
“Sevme!” dedim sana beni,
Sevmek istemedim...
Gidersin,
Seversem öyle bir gidersin ki,
Bitirirsin yüreğimi.
“Sevmem!” dedim sana...
Sevemem ki ben...
Terk edersin beni...
Öyle bir yıkılış olur ki,
Altından ben bile kalkamam sevgilim.
"Neden buraya geldik Cem," dedi kadın ıssız ormana bakarken. Cem arabadan inince, Ecrin de arabadan inip, ilerdeki ahşap kulübeye baktı. “Cem burası neresi?”
Adam sessizce arabayı dolandı ve kızın elinden tutup eve doğru yürüttü. Kapıya geldiklerinde, ilerideki mezar kızın ilgisini çekti.
“O... O... kimin... mezarı?” kız kekelemişti.
Cem "Buraya istediğin kalbimi sana göstermeye geldim,” dedi o da ilerideki mezara bakarak. Ecrin adamın ne dediğini anlamadı.
Sonra kendi evin ahşap merdivenlerine çöktü oturdu. Kızın da elini çekerek yanına oturttu.
"O kimin mezarı dedim sana?" bu sefer daha telaşlıydı.
Adam karşısındaki mezarlığa baktı.
"Kalbimin," dedi buz gibi bir sesle. “Önce annemin, sonra onun öldürdüğü kalbimin mezarı.”
Kız irkildi. Ne demekti bu? Hiçbir fikri yoktu.
"Anlamadım."
Adam derin nefes aldı.
"Üniversitenin ilk günüydü. Onu gördüm. Meray'ı...” gülümsedi. Ama bu daha çok acı veren bir gülümsemeydi. “Simsiyah saçları, koyu mavi gözleri vardı. Görür görmez aşık oldum ve üç ay peşinden koştum."
Kız ağlamak üzereydi. Ne yani Cem zamanında bir kıza o kalbini vermiş miydi? Şimdi taşlar yavaş yavaş oturuyordu yerine.
"Sonra, o da beni sevdi. Dört yıl boyunca bir gün bile ayrılmadık. İkinci yılımızda aynı evde yaşamaya başladık. Her şey çok güzeldi. Okul bitince ona evlenme teklifi edecektim ve evlenecektik. Okulun son yılı çok değişti. Sürekli Yunanistan'a annesinin yanına dönmekten bahsediyordu. Ben de ona asla bırakmam diyordum. Önceleri ciddiye almadım, ama sonraları canımı sıkmaya başladı. Onu buraya getirdim. Bu eve. Her şeyi hazırlamıştım. Yemek, yüzük, kelimeler, şarap, güller... sonra ona evlenme teklifi ettim. Önce "Hayır" dedi, sonra da bana hamile olduğunu söyledi. Sevinçten havalara uçtum. Ama o durgundu. Hayır demesine aldırmadan, parmağına yüzüğü taktım ve ona sarıldım. O gece son gecemizmiş gibi davrandı. Ama ben anlamadım önce. Mutluluktan bu kadar ilgili sandım. Sabah uyanınca baş ucumda bir not gördüm," dedi ve cebindeki kağıdı çıkarıp, Ecrin'e uzattı.
"Sabah benim arabamı da alıp gitmiş. Çocuğu aldırmış ve yurt dışına kaçmış. Ne yapacağımı bilemedim. İlk uçakla Yunanistan'a gittim. Neredeyse kapı kapı onu arayacaktım. Sonra Ateş adresi buldu ve hemen evine gittim. Ama evde yoktu. Annesi oraya hiç gelmediğini söyledi. Biliyor musun? Yıllar önce annem de bana kıymıştı. Benle babamı bir adam için terk edip gitmişti. Üstelik o adam babamın en yakın arkadaşıydı. Bir daha sevmeyeceğim dedim kimseyi. Ama Meray bana yeminimi unutturdu.” Gözlerini yumdu, “O da beni aldatmış. Bedeni ile değil ama kalbi ile beni en yakın arkadaşımla aldatmış. Mektupta her şeyi anlatmış," Dediğinde, kız bakışlarını adama çevirdi ve titreyen elleri ile mektubu açıp okudu. O an Cem'in neden bu kadar yaralı olduğunu, onu asla sevmeyeceğini acı bir şekilde anladı.
Cem...
Gidiyorum. Seninle çok güzel dört senemiz oldu ama ben bu dört sene de senin hissettiklerinin çeyreğini bile sana karşı hissedemedim. Ateş'e aşıktım Cem. Ben onu deliler gibi seviyordum. Ama o beni görmüyordu. Senin sevgilinim diye kardeş muamelesi yapıyordu. Dayanamadım. Aslında başlarda seninle arkadaş olmamın sebebi ona yakın olmaktı. Beni görmesini, fark etmesini sağlamaktı. Sonra senin bana aşık olduğunu öğrendiğimde, bütün hayallerim yıkıldı. Siz Türkleri babamdan dolayı biliyorum. Asla birbirinizin sevgililerine yan gözle bakmazsınız. O yüzden seninle olmayı kabul ettim. Biz ikimiz, yatakta harikaydık. İki aşık gibiydik. Ama gerisi yok. İlerisi yok Cem. Yapamam. Evet hamileyim. Ama sevmediğim, istemediğim bir adamın bebeğini de dünyaya getiremem. Üzgünüm Cem, ama sen bu mektubu okuduğunda, onu içimden almış olacaklar. Hoşçakal...
MİRAY...
Ecrin adama döndü ve sarıldı. O sırada adamın hiç beklemediği bir şeyi yaptı ve dudaklarını onun dudakları ile birleştirdi. Uzun ve soluksuz bir öpüşmeden sonra, ayrıldı dudakları. Alnını adamın alnına yaslayıp, avuçlarını yanaklarına yerleştirdi, "Ben o kalbi tekrar yaşatacağım. Sana söz veriyorum ve o mezarı sen ellerinle yakacaksın."
Ecrin ayağa kalktı, adamın elinden tutup onu da kaldırdı ve içeri geçirdi. Cem bir an duraksadı. Onun ne yapmak istediğini gözlerinden anladı ve inanamıyormuşçasına baktı ona.
"Burada mı?" dedi adam, o odaya girdiklerinde neler olacağını biliyordu.
"Evet, burada. Kalbinin öldüğü yerde. Ben sana kalbimi ve kendimi vereceğim." dudaklarına bir daha yapışıp ellerini boynuna doladı.
Cem de ona karşılık verince, içerideki odaya adım adım girdiler. Adam aceleci değildi. İlk defa kendinden çok karşısındakini düşünüyor ve ona göre davranıyordu. Ecrin'in ilk deneyimiydi, bunu deminki sözlerinden de anlamıştı zaten ve bu onun için de bir ilkti. Kızı yavaşça soydu, üzerinden her çıkardığı bir parça nefesini kesiyordu ve bu onu gerçekten zorluyordu. Sabırlı olacaktı, bu geceyi ikisi içinde unutulmaz kılacaktı. Üzerindeki kıyafetler bitince, sedire uzandılar. Ecrin’in açıkta kalan teninin her bir yerini öpüp, emerken kızın kendinden geçmiş görüntüsü, her yana dağılmış sarı saçları onu çileden çıkarıyordu.
“Seni deli gibi istiyorum,” diye hırladı ve hafifçe üzerinden kalkıp tişörtünü çıkardı. Sonra kızın tüm bedenini ürpertecek hareketi yaptı, boynundan aşağılara dudakları keşfe çıktı.
Yeniden kızdan uzaklaşıp bu sefer pantolonunu çıkardı. Kızın bedenine daha fazla hükmetmeye başlayınca, elleri bedenini, gözleri gözlerini okşuyordu.
“Hazır mısın?” diye sordu dudakları kızın boynunu emerken. Aslında avcunun içindeki ıslaklıktan bedeninin hazır olduğunu anlamıştı. Ecrin’e kaçması için son bir fırsat vermek istedi. Hoş kaçsa bırakabilir miydi bilmiyordu?
“Hazırım. Senin olmak istiyorum,” diyen fısıltı kulağına ulaştığı an beklenen birleşme gerçekleşti. Kız ufak bir çığlık attı, adam ise dudaklarına öpücükler kondurup, "Özür dilerim. İstiyorsan durabilirim,” dedi.
Ecrin gülümseyerek adamın boynuna elini koyup, "Sakın Durma! Sakın durma Cem Ernez!" diye emretti. Adam da kızın emrine uydu.
İkisi de hazzın o tepesinden aşağı aynı anda düştüklerinde nefes nefese kalmışlardı. Cem yerin dar olmasından fazla uzaklaşamadan yana kaydı, birlikte tavana bakarken farklı düşüncelerle, ama aynı duygularla savaşıyorlardı.
“Aşk...”
Cem içinde yaşadığı o karmaşanın adını koymaya cesaret edemezken, Ecrin’in her bir hücresi gururla ve bağıra çağıra ‘Aşığım’ diyordu.
Adam derin bir nefes aldı, sonra Ecrin’in yorgun, kapanmak üzere olan, ama mutlu gözlerine baktı. Onu kucağına çekerken içine de huzuru konuk etti, uzun yıllardan sonra ilk kez. Ecrin kedi gibi mırıltılarla onun yüreğinin tam üstüne koydu başını ve mırıltıların en sonu kulaklarına dolduğunda duyduğuna inanamadı:
“SENİ SEVİYORUM KALPSİZ ADAM.”
“Sevme... Beni sevme... Yalvarıyorum sevme! Seversen gidersin...” demek istedi, ama gözlerini acı ile yumup, uyumaya çalıştı.
***
Sabah üzerindeki ağırlıkla gözlerini açtı Ecrin. Cem resmen ahtapot gibi sarılmıştı ona. Gülümsedi, ama sonra aklına gelenle gülümsemesi soldu. Bütün gece ‘Gitme...’ demişti ve gitmesin diye onu böyle sarmıştı. Yüreğine çöken üzüntü ve umutsuzlukla yan taraftaki pencereye çevirdi bakışlarını. Boydan boya olan pencereden mezarlık gözüküyordu. Orada neyin gömülü olduğunu gerçekten merak ediyordu ama bunu Cem’e bırakmıştı. Hazır olduğunda nasılsa o mezarı yok edecekti ve işte o zaman o yüreği Ecrin’in olacaktı.
Üstünde kıpırdanan dudaklarla gülümsemeye çalıştı. “Rüya değildi değil mi Ecrin? Sen benim oldun...”
Ecrin dudaklarından rüya olmadığını anlatan sesler çıkardı, “Değildi. Senin oldum.”
Cem çenesini iki göğsünün arasına koyup, maviliklerini kızın puslu bakışları ile birleştirdi. “Günaydın sayın Hazar? Bugün nasıl hissediyorsunuz?”
Ecrin düşünceli bir tavır sergiledi ve sessizce “Cem Ernez’e ait hissediyorum,” dedi.
Adam daha da derin gülümsedi ve tekrardan o zevki yaşamak, yaşatmak için iki göğsünün ortasından öpmeye başladı. Dışarıda yağmaya başlayan yağmurun sesi nefesleri ve inlemeleri ile birleşince soluksuz bir zevk ikisine de kapılarını açıyordu.
***
Evden ayrıldıklarında Cem radyodaki şarkıya eşlik ediyor, Ecrin ise yan dönmüş onun o neşeli halini izliyordu. Cem özellikle bazı kelimelere vurgu yapıyor, bu da Ecrin’e kahkaha attırıyordu.
“Rahatına bak, oluruna bırak...
Gerisi gelir otomatik olarak...
İki adım uzak, hep panikatak
Bu aşkın sen tadına bi bak!
Gel...
Dünyayı dolaşalım,
Çin Seddini aşalım.
İste...
Viyana’yı kuşatalım,
Yani pistte, biz varsak dikkat!
Herkes imreniyor...
Hepsi bizi biliyor...
EFSANE AŞK’lara, bi yenisi ekleniyor...
Herkes imreniyor...
Hepsi bizi biliyor...
Aramızda yaşanana EFSANE deniyor...”
(ODO-EFSANE)
***
Geceyi yine Cem’in evinde ve onun kollarında geçirmiş ama sabah uyandığında yanında gördüğü boşluk onu çok rahatsız etmişti. Tam yerinden kalkacağı sırada komodinin üstündeki notu fark etti.
“Güzelim, acil olmasa asla seni bırakmaya niyetim yoktu. Ama Ateş aradı ve çok önemli olduğunu söyledi. Beni bekle ve bir yere ayrılma... ;)”
Saatler geçerken Ecrin gerçekten sıkılmıştı, ama yine de bekledi onu ve sonunda kapı açılma sesi kulaklarına geldiğinde koşarak o tarafa gitti.
“Merhaba.”
Ecrin telaşla ona bağırıyordu, “Merhaba mı? Cem neredesin Allah aşkına? Sabah bir not bırakıp çıkmışsın.”
“Ateş...” adam derin nefes aldı. “Ateş Erdinç’i eski depoya götürmüş. Öldüresiye dövmüş. Zor aldık elinden.”
“Ne? Ne... Neden?”
“Ne bileyim. İyi değil. Sormadım. Her halde Yağmur’la bir şey olmuş.” Sonra kızı belinden tutup kendine çekti. “Yoksa böyle bir gecenin sabahında seni asla bırakmazdım,” dedi dudaklarını öperek.
Ecrin ona sıkıca sarıldı. “Çok korktum Cem, çok korktum.” Evet korkmuştu. O notu görene kadar, hevesinin geçtiğini ve terk ettiğini sanmıştı. Bir gün yaşayacağı şeyin bu kadar erken olmamasını diledi.
“Korkma!” diye inledi adam onu öperken.
“Dün gece...” dedi ve sustu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu.
“Evet dün gece bebeğim?” Cem kızın diyeceği şeyi merakla bekledi.
“Şey... yani çok güzeldi.”
“Hım. O ikinci fragmandı birtanem. Asıl film şimdi başlıyor.”
“Peki Ateş ile Yağmur. Onlar? Yani iyiler mi?”
“Bilmiyorum bebeğim, ama iyi olacaklar,” derken kadınını kucağına aldı.
Kulağını dişledi, sonra da yanağını “Benimsin Ecrin,” diye tıslayınca, Ecrin de inleyerek başını arkaya attı.
Cem ilk kez bir kadının ona ait olmasına ve dokunduğu tek adam olmasına çok seviniyordu. Onu başka bir erkekle paylaşamazdı. Sonra ilerisi geldi aklına. Elbet bir gün... sonra küfretti... imkansızdı... Onu kimseye veremezdi, onu başka hiçbir erkekle düşünemezdi. Kimse onu öpemez, bu şekilde kimse dokunamazdı. Kadının canını acıtırcasına öptü. Kendine ait kılar gibi. Başkasına yasaklar gibi. Her yerine kendi imzasını atar gibi. ‘Sen Cem Ernez’insin’ der gibi. Hem dün gece sadece bedenini değil, kalbini de vermişti ona Ecrin. Onu duymadığını sanmıştı ama her harfi hala kulağındaydı.
***
"Bana bak iş yerindeyiz, kendine gel. Burada sen benim patronumsun. Çek o elini bacağımdan! Patronu ile oynaşıyor diyecekler,” derken cilveli bir şekilde elini ittirdi adamın.
"Allah Allah, ben her daim senin patronunum zaten. Bundan şüphen mi vardı?” dedi ve derin nefes alarak kendini toparladı. Bu kadına karşı zayıf ve doyumsuz olmak onu çileden çıkarıyordu. “Her neyse tamam ciddileşelim. Toplantı iki gün sonra, ona göre acele etmemiz lazım. Yarın yola çıkıyorum malum. Dosyaları ona göre ayarlamalıyız. Eksiksiz ve hatasız olmalı Ecrin. Teklifi önlerine koyduğumuzda tereddütsüz kabul etmeliler.”
“Risk var mı ki?” diye sordu kadın anlamayarak.
“En iyi taşlar o madenden çıkıyor ve bugüne kadar hep onlarla çalıştık. Ama bu seneki rakibimiz güçlü. Eğer teklifleri bizden iyi olursa, kesinlikle kaybederiz. O istediğimiz taşları onlar alır. Bu kalitemizi düşürür, eşittir müşteri kaybı ve buna paralel olarak da Ateş bizi kovar."
Ecrin kahkaha attı. Aslında içi sıkılıyordu. Sevgilisi günlerce yurt dışında olacaktı. Onunla gitmeyi deli gibi istese de kendisi teklif etmediği için gitmeyi hiç dile getirmedi. Bekliyordu, sabırla onu sevmesini bekliyordu. Ama bazen olmayacak gibi geliyor ve kara bulutlar içinde yüzüyordu. Bazen de bir gülüş, çok küçük bir bakış yakalıyor ve içten içe 'bir umut' diyordu.
Kendine gelerek ayağa kalktı, "Neyse her şey hazır, ben gideyim."
"Ecrin bir sorun mu var? Durgunlaştın birden."
Gülümsedi, ama gözlerinden yoksun kalan bir gülümseyişti, "Yok, iyiyim. Sadece biraz yorgunum. Bu iş beni fazla yordu."
"İyi o zaman. Şimdi git ve akşama kadar dinlen. Çünkü yarın gidiyorum. Bu gece sabaha kadar benimsin," dedi, elini kızın bacağının üst kısmına çıkarırken.
Ecrin onun sihrine kapılmak üzereyken, toparladı kendini. "Ben kaçtım. Akşam görüşürüz.”
*
Akşam eve Cem'den önce geldi. İçi buruktu. Herkesten ilişkilerini sakladıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de bu seyahatler başlamıştı. Ateş gidemiyordu, çünkü kendini affettirmesi gereken bir cadısı vardı. Olan onlara oluyordu.
Yemekleri hazırladı ve masayı dizdi. Morali iyi olmasa da yemek yapmak biraz iyi gelmişti. İlk kez ona yemek yapıyordu. Onunla farklı şeyler yapacak olmak biraz keyfini yerine getirmişti.
*
Cem tüm gün bu yoğun sarsıntıdan çıldıracaktı. O kadın aklından çıkmıyor, çıkmadığı gibi de kalbini sıkıştırıyordu. Oradaki o hareketlenme Cem’in sinirlerini bozuyor, öfkelenmesine neden oluyordu. Şimdi de nedense onun da yanında gelmesini istemiş, bunu da Ateş’e söylemişti.
“Ecrin’i neden alacaksın?”
“Çünkü onunla olmak istiyorum.”
Ateş kaşlarını kaldırdı, “Cem!”
“Ne?” diye bağırdı adam sözünü keserek. “Aynı şeyleri tekrarlayıp durma Ateş! Ben de Ecrin de yetişkin insanlarız ve ona kız kardeşinmiş gibi muamele yapmayı kes!”
“Sen de ona tek gecelik maceralarınmış gibi muamele yapmayı kes! O kız seni seviyor, kör müsün anlamıyorum? Onu bile bile nasıl üzüyorsun?”
“Sen Yağmur’u nasıl üzdün? Bile bile...” diye vurguladı. “Onun masum olduğuna en baştan inanmıştın, ama bir yanın ona acı çektirmek istiyordu, sende kara meleği seçtin. O yüzden bana ahkam kesme Ateş Polatlı,” deyip, anahtarlarını aldı.
“Sen de ona aşıksın pis, gerizekalı!” diye bağırdı arkasından. Cem sadece güldü.
*
Kapı açılıp, adam içeri girince şaşkınca etrafa bakındı. "Ecrin sen yemek mi yaptın?" bu his onu huzurla sarmıştı, ama aynı zamanda da bu huzurdan rahatsız olmuştu.
"Evet, acıkmışsındır diye düşündüm."
Kadınların bu huylarını bilirdi. Onun yemeğini, açlığını düşünüp; onu sahiplenirlerdi. Ama Cem henüz bu sahiplenme duygusuna hazır değildi. Ya da bu kadar çok hazır olması onu tedirgin etmişti.
"Aç değilim. Keşke yorulmasaydın," deyip, yukarı çıkmaya başladı. "Duş alıp, eşyalarımı hazırlamalıyım. Sonra da seninle ilgileneceğim güzelim," dedi.
Genç kızın içi buruldu. Sofrayı topladı. Gözünden akan yaşları durduramıyordu. Allah'tan o yukarı çıkmıştı da bu aciz halini görmemişti. Neden sanki en azından gönlünü almak için de olsa bir iki lokma bir şey yememişti ki?
*
Adam duştan çıkınca aynaya baktı. Eve geldiği ilk anda onu görmek, onun varlığını bilmek... “Lanet olsun!” diye inledi ve başını öne eğdi. Olamazdı, bu Cem’in aradığı, hayatının eksik noktası olamazdı. O zaman bu tamamlanmışlık da neyin nesiydi? Yüzünü soğuk su ile yıkadı ve üstünü giyinip, aşağıya indi.
Kadın koltukta oturmuş, televizyona bakıyordu. Onu istiyordu, hemen şimdi. Sonrasında da onunla gelmesi için ikna edecekti.
"Ne yapıyorsun bakalım?" hiçbir şey olmamış gibi onun yanına geldi.
"Film seçiyorum. Birlikte izleriz diye."
"Ne filmi güzelim ya. Bırak filmi. Yarın gidiyorum ve teninde kaybolmak istiyorum. Hadi yukarı çıkalım," derken kızı kolundan tutup, çekiştirmek istedi, ama kız gelmedi. Cem dönüp kıza baktı. Öfke saçan gözlerini gördüğünde "Neler oluyor Ecrin?" diye fısıldadı.
Ecrin hızla kolunu çekti. "Ne mi oluyor? Ne mi oluyor Allah'ın cezası? Hakikaten bana ne oluyor? Ben ne zaman bu kadar basitleştim? Cem ben ne yapıyorum? Sen... Sen beni basitleştiriyorsun farkında mısın?"
"Ecrin sorun ne Allah aşkına?" diye o da bağırdı.
"Sorun şu an ki durumumuz, sorun ilişkimiz. Sana yemek yaptım, yüzündeki memnuniyetsizliği gördüm. Sadece bir yemekti Cem Ernez. Öyle benimle evlenmen için seni etkilemeyi düşündüğüm bir şey değildi. Şimdi de film izleyelim diyorum, ona da karşısın. Biz seninle sadece yatağı mı paylaşacağız? Normal sevgililerin yaptıkları şeylerden neden kaçıyorsun, ben anlamıyorum?"
"Sana hiçbir zaman fazlasını vaat etmedim Ecrin. En başından bu kadar olduğumu belirttim. Bir kalbimin olmadığını söyledim, dahası gösterdim. Fazlasını hayal eden sensin. O gün sana her şeyi anlattım. Ben bu kadarım işte. Yine de sana her zamankinden daha ince, daha özenli davrandım." Neden onu incitmek istedi, onun kırıldığı yerden neden kızı kırmak, yaralamak istiyordu ki? Aslında biliyordu, kadını sarsa her şey düzelecek, ikisi de huzur bulacaklardı, ama korkuyordu bir yanı.
"Evet diğer kadınlarla tek gecelik ilişkiler yaşarken, bana bir kaç fazla gece bahşettin. Gerçekten çok ince ve kibar bir davranış."
"Ecrin yapma, bak yarın gidiyorum. Uzun bir süre olmayacağım. Böyle ayrılmayalım."
"Ben yoruluyorum Cem. Ne zaman beni terk edeceğini, ne zaman benden bıkacağını beklerken yoruluyorum."
"Ecrin..." -Seni terk etmeyeceğim, demek neden zor geliyordu. Korkuyordu, Cem Ernez bu kızın karşısında her şeyden korkuyordu. Alışmaktan, alıştıktan sonra kopmaktan...
Kadın adamın suskunluğu ile başını sağa sola salladı. İsmini adamın ağzından duyunca yine aptal yüreği umutlanmıştı. Çantasını aldı ve adama baktı, "Cem, ben gitsem iyi olacak. Bu gecenin iyi geçmeyeceği belli."
"Saçmalama. Gitme!"
“Bitti Cem, bittik...”
“Ecrin!” diye bağırsa da adamı dinlemedi. Evden çıkıp gitti. Cem sinirlendi. Öfkelendi. Ona fazlasını asla vaat etmemişti. Ama kadın başka düşüncelerdeydi anlaşılan. Ceketini aldı, o da evden çıktı. Arabası yerine, motoruna bindi ve gaza bastı. Nereye gittiğini bilmeden saatlerce sürdü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 22.63k Okunma |
1.94k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |