
Mustafa gece uyuyamamıştı ve küçük müzik aleti ile sigarasını alıp, deponun önüne çıktı. En sevdiği şarkılardan birini açıp, üzerinde oynamaya başladı. Kulaklığı taktığı için arkasından gelen sesi duymamıştı.
Birden kulağındaki kulaklıklardan biri çekilip, bir kıkırtı duydu. Başını kaldırıp, baktığında Alisia’nın ona gülümseyerek baktığını gördü. Sonra da aldığı kulaklığı kulağına takıp, yanına oturdu. Mustafa bir şey demeden işine geri dönmüştü.
Mustafa sessiz kalınca Alisia söze girdi, “Bugün harikaydın,” dedi İngilizce konuşup, adama bakarak.
“Teşekkürler,” diye yanıtladı sadece onu.
“Bu şarkı da muhteşem. Kim bu?”
“Sagopa. Çok severim.”
İkisi bir süre şarkıyı dinlediler.
Ama Alisia dayanamadı ve birden ona dönüp, “Sen bugün beni kıskandın mı?” dedi merakla.
Mustafa gülümsedi, anlamıştı aslında ama kıza “İngilizcem o kadar iyi değil, ne dediğini anlamadım,” dedi.
Alisia da güldü, bu sefer Türkçe konuştu, “Bugün kıskandı ben.”
Mustafa bu sefer gerçek bir gülümseme ile baktı kızı, “Beni mi kıskandın?”
Alisia yalandan kaşlarını çattı, “Yanlış söyledi. Sen beni kıskandı.”
Mustafa karşıya bakarak düşündü, bu işin oluru da olacağı da yoktu. Ne kızı ne de kendini kandırmamalıydı. O bir kızla gönül eğlendirip, sonra da onu ardında bırakacak biri değildi. O severdi, aşık olurdu ve eğer öyle olursa da bu kızı bir daha bırakmaz, o adını bile söyleyemediği dansları da ettirmezdi. Sonra düşündüklerini sözcüklere döktü.
“Olmaz Alisia. Senle ben olamayız.”
Alisia anlamıyordu, çenesinden tutup kendine çevirdi “Neden?” diye sordu masum bir şekilde.
Mustafa gözlerini yumup açtı ve kızın yüzünü avuçlarına aldı, “Çok güzelsin, ilk gördüğümde aklımı aldın, doğru. Bu dudakları öpmek için çıldırıyorum, o da doğru. Ama o adımı atarsam, bir daha bırakmam seni. Ne ülkene dönebilirsin ne de o dansları edebilirsin Alisia. İzin vermem benden uzaklaşmana. Ben sana bunu yapmak istemiyorum. Çünkü bu sefer de kaybedersem altından kalkamam.”
Kız acı ile gülümsedi, “Neden dans senin önemli, o benim meslek. Sen gibi.”
Mustafa güldü, “Alisia yapma, her yerin meydanda, o adamla dans ederken, çıldırdım. Sevgilim olsaydın, o adam şuan içeride sağ salim yatamazdı.”
“Bende kıskandı sen, bütün kızlar baktı. Ama ben anlayış. Çünkü bu sen hayal.”
Mustafa kahkaha attı, “Çok kötü bir Türkçen var.”
Alisia yüzünü buruşturdu ve İngilizce konuştu, “Alex daha iyi biliyor. Ben Türkiye’de çok kalmadı.” Sonra adamın gözlerine baktı. “Konuşmasak da olur...” diye mırıldandı ve dudaklarını adamın dudakları ile birleştirdi.
Mustafa’nın gözleri kocaman açılmıştı. Sonra atik bir hamle ile adamın kucağına oturdu. İkisinin de kulağında hala kulaklık vardı ve müzik çalmaya devam ediyordu. Mustafa’dan çok Alisia öpüyor, adamın dudaklarını istila ediyordu. Mustafa tam karşılık vermeye başlayacaktı ki, o ses ikisini de o rüyadan uyandırmıştı.
“Oooo...” Çetin ile Şule gözlerini -güya- kapatmışlardı.
Mustafa resmen kızı kucağından iterek indirmişti.
“Şey... Biz...”
“Bizde hava almaya çıkmıştık da, burada da pek oksijen kalmamış.”
Alisia Mustafa’ya bakıp, gülüyordu. Adam resmen kıpkırmızı olmuştu.
“Saçmalama Çetin!” dedi. Ayağa kalkıp, üstünü silkeledi.
Sarp da sese gelmişti. “Neler oluyor?” dedi kalabalığa bakarak.
Çetin ellerini göğsünde bağlamış, sırıtıyordu, “Mustafa Ali’nin Suçu Ne, adlı dramı izliyorduk.”
Mustafa kardeşine sert bir şekilde baktıktan sonra, Sarp’a döndü, “Sen de mi hava alıyorsun abi?” dedi sinirle. “Anasını satayım içeride oksijen mi yok?”
Şule ile Alisia kahkaha atıyordu.
“Yok Alara su istedi, ona su almaya indim. Yoksa odamızda ful oksijen var çok şükür.” Sonra Çetin’e bakıp, “Alisia’yla mı öpüşüyordu?” dedi gülerek.
Mustafa sinirle saçlarını çekiştirip, Alisia’ya öldürücü bakışlar atıyordu, ama Alisia gülüyordu sadece.
Çetin “Cık,” yaptı. “Alisia bunu zorla öpüyordu. Zor kurtardım abimin namusunu, yemin ederim gidiyordu.”
“Saçmalama Çetin! Biz öpüşmüyorduk!”
Çetin alayla kaşlarını kaldırdı, “Kucak dansı mı yapıyordunuz abi de ben fark edemedim?”
Mustafa dayanamadı ve önce içeri geçecekken, vazgeçip, ilerideki ormanlığa yürüdü.
Şule Çetin’in omzuna dokundu, “Bence sen de git, iyi değil gibi. Derdi neymiş öğren.”
*
Mustafa bir ağaca yaslanıp, gözlerini yumdu. Lanet olsun o kız onu çok etkilemişti. Onu düşünmeden yapamıyordu.
“Onun yüzünden mi Alisia’dan uzak duruyorsun, kızı istemiyorsun? O evlendi abi kendin dedin, artık başkasının diye.”
Mustafa başını sağa sola salladı. “Hayır. Onunla alakası yok.”
“Bak o kız senden hoşlanıyor. Belli ki sen de hoşlanıyorsun. Neden uzak duruyorsun ki?”
Mustafa anlamayarak kardeşine baktı, “Bari sen yapma Çetin. O yabancı. Ailem... Yani onlar ne der bilmiyorum. Yaşadığım çevre... her şeyimiz farklı. Bağlanırsam, dünya dursa karşımda tanımam. Ailemi bile ezerim. Ben öyle olsun istemiyorum. Ayrıca-” derken eli ile işaret etti, “O ettiği dansları da asla ettirmem. Kıskanç adamım ben.”
Çetin ağacın dibine oturdu. Mustafa da yanına çöktü. “Bak Şule ile aramızda belki öyle bir engel yok. Ama olsa da ben vazgeçmezdim. Bak Sera ile Alex’e, birbirlerini seviyorlar ve dünya umurlarında değil. Çok mutlular. Sera’nın babası Alex’i boğacaktı, sen bilmiyorsun.”
“Ciddi misin?”
“Valla. Adam gavur damat düşmanı. Ama sevdi sonra onu. Şimdi bir şey demiyor.”
Mustafa derin nefes aldı, “Benimki öyle değil-”
“Mustafa bak... Annemi-yani anneni de babanı da çok tanımıyorum. Ama aşka saygı duyan insanlar. Eminim ki senin de duygularına, hislerine saygı duyarlar.”
Mustafa ona bakıp gülümsedi, “İçinden geldiğin gibi seslen Çetin, o senin de annen. Seni büyütmemesi elinde olmayan bir şeydi. Ama seni seviyor.”
“Her neyse, konu ben değilim, saptırma.” Güldü ve devam etti, “Dansına gelirsek, o yanlış bir şey yapmıyor. Dans etmek farklı biliyorum.”
“Çetin deliririm.”
Çetin kahkaha attı, “Bugün zaten delirdin. Bu da çoktan ayvayı yediğini gösteriyor.”
“Saçmalama.”
Çetin başını sağa sola salladı, “Bak bende kıskancım normalde. Yani baksan sahnede yarı çıplak dans ediyor. Ama mesleği bu sonuçta. Bende dans ediyorum ve inan Şule dışında kimle dans edersem edeyim, her hangi bir şey hissetmiyorum,” dedi gülerek. Sonra ciddi bir şekilde adama baktı, “Mustafa, sadece sorun saydıklarım mı? Başka bir şey var mı?”
“Ne gibi?” dedi genç adam anlamayarak.
Çetin derin bir nefes alıp, bıraktı. “Yani o... Ne bileyim, yetiştirme tarzınız farklı ve çoğu şeylerin çok normal karşılandığı bir yerde büyüdü.”
“Ne demek istediğini anladım Çetin, ama o sadece beni ilgilendiren bir şey. Yani bilmiyorum, bugüne kadar hiç böyle bir şey düşünmedim.”
“Düşünme de abi. Sevgi, aşk bu tarz şeylerin önüne geçmeli.”
Mustafa ona baktı, “Ne yapacağımı bilmiyorum.”
“Şimdi gideceğiz ve sen onun elini tutacaksın. Anlaştık mı?”
Başını aşağı yukarı salladı, “Peki,” dedi rahatlamış bir şekilde gülümseyerek.
***
“Alara benim suçum ne açın şu kapıyı ya!”
Alex uykulu bir şekilde başını duvara yaslamış “Ya oldu ne, anlamadı ben? Niye dışarda Alex?” diye sayıklıyordu.
“Çünkü Şule seni attı, kızlar gecesi yapacaklarmış. Kızlar gecesi diye bir şey mi olur lan? Açın şu kapıyı. Sevgilimi istiyorum ben!”
Çetin ile Mustafa geldiğinde kapıdaki ikiliye baktı, “Ne oluyor burada?”
Sarp Mustafa’ya ters ters baktı, “Abi Alisia’yla Fatmagül’ün Suçu Ne’yi mi çevirirsin pembe dizi mi çevirirsin ne çeviriyorsan çevir, yoksa az sonra ben Testere’ye döneceğim.”
Mustafa güldü, “Ne oldu ki?”
“Sevgilin-” Alex’in değişen bakışları ile, Mustafa öksürdü, “Yani Sevgili Alisia sevgililerimizi içeri alıp, bizi de oyun dışı bıraktılar.”
“Alex yapmadı yanlış yedi kımrızı kart.”
Çetin kaşlarını çattı, “Şule de mi içeride?”
Sarp adama döndü “Yok abicim, Şule kırmızılarını giymiş, odada seni bekliyor. Ben Çet’siz uyumam dedi.”
Çetin ‘Siktir’ deyip, odasına doğru yürürken arkadaşlarına seslendi, “Sizde beklemeyin o kapı size açılmaz bu gece.”
Ve odalarına gittiklerinde, hepsinin telefonuna aynı anda mesaj geldi. Kızlar bir ağızdan şarkı söyleyip dans ediyorlardı.
“Amanın çalışsın eller,
Diller beklesin diller.
Onlar bu gece ne etsinler,
Otuz birleri çeksinler!"
***
“Alisia sen bu Musti’den hoşlanıyorsun gibi...” dedi Şule gülümseyerek.
“Kızım hoşlanması mı kalmış, dut gibi aşık.”
“Tut? Tutamadı ben onu. Bırakmıyor el yapayım. Hep edep hep edep.”
Kızlar kahkaha attı, “Dut o güzelim dut. Meyve gibi bir şey.”
“İstemiyor ben tut, istiyor Mistik.”
“Ay eltin hayırlı olsun canım,” derken kıkırdıyordu Alara.
“Cümlemize,” dedi Şule de gülerek.
Sonra Alisia birden "Öpüş yok seviş yok!" diye cırladı. "Havlu çıktı önünde, böyle göz kapattı!" derken ellerini gözlerine koyup Mustafa’nın taklidini yaptı.
Kızların hepsi kahkaha atıyorlardı.
"Anam Çetin de edepsiz ha, bu anasına çekmiş kesin," derken kıkırdadı Şule.
"Bu çok edep. Hep edep. Ben istemiyo ki edep. İstiyor olsun edep yok, sapık. Öp istiyo. Öpüyo ben kaçıyo işte!"
Alara'nın gözleri kocaman açılırken, Sera karnını tutuyordu. "Ay yemin ederim dişi Alex bu. Yazık Mustafa’ya. Garibim Alex de bir yerimin peşinde koştu aylarca. Bunda Mustafa'nın Mistikinin peşinde."
"Ben istiyor onun si-"
"Oowww!!!" diyerek ağzını kapattılar hepsi.
***
Ertesi sabah Jack erken kalkmıştı, mutfak bölümüne geçip, kendine tost yapıyordu.
“Günaydın,” dedi İngilizce konuşarak Clara.
Jack o yöne baktı. “Günaydın Clara. Tost yapıyorum, yer misin?”
“Olur,” dedi tezgaha yaslanarak.
Adam ona bakmadan tostu hazırlıyordu. “Güzel dans ediyorsun,” dedi adamın ilgisini çekmek için.
“Teşekkürler, sende öyle.”
“Montaj ne zaman biter acaba, son halini merak ediyorum.”
“Bilmem, Sem yapacakmış. Çet’le bugün, başlayacaklar.”
Clara adama biraz daha yanaştı, “Neden sürekli asık suratlısın. Gülmüyorsun.”
“Alakası yok, gülüyorum elbette.”
“Hayır, bak sürekli suratın asık.”
Jack kıza bakıp, gülümsedi. İnatçıydı. “Tost hazırlamak o kadar da komik değil demek ki.”
O sırada Mustafa girdi mutfağa, ikiliyi gördüğünde “Günaydın,” deyip, ecza dolabını açtı ve ağrı kesici aldı kendine. Onlar da ‘Günaydın,’ diyerek gülümsediler.
“Alisia’yı gördünüz mü?” diyerek İngilizce konuştu o da onlarla.
Jack dışarıyı işaret etti, “Demin şu taraftaydı, Şule ile spor yapıyordu.”
“Spor mu?” dedi gözleri kocaman açılarak. “Allah bilir ne saçma kıyafetler giymiştir yine!” diye Türkçe homurdandı ve tam gidecekken ağrı kesicinin kutusunu aldı, “Benim başım yandı ya, anca keser!”
*
Alisia Şule ile sporu bitirip, köşede oturmuşlardı. Mustafa’yı ilk Şule gördü.
“Hah, senin Mistikli Mustik geldi.”
Mustafa elleri şortunun cebinde tepelerinde durdu, “Günaydın,” dedi ikisine bakarak. Alisia başını çevirmiş, yüzüne bakmıyordu.
“Günaydın Musti, Çet uyandı mı?”
Mustafa kaşlarını çattı, “Ne bileyim kızım, bekçisi miyim ben sevgilinin?”
Şule ayağa kalktı ve yanına geldi, “Uyandı o tarafta seni bekliyor diyeceksin ki, bende gideyim, yalnız kal sen onunla.” Başını sağa sola salladı, “Hiçbir şey bilmiyorsun. Az romantik, çok edepsiz ol. Bu kız öyle seviyor.”
Mustafa sabır çekti, “Delilerin arasına düştüm, yemin ederim.” Kızın yanına çöktü, “Alisia sende şu tarafa bakar mısın artık!”
“Ben konuşma yok senle.”
“Alisia özür dilerim. Bak dün düşünmeye ihtiyacım vardı. Yoksa seni bırakıp, gitmek istemezdim.”
Alisia adama döndü, “Ama kırdı kalp.”
Mustafa gözlerine bakıp gülümsedi, “Sen benim kalbime neler yaptığını bilsen, senin kalp sağlam kalır benimkinin yanında. Gel buraya,” deyip, kıza sarıldı.
Alisia sırıttı, “Şimdi biz senle olduk sevgili?”
Mustafa kızdan uzaklaştı, “Her şeyim oldun Alisia ve şu dansı hazmedene kadar sinirli halime katlanacaksın.”
“Ben yarışma sonra, bırakır ki dans. Sen üzülme,” derken adamın yüzünü okşuyordu o da.
Mustafa başını sağa sola salladı, “Hayır meleğim hayır, senden öyle bir şey isteyemem.”
Kız adama sımsıkı sarıldı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi uzaklaştı, “Mistik,” dedi birden.
“Mustafa Alisia Mustafa. Ama Aşkım, birtanem de diyebilirsin.”
“Mistik iyi, seviyor ben senin ad.”
“Efendim güzelim,” dedi saçlarını düzelterek.
“Bir şart var ben.”
“Söyle ama tüm şartlarına eyvallah şimdiden.”
“Öpüş var, seviş var, edep yok. Tamam?”
Mustafa’nın yüzü değişti ve “Ne?” diye inlerken, Alisia küçük çocuk gibi kıkırdıyordu.
“Alisia kazandı!” dedi adamın dudaklarına yapışarak ve arkadan bir ses geldi.
“Abi bunlar Mustafa Ali’nin Suçu’nu geçmişler, Alisia Harikalar Diyarında uçuyorlar şuan.”
Sarp’ın sesi ile Mustafa gözlerini yumdu, “Bi gidin abi gözünüzü seveyim ya! Özel hayat kalmadı!” ayağa kalktı ve öfkeyle Alisia’yı elinden tutup, çekiştirdi.
Çetin Sarp’a eğildi, “Bunlar Özgürlüğün Elli Tonu’na kadar giderler, ben sana söyleyim,” dedi gülerek.
“Seni duydum Çetin!” diye bağırdı Mustafa.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.41k Okunma |
257 Oy |
0 Takip |
20 Bölümlü Kitap |