11. Bölüm

11.BÖLÜM - MANGAL GECESİ

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

UPUZUNNNNN... KOMİK DEĞİL AMA EĞLENCELİ BİR BÖLÜM SİZLERLE =)

 

Kapı çaldığında Şule gülümsedi, “Bizimkiler gelmiştir,” dedi.

Fatma koşarak açtı kapıyı. “Hoşgeldiniz,” derken içten gülümsüyordu.

Önde Alara ve Sera vardı. “Hoşbulduk,” dedi Alara da. Sera da aynı şekilde cevaplayıp, içeri geçtiler.

 

Çetin de Önem annesi ile konuşmuş, telefonu cebine atıp kapıya çıkmıştı. “Selam,” dedi hepsine birden.

Sarp ile Alex de içeri geçince, Çetin hepsini tanıştırdı.

“Alex, Sera, Alara ve Sarp,” dedi annesine bakarak.

 

Sultan hanım hepsi ile el sıkıştı. “Hoşgeldiniz. Bende Sultan.”

Alex gülümsedi, “Aa Çit annesi. Memnun oldu ben.”

“Bence çok fazla konuşma sen,” dedi Çetin homurdanarak.

Alex kaşlarını çattı, “Niye konuşmuyor ben Çit. Sıkılır ben, patlar.”

“Patla da kurtulalım Allah aşkına,” dedi Sarp gülerek. “Bütün yol susmadı.”

 

Diğerleri de kendilerini tanıtıp, yanlarında getirdikleri hem ufak hediyeleri hem de tatlıyı verip, hep birlikte avludaki masaya geçtiler.

“Sizde mi dansçısınız?” diye sordu Muhsin bey.

 

“Evet, ama aslında ben çok farklı bir bölümdeydim ama sonra dansı daha çok sevdim ve onlara katıldım,” dedi Sarp Çetin ile Şule’yi göstererek. “Okulda Tuna hocaları vardı. Eşi ile birlikte okuldan ayrılıp bir dans kulübü kurdular. Bizde katıldık onlara. Birlikte kurduk gibi oldu. Sonra da dans kukübünde Alex ve Sera ile tanıştık. Bu sene Alara da bize katıldı,” derken kıza aşkla baktı.

 

“Güzelmiş. Ama hala ben bu dans olayını anlamadım,” dedi Mustafa gülerek.

Şule de güldü, telefonunu çıkardı. “Dur bak bir kaç videomuz var,” açıp, telefonu uzattı. “Bu bir kaç gün önce Kemer’de çıktığımız bir otelde. Doksanlar popu yaptık. Çok muhteşemdi.”

 

Mustafa telefonu aldığında, Ayşe ile Fatma da geldiler abilerinin yanına.

“Vay... Bunlar siz misiniz?” dedi Ayşe inanamayarak.

“Evet, o havada uçan da benim,” dedi Alara kendi ile dalga geçip, “Beni atan da sevgili sevgilim Sarp.”

Hepsi gülüştüler.

 

Sonra Muhsin bey mangalı yakarken Alex yanına gitti. “Aaa Çit bize hep yakar bundan,” arkasına baktı, “Değil mi Çit! Ateş sen iş dost!”

Çetin Alara ile konuşan Sarp’a döndü, “Lan Sap, git şu Alex’in yanında dur. Adamın yanında ateş falan diyor. Şimdi saçma sapan cümleler kurmasın bana.”

 

Muhsin bey de onunla konuşuyordu. “Bende bir ara Almanya’da çalıştım. Almancam fena değildir.”

Sarp gelip, Alex’e sarıldı. “Benim de Almancam iyiydi bir ara. Ama unuttum. Şimdi Muhabbet’in ‘Sie Liegt In Meinen Armen’ şarkısından ibaret,” dedi gülerek. “Ama Alex yedi dil biliyor.”

 

“Maşallah sana.”

Alex dehşetle açtı gözlerini, “Yok maşallah ben. Babası pipi kesmeden verdi bana-” Sarp Alex’in ağzını kapatıp, sırıttı.

“Tabi Türkçe’si hala eksik azıcık. Bir de malum bizim dil azıcık elastik. Nereye çeksen oraya gider.”

 

Adam kahkaha attı, “Haklısın.”

Alex Çetin’in adının Gökhan olacağını öğrendiğinde şaşırmıştı. “Ee şimdi biz sana diyor, Çit. Artık diyeceğiz Göd?” herkes duyduğu ile kahkaha atınca, Çetin yüzünü ovaladı.

 

“Lan keşke hiç öğretmeseydik buna Türkçeyi. İngilizce yeterdi buna,” diye homurdandı. Sonra tekrar Alex’e döndü, “Yok Alex kardeş, sen bana yine Çet de. Adım değişmedi.”

 

Yemekler pişmiş, rakılar doldurulmuştu. Muhsin bey karısının mutluluğunu sürekli fotoğraflarla ölümsüzleştiriyordu.

“Mustafa harika saz çalar biliyor musun?” dedi Muhsin bey oğlundan ayırmadığı gence bakarken.

 

“Ooo... Çetin ile Sarp’ın da sesi harikadır,” diye araya girdi Şule.

Ayşe ile Fatma koşarak abilerinin elektronik sazını ve aparatlarını getirdiler. Ayarlamalarını yaptıktan sonra Çetin’le şarkıyı konuştular ve Mustafa şarkıya girdi. Çetin’in gireceği yerde ona baş işareti yaptığı zaman Çetin de sözlere giriş yaptı.

 

“Adıyaman yolu yaman,

Vay vay yavrucağım...

Aman aman yavrucağım...

Dön gel dayanamam.

 

Sesimi duy,

Ver elini...

Kalk gidelim dağlara,

Tütün kokan ovalara.

Dön gel dayanamam.

 

Adıyaman yolu duman,

Vay vay yavrucağım...

Tay tay yavrucağım...

Dön gel dayanamam.

 

Gözlerin nereye bakar?

Gör gör yavrucağım,

Sana neler alacağım.

Dön gel dayanamam.”

(OĞUZ AKSAÇ – SESİMİ DUY)

 

“İnanamıyorum Çet, tüm yol daha da radyo açmam,” dedi Alara gülerek.

Sarp kaşlarını kaldırdı ve onu kollarının altına aldı. “Önce beni dinle güzelim, sonra karar ver,” dediğinde herkes güldü.

 

Alara Çetin’e, “Kıskandı,” diyerek dudaklarını oynattı.

Mustafa başka şarkıya girdiğinde, bu sefer Alara’yı gerçekten büyüleyen sesi ile Sarp girdi şarkıya ve şarkıyı Alara’ya bakarak söyledi.

 

“Oy akşamlar akşamlar...

Yine geldi akşamlar.

Evli evine gider bağlar gazeli...

Gariplerde akşamlar avşar güzeli...

 

Al beni beni, sar beni beni,

Yar değil misin?

Beni bu sevdaya salan sen değil misin?

 

Sevdi aldattı beni,

Güldü ağlattı beni.

Gittim kölesi olam bağlar gazeli,

Bir pula sattı da beni avşar güzeli”

(OĞUZ AKSAÇ – OY AKŞAMLAR)

 

Alex surat astı, “Gir şarkı ben söyleyecek,” dedi Mustafa’ya.

Sarp Çetin’e baktı ikisi aynı anda, “Sakın!” dediler.

Alex ikisine de kaşlarını çattı, “Niye siz diyor ben ses çok güzel.”

Sarp onun saçını okşadı, “Tamam sesin çok güzel, ama Türkçen güzel değil.”

 

“Yok ben söyleyecek Gülsüm baba.”

Herkes kahkaha attı, “Daha adamın adını diyemiyorsun Alex. Müslüm o bebeğim Müslüm.”

“Tamam işte o.”

 

Sera başını salladı. “Tamam söylesin ya, yazık sevgilime benim.”

Alex başını kızın başına yasladı, “Evet yazık Alex, her şey yasak Alex. Şarkı yasak, seviş-”

“Ooo...” diye Sarp ile Çetin aynı anda sözünü keserken, solunda olan Sarp ağzını kapadı.

 

“Ya ne ya!” dedi Alex sinirle.

“Tamam, şarkı söyle şarkı. Daha zararsız,” diye araya girdi Çetin gülerek.

 

“Kıç kadeh kırık sarhoş kalpte.

Bir türlü kendim avutmak yok.

Kıç gece ağlamak gizlice,

Ne yaptım seni unutmak yok.

 

Nakaratı hep birlikte söylediler. Özellikle Şule Çetin’e sarılarak, kulağına söylüyordu şarkıyı.

 

Kimbilir kimler var şimdi kalbinde...

Sen beni unuttun çoktan belki de...

Ben hala yaşarım eski günlerde...

Her şeyde sen varsın unutamadım...”

(MÜSLÜM GÜRSES – UNUTAMADIM)

 

Hasan bu sefer araya girdi, “Eee Mustafa sen söylemiyorsun, hadi senden söyle abicim.”

Mustafa Hasan’a bakıp, acı ile gülümsedi. Yine ayarlamaları yaptıktan sonra, şarkıya girdi.

 

“Belki de dilinden bu şarkı düşmez.

Dilin söylese de gönlün hissetmez.

Bilsen bile benim için fark etmez.

Bir tek dileğim var mutlu ol yeter!

 

Bunu sana yazdığımı bilmezsin.

Bir yabancı şarkı gibi dinlersin.

Benim için önce Tanrı sonra sensin.

Bir tek dileğim var mutlu ol yeter!”

(İbrahim Tatlıses – Mutlu Ol Yeter)

 

Başını öne eğince Hasan kendine saydırıyordu. Mustafa yerinden kalktı ve “Ben bir lavaboya gideyim,” deyip masadan uzaklaştı.

Hasan tam kalkacakken Çetin onu durdurdu ve kendi gitti peşinden.

Mustafa diğer avluda sigara içiyordu.

“İyi misin?”

 

Mustafa arkaya baktı. “İyiyim. Artık iyiyim.”

Çetin güldü, “Kalp yarası mı?”

Mustafa başını sağa sola salladı, “Yara değil. Enkaz,” diye mırıldandı.

“O kadar mı?”

 

“Başkasını seviyor. Onunla evlendi.”

Çetin gözlerini yumdu. Bir an sadece tek bir an Şule’yi başka biriyle düşündü, ölürdü, geberirdi acısından. Abisi iyi yine yaşıyor, gülüyor, hayatına devam ediyordu.

 

“Şule’yi uzun yıllardır seviyorum. İlk aşık olduğum kadındı. İlk sevdiğim. Ama ona az kalsın geç kalıyordum. Hep erteledim. Beni sevmediğini düşünerek yıllarca sustum. Onu kaybetmemek için. Ama sustukça meğer kaybetmişim.”

 

Mustafa acı ile nefes alıp verdi, “Ben gecikmedim. Hatta çok erkendi. Annemle konuştum istemeleri için, bana babamdan bahsetti ve önce benim gidip onunla konuşmamı, rıza istememi söyledi. Öyle yaptım. Ama bana başkasını sevdiğini söyledi, bende ona sadece mutluluklar dileyebildim,” dedi kardeşine bakarak. Sonra başını gökyüzüne kaldırdı, “Ama mutlu değilmiş biliyor musun? Fatma birkaç kere kardeşi ile konuşmuş. Dayak yiyormuş kocasından.”

 

Çetin onun omzuna vurdu, “Belki sende Muhsin bey gibi onu o adamdan kurtarırsın.”

Mustafa başını salladı, “Belki...”

 

Çetin abisi ile ilk bağlarını böylece kurmuşlardı. Son olmayacağını, bu bağın daha da güçleneceğini biliyordu. Hissediyordu.

 

*** 

 

Odaya girdiklerinde Çetin’in ardından Şule de girdi. “Pijamamı alayım,” dedi adama.

“Ben şortumu alıp, sana valizi vereyim lazım olur.”

“Tamam,” deyip, duvara yaslandı ve adamın üzerini değiştirmesini bekledi.

“Orada beni durup izleyecek misin?”

Şule güldü, “Ya ne yapayım?”

 

Çetin pantolonunu çıkardığında “Belki yardım edersin,” deyip, göz kırptı.

“Burada olmaz bay yardıma muhtaç.”

Çetin yalandan suratını asarak giydi şortunu. “Sende hiç yardımsever değilsin.”

 

Kıza yaklaştı ve duvarla kendi arasında duran kızı öpmeye başladı. “Çok özledim,” diye fısıldadı. “Beş gün... Tam beş gün oldu.”

“Yarın dönüyoruz.”

“Çalışmalar da var, of! Neden gittin sanki annenlere?”

Şule güldü, “Özlediğimden olabilir mi Çet?”

 

Çetin omuz silkip, tekrar öpmeye başladı kızı. “Ağzını aç!” diye arzuyla tısladı.

O an kapı açıldığında hızla uzaklaştı kızdan. Gelen Fatma’ydı. “Ay!” deyip, gözlerini kapadı.

“Şey ben gideyim,” diye geveledi Şule.

 

Çetin çantayı uzattı kıza, “Çanta?”

“Ah evet çanta.”

Kız çıktığında Fatma getirdiği su ve sürahiyi köşedeki masaya bıraktı. “İyi geceler Çetin abi,” dedi hızlıca.

 

“Teşekkürler abicim,” diye mırıldandı. Fatma gidince, homurtularla Alex ve bıkkın bir suratla Sarp geldiler odaya.

“Ya neden Alex yatıyor Sap’la, Çit’le. Ben yatacak Sera ile,” diye inledi.

Sarp öksürdü, “Alex!” dedi uyarır gibi. “Oğlum evde aile var aile. Genç kızlar var. Saçmalama.”

 

“Ben yatmam sen. Sapık değil o kadar.”

“Ha bir yere kadar sapıksın, ama bir yerden sonra değilsin. Maşallah sana.”

“Ben Sera sapık.”

 

Sultan hanım odaya girdiğinde Sarp susması için işaret yaptı. Kadın gülümsedi ve onlara temiz yastıklarını verdi. “İstediğiniz bir şey var mı?”

Çetin ile Sarp kibarca teşekkür ederken, Alex “Ben istiyor Sera!” diye huysuzca söyledi.

 

Kadın anlamadan bakınca, Çetin “Alex,” diyerek araya girmeye çalıştı, ama Alex susmuyordu.

“Carabar var burada. Sera korkar. Ben de korkar carabardan. Ben uyumak Sera ile. Bu da sevişiyor Şule ile-”

Çetin adamın ağzını kapatsa da Alex dolmuştu artık. “Alex sus!”

 

“Hep sus Alex! Hep dur Alex! Hep sevişmesiz Alex! Durmak yok Alex!”

Sultan hanım başını sağa sola salladı gülerek, “Allah rahatlık versin,” deyip, oğlunu da koklayarak öpüp odadan çıktı.

 

Çetin ile Sarp öfkeyle adama bakıyorlardı, “Sülaleni de seni de becersinler Alex, bir susamadın lan!” diye çıkıştı Sarp ona.

“Ben istiyor onu, yeter sana Alara.”

“Tamam seni beceririm Alex!”

 

Çetin kendini sedire attı, Sarp da yerdeki yatağa bıraktı kendini, “Ne düşünüyorsun?” diye sordu Çetin'e bakarak.

“Çok karışığım.”

“Belli akşam da çok keyifli değildin.”

 

Çetin güldü, “Aslında bir yanım yıllardır hep aralarındaymışım gibi hissediyor. Bir yanım ise çok yarım, çok eksik. Kaçırdığım şeyleri merak ediyor.”

Sarp doğruldu, “Çok sevgi dolu bir aile.”

Çetin de doğruldu, “Öyleler. Yürekleri çok büyük.”

 

“Evet ev büyük çok. Kayboldu ben demin,” dedi Alex üstünü çıkarırken.

“Sen neredeydin?”

“Sera oda baktı, bulamadı!”

 

Sarp yüzünü ekşitti, “Lan manyak, ya adamların ya da kızların odalarından birine girseydin? Deli misin sen? Yat zıbar!” sonra önüne döndü, “Bunca zaman yapamamış, bugün yapacağı tuttu.” Sonra Çetin’e baktı. “Neyse sen bu potansiyel sapığı bırak da sen Sultan hanıma ne diye seslenmeyi düşünüyorsun? Kaçındığının farkındayım.”

 

Çetin elini başının altına koydu. “Evet, bende kaçıyorum zaten. Kadın ‘anne’ demem için gözümün içine bakıyor. Ama sanki ona anne dersem, Önem anneme ihanet edecekmişim gibi geliyor. Beni büyüttü, bu yaşıma getirdi. Birgün evlatlık olduğumu hissettirmedi ve şuan onu tanıyorsam uyuyamıyordur.”

 

“Önem teyze seni çok seviyor, bu tartışılmaz zaten. Senin annen o Çet. Ama ne bileyim, bu kadında üzgün gibi.”

“İşte sorun da bu. Tamam Sultan hanım benim doğurmuş, suçu da yok kabul ediyorum. Zaten sıcak davranarak bunu ona gösteriyorum. Ama...”

“Ama?”

 

“Yani iki günde ‘anne’ diyemem. Bana emek veren, hasta olduğumda dadılar değil de kendi başımda sabahlayan, o kadar yoğun olmasına rağmen lisedeyken, üniversitedeyken bir gösterimi, bir maçımı kaçırmayan kadından bahsediyoruz Sarp. O beni doğurmadı ama annem oldu.”

“Haklısın galiba. Her doğuran anne olamıyor. Ama Sultan hanım da iyi bir anne.”

 

Çetin gülümsedi, “Kesinlikle. Burada onlarla büyüseydim de şanslı bir çocuk olurdum. Muhsin bey de tam bir adam yani. Her erkek sevdiğine böyle sahip çıkmaz.”

 

Sarp güldü, “Çok aşık. Kadının gözünün içine bakıyor resmen.”

“Ben aşık Sera, ama giremiyor içine.”

Sarp bıkkınlıkla nefes verdi, “Allah için git gir içine de gel, sende rahatla bizde rahatlayalım.”

 

Alex telefonu aldı eline, “Kızlar var orada, ayıp. Sen yedi akıl peynir karpuz?”

Sarp başını sağa sola sallayıp, uyudu. Çetin de ‘iyi geceler’ dileyip, uyudu.

Alex de uyuyacağı an telefonuna mesaj geldi. Açtı, Sera’dandı. Gülümsedi.

 

S: “Alex, uyudun mu?”

Ax: “Sensiz uyumaz Alex.”

S: “Alex... Şuan yanımda olsaydın keşke.”

Ax: “Sera sen ediyor deli beni. Arabaya gel.”

S: “:) Saçmalama Alex ya. Görürlerse çok ayıp olur. Ama pazartesi sabah kulübe gitmeyelim. Önce senle senin dairene gidelim. Salı sabah geçeriz kulübe.”

Ax: “Tamam Sera. :) ben oldu çok mutlu. Uyumaz Alex sabah kadar.”

S: “Bence uyu. O sabah uykusuz kalırsan çok üzülürüm sonra.”

Ax: “Uyudum bile. Seni seviyor Sera ben.”

S: “Sera da sana çok aşık birtanem.”

 

*** 

 

Sabah güzel bir kahvaltı sofrası bekliyordu onları. Alex salona geçmeden girişte Sera’yı gördü.

“Günaydın sevgili,” dedi dudağına küçük bir öpücük verirken.

“Günaydın aşkım,” derken yanağına kocaman bir öpücük kondurdu Sera.

Alex onu belinden tutup, yana çekti. “Gidiyor biz benim daire?”

 

Sera gülümsedi, “Dün gece içkinin tesiri ile demiş bulunduk gideceğiz artık.”

Alex gözlerini yumdu, “Sera sen beni öldürecek,” diye inleyip, kızın dudaklarına hakim oldu.

 

Sera onu itti, “Alex yapma, biri görecek.”

O sırada Çetin ile Şule de üstlerini değiştirmiş odadan çıkıyorlardı. Onları gören Çetin, adamın kafasına vurdu.

“Lan zaten dün biz yakalandık. Topluca sapık sanacaklar bizi. Ayrıl kızdan.”

 

Alex somurtarak uzaklaştı. Çetin çalan telefonuna baktı. Annesi arıyordu.

“Efendim anne?” dedi her zamanki sevgi dolu sesi ile.

Önem hanım rahatlamıştı, “Bebeğim. Bugün çıkıyor musunuz?”

“Evet anne.”

“Gece gelirsiniz o zaman.”

 

“Sabaha karşı geliriz anne, Alex’in dairesine geçip, biraz dinlenir. Öyle kulübe geçeceğiz. Pazartesi için izin aldık Tuna’dan.”

“O zaman pazartesi akşamı bize yemeğe gelin hep birlikte?”

Çetin düşünür gibi yaptı, “Aslında olabilir. Tamam ben bizimkilerle konuşur sana söylerim.”

 

“Tamam bekleyeceğim. En sevdiğin yemeği yapacağım. Ayrıca arkadaşların da ne sever söylersen sevinirim.”

“Tamam kraliçem. Öpüyorum seni ve babamı.”

 

Telefonu kapattığında yan tarafta elindeki bezi sıkan kadını gördü. “Günaydın,” dedi gülerek.

“Gün-günaydın oğlum. Şey... biraz konuşabilir miyiz?” dedi çıktığı odayı göstererek

Çetin bunu bekliyordu zaten, başını sallayıp, onayladı. Birlikte odaya girdiler.

 

Küçük, oturma odası gibi bir yerdi. Pencerenin önündeki tek kişilik koltuklarda karşı karşıya oturdular.

“Dinliyorum.”

“Bana ‘anne’ demeyeceğini, diyemediğini biliyorum Çetin. Ama seni ben doğurdum, seni dokuz ay karnımda hissettim.”

 

“Ama beni tanımıyorsun, ben seni tanımıyorum. Yanlış anlama seni suçlamıyorum.”

Annesi sözünü kesti, “Farkında bile değilsin belki ama suçluyorsun.” Çetin başını öne eğdi, Sultan hanım da devam etti konuşmasına. “Farkında değilsin, ama ben bakışlarında o suçlamayı görüyorum. Dün senin oğlum olduğunu öğrenmeden gördüğüm an şuramda bir acı hissettim, bir sevgi hissettim. Seni büyütmedim, bu senin kadar benim de içinde acı bir şey. Yürüdüğünü, koştuğunu, ilk kelimeni, ilk gülüşünü, ilk okula başlamanı, ilk başarını, ilk başarısızlığını-” acı ile güldü, “İlk aşık olmanı göremedim. Hakkım yok, hatta o kadına çok çok şey borçluyum, ama beni de öyle sevmen için canımı verirdim. Bir kere ‘anne’ demen için.”

 

Çetin iki eliyle saçlarını düzeltti, “Bu bir anda olabilecek bir şey değil, üzgünüm. Bende isterdim-” kelimeler boğazında düğümlendi, “Dört kardeşle büyümeyi. İnanamazsın ama onları görür görmez sevdim. Onlarla olmayı, onlarla büyümeyi, Mustafa ile kardeşten öte dost olmayı çok isterdim. Sana ‘anne’, belki de Muhsin beye ‘baba’ demeyi çok isterdim.”

 

Sultan hanım elini tuttu, “Gel bizimle yaşa o zaman? Hem...”

“Bu imkansız,” dedi başını sağa sola sallayarak. “Benim bir mesleğim, hayalini kurduğum bir geleceğim ve ömrümü yanında geçirmek istediğim, ona karşı sorumluluğum olan bir sevgilim var.”

Kadın gözlerini acı ile yumdu, “Haklısın. Benimki de laf işte.”

 

“Hayır, hayır. İstediğin şey yanlış bir şey değil. Yani beni İstanbul’a bağlayan bir şey olmasa belki gelirdim de, ama en büyük bağlarım orada. Dans ve aşk.”

“Çok mu seviyorsun?” dedi gülümseyerek.

“Evet. Deli gibi seviyorum.”

 

“Dün Fatma sizi görmüş,” derken kıkırdadı. “Çok üzgündü, odaya kapı çalmadan girdiği için özür diliyor.”

Çetin de güldü, “Önemli değil. Asıl ben özür dilerim. Biz... Yani Şule ile uzun zamandan beri tanışıyoruz. Duygularımızı yeni konuştuk ama onlar da uzun süredir içimizdeydi. O yüzden biraz fazla yakınız.”

 

“Evlilik? Yani evlenmeyecek misin peki?”

Çetin derin bir nefes alıp verdi, “Ah... yarama bastın. Aslında çok istiyorum. Yani onun karım olmasını. Ama bu bizim için şuanda zor. Evlenmek için ev lazım. Bizin yirmi dört saatimiz dans kulübünde geçiyor. Yazları her gün bir oteldeyiz. Çocuk düşünmemiz imkansız. Çünkü ikimizde dansı bırakamayız. Yani şu aşamadayken bırakamayız. Ama ileride dans okulu açıp, yerleşik hayata geçtiğimizde tabiki evleneceğim.”

 

“Dans okulu mu açacaksınız?”

“Evet Sarp’la öyle bir hayalimiz var.”

“Anne! Kahvaltı hazır.” Fatma’nın sesi ile ayaklandılar.

 

Çetin biliyordu ki bu kadın suçsuzdu, ama kadın haklıydı belki de içten içe suçluyordu. Ama bu da elinden gelen bir şey değildi. Çünkü içlerinden biri o kadına her ‘anne’ dediğinde içinde bir ateş yanıyor ve canını acıtıyordu, kendisinin söyleyememesi ise içinde suskun fırtınalara sebep oluyor, o fırtınanın suları onu boğuyordu.

 

‘Sen söyle yüreğim, hangisi daha acı? Ateşte yanmak mı, azgın sularda boğulmak mı? Çünkü öyleyim şimdi, yanarken boğuluyorum. İki acı birden var içimde ve ben artık nefes alamıyorum.’

 

Bölüm : 18.12.2024 20:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...