
29.BÖLÜM – BADE’M BÜYÜK FİNAL -TUTKUNUN SON DANSI
Yıllar...
Belki de ‘Uzun’ dediğimiz bir kavramdı, ama onlar için yıllar su gibi akıp geçmişti.
Kırılmışlardı...
Üzülmüşlerdi...
Ama mutlulukları ve aşkları her şeyin üstesinden gelmişti...
Bir yolculuk, bir mola, bir aşk...
Belki de heyecanın hiç bitmemesi, belki de yeni yeni heyecanların bu yolculuğa ortak olmasıydı...
Yeni başlangıçlar...
Sonunun geldiğini düşündüğünüz, ama aslında yeni başlayan hayatlar...
Kabus diye düşündüğünüz o anın bir masala dönüşmesi...
İmkansız değildir;
Yeterki büyük bir aşkla bağlanın, tutkunuz hiç bitmesin ve her gün yeniden ve yeniden sevin...
BADE’M’den herkese elveda...
***
“Pars!” diye sinirle mutfağa girdi Duygu.
“Efendim hayatım,” dedi telaşla oğluna verdiği motor anahtarıyla onu basan karısına.
Elindeki elbiseyi adamın gözüne sokar gibi sallıyordu, “Bu ne?”
“Gözüme sokmasana,” diye homurdanıp, elbiseye baktı. “Aa ne olmuş buna?” dedi Pars yalan olduğu belli olan bir üzülmeyle.
Karısı “Ne mi olmuş?” diye gürleyince, Pars ve Sarp aynı anda kulaklarını kapattı. Onun gürültüsünün üstüne, iki kız kardeş de bağırarak merdivenlerden iniyordu.
“Anneeee!”
“Anneeee!”
Duygu iki genç kız olmuş prenseslerine bakmaya korkuyordu, bu sebeple gözlerini yumdu, “Ne olur onların dolaplarına dokunmadığınızı söyleyin!”
“Ben şey etmedim.”
“Bende çok şey hatırlamıyorum,” diye iki adam sessiz bir şekilde lafları gevelediler.
İki kız öfkeyle bir babalarına bir de evin en küçük çıban başının elemanı olan erkek kardeşlerine baktılar.
“Sizlere ne oldu benim güzel olmaları için elbise giymeye ihtiyaçları olmayan sevimli kızlarım?”
“Hiç lafı uzatıp, kendini kurtarmaya çalışma baba. Bu elbiselerimizin hali ne?”
Pars kafasını kaşıyıp oğluna baktı, “Üçünden kurtulmamız imkansız.”
“Bencede. Sana yine koltuk göründü babacığım,” dedi oğlu elini babasının omzuna yaslarken. Bunu pek de umursuyor gibi görünmüyordu.
Ama hayatlarındaki en önemli üç varlık, az sonra onlara saldıracakmış gibi bakınca da yutkunmaktan kendilerini alamadılar.
“Siz iki elbise faresi, bunu açıklayın çabuk! Birazdan düğüne gideceğiz, size inanamıyorum ya, şunlara bakın.”
“Bir ara moda yırtık değil miydi? Ben anlamıyorum. O yırtık bluzları, kotları giyinirken, moda diye geziniyordunuz kızlar,” dedi Pars, ciddi bir sesle.
Kızlar neredeyse ağlayacaklardı. “Anne! Ne yapacağız ya?” diye inlediler.
Duygu biri yirmi diğeri yirmi üç yaşında olan kızları Çağla ile Damla’ya “Tamam kızlar,” dedi ve sonra kocası ile oğluna ters ters baktı. “Ben halledeceğim, merak etmeyin” deyip, eline telefonu aldı. Sonra numarayı çevirmeden tekrar kocasına bakıp işaret parmağını salladı, “Bu kıyafetleri yırttığınıza sizi pişman edeceğim beyler!” deyip, odadan hışımla çıkmıştı.
Kızlar da saçlarını savurarak çıkınca Pars arkalarından “Babaya saç savurulmaz. Ayıp bir kere!” diye çıkıştı.
Sarp acıyan bakışlarını babasına çevirdi, “Şuan seni pek de taktıkları söylenemez baba. Neyse ben alayım şu anahtar-“ demesine kalmadan Pars çekti anahtarları.
“Bok veririm.”
“O ne demek ya? Ben dediğini yaptım. Elbiseleri giyilmeyecek hale getirdim.”
“Sonuç? Sonucu söyle?”
“Banane canım girişinden gelişmesinden sonucundan. Görevi yaptım mı yaptım. Ben ona bakarım. Kız bekliyor hadi baba ya.”
“Akşam düğüne gecikme.”
“Yok, işim iki saat zaten,” deyip, göz kırpıp evden çıktı.
***
Bade son kalan eksikler için çarşıya gitmiş ve kuaför için sadece iki saati kalmıştı. Hemen duş alıp, çıkmalıydı. Ne de olsa bugün biricik yeğeni Cem’in düğünü vardı. Babası aklına gelince gülümsedi. Ne huysuz bir ihtiyar olmuştu. Anahtarla kapıyı açtı ve girdiği an, “Karahan!” diye cıyaklayıp, elindeki poşetleri yere atarak gözlerini kapattı.
Karahan hızla kalkmıştı kızın üstünden. Pantolonunu çekerken homurdanıyordu aynı zamanda, “Çok zamansızsın Bade Şimşek, çok!”
“Sana inanmıyorum.” Gözleri hala kapalıydı.
“Senin ne işin var evde, kuaföre gidecektin güya?”
“Evime gelmek için senden izin mi alacağım paşam?”
Kız da hemen üstünü giyip, evden çıkmak için çantasını almıştı, “Görüşürüz Karahan.” adamın yanağından öptü.
“Tamam, hadi canım hadi,” dedi Karahan rahatlayamamanın verdiği öfkeyle. Hala gözü annesindeydi.
Kız çıktıktan sonra Bade oğluna öfkeyle baktı. Oğlu pantolonunun düğmesini iliklerken küfrediyordu şansına.
O sırada arabayı park eden Burak da içeri girmiş, “Neler oluyor burada? O kız kimdi?” diye sormuştu ikiliye.
“Ne olacak? Oğlun odalara sığamıyor, salon fantezisi yapıyordu.”
Burak gülümsemesini saklarken “Kime çekti acaba?” diye fısıldadı.
Bade kocasına ters ters baktı, “Karahan’ın adını koyduğum güne tüküreyim. Ya sen adamın geçmişini bilmiyor musun? Ne diye kalkıp, kocanın kardeşinin kocasının adını koyarsın? Akıl yok bende akıl.”
“Ebem olduğu için olabilir mi anneciğim?” dedi Karahan sırıtarak.
Burak sesli bir şekilde kahkaha atınca, Bade ona ters ters baktı, “Çok mu komik Burak bey? Çok mu gülücünüze gitti oğlunuzun annesi ile dalga geçmesi? Bu mu yani? Bunun gecesi de var unutmayın.”
Karahan yüzünü ekşitti, “Bir de Karahan amcamı suçluyorsun. Bi kendine bak kendine. Adama verdiğin tehdit bile seks içerikli.”
Bade neredeyse ağlayacaktı sinirinden. Ama Karahan’ın pek de umurunda değildi.
“Görüyor musun oğlunu Burak? Bak neler diyor?”
“Ya bebeğim neden başarılarında senin oğlun, edepsizliğinde benim oğlum oluyor anlamadım.”
Karahan yerden tişörtünü alıp, yukarı çıkmadan annesi ile babasına baktı, “Valla ‘evlenmem’ derken çok haklıyım. Bu kadınlar kırk beşinden sonra çekilmiyor.”
“Kırk üçüm ben, kırk üç! Edepsize bak! Gel buraya kaçma! Küçük Karahan sana sesleniyorum!” diye bağırdı arkasından işaret parmağını sallarken.
“Öyle deme ama başka yerler üstüne alınıyor,” derken kıs kıs gülüyordu. “Ben duşumu alayım ve bir kuzenimin daha cenazesine özenle hazırlanayım.”
“Edep yoksunu! Allah korusun. Tabi o size çekmedi, edepli bir çocuk diye çekemiyorsunuz Cem’i.”
Karahan ilk basamakta durup şaşkınlıkla annesine baktı, “He edepli, üniversitede çamlıkta yakalanıp, disiplin cezası yiyen bendim değil mi?”
“Arı sokmuş çocuğu, o yüzden çıplakmış; iftira atmayın çocuğa!”
“Acaba neden o minik pipisini sokmuş arı?” deyip, yukarı çıktı.
Burak’a döndüğü an, “Ben de duş alacağım karıcığım, bay!” diyerek kaçtı karısından.
“Biriniz de beni dinleyin ya!” diye bağırıyordu ki kapıdan diğer oğlu girdi. “Hah benim aklı başında oğlum geldi.”
“Ya anne git ya, bugün fizikçinin dersinde yanlışlıkla kızın birinin bacaklarına dokundum. Kız da çığlık atmasın mı? Yok sadece dokundum neyine bu kadar zevk aldın da bağırdın, anlamadım? Dersten de kovuldum. Pazartesi hoca senle babamı çağırıyor.”
Çantasını köşeye attı ve sinirle o da yukarı çıktı.
“Ya siz hepten azıttınız mı?” diye bu sefer gürledi, “Ah baba ah!”
***
Düğün başlamadan herkes oradaydı. Karahan damadın odasında ona sırıtarak bakıyordu. “Lan bir sürü meyve varken, tek çeşit ne lan? Manyak mısın sen? Hem de bu yaşta.”
“Sanane oğlum, ben aşığım, seviyorum.”
“He aşıksın, he seviyorsun. Lan o kadının kızı alınır mı lan? Hiç mi ders almadın Kerem amcadan, Boran abiden? Adamlarda tek siyah saç yok. Kadınlara bak hala taş. Neden?”
“Neden?” dedi Cem, cevabı çok da önemsemiyordu. Kendi dört ay önce Mert Ali abisinin Karadeniz davetinde en son çok küçükken gördüğü Yaz teyzesinin kızı Buse’ye aşık olmuştu ve dedesinin hastalığını öğrendiği anda da kıza evlenme teklif etmişti.
“Çünkü kadınlar çene egzersizi ile dinç kalırken, adamlar o çene ile çürüyor. Buse’nin de pek bir farkı yok. Lan kız bir yaşında konuşmaya başlamış. Çenede üst lisansı geçip, mastır yapmış kız. Hatta doçentliğe kadar yolu var.”
“Sanane oğlum ya, seviyorum ben.”
“Siktir git, seviyormuş.” Sıkıntı ile etrafına baktı. “Cücük Sarp ile daha kızın bacağını ellediği an boşalan gerizekalı erkek kardeşimle mi çıkacağım ben hovardalığa? Gelmiş yirmi iki yaşına hala bir kıza eli değdiğinde iptal çocuk!”
“Kimle çıkarsan çık. Ya da şöyle yapalım, sende evlen dörtlü gezelim,” deyip göz kırptı. “Bence harika bir fikir.”
Karahan yüzünü ekşitti, “Küfretmesene lan. Hele beddua hiç etme,” diye çemkirdi.
Cem ceketini giyerken gülümsemişti kuzenine, “Hadi işine Karahan! Ben halimden memnunum.” Kapıdan çıktığı an Boran babası ile karşılaşınca yutkundu.
Adam kısılmış gözlerle Cem’e bakıyordu, “Dedeni de sevmezdim hergele. Seni de sevmiyorum. Deden zamanında hepimize kök söktürdü. Sıra sende. Atalarının cezasını çekeceksin. Kızımın gözünden yaş akmayacak, anladın mı beni?”
“Ama Boran babacım, hergele falan ayıp olmuyor mu? Bugüne bugün damadınızım sizin.”
“Evet, belki. Ama hala seni sevmiyorum.”
Burak Mert Ali’ye baktı, “Kimi örnek aldı lan bu adam?” dedi ve Boran’ı Cem’den uzaklaştırdı. Yaz ise kıkırdıyordu.
“Sen de gülme hatun.”
“Tamam sustum.”
***
Düğün başlamış, herkes eğlencenin zirvesindeydi. Sahnede Sertaç’ın kızları Gül ve Kuzey ile İnci’nin oğulları ile gelinleri Kaan ile Ezman vardı. Şarkılarıyla herkesi coşturmuşlardı.
Eva ile Çınar oğullarına gururla bakarken, Yaz kızına gözü yaşlı bakıyordu. Ne de güzel bir genç kız olmuştu aynı kendi gibi.
Cem ise hala homurdanıyordu, “Şunlara bak, sanki kurt var bi yerlerinde.”
Ecrin adamın buruşmuş ellerine elini koydu, “Bizim düğünde de kimse oturmamıştı Cem, sen bile,” dedi, beyaz saçlı başını adamın omzuna koyarken.
“Hayır hani mutlu son Ecrin? Ne biçim mutlu son bu? Ben hiç ama hiç mutlu değilim. Bir de ‘Mutlu sonların yazarıymış’ peh!”
Ecrin kahkaha attı, “Sen benim en mutlu sonumsun ve kabul et Ernez benimleyken mutsuz olman imkansız!”
Gecenin sonunda herkes dansa kalkmıştı. Eşlerine aşkla bakan adamlar, bugünlere gelmenin verdiği mutluluğa dua ediyorlardı.
Kimisinin ilk adımı tutkuydu...
Kimisinin ki ilk aşktı...
Kimisinin ufacık bir hata
Ya da kaçamaktı...
Ama hepsinin sonu mutluluktu...
Burak bir köşede duran karısına yaklaştı ve elindeki kadehi ona uzattı.
"Karıcığım, dark rom alır mısın?" dedi çapkın bir sırıtmayla.
"Ah, bu gece mi?"
Burak karısının boynuna yakıcı bir öpücük bıraktı, "Bu gece ve her gece, seninle ilk seviştiğimiz gibi...”
Karahan elindeki şampanyayı sallarken, karşısında Cem de diğerini sallıyordu.
“3... 2... 1...” dedi ve ikisi aynı anda patlattılar şampanyaları.
Kadehlere doldurduklarında hepsi bir bir kadehlerini kaldırdılar.
“BÜYÜK AŞKLARA...”
“BİTMEYEN TUTKULARA...”
“YENİDEN YAŞANILAN SEVGİLERE...”
“VE EFSANE AŞKLARA...”
SON SAHNE – SENELER ÖNCE
"Çok kısa giymişsin Ecrin! kızlarımız üşürse ne olacak?"
"İyice saçmaladın ama Cem! Neden üşüsünler canım, aaa!"
Cem başını eğdi, "Alttan alttan soğuk hava girerse, üşür yavrucaklar."
"Merak etme bir şey olmaz, şu masaya oturalım hadi," dedi ilerideki cam kenarını göstererek.
"Bari gözlerden ırak olsaydık," küçük çocuk gibi somurtup, etrafa bakınırken karşıdan bir çocuğun ona sırıtarak baktığını gördü. Kaşlarını çattı. Çocuk da kaşlarını çattı. Cem başını sağa sola sallayıp, önüne döndü.
Ecrin kocasına baktı, "Ne oldu tatlım?" diye sordu.
"Şuradaki çocuk asabımı bozdu, sanki sana bakıyor."
Ecrin o tarafa bakınca güldü. "Ay Cem sana inanamıyorum, daha on yaşında bile değildir o çocuk."
"Bakıyor ama. Üstelik çok yakışıklı hergele. Kızlarımı sakla. Görmesin."
Ecrin bu sefer kahkaha attı, "Cem kızların karnımda, kimse görmez, üşümezler, terlemezler merak etme."
"Dün gece terlemişlerdi ama."
Ecrin sırıttı, "İşine geldiği gibi değil mi Cem Ernez."
Adam kıza eğildi, "Aynen Ecrin Ernez. Bu soyismi sana çok yakıştı ama."
O sırada karşı masadaki küçük kız geldi Ecrin'in yanına. Ecrin kıza baktı, "Allah'ım sen ne tatlısın böyle," kocasına çevirdi yüzünü "Cem, şunun tatlılığına bakar mısın? Masmavi gözler."
Cem kaşlarını yeniden çattı, "Abin mi gönderdi seni?" diye tısladı.
"Ayır. Buyada bebek vaymış. Ona bakmaya deldim."
O sırada abisi de geldi. "Bebek mi ver karnınızda?"
Ecrin başını aşağı yukarı salladı. "Evet, hemde iki tane kız." Çocuk sırıttı. Ecrin ikisinin de elini alıp, karnına koydu, "Bakın tekme atıyorlar. Galiba sizi hissettiler."
"Aaa, evet!" dedi çocuk heyecanla.
Cem ise tümden gerilmişti. "Hey sen! Potansiyel damat adayı, kızlarımdan uzak dur! Şuan amaç kızlarıma dokunmak ve bu beni sinirlendiriyor. Teknik olarak da karıma dokunuyorsun ve bu beni daha da sinirlendiriyor."
Çocuk üzülerek elini çekti. "Sadece merak etmiştim." Küçük kızda elini çekti. Ecrin ise sinirle adama baktı, "Sen koltuğu mu özledin acaba? Ya küçücük çocuktan ne istiyorsun?"
Cem sır verir gibi fısıldadı, "Küçücük deme, pipisi vardır mutlaka. Üstelik sana hayran hayran bakıyor. Kızlarıma da öyle."
Ecrin iyice öfkelendi, "Cem kızların gözükmüyor. Üstümde elbise var. Üstelik karnımın yedi katman içindeler. Bu akşam koltuktasın Cem Ernez!" Cem çocuk gibi surat asınca, küçük çocuğa döndü. "Onun adına özür dilerim. Azıcık kıskançtır. Adın ne senin?"
"Burak. Burak Şimşek ben. Bu da kardeşim Sevda."
Ecrin elini uzattı, "Memnun oldum."
"Bizde."
Cem hala surat asıyordu. Elini göğsünde bağlamış, oturuyordu. "Ben seni hiç sevmedim potansiyel damat adayı Burak Şimşek! Hem de hiç!"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.18k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |