
Bade bir yandan kendisine yabancı olan bu düşüncelerle savaşırken, bir yandan da adamın mutfaktaki muhteşem halini izliyordu. Burak ana yemek işi bittiğinde salataya başladı. Haşlanan makarnayı süzerken her şeyin İtalyan mutfağına has olacağı anlaşılmıştı.
Başını kaldırıp onu izleyen kıza baktı. Küçücük haliyle anne olacaktı, üstelik onun bebeğinin annesi. “İstersen müzik sisteminden hoşuna gidecek bir şeyler açabilirsin," dedi arkadaki sistemi göstererek.
Bade elini çenesine koymuş, adamı izlerken ona seslenmesi ile irkilip hemen başını salladı ve yerinden doğrulup tek tek müziklere bakmaya başladı. En son ortama uygun olsun diye İtalyan bir sanatçı seçip, başlat düğmesine bastı ve Laura Pausini’nin büyülü sesi odayı doldurunca gülümseyerek yerine geçti.
Burak kadına bakıp, “Laura? Güzel seçim,” diye mırıldandı.
Bade bir şey demeden adamı izlemeye devam etti. Onu izlemek keyifli olmaya başlamıştı.
“Evet yemeklerimiz hazır, sofraya taşıyalım.”
“Sofra hazır mı?”
“Evet. Onu da hallettim,” deyip göz kırptı. Kız tam yerinden kalkmışken, Burak atik davranıp onu kendine çekti ve şarkının ritmine göre dans etmeye başladı. Sonra kızın kulağına eğilerek aklındaki kelimeleri tek tek fısıldadı, “Yanlış başladık farkındayım. Güveninin olmadığını da biliyorum. Ama söz veriyorum düzelteceğim. Benimleyken yaşayacağın tek duygu mutluluk olacak. Sen ve bebeğimiz her şeyim olacaksınız.”
Bade duyduğu her kelime ile daha da şaşırsa da bir yanı ‘İnanma Bade, o sana bir sıfat bile koymaktan aciz olan Burak’tı’ diye haykırıyordu. Ama o saf aşık yanı da inanmak istiyordu. Bunun için de zamana ihtiyaçları vardı.
Bade adamdan yavaşça ve istemese de uzaklaştı. Burak onu öpmek istiyordu, hissetmek istiyordu, ama Bade’nin de tedirginliğini anlıyordu. O yüzden sadece anlayışla gülümseyerek karşıladı uzaklaşmasını. Nasılsa aralarındaki o ateş bir an gelecek ve ikisini de yakacaktı.
Bade adamın ona gülümseyerek bakmasına dayanamıyordu. O yüzden de kaçmak için, “Yemekler soğuyacak,” diyerek salatayı alıp, içeri girdi.
Hazırlanan masayı görünce ufak çaplı bir şaşkınlık daha yaşadı. Evet hoş bir masa bekliyordu. Kırmızı güllerle donatılmış, kırmızı peçete ve siyah tabaklarla kombine edilmiş bir masaydı beklentisi. Ama mor detaylı bir sofra beklemiyordu. Hele de bütün masanın canlı leylaklarla dolu olmasını hiç beklemiyordu. Kokuları ise mis gibiydi ve bütün odayı doldurmuştu.
“Leylak, güven demektir. Mor ise ikimizin rengi. Sen benim mor salkımlı o sokakta ellerini tuttuğum kadınımsın, bende senin güveninin rengi olacağım Bade...” Arkasından gelen ses ile irkildi. Salatayı ortaya koydu ve Burak’ın çektiği sandalyeye oturdu. O an Burak yanağına tüy gibi bir öpücük bırakmıştı. Ama içine taşıması güç bir tutku eklemişti.
Bade o tutkunun alevlenmemesi için konuyu değiştirdi. Yoksa adamın kollarına atlayabilirdi. Ama hiçbir şey bu kadar kolay olsun istemiyordu artık. Adamın da boş olmadığından da emin olmuştu. Ona güvenmesini istiyordu, onun ellerini tutmasını. Onu da zaman gösterecekti.
“Her şey çok güzel görünüyor. Ellerine sağlık.”
“Teşekkür ederim, beğenmene ve beni kırmayıp gelmene çok sevindim.” Kadının servisini kendi elleriyle yapıyordu, “Tadına bak bakalım, göründüğü kadar var mıymış?”
Bade çatalı ile bir lokmayı ağzına atarken, Burak merakla yüzüne bakıyordu. “Göründüğünden de lezzetliymiş. Gerçekten muhteşem, ellerine sağlık.”
“Afiyet olsun. Evlendiğimizde yemeğin kime kalacağı belli oldu. Sen beni övgülere boğup, evlenince yemek yaptıracaksın sanırım.”
Bade ağzını kapatarak kahkaha attı, “Hayır, çok daha başka planlarım var.”
Burak kızın lafı ile şakayla kaşlarını çattı, “Korkmalı mıyım Bade?” diye sordu ardından.
Kadın gayet rahat bir şekilde bir parça yemeği daha ağzına atıp, beğeni ile çiğnedikten sonra, "Kesinlikle korkmalısın," diyerek yanıtladı onu. Gözlerinde görülen kıvılcımlardan da Burak bunu anlamıştı zaten.
Bade ise içinden ‘Başla Bade! Hadi göreyim seni!’ diye sayıklayıp duruyordu.
Ders 1 – KISKANÇLIK
“Aslında benim seninle konuşmak istediğim bir konu vardı. Şu hamilelik ve bebek doğumu için gidilen egzersizle hazırlık dersleri falan varmış, ama babalar da gidiyormuş, onlara gitmek istiyorum,” dedi gülümseyerek.
Burak’ın yediği yemek boğazında kalacaktı. -Evet oğlum kolay olmayacağını biliyorduk “Ne dersiymiş bu? Çok anlamadım da.”
“İşte nefes egzersizi, plates dersleri, bebek için hazırlıklar falan. Banyo yapımı, altını değiştirme, yemek yedirme gibi.”
Burak yüzünü ekşitti. “Sevda ile gitseniz? O da sever öyle enteresan şeyleri.”
Bade de bunu bekliyordu. Aferin, istediğini kolayca vermişti eline. “Peki, tamam. Bana uyar. Ben Berke hoca ile görüşüp, kaydımı yaptırdım. Sevda içinde konuşurum.”
“Berke? Berke derken? O kim?” -Cinsiyeti neydi lan bunun?
“Hoca işte.”
Burak’ın yediği yemek bu sefer gerçekten boğazında kalacaktı. Berke... Berke kimdi lan? Kaç yaşındaydı bu dingil? Ne diye ‘sen git’ demişti ki? Bir de Sevda’yı katmıştı, Karahan onun gelmişini geçmişini film şeridine sokup önünden geçirir, sonra da onu gebertirdi.
Dene Burak, caydır onu. Sen başarırsın. Berke de kimmiş, o senin karın olacak. “Bir yerde okumuştum, en iyi egzersiz yürüyüş. Hem nefes, hem zayıflama, temiz hava hepsi bir arada. Oh mis. Bence sabahları ve akşamları yürüyelim. Hem burada çok güzel yürüme parkurları var.”
“Olmaz. Hamilelikle nefes alıp verme çok önemlidir. İyice araştırdım ben. Berke bu konuda en iyisi. Doğum anında yapılacak tüm şeyleri gösteriyor.”
“Oh- Oh yani ne güzel, Berke BEY bu konuda demek en iyisi ha?” -Sanki şimdi nefes alıp vermiyoruz. “Hayır anlamadığım biz doğduğumuzdan beri nefes alıp vermeyi biliyoruz. Bunun nesini öğretiyor da en iyisi oluyor, saçma! Değil mi ama?” dedi alay eder gibi.
Kadın başını sağa sola salladı, “Her neyse, dediğim gibi bu adam harika. Hem birebir ders de veriyor.”
“Gerek yok birebire. Grup olunca anlamıyor musunuz?”
“Öyle deme, kimi kurslarda elli, altmış kişi oluyor. Ama Berke en fazla onar kişilik yapıyor grupları. O yüzden de boş kontenjan bulman zor oluyor.”
“Ne şans ki biz bulmuşuz. Yoksa ne yapacaktık nefessiz alimallah. Boğulurdu çocuk!” diye homurdandı.
Bade ise onu duymazdan gelerek devam ediyordu, “Dediğim gibi ben Sevda için de konuşurum. Birlikte gideriz.”
“Şey, onun eşi Karahan; biraz kıskançtır da, hatta çok kıskançtır. Kaç yaşında bu Berke?”
“Yirmi altı.”
“Yaşını da biliyoruz. Hey maşallah!” dedi sinirle.
“Ya yabancı değil. Benim arkadaşımın abisi.”
“Hımm, bi bakalım Karahan izin vermeyebilir.”
“Aman canım, öyle geri kafalılar kaldı mı, yani buraya gitme, şunu giyme diyen tipler?”
Burak bir an kaşlarını çattı ‘Kaldı canım kaldı, biri de sana denk geldi’ diyesi vardı. “Bunun geri kafalılıkla ne ilgisi var canım. Seven adam kıskanır sonuçta. Yani kim ister elin adamının karısının orasına burasına dokunmasını.”
“Bu açıdan bakmamalısınız işte olaya. Neyse ben konuşurum Sevda ile.”
“Neyse bence de kapatalım şimdilik bu konuyu.”
Burak yerinden kalktı ve çekmeceden bir kutu çıkarıp derin nefes alarak kızın önüne geldi. Bade başını kaldırıp ona ‘ne yapıyorsun?’ der gibi bakarken kutuyu açıp, bekledi. Kadının mavi-gri tonlarındaki taşa bakarken ki yüz ifadesinden olayı anlamadığını fark etti.
“Elinde taşıyacağın yüzüğümüzün rengini gözlerinden almasını istedim.” Boğazını temizledi. “Biraz ters başladık ama ben tam olmasını istiyorum Bade. Hayatımızda hiçbir şey ve hiçbir an eksik kalmamalı. Benimle evlenir misin?”
Bade bir an nefessiz kalacağını sandı. Neydi şimdi bu? Neden bunu yapıyordu ona? Sanki Bade bilmiyor muydu bunları mecburiyetten yaptığını, ‘evet’ dese ne olacaktı ‘hayır’ dese ne değişecekti
Güldü. Daha çok gülmeye çalıştı, “Bir cevap beklemiyorsundur umarım çünkü evet ya da hayır dememim bir anlamı yok,” deyip, elini uzattı.
Burak kadının sözlerinden dolayı hayalkırıklığı yaşadı. Bu kız neden ona öyle davranıyordu. Boşuna mı çabalıyordu, çırpınıyordu? Bunların hiç mi anlamı yoktu onun için?
İçinden ‘zor olacak Burak,’ diyerek kendini teskin ederken, kadının uzattığı parmağa yüzüğü taktı ve ardından gülerek cevapladı kadını;
“Haklısın. Ben de zaten eksik şeyler kalmasın diye düşünmüştüm. Yoksa sonucun değişmeyeceğini biliyorum.”
Burak yemeği toplarken düşünceliydi ama yine de kalbinde bir yerler ‘vazgeçme, pes etme’ diyordu ve o da o sesi dinlemeye karar verip, iki kahve yaptıktan sonra koltuklara oturan Bade’nin yanına gitti. Bir bardağı ona uzattı ve uzaklaşmadan hemen yanına oturdu.
“Sonunda kahve içmeyi başarıyoruz ha,” deyip, çapkınca göz kırptı. Bade’nin aklına yine o iki geceyi getirmişti bu cümle, bu adam bilerek mi yapıyordu bunu? Hayır şuan Bade’nin kesinlikle bir suçu yoktu, hormonları fazla çalışıyordu ve deli gibi bu adamı istiyordu.
“Şömine fazla mı yanıyor?” diye mırıldandı elbisesinin yakasını çekiştirirken.
“Yok, iyi aslında. Ama pencere açabilirim istersen,” dedi Burak gülümsemesini saklarken.
“Yok o zaman da üşürüm.”
“Peki.”
Bir süre sessizce kahvelerini içtiler. Sonra Burak’ın aklına ev gelince, ona dönüp, “Evi gezmek ister misin?” diye sordu. “Yani, burayı beğenmezsen hemen başka bir ev bakabiliriz.”
Bade başını sağa sola salladı. “O kadar vaktimiz yok.”-Evi de zaten çok beğenmişti, gerçekten zevkli ve gösterişten uzak ama şık bir evdi. “Evde bir iki değişiklik yapsak yeter. Misafir yatak odanı kendime göre dekore etmek istiyorum. Var değil mi fazla oda?”
Burak kaşlarını çattı. Ondan ayrı mı uyumayı düşünüyordu? Ancak rüyasında olurdu o. Saçmalıktı. “Fazla odayı ne yapacaksın? Gerçi benim odam fazla sade ve bir evli çifte göre değil, doğru. Haftasonu gider istediğin gibi bir şeyler bakarız.”
Bade yutkundu, adamın dediğini anlamıştı ama anlamak istemiyordu, “Sen neden odandan olacaksın canım. Ben misafir odasında kalırım.”
“Kimse bir yerden olmayacak Bade. İkimiz de o odada kalacağız. Evleniyoruz Bade, ev-le-ni-yo-ruz. Ayrıca ne bu saçmalık? Ayrı oda da nereden çıktı?” bu düşünce Burak’ı gerçekten sinirlendirmişti. Ne demek ayrı oda?
“Seninle aynı odada kalmayacağım Bur-“ sözünü bitirmeden adam dudaklarına yapıştı. Önce sırf onu susturmak için başlayan öpücük, gitgide başka yollara sapmıştı. Burak kadının elindeki kahveyi alıp, masaya koydu. Sonra kızı belinden tutup, kendine çekip, kucağına oturttu.
Öpücüklerinin arasında ise “Asla... Anladın mı asla ayrı odada kalmana izin vermem!” diyordu.
Kız istem dışı başını aşağı yukarı sallayınca, Burak da gülümseyip, tekrar dudaklarına yaklaştı.
Bu adam onun dudaklarını öptükçe, içinde kelebekler uçuşuyordu Bade’nin. Ama durmaları gerekiyordu, yoksa bu öpüşme yatak odasında bitecekti.
Adam kızı hem öpüyor, hem elleri ile onu baştan çıkarıyordu. Aldığı kilolar onu daha da seksi yapmıştı. Göğüsleri daha dolgundu ve Burak tam da orada can verebilirdi. Yavaş yavaş eli kızın eteğine doğru inince, Bade’de tüm tehlike ışıkları birden kırmızı yanmaya başladı ve ilk uzaklaşan kendisi oldu.
“Şey... Bebek...” -şuan değil Burak bey, bunun için daha çok yolunuz var.
Burak “Ne olmuş bebeğe?” diye sordu kaşlarını çatarak. Durmak istemiyordu.
“Doktorla bu konu hakkında konuşmadım.”
“Anlamadım,” deyip, ufak bir öpücük kondurup bekledi.
“Yani ilişki hakkında konuşmadım. Bazı durumlarda tehlikeli oluyormuş ya.”
Burak başını arkaya koltuğa yatırdı, “Of... Çok istiyorum Bade,” dedi tekrar başını kaldırıp, kucağındaki kadına bakarak. “Şuan ne derece baştan çıkarıcısın biliyor musun? Deli ediyorsun beni...”
Bade adamın her kelimesi ile yutkunuyordu, en sonunda aklını başına alabildi ve hemen koltuktan kalkıp, elbisesini düzletirken Burak onu oturduğu yerden tebessüm ederek izliyordu.
“Şey, ben gitsem iyi olur. Geç oldu.”
Burak başını salladı. “Peki, ben götüreyim seni.”
Bade’ye montunu yine kendi giydirdi ve boynuna bir öpücük kondurup, hemen ondan uzaklaşarak arabasının anahtarını da alıp ikisi birlikte evden çıktılar.
“Yarın ben biraz yoğun olabilirim. Ama doktor için mutlaka zaman ayıracağım.” Cebinden bir anahtar çıkarıp kıza verdi. “Bu evin anahtarı, yarın uğra, değiştirmek istediğin şeylerin listesini yap. Olur mu? Dediğin gibi fazla vaktimiz yok.”
Bade başını salladı sadece, konuşamıyordu. Her şey hem çok hızlı, hem de çok güzeldi. Ama yine de eksikti işte. Bir iki cümle, bir iki sıfat eksikti aralarında ve onlar tamamlanana kadar da Bade kendini iyi hissedemeyecekti.
Arabaya bindiklerinde tekrar kadına baktı. “Arya’yı istersen yönlendirebilirim derdim ama o biraz- nasıl desem fazla detaycıdır. Seni bunaltabilir.”
“Ben hallederim. Kimseyi yormana gerek yok.”
“Peki, seni yormasınlar diye dedim. Yoksa onlar zevkle sana eşlik ederler,” deyip, arabayı çalıştırdı. Eve kadar müzik dinleyip, arada ev hakkında konuştular. Burak onunla konuştukça, ev hakkında bir şeyler söyledikçe Bade de ona gülümseyerek cevaplar veriyordu.
“Hayır, o girişteki tablo çok güzel. Hatta ben onu aslında oturma odasına düşünüyorum. Daha çok gösterir kendini.”
“Tamam, sen notlarını al, ben hallederim,” derken o da kıza gülümsüyordu.
Eve vardıklarında Burak da indi arabadan. “Güzel geceydi Burak, her şey için teşekkür ederim.”
“Ben teşekkür ederim Bade, beni kırmayıp geldiğin için.” Ona bir adım daha yaklaşıp, elini tuttu. Tam eğilip öpeceği sırada, kapı açıldı ve tabiki kapıda Cem Ernez vardı.
Burak bıkkın bir şekilde “Baban...” deyip, hemen geri çekildi.
Bade dudaklarını birleştirmiş gülümsemesini saklarken “İyi geceler Burak,” diye ağzında geveledi ve evin bahçe kapısından içeri girdi.
Burak kapıda her an üstüne atlayacakmış gibi bakan adamdan gözlerini çekmeden başını eğip, “İyi geceler Cem bey,” dedi.
Cem gözlerini kısarak bakıyordu adama, “Sana iyi geceler sevimsiz.”
Burak bu adamdan çekeceği olduğunu anlamıştı. Hem de ilk anda. Kızlarına fazla düşkündü, çok fazla. “Bu adamla işin iş Burak,” deyip, başını sağa sola sallayarak arabasına bindi ve oradan uzaklaştı.
*
“Baba azıcık sevimli olamaz mısın? Adamı korkutuyorsun!”
Cem yüzünü buruşturdu, “Benim onunla sevgi bağı kurmak gibi hayallerim yok kızım. Kızımı alacak olan adama nasıl sevimli davranmamı bekliyorsun? Ben dedenden öyle gördüm. Rahmetli hiç sevmezdi beni.”
Bade inanamıyormuş gibi baktı babasına, “Cem Ernez, yalan size hiç yakışmıyor. Dedem hani seni çok severdi?”
“Çünkü ben ona saygımdan-“
Bade, Eva, Ecrin ve Can aynı anda “Korundun,” diye bıkkın bir şekilde söylendiler.
Cem birden arkasına baktı ve elini beline koyarak, “Bu önemsiz bir şey mi sizce?” deyip, Ecrin’e baktı, “Ecrin! Bu damadı sevmedim ben ya. Hem korunaksız hem saygısız!” diye bağırdı.
“İade almıyorlarmış Cem Ernez. Hadi uyuyalım.” Koltuktan kaktıktan sonra kocasının koluna girip, onu çekiştirirken, Cem Bade’ye kaşlarını çatmış bakıyordu.
“İadesi yoksa, atalım gitsin.”
“Baba!” diye çıkıştı Bade ama Cem omuz silkip karısına döndü.
“Bu kızlar olmadı Ecrin. Yapımda bir hata var. Bir tane daha yapalım.”
Ecrin merdivenden çıkarken, kıkırdadı, “Saçmalama Cem Ernez, torun seveceğiz artık.”
Cem birden durdu ve aşağı doğru bağırdı, “O velet bana ‘dede’ derse sizi parçalarım. Duydunuz mu beni? Dede olacak yaşta değilim ben daha!”
“Ne diyecek Cem, ‘ne haber ahbap mı?’ Allah aşkına saçmalama.”
“Ben dördüncü çocuğu düşünüyordum Ecrin, şimdi bu sevimsiz adam yüzünden yapamıyorum. Aile planlamamı bozdu. Rica ediyorum onu sevip, bağrıma basmamı bekleme. Üstelik esmer!”
“Çınar sarışın ama-”
“O da çirkin! Benim gibi bir albenisi yok. Ayrıca ben korun-”
“Cem yeter!” diyerek adamı tişörtünden tutup, odalarına çekti.
Cem hızla üzerindekileri çıkarırken, “Korunmam Ecrin! Haberin olsun!” diyordu.
“Şimdi de kızına saygından korunacaksın Ernez. Çünkü sen bizim melek babamızsın!”
“Ecrin!” diye bağırıp, kadının yanına yatağa atladı.
***
“İyi günler doktor Derya hanım mı?”
“Evet Bade hanım benim.”
Bade derin nefes aldı. “Derya hanım, ben bugün kontrole geleceğim. Biliyorsunuz.”
“Evet. Size nasıl yardımcı olabilirim.”
“Ben bugün kontrole tek gelmeyeceğim. Yani bebeğimin babası da yanımda olacak.”
Kadın duyduğu şeyle gülümsedi, “Çok sevindim Bade hanım.”
“Teşekkür ederim. Benim sizden aslında bir ricam olacak.”
“Tabi ki yapabileceğim bir şeyse.”
Bade bunu nasıl diyeceğini düşünürken, birden kelimeler dilinden dökülüverdi, “Biz çok yakın zamanda evleneceğiz ve o da size muhtemelen ilişki ile ilgili bir sorun olup olmadığını soracaktır. Sizden ricam doğuma kadar sakıncalı olduğunu söyler misiniz?”
“Ama Bade hanım sizin hamileliğinizde öyle bir risk yok-“
“Lütfen Derya hanım, bu benim için önemli.”
Kadın pek bir anlam veremese de Bade’yi kırmamak için, “Peki tamam,” deyip kabul etti.
“Teşekkürler.” Bade telefonu kapattığında üzerinden büyük bir yük kalkmıştı. Ama kapıda onu dinleyen Eva hayretle kaşlarını kaldırmış kız kardeşinin yapmaya çalıştığı şeyi anlamaya çalışıyordu.
“Sen ne işler çeviriyorsun?”
Bade yüzüğü kaldırıp, ona gösterdi. “Doğru yerden başlamak istiyor, bana evlenme teklif etti. Mecbur kabul ettim, ama... Onunla yatmak gibi bir niyetim yok, şimdilik. Onun için önce beni tavlayacak o yakışıklı domuz.””
Eva gülerek odasına giderken, “Sanki tavlanmamış bana,” deyip kıkırdadı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.18k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |