
Burak bakışlarını Cem’e çevirdi ve şeytanca gülümsedi. Cem ‘sakın’ der gibi baksa da Burak’ın vazgeçmeye niyeti yoktu. “O zaman herkesi buraya alayım,” dediğinde bütün gençler yanına gelmişlerdi. Bade’yi de hemen dibine çekti ve “Bu şarkı sevgili karıma gelsin,” dedikten sonra Çınar’ın kulağına şarkıyı söyledi.
Bade “Hayır,” dese de Burak onu dinlemedi ve şarkıya girdi.
“Çıkar ateşten elbiseni,
Bir tek çıplaklığın kalsın
Ateşten de sıcak…
Ay odada şimdi,
Ay yatakta,
Ay içindeyken daha çıplak görünüyorsun…
Kendini ver bana,
Nasıl da büyür bedenin gecenin içinde.
Sen sen değilsin artık,
Hadi konuş benimle,
Utanmak istiyorsun sözlerimden.
Seviş benimle, savaş benimle!
Karışalım birbirimize,
Hiç nokta koyma geceye.
Dur yok, durak yok!
Bu son gece, ölüm yakın
Konuş benimle, seviş benimle!
Sınırsız ol, yasaksız ol
Seviş benimle, savaş benimle!
Bir yılan kadar soğuk ve kıvrak
Bir yalan kadar çekici ve ürkütücü olmalısın.
Sen sen değilsin artık,
Ben de yokum.
Seviş benimle, konuş benimle!
Yalnızca aşk ve gece
Ölüm bir adım ötede…”
(TARKAN-SEVİŞ BENİMLE)
Cem başını aşağı yukarı “Bunu sen istedin damat!” diyerek mikrofonu elinden alıp Poyraz’ın kulağına istediği şarkıyı söyledi.
Poyraz “Oooo…” diyerek şarkıyı çalmaya başladı.
Gençler köşeye çekilip, Cem’i izlerken Burak Bade’nin beline sarılmış, parmakları ile hafif hafif okşuyordu onu. Şarkıyı duyduklarında kahkahaya gömüldüler.
“Ozonu da deldik, dibine geldik.
Kıyamete yakın biz son verdik!
Akla geçmişe sakla geleceğe,
Tak derim kendine… -Burak’ı işaret ederek devam etti şarkıya.
Kondom!
Dünyaya kondom!
Herkese kondom!
Eline, beline, cebine kondom!
Kondom!
Dünyaya kondom!
Damatlara kondom!
Burak’a, Çınar’a, Pars’a da kondom!
Çok uzağa gitme oğlum bende her şey bol!
Kıvıra kıvıra olmaz yeter adam ol!
Her yolu denedik ama o yol çıkmaz yol…
Elin dilin torba değil biraz sakin ol!”
(Tuğba – Kondom)
Cem sahneden inince karısının karşısında durup sırıttı, “Paslanmamışım Ecrin gördün mü?”
“Gördüm hayatım, gurur duydum seninle. Ne güzel şarkı seçmişsin!” diye homurdandı.
“Akşam ödüllendir beni Ecrin!”
Ecrin gözlerini kocaman açıp adama bakarken, “Koltuk uygun mu hayatım?” diye sordu.
“Geleceksen neden olmasın,” deyip göz kırptı.
*
Gecenin sonlarına doğru Burak Bade’ye yaklaşıp beline sarıldı. “Gidelim mi artık canım, geç oldu? Sen de yoruldun.”
“Evet gidelim, haklısın çok yoruldum,” dedi Bade yumuşacık sesiyle.
Burak elinden tuttu ve onu arabaya götürdü. Herkese sarılarak veda ediyordu, ama en çok Eva ile vedalaşırken ağladı.
“Canım.”
“Can yarım.” İkisi de gözyaşlarını tutamadı.
“Seninle önce aynı karını paylaştık, sonra aynı beşiği, sonra da aynı odaları... aslında biz seninle her şeyi paylaştık.”
“Seni özleyeceğim Eva.”
“Uzağa gidiyormuşsun gibi konuşma be manyak,” dedi gözlerini silerek. “Şu okul bitsin her gün tepenizdeyim valla. Bana da oda ayarlayın.”
“Odan her zaman hazır baldız,” dedi Burak ikisine sevgi ile bakarken. “Ama karımı çok ağlatma, hadi gidelim artık.”
Cem damadının yanına gelerek elini omzuna koyup, sıktı. Etrafa bakınırken gülümsese de ses tonu ve konuşmaları pek sempatik değildi, “Bana bak delikanlı. Oğlumu severim, ama kızlarım ayrıdır. Onların saçının teline zarar getireni yaşatmam. Bu kız şu andan itibaren bir daha ağlarsa ve bu senin yüzünden olursa, benim elimi kana bulamadan, sen kendini öldür.”
Herkes bunun bir vedalaşma değil, tahdit olduğunu anlamış ve Burak’a acımışlardı.
Bade arabaya binerken hala Eva’nın elini tutuyordu ki bırakamadan kendine çekip hıçkıra hıçkıra ağlayarak tekrar sarıldı ona. O an babasına gözü takıldı ve onunda yanına gidip, babasına da yeniden sarılıp, “Özür dilerim babacım. Çok özür dilerim,” diyerek mırıldanıyordu onun kulağına. Bu manzaraya dayanamayan Ecrin de Yağmur’a doğru dönüp, başını omzuna koyup ağladı.
Cem kızının sırtını sıvazlarken, aynı anda da saçını okşuyordu, “Sen benim her şeyimsin. Özür dileme artık. Hadi git ve mutlu ol. Çünkü o hergele seni mutlu etmezse onu öldürmekle tehdit ettim.” Bade hıçkırıklarının arasında kıkırdayarak güldü.
Nihayet Burak onu babasının kollarından ayırıp, arabaya bindirebildi ve evlerine doğru yol aldılar.
“Aç mısın Bade? Evde pek bir şey olduğunu sanmıyorum.”
“Yok aç değilim. Hem bu sabah annem kahvaltılık ve bir iki yemek falan getirmişti."
"Annen eve mi geldi sabah?" derken yüzünü buruşturmuştu.
“Evet, neden ki? Son kalan eşyalarımı bir de yiyecek bir şeyler getirdi.”
Burak çenesini kaşıdı. “İnşallah yatak odasına girmemiştir.”
“Ne dedin?”
“Yok bir şey.”
Radyodan güzel bir frekans ayarlayıp, şarkıyı mırıldanarak yola devam ettiler. Siteye girdiklerinde, Bade’nin aklında tek bir şey vardı, şimdi nasıl yapacaklardı? Aralarındaki güçlü çekime nasıl karşı koyacaktı hiçbir fikri yoktu?
Adam arabayı park etti ve arkadan kızın beyaz kürkünü alıp onun omuzlarına yerleştirdi.
“Teşekkür ederim.”
“Rica ederim.” Burak kızın gözlerine bakmaya çalıştıkça Bade bakışlarını kaçırıyordu.
Birlikte eve doğru yürürlerken Burak kızın elini tutunca Bade ona anlamsızca bakakaldı, “Yerler kaygan,” diyerek açıklama yapan Burak, içinden sabır diledi. Kar hafif hafif çiseliyordu. Burak kapıyı açıp, Bade’nin içeri girmesini bekledi.
Girişte duran Bade tam kürkünü çıkaracakken, Burak ondan önce davranıp, omuzundan aldı ve askıya asıp, onu salona yönlendirdi.
İkisi de gergin, ikisi de şaşkındılar. Bade eli ile yüzünü yelleyip, “Ev sıcakmış,” diye saçmalayınca Burak ona bakıp gülümsedi. Bade dudağını ısırdı utancından, “Her halde sıcak olacak Bade, gerizekalı,” dedi kendi kendine homurdanarak. Bu sıcaklık da neyin nesiydi Allah aşkına?
Burak kadına yaklaştı, saçlarındaki kar tanelerine hafifçe dokunup dudaklarını yanağına değdirdi ve “Ateş gibisin,” diye mırıldandı. Bade’nin kalbi artık durma noktasındaydı, bu kadarına dayanamazdı, ne yapıyordu bu adam? Hani ayrı hayatlar aynı yataklar-yok yatakta ayrıydı. Of Bade of!
Bade’nin gerildiğini anlayan Burak hafifçe uzaklaşıp, şöminenin önüne getirdi onu, “Sıcak şarap var, içelim mi?”
“Doktor bir bardak içebilirsin demişti zaten, olur.”
Burak kızı elinden tutup, şöminenin önündeki minderlere oturttu. Şöminenin önündeki masadan bir bardak aldı ve şarabını doldurup kadına uzattı. Sonra da bir bardak kendine doldurdu.
“Sanırım bu gece gerçekten sadece bir şeyler içebiliriz,” diyerek gerginliğini atmaya çalıştı Bade. Ama adamın o delici bakışlarının karşısında bu imkansızdı.
Burak ensesini kaşıyarak “Sanırım,” diye cevabı geveledi ağzında.
Kadehini uzatıp, “Birlikteliğimizin ilk gününe,” dedi. Bade de hafifçe tokuşturdu bardağını adamın uzattığı kadehe.
İkinci bardaktan sonra Bade gülmeye başlamıştı bile, Burak da onun neşeyle anlattığı şeye kahkaha atıyordu.
“İnanabiliyor musun, babam annemi duvarda sıkıştırmış öperken, dedemle anneannem yakalıyor onları.”
“Babanla dedenin ilk tanışmaları efsaneymiş gerçekten.”
“Aynen.”
İkisi de durulup, birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Bade elindeki kadehle oynarken aklındaki şeyi söyledi adama, “Ben seninle evlendiğim için mutluyum Burak.”
“Ben de…” derin nefes aldı, kalbi durabilirdi şu anda, nefessiz de kalabilirdi.
“Sanırım... Başarabileceğiz.”
Burak gülümsedi, “Bence başardık bile Bade.” Kızın elini tutup, üzerine öpücükler kondurdu, “Badem şekeri, biz seninle masum bir şekilde tanışmadık, farkındayım. Çok isterdim, seninle masum, herkese gülümseyerek anlatacağımız ya da herkesi imrendirecek bir tanışma hikayemiz olsun. Ama aşkın en masum yerinden başlamaya var mısın?”
Bade duyduklarını daha anlamadan, adam kızın dudaklarına yapıştı, “Sanırım bu gece de masum bitmeyecek Bade,” diye mırıldandı öpücüğünün arasında. Elindeki bardağı, alıp diğer tarafa koydu. Sonra da kadını yavaşça yere uzandırdı. Gelinliğini askılarını yana indirip, dudaklarını boynuna gömerken bile kendinden geçmesi an meselesiydi.
“Bade... Çok özledim...”
Kızın cevap vermesine, düşünmesine izin vermiyor, elleri ve dudakları ile onun dünyasını alt üst ediyordu.
“Burak...”
“Düşünme artık... Başlarım formalitesine de mecburiyetine de. Yok öyle bir şey. Seni bırakmam anlıyor musun Bade, ölsem de bırakmam?”
Bade duyduğu şeyle adama daha sıkı sarıldı, işte beklediği buydu, bu kelimelerdi. Aptal adam neden bu kadar beklemişti.
“Ben de özledim…” cümlesini duyan Burak onu kucakladı ve yatak odalarına götürdü. İçeri girdiklerinde Bade gördüklerine inanamadı.
“Burak?”
“Beğendin mi?”
“Harika olmuş.”
O siyah kasvetli yatak odası gitmiş, yerine morun tonlarının çok güzel kullanıldığı bir yatak odası gelmişti. Kızın fularını ise, onu yemeğe davet ettiği gece, masadaki çiçeklerin olduğu bir cam tabloya, çiçeklerin arasına koymuş ve tam yatağın üstüne yerleştirmişti.
Ama en güzeli ise yatağın üstündekilerdi. Ona alınan beyaz gecelik kalkmış yerine mor iç çamaşırı, gecelik ve sabahlığı konmuştu. Emindi ki bunlar hep Burak’ın elinden geçmişti.
Mor püsküllü terlikleri ise ayrı güzeldi.
“Bunlar ne?”
Burak onun arkadan gelinliğini çıkarırken, “Sana aldım. Mor sana çok yakışıyor,” dedi sabırsız bir ses tonu ile.
Burak kızı saçındaki tokalardan kurtarmaya çalışırken, Bade etrafı inceliyordu. Yandaki valizi görünce yüzünü buruşturdu, “Ah! Annemle babam da bu odaya girmiş, inanmıyorum.”
Burak şeytanca güldü, “Baban gıcık almıştır benden.”
“Kesinlikle almıştır.”
“Oh be bitti,” diye mırıldandı adam. Kadını kendine çevirip, gelinliği aşağı indirdi.
Bade bir an utandı, “Ben o zaman bir duş alayım ve geceliklerimi giyeyim,” dedi biraz zaman kazanmak için.
“Boşver duşu da geceliği de. Dayanamam Bade. Bekleyemem.”
Ceketini, yeleğini ve gömleğini çıkarırken kadından bir an bile gözünü ayırmıyordu. Yatağın üstündekileri bir çırpıda yere fırlattı ve onu taşıyıp, yatağa uzandırdı.
“Artık benimsin badem şekeri.”
“Seninim...”
Burak her şeyin tatlıya bağlandığını düşünse de, Bade’nin planlarından vazgeçmeye niyeti yoktu. Hem böyle daha eğlenceli olacaktı. En azından Burak artık duygularını saklamayacak, sinirlendiğini belli edecekti.
Özlediği kokuya daha da sarıldı. Artık Bade Şimşek olmuştu. Ne garipti hayat ikisi içinde…
***
Düğün bittiğine göre artık şu doktorla fazlasıyla ilgilenebilirdi. Arabayı hastanenin dışına park edip, kızı bekledi. Çıkma saatine yakın olduğundan fazla beklemesine gerek kalmadan kız çıkmıştı bile. Gülümsedi, işte oradaydı özlediği kişi. Ama fazla uzun sürmedi o mutluluğu. Çünkü yanına yaklaşan beyaz arabadaki dingil her ne dediyse, kız onun arabasına binip, uzaklaşmışlardı hastaneden.
“Bir benim arabama binme hekim hanım. Görüşürüz,” diyerek sinirle gaza bastı ve arabayı takip etmeye başladı.
“Bakalım aynı eve mi gidiyorsunuz? Eğer öyleyse ölümlerden ölüm beğen güzelim,” diye bağırıp, direksiyonu yumrukladı. Sinirlenmişti. Evet sinirlenmesi normaldi, sonuçta Duygu, onun kızıydı.
Eski evlerin olduğu bir mahalleye girmiş, sarı bir binanın önünde durmuşlardı.
“Ee tamam geldiniz işte, neden inmiyor ki bu?”
Bir süre sonra neyse ki kız tek başına inip, binaya girmişti ve Pars da rahat bir nefes almıştı. “Şükür ucuz kurtuldun doktor hanım,” diye mırıldanıp, arabanın kontağını kapattı.
Yandaki pastayı alıp, hızla kızın girdiği binanın bahçesine girdi. Kapıya yaklaşınca, elini yumruk yaptı. Eğer konuşmasına fırsat verirse, eve giremezdi. En şaşkın halinden yararlanıp, içeri girecekti. Bilmediği ise yukarıdan kızın onu gördüğüydü. Daha o kapıyı çalamadan kafasına üç elma yedi.
“Ne oluyor lan?”
Duygu yukarıdaki balkondan adama seslendi.
“Ve gökten üç elma düşer. Hepsi de Pars’ın kafasına isabet eder.”
“Delirdin mi kızım? Başım acıdı. Aç da kapıyı pansuman yap.”
“Hadi canım, pansumanını Asumanlar yapsın.”
“Getirtme beni oraya Duygu!” diye sessiz ama öfkeli bir sesle çıkıştı.
“Çok merak ediyorum nasıl geleceksin?”
“Duygu aç şu kapıyı, sadece barış için pasta getirdim. Masum ve son derece iyi niyetle.”
“Ya sen ne laf anlamaz adamsın ya. İs-te-mi-yo-rum. Bu kadar basit.”
“O inadını si-kıracağım.”
“He kırarsın he! Çok duydum ben bu lafları.”
“Kimden duydun lan? Ayrıca o arabasına bindiğin dallama kimdi? Onun da hesabını vereceksin!”
“Bizim hastanenin beyin cerrahı. Çok yakışıklı değil mi?”
“Kıçım ondan daha yakışıklı,” diye homurdandı. “Aç şu kapıyı hadi, sadece pasta yiyip, gideceğim. Söz.”
Duygu pis pis sırıttı. “Bi dakika bekle.”
Pars zaferin verdiği edayla gülümseyerek kapının açılmasını beklerken, başından aşağı dökülen buz gibi suyla gözleri yumdu.
“Duygu!” diye gürledi.
“Hadi canım, bak ardımdan içeceğin soğuk suyu da ben verdim. Şimdi yollan! Adama bak ya! Hastaneden kovuyorum eve geliyor."
"Görüşeceğiz Duygu! Görüşeceğiz!" diye bağırıp, arabasına doğru sinirle yürüdü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.18k Okunma |
1.71k Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |