
Cem kardeşine uyup, şu özgürlüğünü kutlama zırvalığı için bu mekana geldiğine lanet ediyordu. Tüm eski sevgilileri sanki bu geceyi beklemiş ve hepsi buraya toplanmıştı.
“Cemre, ben gitsem?”
“Abi saçmalama ya, abi-kardeş gecesi yapacağız. Hem bak bir sürü kız var burada,” Cemre’nin kafasındaki başkaydı. Abisi eğer beş dakika içinde bir kızla bakışmayıp, buradan sağ salim çıkarsa gerçekten o kıza kafayı değil, kalbini takmış demektir.
“Buradaki geceden daha çok abi-kardeş değil Cem ve Ex’leri gecesi olur. Başım belaya girecek hadi çıkalım.”
Cemre kaşlarını kaldırdı, “Başın sarı sarı bir belaya mı girecek abicim?”
Cem kıza kaşlarını çattı, “Şimdi sana bir başlarım sarıyı değil beyaz tavanı izlersin yine tüm gün!”
Cemre hemen konuyu değiştirdi. “Buğra nasıl oldu da ikna etti seni çok şaşkınım.”
“O beni ikna etmedi Cemre, ben kabul ettim. Konuyu saptırmayın!”
“Ha, tabi efsane asi prens asla ikna olmaz.”
“Aynen,” önündeki içkiden koca bir yudum aldı. O sırada çalan telefonu yüzünden Cemre’den uzaklaştı ve Ateş’in telefonunu yanıtladı.
Bora hakkında yaptıkları kısa konuşmadan sonra masasına dönmüştü ki, Cemre’nin yanında duran eski sevgilisini gördü. Küfür edip, yanlarına gitti. Ama kızın adını bile hatırlamıyordu.
“İyi akşamlar Cem,” dedi seksi olduğunu düşündüğü bir gülümseme ile. Oysa Cem bakmamış, ilgilenmemişti bile. Onun aklında bu aralar tek bir kişinin gülümseyen dudakları vardı.
Cemre şaşkınlıkla abisinden gözünü ayırmıyordu.
“İyi akşamlar.”
“Hatırlamadın?” dedi üzgün bir ifade ile.
Cem kadına bakmadan içkisini yudumlarken mavi gözleri etrafı izliyordu. “Hatırlamayacağım kadar kısa bir gece olmuş demek ki,” dedi buz gibi sesi ile.
Kadın alınsa da belli etmedi, kız kardeşinin duymayacağı bir şekilde adama eğildi, “Bu gece seve seve hatırlatırım,” diye şuh bir ses tonu ile fısıldadı.
Cem içkisinden büyük bir yudum alıp, alayla güldü. Kız kardeşine arabaya gitmesi için işaret yaptı ve bardağında kalan son yudumu da içti. Kız kardeşi arabanın anahtarını alıp, yanlarından gidince, adam öfkeyle kıza döndü.
“Benim için bu gece bitti, sen hafızanı kendin tazelersin,” sonra kıza yaklaştı, “Bunun için eminim güzel yollar biliyorsundur,” deyip, kıza elini işaret etti ve oradan hızla ayrıldı.
Ama hesaba katmadığı, içerideki gizli olan bir sürü objektife takıldığıydı.
***
Ecrin pazartesi günü şirkete gittiğinde adamı görmek istemiyordu. Çünkü yine dün akşam magazin sayfalarını süslemişti. Hem Ecrin'i istediğini söylüyordu hem de diğer kadınlardan vazgeçmiyordu. Aldığı karardan bir kere daha memnun oldu.
"UZAK DUR ECRİN! O SARI ÖRDEK BAŞKA SULARDA VAK VAKLASIN ANCA!"
Cem odasına girerken, bilgisayara gömülü olan kadına baktı ve gülümsedi. Anlaşılan yine kendisini takip ediyordu. Sıkı bir takipçiydi ama kabul...
Ecrin ise adamı görmemiş hala içinden "Uzak dur Ecrin" diye tekrarlayıp duruyordu.
Adam "Günaydın sarı güzellik," derken, kız çığlık atıp "Uzak dur Ecrin! Günaydın deme. Bunlar hep oyun," dedi içinden (!).
"Ne oyunu Ecrin? Masum bir Günaydın'dı sadece." Şaşırmış gibi yaptı.
Sesli mi söylemişti? Allah kahretsin! "Size günaydın demeyeceğim Cem bey."
"Neden? Yoksa yine büyüme kapılıp, kızları toplar, bana saydırır mısın? Ama kabul çok alındım. Sağlam saydırmışsın."
"Ne? Sen ne saçmalıyorsun be?"
"Kızları diyorum, toplayıp bana saydırmışsın. Çok ayıp. Direkt beni çağırsaydın ben sabaha kadar seni dinlerdim."
'Hangi pislik ispiyonlandı lan beni?' diye içinden geçirirken elini yumruk yaptı.
"Yok öyle bir şey."
"Valla bütün erkekler de senden sonra arayıp bana saydırdı. Biricik eşlerini rehin almışsın.”
"Vay pislikler vay. Hain domuzlar. Bir gece ayrı kaldıkları için anında satış ha?"
"Aynen, işte ayrı kalamıyorlarsa demek,” dedi çapkın bir gülüş ve fazla seksi bir göz kırpmayla.
Hayır yani Ecrin’in takıldığı bir göz kırpma nasıl bu kadar seksi olabilirdi. Dinsiz, imansızdı bu adam!
“Hainler işte,” diye geveledi.
“Neyse sarı güzellik haftaya ben olmayacağım o yüzden önemli görüşmeleri senin yapmanı istiyorum.”
"Nereye?" diye telaşla sordu. ‘bu patavatsızlığımla fazla yaşamam ben ya valla, vursunlar beni. Gereksiz oksijen kaybıyım...’
Cem kahkaha attı. "Merak mı ettin bebeğim? Şehir dışında bir işim var. Ama çok istersen sen de gelebilirsin. Birlikte eğleniriz."
"İstemez. Benim Bora beyle randevum var,” derken saçlarını arkaya savurdu.
Cem kıza yaklaştı ve savurduğu saçının açıkta bıraktığı boynuna nefesini vererek konuştu, "Ah bebeğim işte o çok zor.” Parmaklarını yavaşça gezdirdi. Ecrin başını geriye atıp, inlememek için zor tutuyordu kendini -piç herif, “Çünkü o terfi aldı."
Ecrin birden kendine geldi ve adama şaşkınlıkla baka kaldı, "Ne terfisi?"
"Bilirsin ya, böyle bulunduğun pozisyonda gösterdiğin başarıdan dolayı bir üst pozisyona geçersin. Başka şehir, başka ‘ülke’ falan," ‘Ülke’ kelimesini bilerek bastırmıştı.
"Onu biliyorum Cem. Yani ne demek istediğini anlamadım. Ne ülkesi?"
"Valla Ateş son toplantıda onu İtalya'daki şirketin pazarlama departmanının başına geçirme kararı aldı ve iki gün içinde karar verip en geç Cuma gitmesi lazım. Çok başarılı çocuk çok!" dedi yalancı bir beğeni ile.
"Bilerek yaptın. Adisin biliyorsun değil mi Cem?"
"Bak şimdi. Benim ne suçum var?" derken ön dudağını çocuk gibi sarkıttı ve masum bir ses tonu ile devam etti. "Tamamen üstün başarısının karşılığı. Gerçekten. Çünkü bana kalsa atardım. Ama Ateş onun çok başarılı olduğunu söyleyip duruyordu."
"Pislik,” dedi tıslayarak.
"O vahşice, ama şu hitaplarını değiştirsen mi? Mesela 'Sevgilim, Bir tanem..." kulağa daha hoş geliyor." Sırıtıyordu.
"Ay sen hoş hitap mı istiyorsun?"
"Aynen."
"Hım, bir düşünelim," derken elini çenesine koyup tavana baktı sonra sinsi bir gülümseme ile adama yaklaştı. "Hayatımın ilk ve son pisliği, nasıl? Veya ömrümün ayıcığı? Bak bu da güzel 'gecelerimin kabusu' hangisini istersin? Sarı ördekte var tabi, bir de,” derken adama yaklaştı, “Ya da kıçımın efsanesi en mükemmeli? Seç beğen söyle!” dedi gülerek.
"Gecelerini süsleyeceksem kabusun da olmaya razıyım prenses,” deyip, yanağına ateşli bir öpücük bırakıp, “Gurbete giden döner mi dönmez mi belli değil bilirim...” şarkısını söyleyerek odasına gitti.
Ecrin ise arkasından sinirle saydırıyordu.
***
Cemre mağazaya geldiğinde ışıklar kapalıydı. İçeri doğru seslendi, “Buğra!” ses yoktu. Kaşlarını çattı. Karanlıktan bir şey görünmüyordu. Telefonunun mesaj kısmına geldi ve son mesajı bir daha okudu.
B: “Hayatım işlerim biraz uzadı, mağazada buluşsak olur mu? Bekliyorum.”
Bir yanlışlık yoktu da, bu adamın başka mağazaları mı vardı?
Sonra mağaza kapısındaki bir kilit sesi ile kapıya baktı.
Cam kapıya yaklaşınca kapının otomatiği çalıştı ve iki yana açıldı.
Yavaşça yürüdü, ama karanlıktan bir şey görmüyordu. Sonra birden önünde bir ışık yandı ve gördüğü şeyle gülmeye başladı.
Bir maket araba, içinde kendisine benzeyen oyuncak bir bebek, dışında da gözlüğü kafasına takmış Buğra’yı simgeleyen bir başka bebek.
Yanlarına gitti, arabanın üstündeki yazıyı okudu.
“Sen benim arabamı çalmaya çalışırken aslında kalbimi çaldığını nereden bilecektin ki...”
Biraz daha ileriye gitti. Başka bir ışık yandı. Bu sefer yine küçük oyunca boyutunda iki hücre ve içinde aynı bebeklerden birer tane daha.
“O gün orada hapsolan bedenim değildi... ruhum, aşkım, kalbim hepsi sende müebbet yedi, sende benim en güzel cezamın gardiyanısın, o yüzden sevgilim yanımdan ayrılmamalısın.”
“Ayrılmam...” diye fısıldadı ve biraz daha ilerledi.
Bu sefer bir kaç insan ve mobilyanın ortasında öpüşen iki bebek vardı, bu camdan yapılmış bir bibloyu andırıyordu ve neredeyse kendi ile aynı boyuttaydı.
“Seni ilk öptüğüm an içimden sadece tek bir şey geçti...”
Devamı yazmıyordu, biblonun sağına soluna bakarken, kulağına çalınan ılık nefesle soluksuz kaldı.
“Seni son öpen ben olmalıyım... Son öptüğüm kadın sen olmalısın...” kadını belinden sardı, “İlkin olup olmamam umurumda değil, sonum ol Cemre, en mutlu sonum ol... Evlen benimle...”
Cemre gözlerini yumdu, “En mutlu sonum,” diye mırıldandı ve adama döndü. “İlkin değilim, ama ilkimsin Buğra...”
Adam şaşkınlıkla kaşlarını çattı, “Na-nasıl?”
Kız bir şey demeden adamın dudaklarına değdirdi dudaklarını, “Bu dudaklara değen ilk ve son erkeksin bir tanem...” diye fısıldadı.
Buğra kadından uzaklaştı, “Lezbiyen miydin?” bu soru ile Cemre önce şaşırsa da sonra gülmeye başladı.
“Ne alaka Buğra ya, iğrenç misin nesin?”
“Ne bileyim aşkım, ilk ve son erkeksin deyince, acaba kızlarla mı öpüştü de ilk erkek benim, diye geçti içimden.”
Kız hala gülüyordu, “Odunsun ya valla...” adamı kendine çekti, “Bu dünya üzerinde öptüğüm ilk ve son canlı sensin! Oldu mu?” dedi ve adamın dudaklarına yapıştı.
Buğra ağzını araladığı an dilleri birbirine savaş açmıştı. Yavaş başlayan öpücük giderek hızlanmaya ve masumluktan çıkıp, alev almaya başlamıştı.
Buğra duramayacağının farkındaydı, Cemre durmaması için çırpınıyordu. O yarım kalmışlığının tamamlanması gerekiyordu. O anda parmağına değen metal ile, gözlerini mutlulukla yumdu.
Buğra kızın sağ parmağına yüzüğü hızlıca takıp, kızı kucakladı ve ilerideki yatağa taşıdı onu.
“Burada mı?” diye inledi Cemre.
“İstemediğin kadar yatak var, dayanacak gücüm de yok.”
“Ama...”
“Şişş...” diyerek dudaklarına kapandı, itirazını dinleyecek durumda değildi. “Nevresimi yeni aldım ve sadece bize özel hazırlandı bu yatak. Bu geceden sonra da senin evine gidecek.”
Cemre o anda yatağın muhteşemliğini fark etti. Başlığı oymalıydı ve tam ortasında “CEMRE BUĞRA ÖZSOYLAR” yazıyordu.
Buğra kızın üzerindeki elbiseyi çıkarırken kızın mırıltısını duydu, “Sen mi yaptın?”
“Evet,” diye aynı ses tonu ile cevapladı ve dudaklarını kızın boynuna bastırdı. “Seni seviyorum Cemre...” diye inledi.
“Bende seni seviyorum Buğra...”
Adam kızın çıplak omuzlarında parmaklarını dolaştırdı ve üzerindeki son parçaları da bir çekişte aldı.
“Kusursuzsun...”
Cemre’nin yanakları pembeleşince, loş olan ışığa şükretti.
“Mağazada seviştiğimize inanamıyorum.”
“Mağazada öpüşmüştük,” dedi kızın çıplak bedenini öpücüklere boğarken.
Her şeyin Cemre için kusursuz olmasını istiyordu. Uzattıkça kendisinin dayanma gücü azalsa da sabretmeye çalışıyordu. Kadının tenine dokunduğu her an ateşe dokunmuş gibi yanıyordu.
Kendi üzerinde kalan boxerı da çıkarınca kadının kuytusundaki yerini aldı. Gözlerini yumdu ve kendini kadına doğru itti. Cemre’nin ağzından kopan çığlık ile onun boğazından çıkan ses birbirine karıştı. Gözlerine açıp, Cemre’ye baktı.
“İyi misin?” kız konuşmayınca çenesini sıktı, sabrı çoktan sona ermişti. “Cemre iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var.”
“İ-iyiyim,” dediği an Buğra sonuna kadar devam etti ve kendini yana bırakıp, kızı kollarına aldığında, gülümsedi.
“Ömrümde bu kadar muhteşem bir an yaşamamıştım Cemre...” Cemre çarşafı çekip suratını kapattı. Buğra ufak bir kahkaha attı, “Ne?” diyerek üzerindeki çarşafı çekmeye çalıştı ama başaramadı. “Cemre?”
“Efendim.”
“Yüzünü görebilir miyim?”
“Hayır.”
“Lütfen sevgilim,” diyerek çekiştirdi çarşafı.
“Buğra ya...” hafifçe indirdi ve adamın gözlerinde hala o tutkunun olduğu gibi durduğunu gördü.
“Seni seviyorum her şeyim...”
“Seni çok seviyorum bir tanem...”
***
“Ecrin hanım telefonlarımı neden açmıyorsunuz?” diye sordu Cem ellerini cebine koyup, dayanılmaz olduğundan emin olduğu duruşuyla.
Ecrin yutkundu. “Aramalarınızla ilgilenmiyorum Cem bey.”
Cem kaşlarını kaldırdı, “Haftasonu neredeydin?”
"Sanane be neredeysem neredeydim? Derdi sana mı kaldı?"
Cem ukala bir kahkaha attı, "Seni merak eden yok cadı. Ben sadece Tamer için sordum. Çağla'yı merak ediyor."
Ecrin yaşadığı hayal kırıklığını belli etmeden sadece "Geldi. Merak edilecek bir durum yok,” dedi.
"Ooo siz yine kavga mı ediyorsunuz?" deyip Ecrin'in masasına oturdu Ateş. "Nasılsın Ecrin?" dedi sırıtarak.
"İyiyim enişteciğim ama yerimi değiştirirseniz çok memnun olacağım. Mesela İtalya’daki şirketin başına gidebilirim.”
Cem yumruklarını sıktı, “Bok gidersin,” diye homurdandı.
"Aaa siz profesyonel kişilersiniz. Yapmayın,” diye uyardı ikisini yapmacık bir kızgınlıkla, sonra Ecrin’e “Bu arada seninkini gördük?" dedi sırıtarak. Cem'e de göz ucu ile bakıyordu.
Ecrin şaşkınca "Benim ki?" diyordu ki adamın göz kırpmasını fark etti.
"Aytunç."
"Aytunç'u mu? Ne alaka? Nerede gördünüz?" inanamıyordu, nereden çıkmıştı şimdi Aytunç?
"Aytunç kim lan? Biri gidiyor biri geliyor. Bit gibi ürüyorlar anasını satayım." Cem elini sinirle saçlarından geçirdi.
Ateş kahkaha attı. "Sanane oğlum. Kız bekar, sevgilisi de yok. İstediği ile takılır gezer."
"Tabii ki. Bekar ve özgürüm ben,” demesi ile Cem kükredi, sabrı bitmişti. Buraya kadardı. Cem Ernez ilk kez beyaz bayrağını çekiyor ve yenildiğini kabul ediyordu.
"Nah özgürsün!” deyip Ecrin’i belinden tutarak kendine çekti ve dudaklarına kapandı.
Ateş gördüğü şeyle gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Valla bu kadarını beklemiyordum, pes. Gitmemi bekleseydiniz."
Cem Ecrin'in dudaklarından biraz ayrılıp gülümsedi ve arkadaşını cevapladı "Siktir git o zaman piç kurusu!" Sonra yine kapandı o tapılası dudaklara. Ateş sırıtarak hemen uzaklaştı.
Cem kadının tadının muhteşem olduğunu tahmin ediyordu, ama vazgeçilmez olacağı hesapta yoktu. Alt dudağını kıstırıyor, dili ile oyun oynuyor, elleri kızın bedeninde keşfe çıkıyordu. Cem bugüne kadar bir öpücükle hiçbir zaman bu kadar baştan çıkmamıştı. Hatta Cem bu kadar uzun dudak oyunlarını da sevmez, romantik birleşmelerden uzak dururdu. O sadece sonuç odaklı ilişkilerin adamıydı. Ama şimdi bu sarı cadı onu bir öpücükle dinden imandan çıkarmış, kendine bağımlı hale getirmişti.
Zor da olsa ayrıldı ve tek tek kelimeler döküldü ağzından.
"Benimsin... Anladın mı? Sadece benim. Ne Bora denen sülüğün ne de Aytunç denen piç kurusunun. Sadece benimsin Ecrin Hazar!"
Ecrin gülümsedi. Onun gülümsemesine karşılık Cem tekrar dudaklarına kapandı.
Ecrin ise sadece bundan sonrasını düşünüyordu, ne olacaktı şimdi?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 22.63k Okunma |
1.94k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |