28. Bölüm

27.BÖLÜM – DUYGU YÜKLÜYÜM

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

“Bu siktiğimin gelinliklerin kapalı versiyonu yok mu arkadaş? Neden hep bir yerlerini göstermek zorundalar?” elindeki içkiyi bi dikişte midesine gönderdi.

Burak yüreği yanmış gibi iç çekti, “Ah ah bir de bunun provası var, hele de o provadaki kişi hemcinsin olunca sen o zaman gör asıl gelinliği. Adam orasını burasını elleyince-”

“Höst höst elleyemez lan kimse benim kızımın orasını burasını! Öldürürüm adamı!”

“He öldürürsün. Anca laf,” dedi Karahan iki adama bakarak. “Neyseki ben zeki adamım da, o zekamı kullanıp, kapalı bir gelinlik giydirmiştim.”

Pars adama ilah gibi baktı, “Neymiş o? Bana da anlat!”

“Bir model gösterdi bana, siktiğimin gelinliğin kapalı yeri yok. Bacaklar bile ortada. Kadınların en hassas noktasından, tam on ikiden vuracaksın!”

“Neymiş o hassas şey? Yani başka yerlerde biliyorum da, bu yönde pek becerikli değilim.”

“Yakışmadı, sanki kilonu olduğundan çok gösterdi, boyun kısa gibi durdu... zırvalıkları. Hiçbir kadın bu sözlerden sonra o şeyi giymez.”

Pars’ın gözleri parladı, “Yemin ediyorum adamsın. Adamımsın. Tuttum ben bunu!”

 ***

“Bebeğim bu gelinlik mankende güzel durdu da, sanki seni kilolu mu gösterdi?”

Duygu dehşetle arkasını döndü, “Ne yani, manken gibi değil miyim ben? Bunu mu demek istiyorsun? Şişko muyum?” diye cırladı.

“Yok bebeğim yani-“

“Yok bebeğim ne? Ne Pars? Ne demek mankende güzeldi sende güzel durmadı?” diye bağırdı bu sefer.

“Canım o cansız manken sonuçta, şimdi konumuz da o değil ayrıca-“

“Kes Pars, tamam anladım ben!” deyip, kabine girince Pars dışarıda şaşkınlıkla kala kaldı ve oradaki görevli kıza bakıp, “Ne dedim şimdi ben ya?” diye sordu.

Kız onu onaylamaz şekilde başını salladı, “Bir kadına söylenmeyecek üç şey kuralını ihlal ettiniz.”

“Neymiş o üç şey?”

“’Bu seni şişman gösterdi’, ‘bu seni kısa gösterdi’ ve ‘Yakışmadı’”

“İyi de o öyle demiş, kız tav olmuş.”

“Kim?”

“Yok bir şey!” diyerek kızın kabinine girdi, “Duygu, bebeğim.”

“Çık Pars.”

“Bebeğim, özür dilerim ben öyle demek istemedim. Gel ben sana ellerimle seçeceğim. En güzel gelinliği.”

Kız omuz silkti, “İstemiyorum. Yakışmadı işte bana.”

“İstiyorsun ve saçmalama bebeğim, hayatımda gördüğüm en güzel gelin olduğundan kıskandım galiba ben biraz. Hadi gel.” Elini uzattı, Duygu onun sözlerinden sonra gülümseyerek elini tuttu ve ayağa kalktı. Pars onu kendine çekip öpmeye başladı. “Ne giyersen giy, nasıl olursan ol, o gece benim soyadımla dünyanın en mükemmel kadını olacaksın benim gözümde.”

Kızın gözünden kalpçikler çıkarken, adam çoktan dudaklarını yeniden ele geçirmişti.

 ***

“Ya ne zaman hazır olur bu gelin arkadaş?”

Arda adama bir kadeh uzattı, “Sakin ol. Bu gecenin sonunda başı bağlı, mutlu bir adam olacaksın,” dedi alayla.

Pars sırıttı, “Birgün başım bağlanacak diye mutlu olacağımı söyleselerdi hayatta inanmazdım.”

Çınar pencere kenarına yaslanmış adama bakıyordu, “Valla ben hala inanamıyorum ve o kıza çok acıyorum şuan, hadi hayırlısı.”

Pars adama yüzünü buruşturarak baktı, “Laf! O da benimle çok mutlu ayrıca,” diye söylendi sonra yeniden saatine baktı. “Saat kaç oldu, valla ben gidiyorum!” Ceketini üzerine giydi ve kapıya doğru yürüdü. Gelin kapısına hızla yürüyen adamlar, kapının önünde gördükleri ile bir anda durdular.

“Siktir!” diye mırıldandı Pars.

Çınar adamın yanına eğildi, “Çok affedersin ama sen bok alırsın o kızı o odadan.”

“Alırım da nikahı basarım da...” dedi ve kapıya kadar durmadan yürüdü.

“Merhaba Cem abi, hayırdır? Gelin pususuna mı yattın?”

“Yok damat avına çıktım Pars! Burada da bayağı varmış,” dedi kendi damatlarına da gözlerini kısıp bakarak.

“Oldu o zaman, al sana; iki damadına karşılık, gelinimi istiyorum.”

Burak adamın arkadan beline vurdu, “Ne satıyorsun lan iki dakika?”

Pars oralı olmadı.

“Harbi iyi satış yalnız!” diye mırıldandı Çınar. “Hayır ikimiz bir gelin ediyoruz ona mı yanayım, babacığımın önüne atıldığımıza mı yanayım, bilemedim!”

Pars ise adama sırıtıyordu.

Cem ceketinin önünü ilikledi, “Birincisi Burak’ın modası geçti, hem onda atı alan Üsküdar’ı geçmişti, ikincisi bu Çınar dalı benim henüz damadım değil, olmasını da hiç ama hiç istemiyorum; üçüncüsü bu gece her şeyimle seninim. Sonuçta kız benim.”

Pars da düğmelerini ilikledi ve adama bir adım yaklaştı, “Birincisi hiç tipim değilsin Cem abi -Özellikle bu gece! İkincisi o kız benim ve üçüncüsü bizim atımızın nereleri geçtiğini bilemezsin!” deyip, göz kırptı.

Cem adama kaşlarını çattı, Pars o şaşkınlıktan yararlanıp, odaya geçtiğinde Burak eğlenerek kayınbabasına baktı.

“Of ya bir gol daha, takımını iyi kuramıyorsun Cem Ernez. Bu kızlarla maç olmaz.”

“Kes sesini. Hıncımı senden çıkarmayım!”

“Benim modam geçti. İkinci çocuğa inşallah artık.”

 

Pars girdiği odanın kapısında donup kalmıştı. Elindeki çiçeği kıza uzatamıyordu bile. Duygu gülümsedi ve adama yaklaşarak elinden çiçeğini aldı.

“Bir şey demeyecek misin?”

“Demeliyim, ama diyemiyorum.”

“Neden?” diye sordu cilveli bir eda ile.

“Çünkü güzelliğini hangi kelime ile anlatabilirim bilmiyorum. Bildiğim tek şey şuan yandığım ve aşırı duygu yüklüyüm.”

Duygu kahkaha atarken, adam ondan gözünü alamıyordu.

“Yapma şunu kadın, mahvoluyorum.”

Kolunu uzattı ve Duygu’nun koluna girmesi ile, dışarı çıktılar.

Kapının önündeki arkadaşlarına, ailesine bakıp, gülümsedi. Herkes alkışlayıp, ıslık çalıyordu. Cem hariç...

Nikahları kıyılırken de, ilk danslarını ederken de dünyadan kopmuşlardı. Düğünün ortalarında sadece erkeklerin çıkıp, harman dalı oynamalarını herkes beğeni ile izlemişti. Çınar, Pars, Burak, Karahan, Arda, Behram, Mert Ali ve diğerleri hep bir ağızdan her kalkışta bağırıyor, aynı anda çöküyordu.

Bir ara Pars eline mikrofonu almıştı, herkes onu alkışlayınca ukala bir şekilde elini kaldırıp, teşekkür etti.

“Çok teşekkürler ama hayır şarkı söylemeyeceğim,” deyip, Duygu’ya çevirdi bakışlarını, ikisinin de her bakışı alev gibiydi. Ona elini kıza uzatınca, Duygu eli ile ağzını kapatıp, ayağa kalktı ve adamın yanına gitti. Pars tek eli ile onun elini diğer eli ile mikrofonu tutmuştu. “Sadece hayatıma aniden giren bu muhteşem kadına teşekkür etmek istedim. Her ne kadar beni peşinden koşturup, balkonlardan üzerime kova ile su döküp hatta ve hatta o güzelim kalçalarıma iğneyi soktuysa da-“ kahkaha sesleri Pars’ı da güldürmüştü “O hayatımda tanıdığım en mükemmel kadınlardan biri. Kiminiz özellikle de ablam-“ deyip, ablasına bakıp, göz kırptı. “Evlendiğime inanamıyor. Açıkçası bende inanamıyorum. Ama babamın sözünü dinledim. Onu bulduğum an inkar etmedim-“ Burak öksürünce “Tamam belki biraz inkar etmiş olabilirim,” sözü ile herkes yeniden güldü “Ama fazla sürmedi. Kısaca,” kıza döndü. “Duygu Enver hayatımıza hoş geldin ve hayatımı anlamlandırdığın her gün, her an için teşekkür ederim,” dediği an mikrofonu bıraktı ve kızın dudaklarını öpmeye başladı. Herkes ıslık çalarken, kızlarda alkışlamaya başlamıştı.

Duygu yeni ailesini sevgiyle izliyordu. Çağla kızın yanına gelip, gülümseyerek elini tuttu, “Yoruldun mu benim güzel gelinim?”

Kız da ona aynı sıcaklıkta gülümsedi, “Doğruyu söylemek gerekirse biraz. Ama mutluluğum o yorgunluğu örtüyor.”

“Ah eminim öyledir. Çünkü bende öyleydim.”

O sırada Pars da yanlarına geldi, “O gelin-kaynana dedikodu mu yapıyorsunuz?”

“Kaynana diye sana derler! Kaynana gibi mi duruyorum oğlum ben?” diye çıkıştı Çağla.

“Yok maşallah Çağla hanım, kankisi gibi duruyorsun karımın.”

“Hadi oradan, zevzek.”

Pars sırıtarak başını salladı, sonra da kızın kulağına eğilip, “Odaya çıkıp hazırlanalım mı?” diye sordu.

“Erken değil mi?”

“Belki de biraz özlemişimdir, canım yaramazlık yapmak istiyor ve bu gelinliği üzerinden çıkardığım an sevişmek istiyorum,” diye mırıldandı ve kızın elinden tutup, kaldırdı. Duygu’nun hiç itiraz edecek hali kalmamıştı. O ses tonu öyle bir sarmıştı ki onu, o da özlediğini hissetmişti.

“Bade, hadi bizde gidelim. Fazla ayakta kaldın.”

“Tamam aşkım,” dedi adamın yanağından uzun uzun öperken.

Adam gülümseyerek onu kendine çekti ve sarıldı, “Seni çok seviyorum kadın.”

“Bende seni seviyorum adam.”

Uzaktan kimsenin bilmediği ise, bu sevgi dolu sarılışı gülümseyerek izleyen bir babanın var olduğuydu. Her ne kadar didişse de, kızlarını kıskansa da; kocası tarafından çok sevildiğini bilmesi içini rahatlatıyordu Cem’in. Çınar’dan da kendi çocuğu kadar emindi. Yok kendi çocuğu hoş bir örnek olmadı. Can tam bir ergendi çünkü ve tek bildiği kızları yatağa atmaktı. Kime çekti, diyecek yüzü de yoktu yani, çünkü aynı kendi gençliğiydi bu çocuk aynı.

 ***

Çok yorgun olan Bade’nin, onu bekleyen sürprizden haberi yoktu. Odasına çıkmadan Burak onun elinden tuttu, “Gel benimle,” Dedi ve onu çatı katına çıkardı.

“Nereye?”

“Şişş...”

Kapıyı açtığında önce kızın içeri girmesini bekledi. Etrafı sadece şöminedeki ateş aydınlatıyordu, ama onda da pek bir şey belli değildi. Bir Burak’a bir etrafa baktıktan sonra Burak yandan düğmeye basıp, loş bir ortam yarattı.

Yanan şöminenin önünde iki minder, meyve tabağı, gitar ve kocaman çikolatalı bir pasta vardı.

Adam arkadan sarılarak kızın boynuna bir kolye taktı.

“Bu kolyenin aynısını kız kardeşime de takmıştım,” dedi ve kızın kolyeye bakışını izledi.

En içteki halkada Burak Bade yazıyordu. Diğer halkada da diğerleri. Eva ve Çınar’ı da unutmamıştı hatta Cem ve Ecrin’i de.

“Doğum günün kutlu olsun Efsane aşkın çiçeği. Bu kolyedeki gibi tüm sevdiklerin hep etrafında olsun.”

Bade adamın boynuna sarıldı, “İyi ki seni tanıdım Burak.”

“Tam tanımak denmez de iyi ki o gece benimle yat-“

“Burak tamam sus.”

“O zaman iyi ki seni hamile bıraktım da bir ömür kendime bağladım,” dedi ve kızın dudaklarında kendini kaybetti.

Ayrılabildiğinde, elinden tuttu ve karısını mindere oturtarak gitarını eline aldı.

“Sen gitar mı çalıyorsun?” diye sordu hayretle.

Burak göz kırptı. “Tam değil,” dedi ve şarkıya giriş yaptı.

 

“Bakma öyle kırgın kırgın

Yüreğim zaten perperişan

Durma öyle yorgun yorgun

Gücüm tükenmek sınırında

 

Yüreğinin sesine

Kulak verirsen eğer

Anılar beni doğrular

Her anının hatrına

Aşkı da kat yanına

Beni götür uzaklara

 

Sen benim en kıymetlimsin

En güzel vazgeçilmezimsin

Sen benim en kıymetlimsin

Sevmekle bitmeyenimsin

Sen benim hakikatlimsin

En derin en içimdesin

Sen benim en güzel derdimsin”

(KENAN DOĞULU-EN KIYMETLİM)

 

Şarkı bittiğinde kızın gözlerinin içine baktı, “Bu konuda seninle ilk kez konuşuyorum Bade, ama seni ilk gördüğüm an sana aşık oldum. O barda otururken o gece bir çok kadınla göz göze geldim, ama sanki hepsinde beni iten bir şey vardı. Sonra senin sesini duydum...” iç çekti “Ve dönüp baktığım an büyülendim. İşte bu gece istediğim tam da bu dedim. Çünkü ben o gece bedenimi rahatlatacak bir kadın değil, yüreğimi varlığı ile zirveye uçuracak bir kadın arıyordum ve o senden başkası değildi. Senin için şimdi ve yıllar sonra, nasıl tanışmış olursak olalım, diyeceğim tek şey ‘İYİ Kİ HAYATIMDASIN BADEM ŞEKERİM! Olacak. Seni çok seviyorum.”

 ***

“Ya Pars eminim kimse benim minicik memelerimle ilgilenmeyecektir. Ne var yani üstsüz güneşlensem? Herkes öyle güneş-“

“Onların midesinden yok bende. Karımın özel hiçbir yerini paylaşamam Duygu lütfen uzatmaz mısın? Tartıştığımız konuya bak lan!"

"Of Pars, ama herkes öyle."

“Lan kış tatili seçmeyen aklıma tüküreyim. Git karda kayak yap, ne işin var burada?” kıza baktı ve tehditkar bir sesle “Hayır Duygu,” diye tısladı. “Son sözüm ve tek bir kelime daha söylersen, o üstünü çıkaracağım ve dudaklarımla örteceğim!”

“Terbiyesiz. Ben odaya gidiyorum.”

Pars kaşlarını kaldırıp indirdi, “Harika bir fikir, bana böyle şeylerle gel,” dedi.

Ama ayağa kalktığı an Duygu gürledi, “Sen değil bay Enver, ben gidiyorum.”

Pars çapkınca gülümsedi. “Acaba beni nasıl durduracaksın?”

“Tabi ki bununla!” deyip adamın kasıklarına tekme attı ve hızla odaya gitmeye başladı.

“Sen görürsün, kocaya el kalkmaz!” deyip, kızın peşinden koşmaya başladı. “Hele ayak hiç kalkmaz. Edep kalmamış! Hem orası senin senin! İnsan bindiği dalı kırar mı?”

“Pars o bindiğim dalı kırıp ateşe odun niyetine atıp ısınmamı istemiyorsan peşimden gelme!”

“O seni ısıtacak merak etme! Ama başka yöntemlerle yakacak o odun ateşini!”

 

Bölüm : 23.11.2024 21:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...