27. Bölüm

26.BÖLÜM – YİNE- KIZINIZI ALMAYA GELDİK

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Salonda herkes oturmuş Cem’in kahve içişini bekliyordu. Ağzını şaplatarak, rahat bir şekilde kahvesini içiyor, arada da salondakilere bakıyordu.

Tamer dayanamadı ve derin nefes alarak, “Cem, senden bir cevap bekliyorum,” dedi.

Cem Pars’a baktı. “Oğlumuz ne işle meşgul?”

“Ebeni bece-tövbe ya Rabbim. Benim şirketim onun. Şirketin Yönetim kurulu başkanı.”

“Hım, kızımızı geçindirebilir yani.”

“Sülaleni de geçindirir Cem.”

“Şimdi sen buraya kız istemeye mi geldin, bana sövmeye mi? Anlamadım da ben. Kız evi burası. Gerekirse on kere geleceksiniz.”

Pars içtiği kahveyi püskürttü, “Çüş!”

Cem ayıplar gibi baktı adama. Duygu ise gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

“Yalnız senin oğlan da bir kahve içmeyi beceremiyor. Ayrıca edepsiz az buçuk.”

“Başka şeyleri iyi beceririm Cem abi, merak etme sen.”

Tamer duyduğu şeyle öksürmeye başladı, Çağla da bir yandan yüzünü yelliyor bir yandan da yanında oturan kızına “Ay bu çocuk kime çekti böyle?” diye homurdanıyordu.

“Kocana olabilir mi anneciğim?” dedi Peri kimseye çaktırmadan etrafa gülümseyerek.

Duygu ise adama dirsek atıyordu, “Ya Pars ne saçmalıyorsun Allah aşkına?”

“Ya bak ne diyor bana?”

“Cem tamam uzatma artık, cevap vermeni bekliyorum.”

“Düşünüyorum ya. Bu kızımı alırken düşünme şansım yoktu,” dedi Burak’ı göstererek. “Şimdi o şansı sonuna kadar kullanacağım.”

“Bana neden patladı o kabak acaba?”

“Bilemem artık. Bu arada evin var mı delikanlı?”

“Var Cem abi var. Evim de var yatak odam da. Bir sabrım yok. Ver artık ya!” diye bağırdı Pars.

Cem kaşlarını kaldırdı ve Ecrin’e döndü. “Yalnız bu bizim damattan da arsız ha, en azından o kızı alana kadar sesini böyle yükseltmedi.”

Burak başını eğip adama baktı, “Babacım, siz beni mi övdünüz?”

“Yok övmedim. Sen de arsızsın da bu senden arsız dedim.”

“Hı, pardon bir an yanlış anladım,” deyip, tekrar yerine doğruldu. “Ben yükselen şeylerim başkaydı, sesime gerek kalmadı.”

Cem “Ecrin! Bak ne diyor! Sustur bu edepsizi!” diye bağırdı.

“Tamam Cem, sende ona buna dalaşma da işine bak. Of!”

Çınar Pars’a yaklaştı. “Ben sana dedim oğlum. Bu adamdan kız falan istenmez. Lan hadi benle Burak mecburuz, sen ne bokuna soktun başını bu çukura?”

“Yav sus, aklıma tüküreyim zaten.”

“Peki düğünü seneye mi yapacaksınız?”

“Yok beş sene sonra. Biz önden bir isteyelim dedik, zaten sen anca beş seneye verirsin kızı,” diye homurdandı Pars. “Haftaya yapacağım düğünü Cem abi, o yüzden bir an önce versen diyorum. Malum çok bir şey kalmadı.”

“Ne haftası, yok yarın!”

“O da olur. Bana uyar.”

“En az beş ay.”

“Oha! Yav sanane. Kız benim düğün benim.”

“Bak bak laflara bak. Çüş, oha! Vermiyorum lan kızı sana!”

“Kız benim. Nereye vermiyorsun acaba?”

“Nereden kız senin, senin olsa ister miydin? Vermiyorum işte, banane!” karısına baktı ve birden bağırdı, “Vermiyorum Ecrin!”

“Ya bağırma bağırma! Ay Cem!”

“Ben kızı istemeye değil, almaya geldim!” dedi sinirle ve cebinden alyansları çıkarıp kızı ayağa kaldırdı.

“Pars ne yapıyorsun?”

Kızın sağ elini tuttu, alyansı geçirdi, sonra da diğer tekini kendi parmağına geçirip Cem’e de makası uzattı, “Hadi kes!”

“Ömrümde böyle kız isteme görmedim,” diye söylenen Cem’e karısı bakış attı. Ama Cem omuz silkip adama kaşlarını çatarak bakıyordu.

“Bende senin gibi vermeyen adam görmedim Cem abi ya, o neydi öyle?”

“Ben vereceğim kişiyi bilirim.”

“Mesela ben,” dedi Çınar gülümseyerek.

Cem ona bakarken yüzünü ekşitti, “Allah korusun beni o günden. Çelimsiz, şekilsiz, çirkin sarı ördek yavrusu.” Yeniden karısına döndü, “Ecrin ben buna kızımı vermem! İstemiyorum!”

“Ay Cem hadi kes artık.”

“Banane ya, ben söyleyeyim de-”

“Cem koltuk!”

Ve kurdele kesildi.

Alkış sesleri arasında kızı alnından öpen Pars, sonrasında ona sıkıca sarıldı.

Çağla oğlunu izlerken göz yaşlarını tutamıyordu. Tamer onu kollarına aldı, “Sen de kız veriyoruz ağlıyorsun, kız alıyoruz ağlıyorsun. Ne yapacağız biz seninle?”

“Aman ne bileyim.”

“Ailemiz büyüyor işte ne güzel.”

“Öyle de... Duygulanıyorum işte.”

Duygu gelip Tamer ile Çağla’yı öptü.

“Bir ömür boyu mutlu olun kızım. Ailemize hoşgeldin.”

“Teşekkürler Çağla teyze.”

“Ne teyzesi ayol, eğer içinden gelirse ‘anne’ demen beni çok mutlu eder.”

“Size anne demek beni de mutlu eder.”

Gece sorunsuz (!) ve eğlenceli devam etmişti.

Ecrin misafirleri yolcu ederken “Yarın kahvaltıya gelsenize,” dedi hepsine.

Hemen hemen herkes “Olur,” demişti. Pars hariç.

“Ben yarın Duygu ile ev bakacağım. Biraz yoğun oluruz. Malum hafta içi çalışıyoruz.”

“Tamam, ama geri kalanınızı bekliyorum.”

“Tamam,” deyip, evden ayrıldılar.

Tamer oğlu ile Duygu’nun yüzüklerine bakıp bir şeyler fısıldadıklarını görünce gülümsedi. İyi ki hayatına bu kız girmişti, yoksa oğlu aşka hiç inanmayan o sıradan erkeklerden olup, yaşlanacaktı.

“Oğlum sen mi Duygu’yu bırakacaksın? İstersen biz bırakırız, yolumuzun üstü,” dedi Çağla ikilinin arasına girerek.

Peri olayı bildiğinden annesini çekiştirdi, “Anneciğim, bence onların konuşacak şeyleri vardır-” diyordu ki Pars gayet rahat bir şekilde, “Yok anne bana taşındı Duygu,” dedi.

“Ha?”

“Ne?”

Pars farklı nidalar çıkaran annesi ile babasına kaşlarını çattı, “Neye şaşırıldı bu kadar acaba? Haftaya evleniyoruz.” Duygu’yu arabaya yönlendirdi, “Hadi hayatım gidelim. Herkese iyi akşamlar.”

Arabaya binen Duygu sessizdi.

“Bir şey mi oldu?” diye sordu Pars yüzüğündeki kurdeleyi çıkarırken.

“Hayır.”

“Durgunlaştın.”

“Ev meselesini bana söylemedin. Nereden çıktı?”

Pars arabayı çalıştırıp, bahçeden çıkardı. “Söylememe gerek var mı? O evde oturmak istemeyeceğini düşündüm.”

“Neden?”

Pars derin nefes aldı, “Duygu nedenini biliyorsun. Sonuçta o ev... Yani benim bekar evimdi."

"Çok kız geldi diye mi?"

“O da var. Ama tek sebep o değil. Seninle özel ve temiz bir sayfa açıyorum. O yüzden her şey sana özel olsun istiyorum. Oldu mu? Bunda neden art niyet arıyorsun ki? Senin ve benim seçtiğimiz bir ev olsun istiyorum. Ayrıca bu ev küçük.”

“Çok acele ediyoruz ve bu beni korkutuyor.”

“Neden korkuyorsun Allah aşkına? Seni seviyorum. Neyden şüphen var hala? Benden mi kendinden mi?”

Duygu derin nefes aldı, “Şüphem olan duygularımız değil. Sadece korkuyorum işte.” Bebek olayını şimdi konuşmak istemedi. Bir bebeği olsun istiyordu Duygu. İkisine ait, minik bir bebek. Öyle yedi sekiz yıl sonra değil bir yıl belki bir kaç ay sonra. Ama bunu Pars’a söyleyemiyordu. Bu konu da ne kadar katı olacağını çözemiyordu çünkü.

“Korkma Duygu, lütfen korkma.”

Duygu gittikleri yönü fark edince adama çevirdi bakışlarını.

“Şey bu gece beni eve mi bıraksaydın acaba?” diye sorunca Pars bıkkın bir nefes bıraktı.

“Duygu Allah aşkına, konuştuk bu konuyu. O ev yok artık unut ya! Bir hafta sonra evleniyoruz.”

“Sadece bu gece yalnız kalmaya ihtiyacım var.”

“Ne olacak, evlenince de her yalnız kalmak istediğinde o evde mi kalacaksın? Üstelik de bu gece asıl bizim birbirimize ihtiyacımız var. Nişanımızı kutlayacağız,” dedi elini kızın bacaklarında gezdirirken. “Seninle harika bir hayatımız olacak Duygu. Lütfen korkma artık. Sadece sen ve ben...”

Duygu gülümseyemedi. Başını cama çevirdi ve gözlerini yumdu. Zaten korktuğu da buydu, sadece ikisinin olması.

 ***

Burak giyinme odasındaki aynanın karşısında tişörtünü düzeltirken onu izleyen Bade dudaklarını büzüştürdü. Adam onu görünce gülümseyerek çenesinden çekti ve kocaman öptü, “Neden büzüştü o dudaklar bakayım? Söyle aşkım, her bir şeyim!”

Bade adamın elindeki kotu alıp, yerine koydu ve ona eşofmanını uzattı “Ben eşofmanla gideceğim. Kotların içinde daralıyorum artık. Sende eşofman giy.”

“Peki bebeğim,” deyip, karısının uzattığı koyu gri eşofmanını tişörtün altına giyip, ceketini de omzunda bağladı. Saçlarını giyimine uyumlu olarak elleri ile dağıttı.

Bu adam her hali ile çok yakışıklıydı. Bade iç çekmişti resmen adamı izlerken.

Neyse ki yatağa uğramadan evden çıktıklarında, Bade planını devreye sokmak için sabırsızlanıyordu. Demek onu baştan çıkarıp bırakır ha, görürdü o.

Annesinin evine geldiklerinde hemen hemen herkes gelmişti.

“Hah, bizim evinde assolist damadı gelebildi,” diye homurdandı Cem.

“Ya dün ne güzel Pars’a sarmıştınız, yine mi bana döndü savaş silahlarınız?” sonra karısına baktı. “Ne derdi var benle ya?” diye fısıldadı. “Hazmedemiyor. Çok yakışıklıyım ya.”

“Ya, hey maşallah,” diye söylendi Bade.

“Geç kaldın geç! Açım ben!”

“Ee malum babacığım, karıcığım hamile, ‘İSTEKLERİ’ bitmiyor inanır mısın?”

İçeri girerken Cem adama gözlerini kısarak bakıyordu, “Ecrin! Bak önce o sataştı, bende sataşabilir miyim artık? Çünkü şuan sataşacak başka kimse yok!”

“Çınar nerede ya?” diye tısladı. “Hep gerekli zamanlarda olmaz.” Masaya oturduklarında Bade gülümsedi sadece.

Annesi isteyene çay, isteyene meyve sularını doldururken Beste “Hadi Ecrin otur, yabancı yok. Herkes servisini yapar,” deyince Ecrin de kocasının yanına oturdu.

Bade herkesi çaktırmadan süzdü, güzel... Yemekle ilgileniyorlardı. Elini yavaşça masanın altına daldırıp, Burak’ın bacağına koydu. Öncesinde sadece temas olan dokunuşlar, yavaşça yukarı çıkmaya başlayınca ve okşamalar sıklaşınca, Burak ağzındaki lokma ile boğulacaktı.

Öksürmeye başladığında Bade hemen elini çekip, su uzattı adama; “Ne oldu aşkım, bir şey mi takıldı?”

“Hıı...” diyebildi sadece. Bade’nin hınzır gülüşlerini bir o mu görüyordu Allah aşkına? Ya başında çıkan küçük kırmızı boynuzcukları?

“Ne oldu damat, hazmedemedin mi?”

“Aynen, inmesine izin vermiyor,” dedi karısına bakarak. “Boğazıma takıldı lokma yani, inmiyor bir türlü.”

Tekrar yemeğe başladıklarında kız tekrar elini aynı noktaya koyup, okşamaya başladı. Burak kızın teması ile gözlerini yumacaktı neredeyse. “Bade, yapma lütfen!” diye inledi.

“Sen dün acıdın mı bana?”

“Tamam, eve gidince bağlayıp, nutellaya bula. Ama burada yapma.”

“O sana ödül olur.”

“Rezil olacağız kadın.”

“Banane.”

“Öyle mi?”

“Öyle.”

O da elini daldırdı masanın altına ve kızın bacaklarını yavaşça okşayıp, üstlere çıktı. Bade derin derin nefesler alırken, adam elini eşofmanından içeri geçirince,

Bade hemen elini çekti ve adamın da elini ittirdi.

“Tamam yeter! Pes!”

“Bebeğim harika bir kahvaltıydı, valla çok doydum,” dedi Cem, Ecrin’e aşkla bakıp, dudağına ufak bir öpücük kondurdu.

“Doyduk mu boşaldık mı anlamadım!” diye sinirle homurdandı Burak alnını ovarak. Bade ona ters ters bakınca da omuz silkip, “Ne yalan mı?” dedi.

Ecrin ellerini çırptı, “Ee hadi kahveleri kış bahçesinde içelim. Bu sene Cem orayı harika yaptı.” Herkes ayaklanıp, Burak oturunca, Ecrin adama baktı, “Gelsene Burak.”

“Ben daha doymadım Ecrin anne. Siz geçin.” Bade ağzını silip kalkacağı an ise “Otur şuraya sen!” deyip, kızı geri yerine oturttu.

“Burak tamam ufak bir oyundu bitti, abartmasan mı? Yani kızarsan çok alınırım inan...”

Burak kadını dinlemiyordu bile arkasındaki gruba bakıyordu. Herkes gözden kaybolunca “Ne kızması Allah aşkına, gel benimle,” diyerek kızın elini tuttu ve banyoya doğru sürükledi.

“Ne yapıyorsun be adam?”

“Yarım bıraktığını tamamlayacaksın Bade hanım!” dedi ve kızı banyoya soktu. “Şimdi ağzını bağlayım mı, sessiz olur musun?”

“Burak delirme ya, biri görecek. Anlayacak, rezil olacağız. İçeridekilerin bu konudaki yüksek lisansını bilmiyor musun?”

Burak kapıyı kilitledi. “Şimdi kimse görmez. Ayrıca onlar mezun, şimdi sıra bizde, yüksek lisans yapacağız. Evet cevap ver Bade!”

“Ya Burak Allah aşkına-“ bir anda Burak onun eşofmanını indirdi ve tezgaha oturttu. Bade eli ile ağzını kapattı.

Burak da kendi eşofmanını indirip, kızı kendine çekti. “Keşke masadaki nutellayı alsaydık!” dedi gülerek.

“Tam anlasınlar!” kızın cümlesi bittiği an Burak kadına “Ağzını kapa Bade Şimşek!” diye emir verip, ona sahip oldu.

Sadece on dakika süren sevişmenin ardından, Burak alnını kızın omzuna yasladı.

“Her halde bugüne kadar ki en hızlısıydı,” deyip, kıkırdadı.

O sırada kapı tıklatıldı, “Bade, orda mısın kızım? Burak nerede?”

Ecrin’in sesini duyan Burak “Has siktir!” diyerek, kızın alt tarafına baktı, “Kızım senin bir yerlerinde sensor mü var?”

“Terbiyesiz. Çekil ya!” dedi ama sesi ağlamaklı çıkıyordu. Bir yandan üstünü giyinirken bir yandan da “Efendim anne?” diyerek annesine sesleniyordu.

“Kızım iyi misin?”

Burak saçını ve üstünü düzeltip, kapıyı açtı, “Şey, Bade biraz kötü oldu da-“

“Kustu mu?” dedi şaşkın şaşkın.

“Evet. Aynen, kustu.”

“Hi, doktora alsak mı?”

Cem hemen masaya bakıp, elini kalbine koydu ve rahat bir nefes verdi, “Oh nutella masadaymış.”

Burak adama göz kırparak gülümsediğini gören Rüzgar araya girdi, “Yok Ecrincim, telaşlanma. Sen de birkaç kere kusmuştun bizde, Ateşlerde. Ondan o ondan.”

Bade öksürmeye başlayınca, Burak alttan sırıtıyor Cem ise sinirden köpürüyordu.

“Edepsiz adam! Parmağına sürmüştür bu nutellayı Ecrin, göz kırptı bana, görmediniz!”

“Aaa valla günahımı alıyorsun babacığım. Kızın şey edince, ben yardım ettim sadece. Ayrıca nutella benim işim değil-” Bade’den dirseği yiyince sustu.

Ecrin ise kocasına ayıplar gibi baktı “Cem, sana inanamıyorum, çok ayıp.”

“Hayda, lan haltı yiyen ha bu damat. Tasası yine bana kaldı arkadaş!” diye homurdandı sinirle koridordan uzaklaşırken.

 *

Eve dönüş yolunda Burak Bade’yi bir türlü susturamamıştı.

“Sana inanamıyorum. Annemle babamın banyosunda seviştik, bir de yakalandık.”

“Babanda yapmış. Etme bulma dünyası işte!” dedi umursamaz bir tavırla.

“Öyle mi? İlerde kızımız olursa bizim banyoda kocası ile sevişmesinde bir mahsur yok yani. Ettiğini bulmuş olacaksın yani.”

“Bende olmaz öyle bir şey.”

“Nedenmiş?”

Arabayı yavaşlattı ve evin bahçesine park ettikten sonra kıza döndü, “Baban beni neden sevmiyor, düşündün mü hiç?”

“Ne bileyim? Öküzsün diye! Bir de sapık!”

“Hayır, öküzseverim benim, aynı onun gibiyim diye. Aynı onun annenle yaşadığı tutkuyu seninle yaşadığımı bildiği için. Ben damadımı benim gibi olmayanından seçeceğim.”

“Şuan seninle annemle babamın yatak odasını konuştuğuma inanamıyorum.”

“Haklısın, kendi yatak odamıza geçelim. Hadi! Deminki çok hızlıydı, beğenmedim,” deyip, arabadan indi.

Bade adama bakarken inanamıyordu şuan, “Gerçekten mi ya?” diye bağırdı.

“Evet, gel sana ne kadar gerçek olduğunu göstereyim.”

 

Bölüm : 23.11.2024 21:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...