu.

“Sana inanamıyorum demeyeceğim, çünkü dünden rahat durmayacağının farkındaydım. Ama açıkçası bu kadarını beklemiyordum.”

Bade önce yutkundu. Kafasını kaşıyarak ikizine dönünce, Eva “Dedim sana bir bekle!” diyerek kızı dürttü. “Rezil olduk!”

Bade sonra tuttuğu manken kıza baktı “Beceriksiz. Sen çık.”

Manken kızın çıkışı ile Eva sevimli bir şekilde gülümsemeye çalıştı, “Oldu o zaman. Sizin karı koca konuşacaklarınız vardır, ben yavaştan-“

Bade “Kalıyorsun!” diye tıslasa da Burak karısının sözünü keserek “Çıkabilirsin baldız,” dedi.

Bade kız çıkmasın diye onu çaktırmadan (!) çekiştirse de Eva “Bana baldız dediğine göre, seni boşamayacak,” diyerek son bir hamleyle ondan kurtulup, kaçmıştı.

Adam yaslandığı masadan doğruldu ve yan odanın kapısını açtı.

“Şuraya alalım sizi bayan ajan.”

Bade fısıltıyla yanıtladı, “001 Bade dersen...”

Burak ciddi görünmeye çalıştığı için gülümsemesini gizledi, “Bade içeri!” dedi sert bir tonla.

Bade başını sallayarak hemen içeri girmişti. Ardından kocası da girip kapıyı kapattı ve içerideki telefonu açarak bir kaç tuşa bastı.

“Asu, içeri kimseyi alma, telefonda bağlama, toplantımı iptal et. Çınar beyin şirketindeki görüşmemi de iptal et. Eşim biraz rahatsız da dinlenecek.”

“Peki Burak bey.”

Telefonu kapatıp Bade’nin dibine kadar geldi. Kravatını yavaşça çıkarıp, eline dolayarak çekiştirdi. “Ellerini uzat Bade Şimşek!”

“Bu-Burak saçmalama.”

“Ellerini uzatır mısın ben mi alayım?”

Kız hemen öne doğru uzattı, “Aferin akıllı kız seni,” dedi karısının ellerini bağlarken.

“Gerçi çocuğun önünde de öyle olmaz, ayıp ama.”

“Sus bayan Şimşek.”

Ellerini bağladıktan sonra soyunmaya devam etmişti. Bade de adamın ellerini takip ediyordu. Gömleğinin düğmelerini ağır ağır, tek tek açtı ve omuzlarından kaydırıp aşağı düşmesini sağladı.

“Tamam bu şekilde çok seksisin. Ama ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum sevgili kocacığım. Yani ceza mı ödül mü çok çözemedim,” dedi sevimli bir şekilde gülümseyerek.

“Şimdi anlarsın karıcığım.”

Kızı masanın üstüne oturttu ve geriye doğru uzanmasını sağladı. Ellerini de geriye attı, “O eller bana değmeyecek, anlaşıldı mı?” dedi kıza göz kırpıp.

“An-anladım.”

“Süpersin.” Karısının eteğini yavaşça yukarı çekerek iç çamaşırını çıkarıp, cebine attı. “Bu bende kalacak,” diye fısıldadı seksi bit tonda.

“Edepsiz misin, saçmalama!”

“Şişş! Karşı çıkmak yok.” Önce göbeğinden başladı öpmeye, sonra yavaşça aşağılara indi. Baştan çıkarana kadar öpüp, dokundu ona. Kızın inlemelerini, gözlerini takip ederken elleri dudakları rahat durmuyordu ve Bade’nin sona geldiğini fark ettiği o inleme ile bir anda geri çekti kendini.

Bade yarıda kesilen öpücükleri fark ettiğinde başını hafifçe kaldırıp ne olduğunu anlamadan adama baktı, “Burak?”

Burak çapkın ve zafer kazanmış bir eda sırıtıyordu. Gömleğini üstüne geçirdikten sonra kızın ellerini çözüp kravatını ondan aldı, “Bu takılmaz artık, hatıra diye saklarız yapacak bir şey yok,” dedi gülerek.

"Ne bu şimdi?"

Kızın dağılmış halini izledi. Bu haline deli oluyor ve zor tutuyordu kendini. “Ufak bir ceza bayan Şimşek. Bir daha kocanıza güvenmeyi öğrenirsiniz. Gel benimle,” dedi ve elinden tutup, dışarı çıkardı. Kadının saçını düzelttikten sonra da asistanının kapısını çalıp, içeri girdi.

“Merhaba Asu, seni eşimle tanıştırayım. Bade. Aşkım bu da asistanım Asu.”

Bade gördüğü kızla şok oldu. Hiç de düşündüğü gibi biri değildi.

“Merhaba Bade hanım. Memnun oldum.”

“Ben de çok ama çok memnun oldum.”

Burak gülümseyerek karısına baktı. Hayal kırıklığı yüzüne ne de çok yakışmıştı.

“Asu demin söylemiştim, Bade biraz rahatsız, onu yalnız bırakamam. Ben onunla eve geçiyorum. Bir şey olursa ararsın.”

“Peki Burak bey, ben önemli görüşmeleri Arda beye aktardım zaten. İyi günler.”

“Tamam. Teşekkürler.”

“Size de geçmiş olsun Bade hanım.”

“İnşallah,” diye mırıldandı Bade.

Odadan çıktıklarında, Burak Bade’ye hala sırıtarak bakıyordu ,“Doğruyu söyle, nasıl bir asistan bekliyordun?”

“Sevda’nın dediği gibi bomba bir şey,” dedi geveleyerek.

“Ah Bade ah! Bir de dün Pars için neler diyordun, bu yaptığın ne?”

“Ben dolaba girmedim!” diye çemkirmişti ki asansörün önünde Arda ile karşılaştılar.

“Hayırdır nereye?”

“Öğleden sonraki önemli görüşmeleri sana aktardı Asu. Bade biraz rahatsız, eve geçiyoruz. Yalnız bırakmak istemedim.”

Arda kaşlarını kaldırıp, dudaklarını ısırdı gülmemek için, “Ya, geçmiş olsun Badecim. Akşam geliriz hep birlikte geçmiş olsuna. Hatta ben Öykü’yü arayım, çorba yapıp getirsin şimdi.”

Burak ona ters ters baktı, “Gerek yok abicim. Ben yaparım çorbasını dolmasını. Hadi sen işine bak. Akşam da müsait değiliz.”

Arda kahkaha attı, “Fark ettim olmadığınızı zaten. Yarın da Öykü rahatsızlanır, ben de kaçarım.”

“Öykü çalışmıyor mu?”

“Yok iki gün önce çıkardım işten.”

“Sebep?”

“Gündüzleri rahatsızlanamıyor,” deyip, göz kırptı. “Benim yanımda başlayacak işe yakında. Biraz dinlensin. Artık iş yerinde bol bol rahatsızlanır.”

Burak gözlerini pörtletti, sonra da yüzünü buruşturdu, “Senin odana da girilmez artık. Gereksiz!”

Bade adama dirsek attı, “Pardon ama niye siz birbirinize yatak odanızı anlatıyorsunuz?”

“Yok bebeğim, ofisinden bahsediyorum.”

“Hah. Çok komik.”

“Neyse ben kaçtım. Görüşürüz Bade,” deyip, yanağını sıktı ve yanlarından uzaklaştı.

Bade ise hala homurdanıyordu, “Bende doğurduktan sonra senin yanında çalışacağım!”

“Okulun var okulun.”

Kız adama dönüp, “Stajyer olarak alırsın o zaman Burak Şimşek!” diye bağırdı.

“Valla yanımda işe başlarsan, ofis fantezilerinden başlar ikinci çocuktan çıkarım. Baştan uyarayım seni!”

***

“Burası mı efendim?”

“Evet ya. Eşim şehir dışında, ben de kapıda kaldım.”

Çilingirci kapıyı açınca, Pars adama bolca bahşiş verip, gönderdi ve sessizce eve süzüldü.

“Kapıyı açmazsan böyle girerim işte minik doktor cadı seni. Odası hangisi acaba?” diye mırıldanarak ilk kapıya baktı, banyoydu. İkinci odaya baktı, boştu. Koridorun sonuna geldiğinde tek bir oda kalmıştı, “İşte buradasın,” diyerek kapıyı yavaşça açtı ve kafasına gelen biblo ile bağırdı.

“Ah! Manyak!”

“Sensin manyak, sapık. Kendini çok mu zeki sandın? Görmedim mi sabahtan beri tünemişsin orada kedi gibi.”

“Seni özledi-“ kafasına bebeğini fırlattı.

“Çık git Pars.”

“Ya ne yaptım ben sana onu anlamadım.”

“Güvenmedin bana! O adamla ne yapacağımı sandın? Üstelik hayatımda sen varken! Ne sandın ne?” diye resmen gürlüyordu.

“Güvenmedim değil, kıskandım Duygu’m. Özür dilerim, eşeklik ettim. Affet!”

“Neyi kıskandın anlamadım ki? Sonuçta ben seni seviyorum, sana aşığım, üstelik biz...” sustu.

“Evet biz?” dedi Pars sırıtarak.

“Git Pars!”

“Gitmiyorum. Benim karım olmanı istiyorum. Hem de hemen. Sen böyle erken falan diye sıralayınca, ne bileyim; istemiyorsun sandım. Bana da taşınmadın!”

“Sadece erken dedim. Evlenmem demedim ki.”

“Geç bile kaldık bebeğim. Lütfen evlenelim.”

Duygu elindeki parfüm şişesini yerine bıraktı, “Bunu atamazdım zaten, dünyanın parasını vermiştim.”

Pars güldü, “Girebilir miyim o zaman?”

“Gir!” dedi kollarını ona açarak.

Pars hızla yanına gelip onu kollarına aldı, “Çok çok çok seviyorum Duygu.”

“Bir daha öyle dolaplara girmek yok ama.”

“Yok.”

“Güvensizlik?”

“Sen de kıskanıyorsun!”

“Ben senin odana girip, dolaplarına girmiyorum Pars bey.”

“Valla şikayetçi olmam. Hatta sen bizim şirkette çalışsana. Özel doktorumuz olarak. Her gün sana muayeneye gelirim.”

“Ondan ne şüphe! Hatta odana bir oda yaptırır, sana özel çalışırım.”

“Olur valla. Seni gördükçe ateşim elli, tansiyonum hep yüksek çıkar. Sen de ateşimi söndürürsün. Doktor değil misin?”

“Edepsiz ya... Hasta!” dedi omzuna vurup.

“Sen doktorum ol da 7/24 hastan olayım!” dedi ve dudaklarına uzandı.

Duygu ise adamın cümlesi ile yüzünü buruşturmuştu, “Ay Pars çok arabeskti.”

“Ben şimdi sana ritimli bir şeyler bulurum.” Kızı kucağına aldı “Bu gece şu evdeki son geceni kutlayalım mı?”

“Olur,” kelimesi kızın ağzından çıktığı an Pars “Peki küçük hanım,” deyip kızı yatağa attı.

 *

İki kadın karşılarında oturmuş gayet normal bir şekilde evleneceğini söyleyen gence şaşkınlıkla bakıyorlardı.

“Evleniyor musun?”

“Evet.”

“Sen?”

“Evet anne.”

“Hem de hemen?”

“Evet, en acilinden.”

“Hamile mi?” diye dehşetle bağırdı kadın.

“Evet-hayır! Hayır, hamilelik yok. Bir süre de olmasın zaten.”

“Neden bu acele o zaman?”

Pars bıkkın bir nefes bıraktı, “Anne evlenmek istiyorum, Allah Allah. Açıklama mı yapmam lazım illa?”

Peri yüzünü buruşturdu. “Ay anne yapmasın açıklama, edepsiz. Anladım ben bunun derdini. Evlensin işte. Sen korkmuyor muydun, evlenmez bu hayta diye.”

“İyi de düğün bir hafta da olur mu kızım? Davetiyeler bile yetişmez.”

“Yetişir anne, ben her şeyi ayarlayacağım. Ayrıca öyle çok büyük bir şey istemiyoruz. Biz bize olalım yeter.”

“İsteme?”

“Annecim öyle şeylere girmesek? Zaten Duygu’nun kimsesi yok. Bu konuya girip, onu üzmek istemiyorum.”

Sonra Pars’ın aklına bir şey geldi. “Ya da bu akşam gidip, isteyelim.”

“Kimden?”

Pars gülümsedi, “Cem abiden tabi. Alıştı kız vermeye nasılsa,” deyip, kahkaha atarak arkaya yaslandı, “Evet evet süper fikir.”

***

“Anlamadım neden Cem abilerine gidiyoruz?”

“Davet ettiler hayatım. Gitmeyelim mi?”

“Bu kıyafet abartı oldu ama.”

“Bence harika görünüyorsun,” dedi elini kızın açıkta olan bacaklarına koyarak.

Duygu adamın eline şaplak atıp, “Çek elini Pars!” diye çıkıştı. Eve geldiklerinde ise kapının önündeki kalabalığı fark etmişti, “Bu kalabalık ne?”

“Sanırsam, tek davetli biz değiliz,” deyip, sırıttı ve arabadan indi.

Duygu da inince, elini tutup kapıya doğru yürüdüler. Çağla ve Tamer kıza gülümseyerek bakıyorlardı. Peri’nin elinde koca bir demet çiçek, Çağla’nın elinde de gondol vardı. Duygu buna rağmen ne olduğunu anlamadı.

“Pars neler oluyor,” dedi ona bakıp sırıtan insanlara kendi de anlamsızca sırıtarak, “Neden herkes sırıtık?”

“Bilmem. Mutluluktandır.”

Kapıya çıkan Bade, Duygu’ya gülümsedi ve “Hoşgeldin Duygu,” dedi sevinçle.

“Hoşbulduk Bade.”

Bade kızı hızla içeri sokup, kapıyı Parsların suratına kapattı.

“Ne oluyor Allah aşkınıza? Delirdiniz mi hepiniz?” diye sabrının sonuna gelen Duygu, bağırmıştı.

“Şimdi anlarsın.”

“İnşallah.”

Pars kapının önünde hemen kravatını taktı ve ablasının elinden çiçeği aldı. “Nasıl görünüyorum?” diye sorunca, yanına yaklaşan Çınar yüzünü buruşturdu.

“Tam bir gerizekalı gibi gözüküyorsun!” sonra da başını salladı, “Lan sen manyak mısın? Cem’den kız mı istenir? Yağız abiden isteseydin, Ateş abi de olurdu. Cem ne lan? Gerizekalı. Burak’tan hiç mi ders almadın. Bir de beni gör ileride. Ah ah!”

“Lan bi sus! Sanki gerçek kızı mı? Verir hemen.”

“Valla verdin ipleri eline. Allah sonunu hayıra getire.”

Kapıyı çaldığında Duygu şaşkınca açtı kapıyı. Önce Çağla ile Tamer girdi ve kızı öptüler. Ardından Çınar ve ailesi. En son elinde koca bir buketle Pars geldi.

“Hiçbir şey eksik kalmayacak dedim prenses. Seni istemeye geldik.”

Duygu gözünden akan yaşlarla adama sarıldı, “Sen... sen... sen bu hayatta beni tamamlayan tek varlıksın Pars.”

Bölüm : 23.11.2024 21:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...